Memleket
hasretiyle, yerden çalı çırpı toplayıp
Artık sesi
kesilmiş olan ruha verdim.
İkinci
halka ile üçüncü halka arasındaki sınırdaydık
Bu vadide
yeşillik yoktu,
Vadiyi
çevreleyen orman karanlık ormandı.
Bulunduğumuz
yer, kızgın çöl kumuyla kaplıydı.
Cato’nun
bir zamanlar ayak bastığı yer gibi (Libya)
Cato
Bunu
okuyanlar, Tanrı’ nın nasıl intikam aldığını anlayıp korkacaklardır.
Önümüzde
ağlamakta olan pek çok çıplak vardı
Bunların
cezaları derece, dereceydi.
Bazıları
sırt üzeri yatmış, bazısı yere çökmüş;
Bazısı da durmaksızın hareket halindeydiler.
En geniş gurup dolaşanlardı;
Yerde sırt üzeri yatanlar en küçük guruptu,
ama bunların dili
çözülmüştü.
Anlatmak istiyorlardı, nasıl cezalandırıldıklarını.
Üstlerine ateş yağmaktaydı.
Ateş taneleri, rüzgarsız havada Alplere yağan kar
taneleri gibiydi.
Büyük Iskender‘in, Hindistanın sıcak yerlerinde gördüğü,
Ordularının üzerine yağan, alev gibiydiler.
Hani yangını söndürmek ve söndüğünden emin olmak için
askerlerine
tepinmelerini emrettiği yer.
Burada alev yağdıkça,
kum daha da kızıyor; adeta odun gibi
yanıyordu.
Ruhların ezalarını iki kat arttıyordu bu durum.
Elleriyle, kollarıyla, ateşi savmaya çabalıyorlar;
Bu ellerin hareketi hiç durmuyordu.
Buranın Zebanisi kim? dedim üstadıma
Bu alevlerin sıcağı onu yumuşatmıyor, kaya gibi duruyor?
Canavar cevap verdi onu sorduğumu anlayınca:
"Dünyada nasılsam, burada da öyleyim" dedi
"Jove kızdığında beni yardıma çağırırdı, iyi Vulcan gel" derdi.
Thebes
Ustadım canavara "Ne yaptıysan onunla cezalandırılacaksın,
Kendini beğenmişliğin hiç azalmamış; Cezan öfkene denk olacak." dedi.
Sonra bana döndü:
"Bu adam
Thebes'i kuşatan yedi kraldan biriydi;
O yüzden Tanrının öfkesini çekmiştir.
Bu cezalar ona güzel yakışmış; Göğsünde madalya gibi.
Şimdi beni takip et; Kızgın kuma basmamaya çalış, orman tarafından gidelim."
Kan rengi
bir ırmak akmaktaydı orada.
Kıyıları
taşlıktı, oradan geçeceğimizi anladım
"Burada hiç
görmediğin şeyler göreceksin" dedi Bilge.
Üstüne
düşen ateşi söndürüyordu bu ırmak…
"Bir zamanlar Girit‘ te bir kral yaşardı
Onun zamanında dünya altın çağını yaşadı.
Ida Dağı yeşilliklerle ve ırmakla nimetlendirilmişti
Şimdi köhnemiştir.
Rhea oraya oğlunu saklamıştı
Ağladığı zaman adamlarına gürültü yapmalarını emretmişti
Orada yüzünü Roma‘ ya dönmüş bir yaşlı adam heykeli
vardır
Sanki Roma onun aynasıdır.
Başı altından kolları gümüşten
gövdesi pirinçten bacakları demirden
ayağının biri topraktandır.
Heykelin saf altından başı sağlamdır ama diğer heryeri
çatlak içindedir.
Gözyaşları o çatlaklardan akar yerde birikir toprağa
sızar.
Acheron, Styx ve Phlegethon ırmaklarına karışır bu vadiye
gelir,
Biraz sonra göreceğimiz gölü oluşturur.
Daire çizerek ilerliyoruz yeni şeyler göreceksin şaşırma."
"Phlegethon ve Lehe ırmakları nerede Ustadım?" diye sordum
"Bu gördüğün kızıl ırmak Phlegethon‘'dur;
diğeri yani Lethe Araf sınırındadır.
Tövbekarlar
geçer oradan.
Tövbe edip
günahlarını bırakırlar, ondan sonra arınacakları yere geçerler.
Burada
işimiz bitti
Yakından
takip et beni,
Alevlerin söndüğü yere gidiyoruz..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder