Böylece ikinci halkaya indim.
Burada daha fazla hüzün ve daha fazla ağlama ve inleme sesleri vardı.
Koca Minos dişlerini gıcırdatarak kapıda bekliyor,
Gelenlerin
günahlarını itiraf etmelerini istiyordu.
İtirafları dinledikten sonra gelenleri yargılıyor ve
Cehennemin hangi kısmına gönderileceklerine karar
veriyordu.
Kaçıncı bölgeye gönderildiklerini anlamak için
günahkarlar,
Canavarın
kuyruğuna bakıyorlardı.
Kuyruğu kaç kere kendi etrafına dolarsa,
o numaraya göre
gidecekleri seviyeyi anlıyorlardı.
Önünde daima toplanmış bir kalabalık vardı,
Herkes Minos’ a itirafta bulunmak için sırasını
bekliyordu.
Minos beni görünce bu olağan üstü vazifesini bıraktı ve
“Hey sen!Bu azap ülkesine gelen!
Kapının genişliğine bakma,
Nasıl girdiğine dikkat et kimseye güvenme”
Virgil “Neye itiraz ediyorsun? Onun giriş izni var mani
olma,
yukarıdan -emri
yerine getirilen kişiden- izin almış, daha fazla soru sorma bize” dedi
Şimdi artık iyice moralim bozulmaya başladı.
Burada bütün ışıklar karartılmıştı.
Önümüzde sanki karanlık
bir deniz vavardı,
Ve denizin üzerinde bitmez tükenmez bir fırtına.
Karşıt rüzgarlar hortumlar buna maruz kalan ruhları
Yerden yere savuruyordu.
Yukarı doğru atıldıklarında kayalara çarptıklarında,
Bu zavallılar felaket rüzgarlarına söyleniyorlardı.
Buraya düşenler şehvet tutkularının kurbanı olmuşlardı.
Akıllla değil duyguyla karar vermişlerdi.
Bir yukarı bir aşağı, bir sağa bir sola
Rüzgarlar onları yerden yere savuruyordu.
Bir anlık sukunete muhtaçtılar.
Biraz sakinliğe kavuşmak acıyı biraz daha az hissetmek istiyorlardı,
Ama hiç ümitleri yoktu.
“Bu karanlıkta bu acıyı çekenler kimler üstad?”
“İlk gelen Semiramis tir.
Bir zamanlar pek çok millete hükmeden bir
imparatoriçeydi.
Meydana gelen skandalı örtmek için istediği gibi kanunlar
çıkarttı.
Ninus’ un eşiydi, sonra varisi oldu.
Onun hükmettiği topraklara artık Sultan hükmediyor!
Arkadan Kleopatra geliyor;
Sonra Helen; onun yüzünden senelerce ızdırap yaşandı,
Biliyorsun Achille’in hikayesini
En son savaşta aşkı buldu.”
Virgil, ask meşk meseleri yüzünden buraya düşmüş olan
daha yüzlerce ruhu gösterdi.
Bunların halini görünce içim acıdı
Yine yolunu kaybetmiş bir adam gibi oldum!
“Söyle bana Şair, acaba ben şu ilerde hafif bir rüzgarla
buraya doğru
savrulan ikiliyle konuşabilir miyim?”
“Onlar buraya gelene kadar bekle, sonra onlara aşkla
hitap et.
Onlar aşka gitmişlerdi,
Aşkı duyunca gelirler.”
Yanımıza yaklaşınca onlara seslendim hemen
“Bu ızdırapla hırpalanmış olan ruhlar,
Eğer yasak değilse benimle konuşur musunuz?”
Dido nun yanından ayrılarak yuvalarına kavuşmak isteyen
güvercinler gibi
O kötü rüzgarla mücadele ederek yanıma geldiler.
Benim içten seslenişim onlara böyle bir etki yaptı.
“Yaşayan adam kibar ve
iyi niyetli,
Bizi bu karanlıkta ziyarete
geldin,
Bizim vücüdumuz dünyayı
kanla lekelemişti,
Alemlerin yöneticisine
kabul ederse yakaralım,
Sana iyilik huzur versin.
Çünkü sen bizim halimize
acıdın.
Şimdi rüzgar durmuşken
ne istersen söyle,
seninle konuşmak bizi de mutlu eder.
Po ırmağının Denize
dökültüğü huzura kavuştuğu yerdeydik;
Aşk onun kalbini sardı
Benim, benden alınan
güzel vucudum yüzünden.
O felaket beni hala
yaralamakta
Aşk aşığı bırakmaz,
cananı bırakmaz.
Beni öyle bir eline aldı
ki gördüğün gibi hala bırakmadı
O aşk ki bizi ölüme
götürdü.
Bizim hayatımızı elinden
alanıysa Caina bekliyor.”
Onların sözleri bize ulaşınca başımı önüme eğdim.
Şair sordu:“Ne düşünürsün?”
“Of, of kimbilir ne hülyalar, ne güzel düşünceler onları
bu hale getirdi.
Ne özlemler,ne sevda yaşadılar.”
Sonra tekrar bu çifte döndüm:
“Francesca anlattıkların beni hüzne gark etti; ağlattı.
Nasıl başladı bütün bunlar,anlat bana.”
“En acısı mutsuz
zamanlarda geriye dönüp bakmak ve mutlu zamanları hatırlamaktır
Bunu üstadın iyi bilir.
Aşkımızın nasıl
başladığını bilmek istiyorsan,
ben yine de anlatayım; hem ağlayayım, hem de
anlatayım.
Bir gün birlikte zaman
geçirmek için Lancelot’ un şiirlerini okuyorduk.
Onun nasıl aşka teslim
olduğunu.
Yalnızdık ve hiç bir
şeyden şüphelenmemiştik.
Okurken hep gözlerimiz
birbirini buluyordu,
Yüzlerimiz sararıyordu.
Sadece bir an bizi mağlup
etti.
Kızın güzel gülüşünü
öpen hakiki sevdalıyı okuyunca bu yanımdaki,
benden hiç ayrılmayacak olan bu yanımdaki
Bütün vücudu titrerken,
beni öptü dudaklarımdan.
Kitab ve kitabı yazan
şaire ne demeli?
O gün artık kitabı bir
daha okumadık.”
İki ruhtan biri bana bunları anlatırken öbürü ağlıyordu.
Bende de onların acısından o kadar etkilendim ki
bayılmışım
Bir anda ölü gibi
yere yığılmışım.
Kanto 5
Inferno
Çeviri Elif Mat
Kanto 5
Inferno
Çeviri Elif Mat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder