Belki bizden altı bin kilometre uzakta;
Altıncı saat yanıyordu;
Ve bizim dünyamızda gölgeler eşitlenmişti.
Güneş‘in en parlak nedimesi(safak) ilerliyor;
Gökyüzünün geceden kalma ışıkları birer birere
sönüyordu.
En güzeli bile sonunda karanlıkta kaldı.
Bunun gibi NOKTA‘ yı çevreleyen zafer halkaları
birer birer
Sönükleşti.
Onlar noktayı çevreliyor;
Aslında NOKTA herşeyi çepeçevre kuşatıyordu.
Hem bir şey göremediğimden,
Hem de AŞK yüzünden olacak,
Gözlerim yine Beatrice' e döndü.
Beatrice Portinari (1265-1290
Bugüne kadar onun için bütün yazdıklarımı bir
araya toplasam,
yine de
şu andaki güzelliğini tarif etmeye yetmez.
Bu tatlılık, bizim insani ölçülerimizin
üzerindedir.
Bu güzelliği ancak Yaratıcısı tam olarak
bilebilir.
Teslim! Bu konuyu anlatmakta şair olarak
yeteneksiz kaldım!
Ne Komedya yazarları ne de Tragedya yazarları
bir konu karşısında bu kadar yetersiz kalmıştır.
Güneşin gözleri kamaştırması gibi,
Onun tatlı gülüşünün hatırası da benim
Aklımı başımdan alıyor.
Onu hayatta ilk gördüğüm andan, bu ana kadar,
Şiirimi hiç bir şey kesmedi, kesintiye uğratamadı.
Ama artık bu noktada, sanatının zirvesine varan
bir ressamın,
fırçasını
bırakması gibi, bende Beatrice‘ i anlatmayı bırakmalıyım.
Vazifesini tamamlamış bir rehber edasıyla
güzellik şöyle dedi:
(Bu güzelliği artık benden sonra gelen şairler anlatmaya devam edecek.)
"Maddenin en
geniş çemberinden saf ışık Cennet’ine
giriyoruz
Aklın ışığı;
Işıkla dolu
AŞK;
Gerçek
iyiliğin AŞK'ı
Mutlulukla
dolu AŞK
Bütün
tatların üzerinde olan MUTLULUK
Ikı sıra
halinde, Cennet ahalisini görüyorsun
(Biri
melekler, biri Cennetlikler)
İkincileri
kıyamet günü, beden elbiselerini giyinmiş olarak;
-ayağa
kalkmış olarak göreceksin- yeniden.
Yıldırım çarpmasında, insan nasıl görme yetisini
kaybederse,
bende
etrafımı sarıp sarmalayan bu ışık
karşısında göremez olmuştum.
Cennetin bu
köşesini huzura erdiren RAHMET,
Kendisine
çağırır benlikleri sevgiyle,
Öyle bir
sevgiyle selamlar ki;
O mumlar, o ateşle yanmaya hazır
olur.
Bu sözler kulağıma girer girmez,
Kendi
gücümün dışında,
yeniden yükselmekte olduğumuzu anladım.
Yeniden
görebiliyordum artık!
Artık
gözlerim saf ışığa dayanabiliyordu.
Kör
etmiyordu ışık.
Sonra o
ışık, bir ırmağa dönüştü;
Kırmız
sarı ışıltılar
Irmağın iki
yakasında renk renk bahar çiçekleri
Altın
yüzükteki- yakutlar- gibi ışıldamakta.
Sonra o
bahçeden yayılan rayihanın artmasıyla,
Sanki sarhoş olup, yeniden kendilerini ırmağa
atmakta.
Bir
mücevher zıplayıp ırmağın içine düşünce,
diğerleri ırmaktan geri kıyıya sıçramakta.
"Etrafındaki herşeyi görüp anlama
arzun beni mutlu ediyor
ama önce susuzluğunu gidermek için ırmağın
suyundan iç!"
Gözlerimin
Nur'u böyle dedi.
"Bu ihtişam bu mücevherler
ışıltılar, kıyılardaki güzel çimenler,
Mutluluk bahçeleri,
hakikatin birer gölgesidir ancak.
Daha da
güzelini görebileceksin gözlerin kuvvetlendiğinde."
Daha iyi görebilmek için, hemen ırmağa koşup, yüzümü yıkadım.
Gözlerim o suyu içti.
Ben ırmaktan başımı kaldırırken,
ırmak da
şeklini değiştirdi ve bir çember haline
geldi.
Çiçekler, bahçeler değişti.
Cennet' deki halkaları -daha iyi- görebilir oldum.
Allah‘ım bu güzellikleri anlatabilmem için güç
ver bana!
Yaratıcının kendisini, bütün varlıklara ışık
olarak gösterdiği
O Nur en tepedeydi.
Bütün varlıkların sukunetı, huzuru,
Yaratıcıyı
görmekteydi.
Işık giderek genişliyordu, bütün güneşi içine
alacak kadar büyümüştü.
Bütün ışık bir noktadan, bahçelere, dünyaya,
bütün aleme,
Cennet halkalarında kutsanmışların üzerine;
Hepimizin üzerine yayılıyor,
aynalardan
yansıyordu.
Eğer aşağıdan görünen buysa;
kimbilir
yukarıda gülün en üst yapraklarında görünen nasıldı?
Bulunduğun yerde o yükseklikte gözlerim beni
yanıltmadı.
Görebiliyordum artık bu güzellikleri.
Allah katında –yakın, uzak- diye bir kavram
yoktur.
Orası aracısız yönetilir.
Bildiğimiz doğa kanunlarına tabii değildir.
Kutsal Roma Germen Imparatoru Henry (1275-1313)
"Beyaz
elbiselileri gördün mü?“ dedi Beatrice.
Şehrimizin ne kadar geniş bir alana yayıldığını
görüyor musun?
Tahtları ve tahtlarda olanları görüyormusun?
Hemen hemen bütün tahtlar dolu.
Artık bundan sonra gelenlere fazla yer kalmamış.
O gördüğün üzerinde tacı da hazır vaziyette olan
taht,
Henri’ nin tahtı, onu bekliyor.
O imparator ki; Italya’ ya doğru yolu
gösterecekti.
Ama ne
yazık ki Italya buna hazır değildi.
Italya’nın
gözünü para bürüdü;
Körleştirdi.
Yaramaz
bir çocuk gibi huysuzluk yapip;
yemeği
reddedip açlıktan ölecek hale geldi.
Bu tahta
O oturacak;
sonra zamanı geldiğinde sende buradaki düğüne
katılacaksın.
Papa Boniface (1230-1303)
Klisenin idarecisine
gelince, gizliden veya açıktan Henri’ nin aleyhindedir.
Ama Allah
onu uzun müddet, o koltukta oturtmayacak.
Simon
Magnus’ un yanını boylayacak.
Boniface‘ yi çukurun daha da dibine itecek..."
Papa Clement Quintus (1264-1314)
Ilahi Komedya
Dante Alighieri
Dante (Floransa 1265- Ravenna1321)
Cennet Kanto 30
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder