Hocam dersi anlattıktan sonra,
gözlerime baktı, acaba anladım mı diye.
Ben sessizdim, şimdi yeni
sorularım vardı;
bir
yandan da, “acaba fazla sorup
rahatsız mi ettim” diye düşünüyordum.
Gerçek bir baba gibi durumu
anladı ve beni cesaretlendirdi.
“Beni çok aydınlattınız” dedim
“Söylediklerinizi iyi anladım,
Aşkı iyi ve kötü diye
tanımladınız,
Şimdi lutfen bana aşkın ne
olduğunu öğretin."
"İyi düşün" dedi,
"Kör köre rehberlik ederse, nice
olur halleri?
Ruh çabuk sevmeye programlanmıştır,
Hoşuna gideni sever,
Güzellik karşısına çıkınca, hemen uyanır;
Güzel görüntüyü alırsın, ruhunda seversin.
Doğa, ruhunu aşk ile yeniler;
Sonra alevlenir,
çünkü alev göğe yükselmek üzere yaratılmıştır.
Yükseldiği yerde en uzun süre
yaşar.
Ruhun kendini aşka kaptırınca,
sevdiğine kavuşuncaya kadar huzur bulmaz.
Bütün aşklar övgüye değer.
Aşk hep iyi görünür, bazan insanı
kandırır.
Her mühür iyi değildir belki, ama
mühürün yapıldığı her mum iyidir."
"Hem senin sözlerin, hem de
kendi aklım bana aşkın ne olduğunu anlattı;
ama gene de şüphelerim var.
Eğer aşk karşıdan geliyorsa ve
ruh buna tepki veriyorsa,
o zaman doğru veya eğri ruhun bir günahı yok!"
"Mantıklı bu kadar anlatabiliriz,
ondan sonrası için Beatrice’i bekle.
Herşeyin kendi özü vardır,
Harekete geçene kadar
anlaşılmaz.
Bitkinin filiz vermesi gibi.
İnsan da kendi içinde olanı,
Zekasını, kavramlarını
Aşka düşene kadar bilmez.
Aşk arıdaki
bal gibidir
Içseldir ne övgüye değer, ne de suçlamaya,
Aşk içten gelir ama bir de
eşik var,
Bazı prensipler var, senin
değerin ona göre anlaşılır.
Aklın var, ahlak kuralları var.
'Gereklilikten doğar aşk' desek
de;
onu dizginleyecek kuvvet de gene sen de var.
Serberst Irade kutsal güçtür.
bunu Beatrice sana anlatırsa dikkatle dinle."
Gece yarısını geçmişti;
Ay parlıyordu;
Bakır bir kap gibi olmuştu, yepyeni bir ışıkla parlıyordu, yıldızlar azalmıştı…
Öbür tarafta Roma' da güneş
batıyordu.
Mantua'lı beni şüphelerimden
kurtarmıştı.
Ben yeni hasat yapmış bir
çiftci gibiydim,
Sorularıma açık cevaplar almıştım.
Uyumadan
önce çeşitli hayallere dalıyordum ki;
Arkamızdan gelen seslerle
irkildim:
Bacchus
Bakus' u çağırmak zorunda kalan
Theban' lılar gibi,
Çemberi
dönüp haklı iradeleri ve haklı sevgileriyle gelen gurubu gördük.
Gurup bize yaklaştı, koşuyorlardı.
Önde ikisi ağlıyordu;
"Meryem Ana dağa ulaşmak için koşuyordu" dediler
"Lerida' yı almak için Sezar önce Marsilya, sonra
Ispanya' ya saldırdı;
Yetersiz aşkla kaybettiğimiz zaman yeter.
Iyiliğe niyetlenince yol bulunur,
Geçmiş ihmalleriniz ve tembellikleriniz için;
Şimdi acele edin!
Şurada halen yaşamakta olan adam var!
Yalan söylemiyorum;
Sabah gün ışır ışımaz hemen yola düzülecek,"
Bunu duyan Virgil:
"Öyleyse bize söyleyin geçiş
nerede?” dedi.
Bir tanesi cevap verdi:
"Gelin bizi takip edin o zaman;
Bulursunuz.
Gitmek için o kadar hevesliyiz
ki;
Duramayız; kusura bakmayın,
Nezaketsizlik sanmayın
acelemizi.
Ben Verona da St Zeno
Manastırı rahibiydim
Barbarosa hükümrandı o zaman
Milano ya çok çektirdi o
Biri daha var bir ayağı çukurda,
Bu manastıra çok yanacak o,
Bir zamanlar kudretliydi.
Gerçek çoban yerine oğlunu yerleştirdi gayrı meşru
oğlunu,
Hem bedenen hem de kafadan
sakat
Kafadan sakatlığı daha fazla…"
Artık sustu mu yoksa biz mi duymaz olduk bilmiyorum, arayı epeyce açtı.
Sadece bu kadarını duyabildim ve duyduklarıma
sevindim.
Bana her zaman yardım eden rehberim,
"Dön de bak iki kişi daha geliyor,
Tembellerle dalga geçiyorlar" dedi.
"Kendileri için Deniz
yarılanlar,
Ürdün bu diyara yerleşenleri gördüğünde
çoktan ölmüşlerdi.
Anchieses' in oğluyla birlikte sonuna kadar mücadele
etmeyenler,
Adı sanı bilenmezler olarak
yaşama devam ettiler."
Bu ruhlar arayı epeyce açıpta
görünmez olunca bir şey geldi aklıma;
Ondan sonra da pek çok mesele, pek çok soru
birbirini kovaladı.
Kafamda birbirini kovalayan düşüncelerle uykuya
daldım,
düşünceler bir süre sonra rüyaya dönüştü...
Truva dan ailesiyle birlikte kaçan Aeneid yaşlı babasını taşıyor
Burada ruhsal tembelliğe iki örnek veriliyor:
Biri Musa Peygamber kavmini Mısır daki Firavun un
zulmunden ve kölelikten kurtardıktan sonra kendileri için Denizin yarılmasına
ve sağ salim karşı kıyıya geçirilmelerine rağmen peygamberlerini dinlemiyorlar
gene eskiye dönmek buzağıya tapmak istiyorlar Bu yüzden Vadedilen topraklara
varmaları çok seneler alıyor ulaşabilenler sadece Mısır dan çıkanlardan iki
kişi Ürdün ırmağı kıyısına varanlar Joshua ve Caleb (onlarla birlikte sonraki
doğan nesiller ulaşabiliyor.)
Diğer örnek Virgil in kitabı Aeneid den Bu eserde
Truva Savaşı anlatılıyor
Savastan
sonra Aeneid Truva dan kurtulanlarla beraber Akdeniz de kıyıdan kıyıya seneler
süren bir yolculuk yapıyor
Önce Ayvalık tarafına, oradan Trakya kıyılaına Selanik civarına,
Rodos oradan Afrika kıyılarına (Kartaca 'ya) seneler süren bir yer yurt arayışı bir kurtuluş mücadelesi.
Afrikalı
Kraliçe Dido' yla olan aşkı sonra Roma yı kurmakla görevlendirildiği için
üzülerek Afrika dan ve aşkından ayrılması Sicilya ya gelmesi en sonda Sicilya
dan Italya kıyılarına varması konu ediliyor.
Virgil in bu eserinde Roma nın kurucusu olarak
Aeneid gösteriliyor soylu bir aileden gelen ve kendisine kutsal bir görev
verilmiş olan bir kişi Ama herkes kendisiyle gelmiyor Sicilya da kalanlar en
son zaferi göremiyorlar. Orada yaşam kuruyorlar kendilerine
Her iki örnekte de vadedilmiş kutsal topraklar var
ulaşabilecekken o azmi göstermeyenler var…
Araf
Çeviri ve yorumlar: Elif Mat
Dido' dan ve Afrika dan ayrılma sahnesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder