Şelalenin sesini
duyabiliyorduk;
Bir sonraki
halkaya suları dökülüyor,
Arı vızıltısı
gibi bir uğultu yapıyordu.
Kendilerini
cezalandıran acımasız yağmurdan
Kaçmakta olan
guruptan, üç ruh ayrılarak bize doğru koşmaya başladılar.
“Dur” diye
bağırdılar; “ kıyafetleriniz bizim
perişan memleketimizden gelmiş olanlara benziyor, durun!”
Ah onların
vücutlarında ne yaralar gördüm, kimisi yeni kimisi eski
Ateşin açtığı
yaralar, şimdi bile hatırlamak ürpertiyor beni.
Rehberim, bu sesleri duyunca döndü bana baktı, göz göze
geldik.
“Söyledikleri
gibi yap” dedi,
“Bu ruhlara saygı
göstermemiz gerekir”
Durduk, inlemelerine başladılar gene.
Aşağıda bizim
hizamıza geldiklerinde bir çember
oluşturdular.
Yağlı güreşte
birbiri etrafında dolaşan pehlivanların, rakiplerini nasıl yakalayacaklarını
hesap etmeleri gibi
Birbirlerini
tartıyorlardı bakışlarıyla,
Bir yandan da
dönüp duruyorlardı.
Boyunları hep
sağa dönüyordu, arkalarına bakıyorlardı.
“Buradaki acı hal ve bizim perişan görüntümüz
yanıklarımız sizi iğrendirebilir
ama dünyadaki namımızı düşünün ve bize kim
olduğunuzu açıklayın.
Nasıl
oluyorda halen canlı olan ayağın Cehennem’in toprağına bu kadar güvenle
basabiliyor?
Şu önümde koşmakta olan yaralı ve çıplak ruh,
dünyada
zannettiğinizden daha önemli bir kimseydi hem onuru, hem derecesi.
Guido Guerra’ydı ismi Gualdrada’ nın torunu.
Hem devlet adamlığıyla, hem de savaşta ki basşarısıyla nam salmıştı.
Arkamdaki Tegghiaio Alcobrandi onun tavsiyerlerine
uysalardı -şimdi dünya daha iyi bir yer olurdu-.
Ben de Jacopa Rusticuccı’ yım, benim başıma
gelenler hep karımın yüzünden.”
Yağan ateşten
ürkmesem, onların yanına yüksekten atlardım hemen,
belki öğretmenim de izin verirdi buna.
Ama ateşte
yanmaktan korkarak, onlara hemen koşup sarılma güdüme hakim oldum.
“İğrenmiyoruz dedim; Merhamet ediyoruz halinize, bu çektiğiniz
acıya.
Üzüntüden dilim tutuldu sizin gibiler için Tanrı
tarafından vadedilen cezaları düşününce.
Ben de sizin memleketlinizim; sizin ününüzü
yaptığınız iyilikleri yaşadığınız mutlu hayatı duydum.
Rehberimin ve onun hakikatinin sayesinde bu üzücü
yerden geçerek,
tatlı
elmaların olduğu yere gideceğim. Ama önce en dibe inmem gerekiyor.”
“O zaman ruhun ve bedeninle git istediğin yere
Dünyada da kendine iyi bir nam yap; arkandan
parıldasın ismin.
Söyle bana, şehrimizde eskisi gibi erdem ve
nezaket var mı hala?
Yoksa bunların devri geçti mi?
Borsiere aramıza yeni katıldı. Onun anlattıkları
içimizi yaktı.”
“Ah Floransa senin yeni bulduğun zenginlik ve
sonradan görmeler
İçini acıtmakta.Yüreğine ağır gelmekte.”
Başımı göğe
kaldırıp haykırdım.
Aşağıdakiler
birbirine baktılar, durumu anlayan adamların bakışıyla.
“Eğer gerçekten böyle düşünüyorsan ve diğer
insanları aydınlatıyorsan sözlerinle,
biz seni
mutlu bir adam olarak kabul eder selamlarız.
Eğer tekrar yaşayanlar arasına dönersen, onlara
bizden bahset”
Hareket halindeki
halkalarını bozarak dağıldılar
Uçarcasına vadide
gözden kayboldular
Amin denecek
kadar vakit geçmeden, o kadar hızla,
Uçarcasına vadide gözden kayboldular.
Onların ayrılması ustamı memnun etmişti.
Şelaleye
yaklaşmıştık burada artık konuşsak da; şelalenin gürültüsünden duyulmazdı.
Kirli suyun sesi o kadar yüksekti ki,
San Benedetto dell Alpe deki suların coşmasına
benziyordu.
Neredeyse uğultu
bizi sağır edecekti.
Belimdeki ipi
çıkardım onu leopara karşı kullanırım sanmıştım ilk gördüğümde
Rehberimin
isteğiyle ipin düğümünü çözdüm; dürüp ona verdim
Gerilip,
önümüzdeki çukura fırlattı Virgil ipi;
İp bir yay gibi şekil alarak, düştü çukura,
“Bu çok acaip” dedim kendi kendime.
“Bunda bir iş
olmalı,
Rehberim böyle
dikkat kesildiğine göre...”
Bizim ne
yaptığımızı gören, hatta ne düşündüğümüzü bilebilenlerin yanında,
bir insan ne kadar dikkatli olmalı değil mi?
“Biraz sonra neyi beklediğimi göreceksin” dedi rehbrim.
Yalan gibi görülen
hakikatı söylersem yalancı demeyin diye susmam lazım;
dudaklarımı mühürlemem lazım olaqbildiğince,
Ama susamıyorum
Değerli Okuyucu;
Komedyamın
satırlarına yemin ederim ki;
-Dilerim ölümsüz
olsun şiirim-Beni hayrete düşüren acaip bir varlık,
o çukurdan yukarı süzülerek, adeta yüzerek
geldi, yükseldi, kanatlarını yukarı açtı,
ayakları
yanaştı...
Guido Guerra:
Guelp’ lerin
lideri; 1220 1272 yılları arasında yaşamış.
İsmi Guerra savaş manasına geliyor.
Tegghiai Aldobrandi :
Guido Guerra ile Siennalılarla olan savaşa
karşı çıkmış. Onun sözünü dinlemeyip savaşa giren Floransa lılar Montaperti
savaşında yenilmişler. Bir asilzade.
Jacopa Rusticcuci:
Zengin bir
şovalye.
Borsiere :
Barış yanlısı bir
kişi. Bourse para kesesi demek. Borsiere
çantacı manasına geliyor ya ismi ya lakabı.Bu kişi diğerlerinden daha sonra
öldüğü için, Floransa’dan yeni haberler getirmiş.
Bu bölümde 15.
kantonun devamı. Burada günahın ne olduğu konusunda bir açıklık yok. Fakat
Virgil ‘in daha evvel Halkalar bölümünde yaptığı açıklamalardan homoseksüellik,
tefecilik ve kibir gibi suçlar anlaşılıyor.
Bu iki bölüm
biraz kafa karıştırıcı, bazı bölümlerde sevmediği kişileri düşman olduğu
kişileri özellikle Floransa politikasından ve din adamlarından kendisine zarar
vermiş olan kişileri Cehennem’e koymuşken burada sevdiği saygı duyduğu kişileri
de koyuyor.
Bi insan
dışarıdan iyi görünse de içini bilemeyiz kimin ne günah işlediğini kimin
Cennetlik kimin Cehennemlik olacağı bilinmez mi demek istiyor yoksa bu kişiler
hakkında başkalarının bilmediği kendisinin bildiği bazı bilgilere mi sahip
bilemiyoruz.
Ama diğer
yazarlarda, tarihi belgelerde bu kişilere karşı herhangi bir suç veya günah
isnadı olabilecek birşey yok, deniyor.
Benim fikrim her
canto yu bir tiyatro sahnesi gibi düşünüyorum orada söylemek istediği fikirleri
bazı meşhur insanların ağzından söyletiyor veya onlarla olan dialogda kendi
söylüyor. Belki şu kişi şu günahtan dolayı burada diyebileceğimiz yönü burada
çok önemli değil.
Bu kişiler Dante’den
bir evvelki nesli temsil ediyorlar. İyi ailelerden gelen asilzadeler.
Arkalarında iyi bir isim bırakmışlar. O devirde şehir kalabalıklaşıyor
zenginleşiyor görgüsüz yeni zenginler türüyor. Şehrin yönetiminde eskisi gibi
asilzadeler değil tüccar sınıfı söz sahibi olmaya başlıyor. Ölçüsüz bir kazanç
ve ölçüsüz bir harcama var. Şımarıklık var. Şehrin dokusu bozuluyor. Dante’nin
kendisinin bu yeni zengin sınıfla arasında bir mesafe var. O bu sınıftan değil
zengin hiç değil zaten. Eski terbiyeyi, eski adetleri, saygıyı arıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder