-16 Ocak 79
Sah Amerıkaya tedaviye gitme bahanesiyle Iran ‘ı terketti .
Humeyni
memlekete geri çağrıldı.
Amerikalı
diplomatlar şah’ın Amerikaya gelmesini istemediler; bu durumun ilişkileri daha
da bozacağını söylediler; fakat Kissenger
ve Rockefeller gibi bazı etkili
isimlerin ısrarı üzerine kabul edildi. Ancak hayatının sonuna kadar Amerika da
kalamadı oradan Mısır' a gitmek zorunda kaldı
-1 Nisan 79 Iran Islam Cumhuriyeti olmak için
referandum yaptı
-4 Kasim 79
Iran rehine krizi çıktı
4 kasim 1979 dan 20 Ocak 1981 e kadar sürdü toplam 444 gün
Amerıka Tahran da elçilikte rehin kalan diplomatlarını (52 kişi) kurtarmaya uğraştı. Tarihte bilinen en uzun rehine krizi oldu.
-Aralık 79 da Humeyni "Supreme Leader" oldu.
Batı dünyası bu olayları şaşkınlıkla karşıladı çünkü
alıştıkları kitaplardan öğrendikleri tarzda bir ihtilal değildi bu. Ortada bir
savaş yenilgisi; önemli bir mali kriz; köylü ayaklanması, yahut askeri ayaklanma
olmadan doğrudan halk hareketi olarak gerçekleşmişti; geniş destek bulmuş, hızla yayılmıştı. Bu
durumda şah yanlıları ve/ veya devrim karşıtları hızla ülkeyi terkettiler
-Aralık 79 da
Sovyeler Afgan'stan' a saldırdı ve 10 sene surecek Sovyet Afgan savası başladı.
Suudi Arabistan
Afganistan a yardım etti. Amerika hem Iran- Irak savası hem de Sovyet -Afgan
savası dolayısıyla bol bol silah sattı.
-Aralık 79
Pakistan Devlet Baskanı Zulfıkar Ali Butto idam edildi.
-27 Temmuz 1980
de Şah Rıza Pehlevi Mısır' da öldü.
Ilk evliliğini
Mısır Hanedanından Fevzıye Sultan' la
yapan Şah, Mısır' da eski kayınbiraderi
Kral Faruk‘ un da gömülü olduğu EL Rifai Camii'sindeki türbede gömüldü.
-12 Eylul 1980 Turk'ye de askeri darbe oldu Amerikalılar “Our
boys yaptı” dediler
-22 Eylul 1980 de Amerıkan destekli ve eğitimli Irak
ordusunun saldırısıyla Iran- Irak Savası basladı.
20 Agustos 88 de bitti iki taraftan toplam bir milyon kişi
öldü yarısı asker yarısı sivil
- 4 Kasım 80 de Carter Amerikan başkanlık seçimini kaybetti
Ronald Reagan kazandı.
79' da yakıt bulunmuyordu ;biz lise 1 deydik sınıfta paltoyla
oturuyorduk.
Evvelki baharda, ortaokulda mezuniyet resmi çektirmek için Kolejden Kızılay' a doğru yürüyorduk bir gün okul çıkışı. Resmi çektirdikten sonra dolmuşa doğru giderlen- İngiliz Kültürün olduğu sokak vardı- oralarda
birden kargaşa çıktı; liseli bir gurup diğerini kovalıyordu; yakalayamayacaklarını
anlayınca arkalarından bir el ateş açtılar. Biz Ayşın'la olduğumuz yere çivilenmiş
gibi kalakaldık. Ne bir adım ileri
atabiliyoruz; ne geri. Esasında ileri
gitmemiz gerekiyor dolmuşa doğru; gidemiyoruz. Geriye gitsek, nereye
gideceğimizi bilmiyoruz; öyle duruyoruz. Sonra Aysın akıl ettı; İller Bankası yakındı; "oraya gidelim biraz bekleyelim" dedi. Gittik bir çay içtik; sonra gene bir
cesaret çıkıp taksiye binip evlerimize geldik.
Üniversite yılları 12 Eylül döneminde geçti.
Hala hayret ettiğim konu hem basın özgürlüğü olmadığı ağır
bir baskı olduğundan şikayet ediliyor hem de Cumhuriyet gazetesi ve Nokta
dergisinde sürekli işgence haberleri yapılıyor olmasıydı. O baskı altında nasıl
yazabiliyorlardı? Onlarin yazmasi
darbecilerin hoşuna mı gidiyordu? Bütün darbeciler gibi topluma korku salmakla
kendi tahtlarını daha mı emniyette görüyorlardı?
Makyavel’in dediği
gibi Prens için "sevilmek te iyidir; korkulmak da, ama korkulmak daha garantidir. Sevmekten vazgeçebilirler ama korkmaktan vazgeçemezler."
11 Eylül de
sokaklara tanklar dizildi. Dostlar sitesindeki odamdan görebiliyordum Türkiye
Elektirik Kurumu'nun arkasından askeri tesislere giden bir yol vardı (sabahları
oradan Yaylalar Türküsü eşliğinde askerlerin talim yapışını duyardık ) oraya
dizildiler.
Toplumda öyle bir
beklentide vardı. Gece gelip, siteden bazı mebusları götürmüşler; sabah oldu, kalktım mutfağa gittim, annem babam darbe olduğunu söylediler. Ben“ iyi oldu
anarşi biter“ dedim Babam sustu, birşey demedi. O zaman anladım yok iyi bir şey
değil..
.
.
Gece değil sokağa
çikmak, perdeden dışarı bakmaya korkuyordu insanlar o dönemde. Darbe olunca çoğu
kişi rahatladı benim gibi "anarşi bitti“ dediler.
Gazeteler ilk
başta durumdan memnun; askerleri öven tarzda yayın yapıyolardı. Her yerde Atatürk resimleri ve Kenan Evren vardı.
“Aaanayasa”
diyordu her fırsatta. Meydanlar doluyordu onu dinlemek için; siyah arabalar
yıldırım gibi geçiyordu Ankara caddelerinden. Bazan Kuran' dan ayetlerde
okuyordu. “Iyi adam, babacan” diyordu halk.
Hukuk Fakültesinde birinci sınıfta Anayasa Hukuku dersi
vardi; Oya Araslı hocamızdı. Önünde hem 61 Anayasası hem 82 Anayasası
karşılaştırmalı anlatıyordu dersi; fazla siyasi yorum yapmadan.
83
Sonra seçim; Turgut Sunalp' e parti kurdurması ; yolda
giderken seçim arabasında görmüştük onu da, otobüsün kapısı açık el sallıyordu.
Artik "seçim olacak, demokrasi gelecek" diye umutlu bir hava vardı ülkede. Kanada' da elçiydi; seçim için gelmişti, elçiliği
bırakıp siyasete giren eski generaldi. Modern görünüyordu ama o da diğerleri gibi
işkenceyi destekledi
Turgut Özal köprüyü
satmaktan sözediyordu; karşısındaki
Halk partili Necdet Calp masayı yumrukluyordu.
Bütün Türkiye televizyonda pür dikkat onları izliyordu.Evrenin
Sunalp’e verdiği desteğe rağmen,
seçimin galibi Özal olmuştu…
79 dan alarak yazdım; çünkü 12 Eylülden evvel ki Iran Devrimi ve Rehine krizi ile ilgili olduğunu düşünüyorum Aynı zamanda 12 Eylülden 10 gün sonra başlayan Iran Irak savaşıyla da ilgili oduğunu düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder