Bu kapıdan Azap
şehrine girilir
Bu kapıdan sonsuz
acıya geçilir
Bu kapıdan
kaybolmuşların yoluna çıkılır
Adalet bunu gerektirir
Beni inşa eden İlahi
Emirdir
En yüksek bilgelik
en yüce sevgi
Benden önce -sonsuza kadar yaşayacak olanlar dışında-
bir şey
yaratılmamıştır.
Ey bu kapıdan giren
kişi
Ümidi geride bırak!
Gates of Hell - Rodin
Kapının üzerinde bu sözler yazılıydı
siyah mermer üstüne.
“Bu çok zor Efendim” dedim
Hemen halimi anlayarak;
“Endişeyi bırak, korkaklığı da” dedi
“Dertliler ülkesine geldik, daha evvel söylediğim gibi,
Akıldan ayrılanların yanına”
Sonra bana bakıp, gülümsedi;
Elini elimin
üzerine koydu, teselli etti;
İçimi rahatlattı. Sonra bana saklı dünyayı gösterdi.
Bu yıldızsız gökyüzüne çığlıklar, yalvarmalar, ağlamalar
yükseliyordu
Bu acı
haykırışları işitince ağlamaya başladım.
Bozuk konuşmalar, her dilden yankılanıyordu.
Korkunç sesler, acı dolu kelimeler, öfke;
Yüksek sesler, alçak iniltiler, şamar sesleri,
Hepsi birleşmiş uğulduyordu.
Simsiyah atmosferde bir kum fırtınası,
Girdap olmuş dönüyor.
Korku içinde; “Bu sesler ne?” dedim
“Eza çekenler kim?”
“Bu zavallıların
çarpık yoludur.
Öyle bir hayat
yaşadılar ki; ne kendilerine bir suçlama ne de bir övgü geldi.
Şimdi kendileri gibi
olan meleklerle beraberler.
O meleklerin bir
kısmı ne şeytanın peşinden gitti,
Ne de Tanrı’ ya
sadık kaldı; öyle durdular hareketsiz; kendi başlarına.
Ne Cennet alır
bunları, ne de Cehennem!”
“Bunlar nasıl bir
darbe alıyorlar ki, bu kadar bağırıyorlar?”
“Hiç ölmeyecek gibi
kör bir hayat yaşadılar, şimdi o hayatı değişmek isterler.
İsimleri hiç bir
yerde geçmeyecek.Dünyada onları hatırlayan
olmayacak.
Bu insanları gördün
yeteri kadar, şimdi yolumuza devam edelim”
Bir bayrak geçti hızla ve pek çok kişi o bayrağı takip
etti. Nefes almaya vakitleri yoktu.
İçlerinde bazılarını tanıdım. Birisi reddetmişti görevi korkudan.
Hemen anladım bunların kim olduğunu.
Hem Tanrı yı hem de Tanrı düşmanlarını kızdırdılar.
Bunlar aslında hiç yaşamamış sayılır.
Çıplaktılar ve devamlı arılar, sinekler, böcekler
tarafından sokuluyorlardı.
Yüzleri kan ve gözyaşı içindeydi.
Akan gözyaşı ve kanı solucanlar böcekler yalıyordu.
Sonra biraz ilerde
geniş bir ırmak kıyısında toplanmış kalabalığı gördüm.
Hemen sordum:
“Bunlar kim ve niye büyük bir istekle karşı kıyıya
geçmeyi bekliyorlar?”
“Biraz dinleneceğiz
Acheron ırmağı kıyısında
O zaman anlayacaksın
ne olup bittiğini.”
Gözlerimi yere indirdim, biraz utanmıştım,
ırmak kıyısına
varana kadar başka bir şey sormadım.
Onu rahatsız etmek
istemiyordum.
Charon - Alexander Litvochenko
Saçı sakalı ağarmış yaşlı bir adam,
“Yazıklar olsun
size” dedi
“Bundan böyle
gökyüzünü görmeyi unutun.
Sizi karşıya
geçireceğim, sonsuz karanlığa
Acı buz ve ateşe.
Sen kimsin öyle, yaşayan
adam?
Bunların yanından
ayrıl.
Buradakilerin hepsi
ölüdür”
Baktı ki; ben
hareket etmiyorum,
“Bu yoldan değil
başka yoldan gideceksin kıyıya varmak için” dedi.
“Daha hafif bir
tekne lazım sana.”
“Charon mesele
çıkarma!
Bütün isteklerin
emir olduğu yerden
Emredildi.
Tartışacak bir şey yok.” dedi Virgil.
Çamurlu ırmağın kaptanından başka ses çıkmadı.
Gözlerinin etrafında ateş halkaları vardı.
Ama etraftaki çıplak ruhlar titremekteydi.
Renkleri değişiyor, dişleri takırdıyordu.
Charon’ un konuşmasını duyunca lanet okudular
Tanrıya da anne
babalarına da.
Bütün insanlığa da
Doğdukları yere tohumlarına
Dünyaya gelmelerine neden olan olaya
Kendi doğumlarına lanet okudular.
Kalabalığın içinde birbirlerine sokuldular.
O kötü ırmağın yanında yüksek sesle ağladılar.
O ırmak Allah korkusu olmayanları beklemekteydi.
Zebani Charon gözleri kor gibi parıldayarak çağırdı
onları; “ Toplanın” dedi.
Oyalananların üzerine küreğini indirdi.
Yaprak döken ağaçlar gibi döküldüler.
Adem’ in kötü tohumları, teker, teker ırmağa doğru gitti.
Charon’ un başıyla işaret etmesi üzerine, hepsi itaat
etti.
Onlar karşı kıyıya varmadan bu tarafta bir gurup daha
toplaştı.
“Oğlum, Allahın gazabı altında ölenler,
Buraya her
memleketten her iklimden gelmişlerdir.
Öbür tarafa geçmeyi
kendileri isterler.
Çünkü Adalet bunu
gerektirir. Korkuları isteğe dönüşür.
Hiç bir ‘iyi ruh’
buradan geçmez.
Charon’ un ne demek
istediğini anlamışsındır şimdi.”
Bunu söyler söylemez karşı kıyı bir depremle sarsıldı
Şimdi bunları hatırlarken yine ter içinde kaldım.
Bir gökgürlemesi, bir fırtına, yer yarılıp içinden kırmızı
lavanın fışkırması...
Korkudan yığılıp, kalmışım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder