Hayatı
Plato nun yaklaşık olarak M.Ö 428- 348 yılları arasında yaşadığı tahmin ediliyor Doğum ve ölüm
tarihleri tam kesin bilinmemekle beraber, Sokrat’ ın öldüğünde 31 yaşında
olduğu ve 81 yaşında öldüğü söyleniyor.
Atina da doğmuş. Sokratın öğrencisi ve Aristo’
nun hocası.
Sokrat’ın en
akıllı, en iyi ve en adil kişi olduğuna inanmış. Yargılanması esnasında davayı
takip etmiş.Ölümünden çok etkilenmiş ve Sokrat’la ilgili dialoglar yazmaya başlamış.
Sokrat’ ın soru cevap yöntemini görmüştük. O yöntemi sürdürüyor. Bu dialoglarda
yine Sokrat soru soruyor ve değişik kişilerle konuşuyor. Konu yine ahlak ve
siyaset. Tuzak sorular var. Bu dialoglarla Plato hocası Sokrat’ ı hem savunmuş
oluyor; hem de hatırasını yaşatıyor. Sokrat’a, “Gençlerin ahlakını bozuyorsun
suçlaması” yapılmıştı; belki “düzene karşı gelmek için teşvik ediyorsun;
düşünmelerine yol açıyorsun” anlamında. Plato da, bu dialoglarda esasında
Sokrat’ ın sevilen bir hoca olduğunu göstermeye çalışıyor.
İlk yazılan
dialoglar daha çok Sokrat’ tan duyduğu sözleri naklediyor, daha sonra Plato’
nun kendi fikirleri de giriyor bu kitaplara; daha çok hayali dialoglar oluyor.
Hangisi Sokrat’ın fikri, onun ağzından çıkmış; hangisi Plato’ nun fikri artık
belli olmuyor.
Sokrat’ a ait
olan fikirler, ahlak felsefesi ve siyaset felsefesi ile ilgili. Erdemi bilgiyle
ilişkilendiriyor.Plato nun ilgi alanı daha geniş. Doğa bilmiyle de ilgileniyor.
Sokrat, matematik ve fizik konularıyla ilgilenmezken, Plato’ya göre bunları
öğrenmek dünyayı anlamak için şart.
Evinin ismi “Akademi”.
Dünyada ilk yüksek öğrenim kurumu sayılıyor. Bu terim günümüze kadar gelmiş.
Akademi’ nin kapısına “Matematik bilmeyen içeri giremez” yazmış.
Bir şeyi bilmek,
ahlaklı olmaya yetmez diyor. Sokrat’ ın aksine. Mesela, “adaletin” ne olduğunu
bilmek “adil” olmayı gerektirmiyor. Orada başka bir şey daha var.
Ruhun ölümsüzlüğü
konusunda Sokrat’la aynı fikirde. Insanın en önemli varlığının ruhu olduğuna
inanıyor.
En meşhur eseri “Republic”.
Yazar olarak da çok beğenilmiş. Edebi
yönü çok kuvvetli.
Formlar ve Idealler
Sokrat’ ın “Adalet
nedir; Güzellik nedir; Cesaret nedir” gibi sorularına cevap verirken Plato, bu
kelimelere bir tanım vermek yerine, soyut kavramlar olarak “zaman ve mekanın”
dışında değişmez değerler olarak görmüş. “Bu dünyada güzel bir eşya görürüz ama
asıl güzellik kavramı değişmez bir şekilde soyut olarak vardır”demiş. Dünyadaki
güzellik anlayışı değişebilir veya güzel bulunan bir şey zaman içinde
bozulabilir kırılıp dökülebilir ama güzellik fikri soyut kavram olarak
değişmez.
Bu düşünceyi
ahlaki kavramlar ve değerler olarak başlatıp sonra dünyadaki herşey için
geliştirmiş. Dünyadaki herşey zaman ve mekan dışında bir başka alemde Form
olarak varlığını sürdürüyor.
Fizik ve
matematik konusunda yapılan çalışmalarla maddi dünyadaki matematik yapılanmanın
önemi ortaya çıkmış. Bütün cosmos, düzen harmoni ve orantılı bir yapı
içerisinde. ( Fizik kavramlarının matematik denklemlerle açıklanması.)
Pytagoras gibi
Plato da yaratılışta matematik mükemmelliği görüyorlar.Bu ilk bakışta gözle
görülmüyor ama akılla anlaşılıyor. O zamana kadar matematik ve diğer bilimler
felsefe başlığı altında incelenirken Plato’ nun akademisine aldığı
matematikçilerle bu konuda yapılan çalışmalarla bilimsel alanda ilerleme
kaydediliyor ve bu disiplinler ayrı ayrı dal olarak düşünülmeye başlanıyor.
Hristıyanlık
Plato’ nun
Formlar teorisi Hırıstıyanlıktan çok önce ama Hrıstıyan düşünürler bu iki alem veya
iki gerçeklik (biri dünyada; biri zaman ve mekanın dışında) fikrini Hristıyanlıkla
bağdaştırmışlar. Bu dünyayı gözümüzle görüyoruz ama buradaki gerçeklik sürekli
değişim ve yok oluş halinde (herşey dürekli değişiyor, başka birşeye dönüşüyor;
beş yaşındaki çocuk günün birinde yaşlı bir adam oluyor, hiç bir şey aynı
kalmıyor; doğma –büyüme- yaşlanma diye bir gerek var.) Biz insan olarak sadece
bu dünyayı algılayabiliyoruz. Ama zaman ve mekanın dışındaki alemde bir
mükemmellik ve herşeyin aslı var. Burada bu dünyadaki gördüklerimiz
bildiklerimiz öteki alem hakkında sadece az bir fikir veriyor. Öteki alem
aslında gerçek olan alem; çünkü herşeyin aslı orada ve değişmez vaziyette.
Insan bedeni
sürekli değişim halinde ve bir gün ölümle sona erecek ama hiç ölmeyecek olan
bir ruhumuz var; o ruh ta aynı zamanda biziz. O ruh bizim değişmez “Formumuz”. İşte buna gerçek diyor.
Hristıyanlık dini
geldiğinde, dünyada Yunan Medeniyeti, Yunan felsefesi etkiliydi. Incil Yunanca
yazıldı. Tercüme edilmedi; aslı Yunanca olarak yazıldı. Bu benimde merak
ettiğim bir konuydu; bazı kavramların acaba aslı neydi, nasıl tercüme edilmisti diye; sonradan öğrendim ki; Isa’ nın dili olan Aramaic değil Yunanca olarak yazılmış.
Özellikle bizim ülkemiz Türkiye, Hrıstıyanlığın yayılması bakımından önemli rol
oynamış.
Hrıstıyanlığın
ilk yayıldığı dönemlerde, düşünürler bu yeni dini Plato’ nun doktriniyle
bağdaştırmaya çalışmışlar.
Zaman içinde, bu
düşünceler Orthodoks dininin içine girmiş. O zamanlar insanlar Sokrat ve Plato için “Hrıstıyanlıktan
önceki Hristıyanlar” demişler. Onların misyonunu “halkı Hrısıyan düşüncesine
hazırlamak”olarak görmüşler. (bana göre
aynı felsefi gelenek devam etmiş)
Bu çalışmalar (yani
Hristıyanlık ve Yunan felsefesi arasındaki bağı araştırma) Ortaçağda da devam
etmiş. Ama Plato’ nun açıklamaları, direkt olarak dine bağlı değil; inanan veya
inanmayan pek çok kişi tarafından kabul görmüş bu düşünceler. Kendisi Form’ların
mükemmel olmasından dolayı, Tanrı tarafından yapılmış olduğuna inanmış. Aynı şekilde
reenkarnasyona da inanmış.
Daha sonraki
düşünürlerden Saint Augustine, “ City of God” eserini bu ideal formlardan
etkilenerek yazmış. “Cennet” bölümünde Dante’ nin Cennetlikleri yerleştirdiği
Gül’ü ideal şehir olarak tanımladığını görüyoruz.
Sanat Hakkındaki Görüşleri
Sanata çok sıcak
bakmıyor. “Sanat gerçeği yansıtmıyor, hayali bir dünya sunuyor. Olanı,
olduğundan güzel gösteriyor, duygularımızla oynuyor gibi eleştirileri” var.
Insanın esas amacının gerçeği bulmak oldugunu söylüyor. Sanatta “gerçeği değil
de temsilini görüyoruz” Plato’ ya göre. Yanıltıcı olduğunu dünya hayatını iyi
gösterdiğini; ruhumuza zarar verdiğini düşünüyor. Insanın aklının duygularını
kontrol etmesi gerektiğine inanıyor.
Bu düşünceler
sonradan bazılarının sanatı sansür etmelerinde bir gerekçe olmuş.
(Bu görüşlerine
katılmıyorum, bence sanatta gerçeği çok çarpıcı olarak gösterebilir)
Hükümet düzeni
Aklın duyguları
kontrol etme fikrini, sosyal alanda şöyle ifade etmiş: Bir yönetici kadro
olacak felsefi yönden iyi eğitim almış bir de yardımcı kadro polis halkı
kontrol altında tutacak. Yönetici kadro -vasi gibi -halkı idare edecek. Bu
fikirleri de komünist rejimlerin, faşist rejimlerin hoşuna gitmiş 20.yy da. (Baskı
altında tutuyoruz ama halkın iyiliği için!)
Kendisinden sonra
gelen pek çok düşünürü etkilemiş Makyaveli’nin Prens’ i de dahil olmak üzere
siyasi kitaplara da yön vermiştir.
“Bu yönetici sınıf halkı koruyacak ama onlardan
halkı kim koruyacak?”
sorusu da gündeme gelmiş tabii. Buradaki görüşü komünizme yakın. Yönetici
sınıfın malk mülk sahibi olmasını istemiyor. Para hırsıyla gaddarlaşmamaları
gerekiyor. Onların da herkes gibi aynı şartlarda yaşaması, aynı yemeği yemesi, asker
kışlası gibi bir yerde birlikte kalmalarını istiyor. Mal sahibi olma hakları
olmayınca kendileri için değil halk için çalışacaklar diye düşünüyor. Kılık
kıyafetlerinin de mütevazi ve birbirine benzer olması gerektiğine inanıyor.
Plato ya göre halkın da kendi malı özel mülkü olmayacak.
Yönetici sınıf
görüşünü herkesin farklı yetenekleri olması fikrine bağlıyor. Yetenekleri
olduğu için yönetici olacaklar.
Eserleri Arapça ve Farsçayada çevrilmiş;
İslami düşünürler tarafından incelenmiş; sonra Arapça’ dan Latinceye çevrilerek,
Avrupa da yaygınlaşmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder