İlk hikâye “The Sisters- Kız kardeşler” adını taşır. Bu
hikâyede bir çocuk vardır. Mahallelerindeki yaşlı bir papazla arkadaşlığı olan.
Papaz çocuğa Latince ve tarih konularında bir şeyler öğretir. Çocuk papazı
sever çünkü akıllı ve bilgili biriyle konuşmaktan hoşlanır. Papaz gençken
Roma’ya gönderilmiş eğitimini ilerletmek için. Demek ki o da gençken ümit vaat
eden bir öğrenciydi. Dublin yakınlarında küçük bir yerden gelmişler. Okumakla
ailesini daha iyi bir yere getirecekti.
Papaz artık yaşlanmıştı ve üçüncü defadır kalp krizi
geçirdi. Daha evvelkilerden felçliydi. Artık daha fazla yaşamayacağını
biliyordu. “Bu dünyadan artık gidiciyim” dedi çocuğa.
Çocuk da bunu bildiği için bazen akşam evin önünden geçerken,
acaba öldü mü, diye cama bakıyordu. Çünkü ölen kişinin odasında iki mum yakmak
adeti vardı, o da ışığı kontrol ediyordu.
Ertesi gün eve geldiğinde evde misafir vardı ve eniştesiyle
konuşuyorlardı. Misafir papazın öldüğünü haber vermişti enişteye. Çocuk
yemeğini yerken ona da söylediler. Kayıtsız görünmeye çalıştı yemeği yemeğe
devam etti.
Eniştesi çocuğun papazla vakit geçirdiğini söyleyince Mr.
Cotter “Ben kendi çocuğumun papazla vakit geçirmesini doğru bulmam yaşıtlarıyla
oynasın” dedi. Enişte ben de aynı fikirdeyim dedi. Teyze şaştı bu konuşmalara
neden diye sordu.
Mr Cotter hiçbir cümlesini bitirmeden kesik kesik
konuşuyordu.
Ertesi gün papazın evine taziyeye gittiler. Papaza bakan iki
kız kardeşi vardı. Onlara başsağlığı dilediler. Yaşlı kadınlar papazın acı
çekmeden huzur içinde öldüğünü zaten bu sonucu beklediğini söylediler.
Buradaki konuşmalar da öyle kesik kesikti. Fazla bir şey
anlaşılmıyordu. Papaz bir ayin sırasında kutsal kâseyi düşürmüş, sonra da bir
gün ortadan kaybolmuş, onu arayanlar kilisede gece vakti karanlıkta günah
çıkartma kabininde kahkaha atarken kendi kendine konuşurken bulmuşlar. Bu
olaylardan dolayı işinden olmuş, sonra yavaş yavaş hastalık ilerlemiş felçli
olarak bakıma muhtaç hale gelmiş
Çocuk bu başsağlığı ziyareti öncesi papazı rüyasında gördü
papaz günah çıkartıyor kendisi de günahlarını affediyordu. Yani roller
değişmiş, papaz günah çıkartan çocuk da papaz rolüne geçmişti. Ölü odasına
girdiklerinde çocuğun aklı karışıktı doğru dürüst dua edemedi İçinde bir his
papazın gülümsediğini söylüyordu ama ölüye baktığında gülümseyen bir yüz
görmedi. Gri soğuk ölümün yüzüydü gördüğü.
Biraz daha konuştuktan sonra gittiler. Çocuk bu ölüme
sandığı kadar üzülmediğini fark etti. Evden çıktıklarında rahatlamıştı.
Acaba bu hikâyede Joyce ne anlatıyordu. Esas konu çocuğun
düşünceleri ve çocuğun gözünden görünen büyükler dünyasıydı ama hikâye kız
kardeşler ismini taşıyordu. Daha ilk
başta, “ her şey göründüğü gibi değil bu kitap biraz düşünerek okunacak” mesajı
verilmişti.
İlk sayfalarda çocuğa garip gelen üç kelimeden bahsedildi.
Bunlar paralysis (felç olmak); simony- (kiliseye ait kutsal değerlerin alınıp
satılması), ve gnomon (güneş saatinde zamanı gösteren üçgen şeklinde metal
parça) kelimeleriydi.
Paralize olmak, felç olmak hem kişisel hem de toplumsal
olarak ilerleyememeyi olumlu yönde bir adım atamamayı ifade ediyor.
Simony kelimesi İncil’in “Elçilerin İşleri” bölümünde
anlatılan Simon Magus’tan geliyor. Büyücü Simon İsa’nın havarilerinin Kutsal
Ruh aracılığıyla gösterdiği mucizeleri görünce, onlara para teklif ederek, o
mucize gösterme yetkisine sahip olmak ister. Bunun üzerine havarilerden Peter
onu azarlayarak, kutsal’ ın para karşılığı alınıp satılamayacağını, Simon’un
yüreğinin tanrının gözünde doğru ve temiz olmadığını söyler. Simon bunun
üzerine tövbe edip af diler.
Katolik kilisesinde kutsal değerlerin parayla satılması, “kiliseye
bağışta bulunursanız günahınız af olunacak, cennete gideceksiniz” gibi
yaklaşımlar eleştirilmiş bu davranışlara simony denmiştir. Bunun gibi, kilisede
bir makamın da parayla satın alınması adeti vardı. Kişinin kendisinin veya
ailesinin verdiği rüşvetle veya kiliseye bağış adı altında verilen paralarla
bir kişinin papaz olması ve kurumda yükselmesi de simony olarak adlandırıldı ve
bu tövbe edilmesi gereken büyük bir günah olarak kabul edildi.
“Dublinliler” kitabında üstü kapalı da olsa bir kilise
eleştirisi görüyoruz. Çocuk rüyasında papazı simony günahından ötürü af ediyor.
Diğer kelime gnomon saat icat edilmeden kullanılan güneş
saati ile ilgili. Üçgen şeklindeki metal parçanın gölgesi düştüğü yerdeki
çizgilere bakılarak saat anlaşılıyor. Ancak tabii gece çalışmıyor bu sistem
yani 24 saatlik bir sistem değil. Yetersiz kalıyor.
Yetersizlik fikri, güneş, aydınlık, gölge karanlık imajlarıyla
bir şey anlatılmak isteniyor.
James Joyce bu hikayeleri 1904 yılında yazmaya başlamış önce
dergilerde yayınlanmış sonra 1914 yılında kitap halinde basılmış. Sonra
eleştirel bakış açısı nedeniyle toplum tarafından yadırganmış. Kiliseyi ve
siyasi sistemi eleştirdiği için yazar kitaplarını bastırmak da güçlük çekmiş.
Bu ilk kitabı.
Birinci Dünya Savaşı öncesindeki Dublin’i görmüş oluyoruz bu
kitapta. O sırada İrlanda henüz İngiliz
hakimiyetinde. Joyce ülkenin geri kalmasını bu İngiliz boyunduruğuna ve Katolik
kilisesinin gericiliğine bağlıyor. Ama tek sebep bu değil tabii. Dublinliler
diyerek insanları onların hayatını nasıl davrandıklarını inceleyerek, topluma
ayna tutuyor.
Bu paralize olmak felç olmak ilerleyememek temasını diğer
hikayelerde de göreceğiz. Çoğunlukla açık seçik yazmıyor ama satır aralarından
bazı şeyler anlaşılıyor. O devirde ahlak kuralları ve din ön plandaydı ama bir
taraftanda ahlaka aykırı aktivitelerde oluyordu. Birincisi şehirde çok sayıda
İngiliz askeri ve liman şehri olması dolayısıyla gelip giden denizciler,
yabancılar vardı. Çok sayıda genç ve bekar erkeğin bulunması sebebiyle olsa
gerek Dublin Avrupa’da en çok sayıda genelev barındıran ve cinsellik yoluyla
bulaşan hastalıkların görüldüğü şehirdi. Özellikle frengi çoktu ve Dublin için
Avrupa’nın frengi başkenti deniyordu. Bu hastalık henüz tedavi edilemezken,
ileri aşamalarında beyni de etkiliyor, deliliğe ve felce kadar varan
şikayetlere yol açıyordu.
Papaz bunu simgeliyor. Açıkça söylenmiyor ama el kol
hareketlerinde kontrolü kaybetmesi kilise de kutsal kâseyi düşürmesi, sonra akli
dengesizliğin başlaması, gece kiliseye gidip günah çıkartma odasına girip yüksek
sesle gülmesi en son olarak da hastalığının ilerleyerek yatalak olması frengiyle
bağlantılı olabilir. Aynı şekilde yaşlı kız kardeşlerinden birinin de zor
yürümesi, üstünü başını düzgün ilikleyememiş olması da acaba onda da böyle bir
hastalık var mı sorusunu akla getiriyor.
Eve gelen komşu çocuğun papazla arkadaşlığını yanlış
bulduğunu belirtmiş ve kendi yaşıtlarıyla oynaması daha iyi demişti. Çocuk “ben
çocuk değilim” gibisinden sinirlendi ama bir şey söylemedi. Papaz çocuğa Latince öğretmiş, katakompları
(roma dönemi mezarları) anlatmış, Napolyon Bonapart dönemini, kilise seremonilerini,
papazlıkla ilgili konuları öğretmiş sonra da denemek için dini sorular
yöneltmiş.
Mr Cotter’ın çocuğun papazla arkadaşlığına karşı çıkması
genç nesil artık kilise etkisinden çıksın anlamında olabilir. Anlattıkları
konular geçmişi simgeliyordu, Roma İmparatorluğunu, Napolyon Bonapart’ın
kurduğu imparatorluğu anlatıyordu. Halbuki artık İrlandalılar İmparatorluk
kavramından hoşlanmıyorlar, İngiliz İmparatorluğunun kendi ülkelerinden elini
çekmesini ve Home Rule dedikleri İrlanda da kendi özerk yönetimlerini kurmayı
arzuluyorlardı.
En son olarak da kitabın ilk hikayesi ile son hikayesi
arasında bir paralellik olduğunu söyleyerek konumuzu bitirelim Her ikisinde de
ölüm konusu var ve her iki hikâyede de iki yaşlı kız kardeş var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder