23 Eylül 2019 Pazartesi

Hainlerin Sonu



Açıklamalar
Kanto 34

The Kiss of Judas by Fra Angelico



Vexilla regis prodeunt inferni:
Cehennemin Kralı’nın bayrakları sallansın sözleri Virgil'in Şeytanın yanına yaklaşmakta olduklarını Dante'ye bildirmek için söylediği bir Ortaçağ ilahisinin bozulmuş şekli.




 Judeca

Dante ve Virgil Cehennemin en son çukuru olan 9. Bölüme gelmişlerdir. Burası hainler çukurudur.Kalplerindeki sevgisizliği ve soğukluğu temsilen Judeca bölgesi buzlar içindedir ve en dipte buzun içinde sıkışıp kalan şeytanın devasa kanatlarını çırpmasıyla dondurucu rüzgarlar esmektedir.
Bu bölümJudeca ismini Hazreti Isa’ya ihanet eden havarisi Judas Iscarcot’tan almaktadır. Romalı askerlerle önceden anlaşmış ihanetine karşılık 30 gümüş para almış ve askerlerin uzaktan havariler arasında hazreti Isa’nın hangisi olduğunu seçebilmeleri için askerleri görünce Isa Peygamberin yanına giderek onu selamlayarak, öpmüştür.Bugün de batı edebiyatında Judas’ın öpücüğü (The Kiss of Judas) ve 30 gümüş para ihaneti anlatmak için kullanılır.
Şairler uzaktan şeytanın bulunduğu yere yaklaşırlarken önce o kadar büyük kanatları farkeden Dante onu yeldeğirmeni zanneder. Nasıl olup da Cehennem de bu kadar kuvvetli ruzgarların estiğini merak eder.
Şeytan Cennet’te ilk yaratıldığı zaman Hrıstıyan inanışına göre yaratılan en güzel melek imiş. Işık getiren anlamına gelen Lucifer adını taşıyormuş ve meleklerin rütbece en üstünü imiş. Tanrı’ya başkaldırdığı için Cennet’ten kovulmasıyla birlikte yaratılmışların en çirkini halini alıyor. Büyük bir hızla dğnyaya düşüyor. O düşüşün etkisiyle Kudüs yakınlarında Cehennem çukuru açılıyor.
Dante ve Virgil insanların yaptığı kötülükleri görüp ders almak için bu çukurun en dibine kadar indiler.
En dipte Şeytanı buzlar içine hapsedilmiş ne kadar uğraşırsa uğraşsın kurtulamaz durumda gördüler.
Dis
Yunan mitolojisinde yeraltı Tanrısını ismi Pluto aynı zamanda Dis. Virgil in eserinde Dis olarak geçiyor. Onun için burada da Dis’e bak diyor.
The Murder of Caesar by Karl Theodor von Piloty

Şeytanın üç ağzından birinde Judas Iscariot, diğer iki ağzında ise Sezar’I öldüren Brütüs ve Cassius var.Bunları sonsuza kadar Şeytan çiğneyecek. Birisi Peygambere ihaneti diğerleri de devlete ihaneti temsil ediyorlar.
Bunları gördükten sonra Virgil, daha gidecek çok yolları olduğunu söyleyerek, " artık herşeyi gördün; gitme zamanı" diyor.
Gidecek tek yol, arzın merkezinde olan şeytanın sırtı; Korkunç yaratığın sırtını  merdiven gibi kullanarak, diğer tarafa güney yarım küreye geçiyorlar.
 Güney yarım kürede yüzeye çıkarak, Araf kıyılarına varmak istiyorlar.
Dante’ye göre, Araf güney yarım kürede okyanusun ortasında bir ada. Kudüs‘ün tam karşı tarafına denk geliyor.
O zamanların coğrafya bilgisi çok sınırlı, daha henüz büyük keşifler yapılmamış.
Bir güne yakın yol aldıktan sonra tekrar yukarı çıkıp, yıldızları  görüyorlar.
Ilahi Komedya’nın her üç bölümü de yıldız kelimesiyle sona eriyor.
E quindi uscimmo a riveder le stelle.

Çeviri ve Yorum: Elif Mat


22 Eylül 2019 Pazar

Cehennem'den Çıkış




Kanto 34



Vexilla regis prodeunt inferni
“Cehennemin Kralı’nın bayrakları sallansın”, dedi rehberim.
Doğru karşıya bak, Cehennemin en dibinde, buzun içinde onu seçebiliyor musun?”
Sislerin içinde yeldeğirmeni gibi birşey gördüm
Öyle bir rüzgar esiyordu ki; onun hareketinden
Korunmak için, kendimi hemen Virgil’in arkasına attım.
Başka saklanacak bir yer yoktu.
Buz tabakasının üzerinde, göldeki sazlar gibi sıralanmış en son  ruhları gördüm.
Bazısı yere yatmış; bazısı ayakta buzun içine sıkışıp kalmıştı.
Kimisi başaşağı duruyordu, kimisi ayakları üzerinde.
Kimisi de iki büklüm.
Biraz yakınlaşınca, bir zamanlar Cennet’in süsü olan, kötü yaratığı gördük.
Rehberim beni durdurdu,
Kenara çekildi;
“Dis’in yüzüne bak;
“Ruhuna kuvvet vermelisin burada” dedi..
Okuyucu, o anda nasıl kanım buz kesi anlatamam sana;
Korkudan sesim çıkmıyordu.
Yazamıyorum artık. Böyle bir korku yazılamaz.
Ölmedim ama sesim soluğum kesildi.
Ne hayattaydım, ne de ölüydüm o anda.
Acının Imparatoru göğsünü buzun içinden kurtarmaya çalışıyordu.
Dağlar onun kolu kadardı ancak.
Daha önce gördüğümüz devlerden çok daha büyüktü.
Bir kolu dağ kadarsa, gerisini varın siz düşünün.
Eskiden güzelmiş, şimdi çirkin.
Her belanın kaynağı üç kafalıydı;
Biri önde kırmızı, diğerleri omuz başlarında.Tepede hepsi birleşiyor.
Sağ taraftaki sarımsı bir beyaz,
Soldaki, Nil kıyısında yaşayanlar gibi esmerce.
Her kafanın altında deli gibi çarpan bir çift kanat...
Kanatları denizdeki yelkenlerden büyük.
Kuş kanadı gibi değil, Daha çok yarasa kanadına benziyor.
Öyle bir şiddetle çarpıyor ki; kanatlarını, üç tarafa yayılan korkunç rüzgarlar,
 birleşip fırtına estiriyor, Cehennemin bu bölümünü soğuktan donduruyor.
Üç çift gözden de, yaşlar yanaklarına akıyor,
Sonra kanla, irinle  birleşiyordu.

Her bir ağzında bir günah çiğnemekteydi.
“Bu üçü onun yemeği; sonsuza kadar çiğneyecek onları.
En çok acı çeken öndeki,  Judas Iscariot’tur.
Kafası içerde, bacakları dışarıda debeleniyor.
Siyah kafadan sarkan Brutus, onun bacakları içerde kafası dışarıda ama birşey söylemiyor.
Diğeri de kocaman kollarıyla Cassius.
Ama artık akşam oluyor, gitmemiz lazım;
Zaten herşeyi gördün.” dedi rehberim.

Jean Leon Gérome  The Death of Caesar

Istediği gibi Virgil’in yakasını tuttum, O şeytanın kanatlarını açmasını bekliyordu
Boş bir  anını bulup, sırtındaki tüylere yapıştık aşağı doğru kaymaya başladık.
Şeytanın buzda açtığı yarıktan geçmeye çalıştık.
Bir an “geçemeyeceğiz gene Cehenneme düşeceğiz” diye korktum
“Sıkı tutun” dedi Virgil; nefes nefese.
“Başka yolu yok şeytanı merdiven gibi kullanacağız”.

Arzın merkezindei yarıktan öte tarafa, kayalıklara geçtik.
Şeytanın ayakları havada sallanıyordu; Şaşkınlık içindeydim. Cehennemden çıkmıştık.
Virgil beni yüksek bir kayanın üzerine oturrtu önce.
Sonra biraz dinlenince, “Hadi kalk ayağa, daha çok yolumuz var; dağı tırmanacağız.” dedi

Brutus

Güneşşiz,- hayvan ini gibi- bir yerdeydik bu kayaların arasında.
“Buz nerede? Lucifer’e ne oldu?
Demin geceydi, burada biraz sonra tan ağaracak.
Bana anlatır mısın, ne oldu?” diye sordum Virgil’e.
Dünyanın merkezinden geçtik, Şimdi güney yarımküredeyiz;
Güneş karanın üzerinde parlıyor.
Ademle Havva’nın doğduğu yerdeyiz.
Judeca’ da geceydi,burada gündüz olacak.
Sırtına basarak geçtiğimiz Şeytan, o buzun içinde hapistir.
Kuvveti çıkmaya yetmez.
Buradan yukarıya dağ yükselir, Lethe ırmağı akar.
Henüz göremezsen de, sesini işitebilirsin.”     
O bilinmeyen yolda yürümeye başladık rehberimle.
O önde, ben arkada;
Başka kimseyi düşünmeden.
Karanlıktan aydınlığa çıktık.
Gökyüzü, açıldı Bir kez daha gördük yıldızları...

20 Eylül 2019 Cuma

Ugolino'nun hikayesi


Kanto 33

Açıklamalar

Ugolino della Gherardesca (c. 1220 – March 1289) tarihleri arasında yaşamış, Italyan aristokrat siyaset adamı ve Donanma Kumandanı.
Guelp Ghibelline çatışmasında Ugolino Ghibelline taraftarı ve Pisa şehrinin liderleri arasında. Çevre iller Guelp partisini destekliyor. Yani şehir devletlerinin bağımsızlığından yana. Ghibellineler Kutsal Roma Imparatorunu destekliyor.
Pisa şehrinde hem Ghibellinlerin lideri hem de Podesta konumundayken kızkardesşi bir Guelp ile evleniyor. Ugolino taraf değiştirmekle suçlanıyor önce sürgüne gönderiliyor. Sürgünde Charles D’Anjou ile anlaşıp Pisa’ya saldırıyor; Savaştan galip çıkıp, Pisa’ya geri dönüyor. Bir müddet politikadan uzak duruyor.

1284’te Cenova ve Pisa arasında deniz savaşı çıkar.Ugolina çekilir, savaşı Cenova kazanır. Bu geri çekiliş daha sonraki yüzyıllarda Pisa’ya hainlik olarak yorumlanır.Ama Ugolino Podesta olmaya devam eder. Sonra daha yüksek bir mevki olan Capitan de Popola olur. Bu görevi kızkardeşinin oğlu Nino Visconti ile beraber yürütür. Ama anlaşamazlar.
Ninoö başpiskopoz Ruggieri ile anlaşır kendi podesta olmak istemektedir. Ugolino Ninpİyu ve diğer bazı Ghibellinelerin şehirden atar. Kendini Pisa' nın Lordu ilan eder. Düşmanlarının saraylarını yıkar.
Bu sürgüne gönderdikleri ve Cenova’nın esir aldığı kişiler geri Pisa' ya dönmesin diye Cenovayla barış anlaşması yapmaya yanaşmaz. Pisa da pahalılık başlar. Çıkan olaylarda Ugolino Başpikopoz' un yeğenini öldürür.
Cenova'ya ait Caffa Kalesi

Bir toplantı sonrası Ghibellinelerin saldırısına uğrar. Geri belediye binasına kaçar.Başpikopoz Ugolino yu haşnlikle suçlar halkı üzerine ayaklandırır. Beldiye Binasını yakarlar. Ugolino kurtulur.Ama yakalnıp çocukları ve torunları ile beraber Mudo kulesine kapatılır. Başpiskopos kendisini Podesta ilan eder.
Kulede dokuz ay hapis kalırlar. Başpiskopos Ugolino dan tamamen kurtulmak için kulenin anahtarlarnın Arno ırmağına atılmasını emreder. Ugolino ve çocukları aç suzu kalırlar. Birbiri ardından ölürler.
Bu korkunç ölüm 33. Kanto da anlatılır. Dante hem Ugolino yu hem de başpiskoposu buzun içindeö Cehennemin son çukurunda cezalandırılırken gösterir. Ugolino, bu Inforno’nun en korkunç kantosunda hasmı Başpiskopos Ruggieri’yi yamyam gibi yemektedir.Kendisinin yargılanmasını istemez. Dante’ye "sen benim öldüğümü biliyorsun ama ne kadar acılar içinde öldüğümü bilmiyorsun" der.
Dante, burada Ugolino’nun çocuklarını, küçük çocuk gibi anlatmış ama gerçekte tabii yaşları büyükmüş. Bu hadiseden sonra, içersinde şahinleri tuttukları Mudo kulesi "Açlık Kulesi" olarak adlandırılmış.
Rodin- Ugolino and his Sons

Bu hikayeyi dinledikten sonra Dante, yakınlarına hainlik eden başkar ruhlar görüyor ve hem Pisa hem de Cenova halkına kötü şeyler söylüyor.


19 Eylül 2019 Perşembe

Kont Ugolino




Kanto 33
Inferno


Günahkar ağzını,  kafasının yarısını yemiş olduğu
Kurbanının saçlarına sildi.
 Konuşmaya başladı:
“Benden çok acı bir olayı anlatmamı, acımı tazelememi  istiyorsun;
Düşüncesi bile kalbimi ikiye bölüyor.
Bu başının etini yemekte olduğum adamı dünyada rezil edecekse sözlerim,
Anlatayım.
Hem ağlayayım, hem de anlatayım hikayemi.
Senin kim olduğunu ve nasıl buraya geldiğini bilemem
Ama konuşman Floransalı gibi.
Ben Kont Ugolino idim.
Bu da Başpiskopoz Ruggieri.

Şimdi sana bunun kafasını niye yediğimi anlatayım;
Ben buna güvenmiştim ama onun yüzünden hapsedildim ve onun ihanetiyle
Ölüme gittim. Bu kadarını zaten biliyorsun.
Ama bilemeyeceğin, ne kadar insanlıktan uzak bir şekilde,
 ne kadar ızdırapla ve nekadar uzun süre acı çekerek öldüğüm.
Hepsini anlatayım, sen  dinle,  uğradığım haksızlığı.
Artık benim hikayem yüzünden  adına “Açlık Kulesi” denilen yerde,
O taş mezarda, -şimdi başkaları yanlız başlarına  volta atmakta.-
pek çok ayım geçti.
Korkulu rüyalar gördüm, o  kötü gecelerde.
Lucca ve Pisa şehirleri arasındaki dağlarda avlanan bir avcı gibi göründü
 bu hayvan bana rüyalarımda.
Kurdu ve yavrularını avlayan avcı.
Aç köpeklerinin önünde, Gualandi Sismondi ve Lanfranchi vardı
Avı işaret ediyorlardı
Baba ve oğulları kaçıyorlardı.
Ama nefessiz kalarak yoruldular.
Av köpekleri dişlerini avlarına geçirdi
Etlerini kopardı, o sivri dişleriyle.
Sabaha karşı rüya hala aklımda olarak uyandım,
oğullarım açlık ve uykusuzluktan inliyor, ekmek istiyorlardı
Kalbimde duyduğum acıyı duymuyor, ağlamıyorsan; sen de kötülerdensin
Gardiyanların sabah kahvaltısını getirdikleri saat yaklaşmıştı.
Çocuklar uyanmış, onlar da görmüş oldukları kötü rüyalardan dolayı huzursuzlanmışlardı.
O korkunç kulenin dibinde, kapının kapatıldığını, tahtalara çivilerin çakıldığını işittik.
Çocukların yüzlerine bakakaldım, bir şey söyleyemeden.
Ağlamadım, içimden taş kesildim.
Onlar ağladı.
‘Neyin var baba çok tuhaf görünüyorsun’ dedi  Küçük Anselm,
Ne bir tek söz söyledim, ne de bir tek gözyaşı döktüm.
Bütün gün, bütün gece sustum.
Sabahın ilk ışıklarıyla, çocukların korku dolu gözleriyle karşılaştım.
Ve kendi içimi yiyen korkuyla.
Acıyla ellerimi ısırdım.
Oğullarım açlıktan elimi ısırdığımı sanıp, korkuyla ayağa kalktılar.
Onları üzmemek için, kendimi toparlamaya çalıştım
Ah dünya! niye yer yarılmıyor da içine girmiyoruz?
O günde, gecesinde de sessizce oturduk.
Dördüncü gün, büyuük oğlum yere düştü, “ baba yardım et “ dedi.
Beşinci,altıncı gü,n hepsi teker, teker öldüler.
Hapishanenin zeminine serildiler.
Ben artık kör olmuştum.
Yerde emekleyerek,  çocukların yanlarına gidip, onları deli gibi sallıyordum,
İsimlerini söylüyordum,
Sonra açlık benim de işimi bitirdi.”
Gözleri kısıldı, konuşmasını bitirdiğinde.
Hasmının kafasını yeniden tuttu,  buldog gibi dişlerini geçirdi.


Ah Pisa! Si kelimesinin duyulduğu, en güzel ülkenin kokuşmuş şehri!
Caprara ve Gorgona adaları birleşsin, Arno ırmağının ağzını tıkasın,
Senin şehrini su bassın,
Taa ki, en son vatandaşın da boğuluncaya kadar!
Ugolino sana ihanet ettiyse de,
Adamın çocuklarına niye bu eziyeti yaptın?
Yeni zamanların Thebes’i! Gençlerin dünyasını kararttın.
Suçlanamayacak kadar gençtiler...

Oradan ayrıldık rehberimle.
Buzun üzerine yatmış olan günahkarları gördük.
Ağlamaktan gözleri kapanmıştı.
Dışa verilemeyen acı, içlerinde birikiyordu.
Gözyaşları buz oluyor, gözlerini kapıyordu.
Orada durmaktan ben de uyuşmuştum.
Yüzümden his gitti.
Sonra bir rüzgar esti;
“Efendim bu rüzgar nereden gelmekte?” diye sordum.
“Cevabını bulacaksın bu sorunun yakında.
Kendi gözlerinle göreceksin.”

O sırada birisi yardım istedi:
“Buraya gönderilmiş kötü ruhlar,
Gözümden buzu alın, biraz ağlayayım” dedi.
“İsmini söyle önce” dedim O’na.
“Ben Friar Alberigo,
Manfred’i öldüren.”

“Ne? Sen öldün mü?”

“Yoo, yaşıyorum orada, nasıl yaşıyorsam, ama ruhum bu çukura düştü
Kader işte.
Gözümü açman için, biraz daha fazlasını anlatayım.
Kötülük yapanların ruhu bedenlerinden ayrılır.
Ruhun bıraktığı boşluğa şeytan yerleşir.
O bedeni, O yönetir artık ölünceye kadar.
Kötü ruh ise buraya düşer.
Buraya yeni geldiysen bilirsin;
Branca d’Oria ismini; O da burada.”
“Sen beni kandırıyor musun?
O hala yaşamaktadır,  yer içer yatar uyur. Elbise giyinip gezer”

“Hayır!
Kaynar kazanda yanıyor o.
Ama şimdi elini uzat gözümdeki buz parçasını çıkart; bırak ağlayayım biraz.”
Sözümü tutmaya gerek görmedim,
Buna iyilik yaramazdı.

Sizi Cenovalılar sizi! Şu dünyadan atılmalısınız.
İziniz kalmamalı.
Hak, hukuk bilmezsiniz siz.
En belalınızın ruhu burada, Cehennem’de cezasını çekmekde,
Bedeni aranızda yaşamakta...