30 Aralık 2020 Çarşamba

Adamo

 

Hazreti Âdem




Renoir İn the Garden- Hermitage Museum






Bakara Suresi 30- 39

30 Bir zamanlar Rabbin meleklere “Ben yeryüzünde bir halife atayacağım” demişti de onlar şöyle konuşmuşlardı: “Orada bozgunculuk etmekte olan kan dökücü birini mi atayacaksın? Oysaki bizler seni hamd ile teşbih ediyoruz, seni kutsayıp yüceltiyoruz” Allah şöyle dedi: “Şu bir gerçek ki ben sizin bilmediklerinizi bilmekteyim”

31 Ve Adem’e isimlerin tümünü öğretti. Sonra onları meleklere göstererek buyurdu: “Hadi haber verin bana şunların isimlerini, eğer doğru sözlü iseniz.”

32 Dediler: “Yücedir şanın senin! Bize öğrettiğin şeylerin dışında bilgimiz yok bizim. Sen yalnız sen Alim’sin, herşeyi hakkıyla bilirsin, Hâkim’sin, herşeyin bütün hikmetlerine sahipsin!”

 

33 Allah buyurdu: “Ey Âdem, haber ver onlara onların adlarını.” Âdem onlara onların adlarını haber verince, Allah şöyle buyurdu “Dememiş miydim ben size! Ki, ben göklerin ve yerin gaybını en iyi bilenim, A’lem’im. Ve ben sizin açığa vurduklarınızı da saklayageldiklerinizi de en iyi bilenim.”

34 O vakit biz meleklere, “Adem’e secde edin” demiştik de İblis dışındaki tümü secde etmişti. İblis yan çizmiş, kibre sapmış ve nankörlerden olmuştu.

35 Ve Âdem’e şöyle buyurmuştuk: “Ey Âdem sen ve eşin cennete yerleşin ve orada dilediğiniz yerde bol bol yiyin. Ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zulme sapanlardan olursunuz”

36 Bunun üzerine şeytan onların ayaklarını kaydırdı da onların içinde bulundukları yerden çıkardı. Biz de şöyle buyurduk: “Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak aşağıya inin! Belli bir süre kadar yeryüzünde bir bekleme yeri bir nimet / bir yararlanma imkânı olacaktır.”

37 Bunun üzerine, Âdem Rabbinden bazı kelimeler öğrenip belledi de O’na yöneldi. O da onun tövbesini kabul etti. Gerçekten de O evet O Tevvâb’dır, tövbeleri cömertçe kabul eder, Rahîm’dir rahmetini cömertçe yayar.

38 “Hepiniz oradan aşağı inin!” dedik. Benden size bir yol gösteriş ulaşır da kim bu yol gösterişime uyarsa artık böylelerine hiçbir korku yoktur. Onlar kederle de yüzyüze gelmeyeceklerdir.

39 Nankörlüğe sapıp ayetlerimizi yalanlayanlara gelince onlar, ateşin dostu olacaklardır. Onlar orada uzun süre kalacaklardır.

 

Kelimelere Bakalım

A’lem: En iyi Bilen

Âlim: Tüm bilgilerin kaynağı olan, herşeyi gereğince bilen.

Alîm: Herşeyi bilen, bilgi bakımından eşi ve benzeri olmayan

Hakîm: Tüm hikmetlerin kaynağı. Her yaptığında bir hikmet bulunan

Tevvâb:  Tövbeleri çok kabul eden. Tövbe nasip eden. Kendisine yönelenlerin bu yönelişlerini karşılıksız bırakmayan.

Rahîm: Sevgi şefkat ve merhameti sınırsız olan. Dünya hayatını buyruklarına uygun şekilde yaşayanlara ölüm sonrasında özel nimetler veren.

 

Yaşar Nuri Öztürk kitabında Tanrı’nın isimlerini böyle açıklamış. Rahmetine sınır olmaz diye düşünüyorum. Buyruklarını yerine getirsek de getirmesek de sınırsız Rahmeti var.

 

Sevgili okuyucu, desen ki İlahi Komedya’ yı özetle işte bu ayetlerle de özetlenebilir. Evrensel bir kültürün içinde yaşıyoruz. Dinler sürekliliği sağlıyor insanın yeryüzündeki macerasında.

Neler öğrendik ve aklımıza hangi sorular kaldı? Hangi sorulara cevap bulabildik?

 

Âdem kim? Âdem din bakımından bir tarihi şahsiyettir, peygamberlerin birincisidir. Bütün insanların kendisinden var olduğu bir varlık, Felsefi bakımdan düşünürsek bütün insanları temsil eder, bir insanlık ideasıdır. Şiirsel olarak bakarsak hepimiz gibidir. Bu hayat yolunda yolcudur.

Esas evimiz neresi? Esas evimiz Cennet’tir.

Ama gün olur kuş yuvadan uçar. Yaratılışın kuralı böyledir. Çocuk doğar büyür, kendisinin farkına varır, ergenlikte aileden uzaklaşır arkadaşlarıyla kendisine bir dünya kurar, sonra okur çalışır, kendine gelecek hazırlama telaşına düşer, zamanı gelince yuvadan ayrılır. Eş bulur evlenir, çocuk sahibi olur, bu seferde bir sonra nesli büyütmenin kaygısına düşer.

Orta yaşlara gelince bilgeleşir bildiklerini paylaşır çocuklarla gençlerle torunlarla, arkadaşlarla, Yaşlanınca hayata bakışı daha yumuşar insan daha da tatlılaşır, gençlerin gereksiz kaygılarına gülümseyerek bakar.

Gençler de o’nun bu olgunluğuna yolu yürümüş, tecrübeyi edinmiş olmasına, güneşin altında yeni bir şey yok demesine gıptayla bakar.

Emri Hak vaki olunca -istenir ki gönül rahatlığıyla öte dünyaya göçsün – ahiret yurduna gider, sevdiklerine kavuşur, yeni bir macera başlar.

Başka neler düşünüyoruz Adem’le ilgili?

Sınırları aşma, cesaret etme ögesini. Çocuğa şuraya gitme, şu kapıyı açma derseniz gider, kapıyı açar, merak eder, bakar, “Ateş sıcak yakar” derseniz, inadına elini uzatır. “Karda kışta donarsın” derseniz, sokağa fırlar, top oynama hastalanırsın derseniz, ilk fırsatta dışarı fırlar, “o kızla gezme” derseniz, kıza aşık olur. Sırf inat için de olsa evlenir.

Koskoca Cennet’tesin her şey var, herşeyi ye, iç ama o ağaca dokunma” denince, artık şart olmuştur, o elma yenecektir. O sınır aşılacaktır. O sınır bizim büyüme yolumuzdur. Hep bir eşikleri aşarız bir kapıdan içeri gireriz, zamanı gelince çıkarız. Zamanı gelince geri döneriz.

Bazen dönmek kısmet olur bazen olmaz. Çıkarken “gidip de dönmemek var dönüp de bulmamak var” deyişini aklımıza getiririz.

Dante’ de yolcudur, Dante’ de haddi aşmaktan sınırı aşmaktan korkar, ama öte alemi de gidip görmek istemektedir. Gidip göreyim ki öğreneyim. Döneyim ki, öğrendiklerimi başkalarına öğreteyim diye düşünür.

Tarihe bakar, masal dünyasına, mitolojiye bakar, İncil’e Tevrat’a bakar, kimler var böyle meraklı olan gidip de görmek isteyen. Yunan mitolojisinde İcarus var uçmak isteyen, Ulyses var denizleri aşmak isteyen;  Gılgamış var, ölen arkadaşı Enkidu ’yu öte alemde görüp, göremese de sesini duyup ne halde olduğunu öğrenmek isteyen, Virgil ’in yazdığı Aeneas destanının kahramanı Aeneas var, yeraltına ölüler alemine inip de babasıyla görüşmek isteyen.

Bir de kendisine gösterilmek istenenler var. Onlar talep etmeden gösteriliyor, peygamberlere ermişlere, seçilmiş olanlara. Nitekim peygamberimizin adı da Mustafa, seçilmiş olan.

Hristiyan azizlerinde Paul var, kendisine öte alem gösterilmiş olan.

 

Evet Âdem kim ve melekler onun bozgunculuk yapacağını nereden biliyorlar? Henüz yeryüzüne inmedi ki. Belki Âdem insanlık evriminde bir aşamayı temsil ediyor. Artık insanın konuşabildiği zamanı.

Latince de infant henüz konuşamayan çocuk, bebek anlamına geliyor.  Sonra Fransızca da enfant genel olarak çocuk anlamına gelmiş. İngilizce de bebek anlamında. Kelimelerimizin olmadığı zaman Cennet’teki ilk zaman bebeklik dönemimiz.

Bize kelimeleri öğretecek aile gerek. Adem’in ailesi yok Tanrı öğretiyor ona kelimeleri.

Bilgi’nin önemi vurgulanıyor. Tanrı’nın herşeyi bilen olduğunu anlıyoruz. Bilginin insana güç verdiğini öğreniyoruz. Adem’in bildiklerini melekler bilmiyor, o2nun için bükemediğin eli öp misali Adem’e secde etmeleri gerekiyor.

Belki meleklerin de kademeleri sınıfları var, birinin bildiğini öbürü bilmiyor. Değişik görev ve yetkileri var.

İçlerinden bir çıkıyor Şeytan, hayır diyor ben secde etmeyeceğim.  Şeytan’ın bir ismi de Lucifer. Luce ışık demek, Işık meleği, meleklerin en güzellerinden biri.

Işık aydınlatır, ışık olmasa göremeyiz. Tanrı’nın da isimlerinden biri Nur. Işık kaynağı olan Güneşe tapmış insanlar eski devirlerde.

Şeytan kıskanıyor, şeytan kibre kapılıyor, şeytan kendisini üstün görüyor, Ben ateşten Adem topraktan yaratıldı ben üstünüm diyor.

Ateş göğe yükselir, ateş kibir simgesidir. Âdem topraktandır tevazu simgesi olması gerekir. Çünkü toprak tevazudur.

Human (insan), humanity(insanlık) ve humility(tevazu) aynı kökten gelir.

Latince Uomo insan demektir.

Bilgi tehlikeli bir şey o ağaca bilgi ağacı da deniyor. Bilen isyan edebilir. Bilen kendi başına karar verebilir. İnsanların bir kısmı bilmekten de korkar.

“Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak aşağıya inin!” Deniyor. Demek yaratılışta fabrika ayarlarında böyle bir durum var. Neden? Neden olduğunu bilmiyoruz ama bunun böyle olduğunu biliyoruz.

Var doğada böyle bir şey yiyecek bulmak için savaş, eş bulmak için kavga, toprak kavgası, şan şöhret mevki makam kavgası, siyaset kavgası her türlü kavga var. Tarihte savaş olan günleri bulmak çok kolay. Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir savaş olmayan günü arayalım bakalım desek ne yapacağız, nasıl bulacağız. 20.yy da, 19. Yy da, 18.yy da? Daha gerilerde?

Bunun üzerine, Âdem Rabbinden bazı kelimeler öğrenip belledi de O’na yöneldi. O da onun tövbesini kabul etti.

Bak, Adem akıllı, peygamber olduğu için hemen durumu kavradı ve ilk öğrenilmesi gereken şeyin tövbe olması gerektiğini bildi.

 

 

Tanrı’da insanlara Tövbeleri kabul eden olduğunu söyledi

Gerçekten de O evet O Tevvâb’dır, tövbeleri cömertçe kabul eder, Rahîm’dir rahmetini cömertçe yayar

Bir tövbe kapısı var, inanan için her zaman ümit var.

 

Şimdi geldik başka bir önemli konuya:

 

Benden size bir yol gösteriş ulaşır da kim bu yol gösterişime uyarsa artık böylelerine hiçbir korku yoktur. Onlar kederle de yüz yüze gelmeyeceklerdir.

Yol gösteriş bize ulaşırsa (çok şükür ulaştı Kuran’la) ve buna uyarsak korku yok. Peki ulaşmayanlar ne olacak?

Dante ‘de bu sorunun cevabını merak ediyor. Hazreti İsa’dan evvel doğanların durumu ne olacak? Veya ondan sonra doğmuş olup da vaftiz olmayanların, Hindistan’da Afrika’da uzak bir yerlerde dünyaya gelip de Hazreti İsa’nın adını işitmemiş olanların durumu ne olacak?

 

“Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak aşağıya inin!” dendi. Peki fabrika ayarları buysa, kader böyle ise o zaman biz niye cezalandırılıyoruz?

Eğer şeytanın bizi şaşırtmasına izin veriliyorsa, neden veriliyor?

Kader mi? Seçim mi?

İşte ilahi Komedya’ nın ana sorularında biri daha. Buna da cevap arayacağız.

Kelimeler

 


Önce söz vardı
in principio erat verbum....
Eν ἀρχῇ ἦν ὁ λόγος
In the beginning was the Word,
Im Anfang war das Wort...
Au commencement était la Parole
In principio era il Logos

 

 


Kelimelerle düşünüyor, kelimelerle öğreniyor, kelimelerle kendimizi ifade ediyoruz. Ne kadar çok kelime bilirsek, düşünce kapasitemiz o kadar geniş oluyor.

Bazen kelimelere gerek olmuyor bir bakış yetiyor birbirimizi anlamamız için. Vücut dili uzmanları var. Vücut diliyle ne halde olduğumuzu ne düşündüğümüzü açıklıyorlar. Aslında bunun için uzman olmaya gerek yok. Göz görüyor.

Vücut diliyle karşımızdakine isteyerek veya istemeyerek mesaj veriyoruz.

Bazen yanlış anlıyoruz.  Kelimeleri de vücut dilini de. Birisinin canı sıkıldığını düşünüyoruz, onun bizle alakalı olabileceğini düşünüyoruz. Sorarsak kelimelerimizi kullanırsak, o zaman bizim aklımıza gelmeyen başka bir şey çıkıyor cevapta.

Kelimeler bazen kifayetsiz kalıyor.

Bazen anlaşılmak istiyoruz

Sesimiz duyabilir misiniz mısralarımda diyoruz.

Anlaşıldığımızdan emin olmak istiyoruz. “Değil mi?” Diye soruyoruz.

Bazen gerginlik oluyor

“Oğlum senin derdin ne?” diyerek, meydan okumak tarzında soruyoruz. Verilecek cevaba göre duygularımızı ayarlayacağız. Karşımızdaki mantıklı bir şey söylerse, tamam bir derdi varmış hakikaten kendine göre haklı diyeceğiz. Veya açıklamayı manasız bulacağız bize saygısızlık gibi göreceğiz, kızacağız.

Bazen merak edeceğiz sevdiklerimizi acaba bir derdi var mı diyeceğiz ama soramayacağız.

Bazen çifte standart konuşmalar olacak birine şöyle denecek birine böyle denecek.

Bazen kendimizi de kandıracağız, o günkü ruh halimize göre herşey yolunda iyi güzel görünecek, bazen parçalı bulutlu olacak.

Bazen aklımıza gelecek kelimeler, bazen dilimizin ucunda diyeceğiz, hafızanın bir yerinden tutup getiremeyeceğiz.

Bazen yabancı dilde dile getirebileceğiz tam da söylemek istediğimizi. Bazen tam aksine anneannemizin bir sözü tam da burada işe yarayacak.

Bazen bir kanuna ihtiyaç duyacağız, herşey kitapta yazılı olsun açık seçik belli olsun diyeceğiz. Bizim gibi hukuk fakültesinden yolu geçmiş olanlar meseleyi Genel Hükümler – Özel Hükümler, Genel Kural ne? İstisnası ne? Şeklinde bir şemaya oturtmaya çalışacaklar.

Önce bir kuralı belirleyelim diyecekler.

Matematik Fizik sevenler herşeyi formüllerle tahtaya yazmak gözünün önünde bulundurmak isteyecekler. Çünkü bir kural olsun istiyoruz elimizde hayatı anlamakta bir anahtar olsun istiyoruz. Bilimin özelliği zaten düşünceleri organize edebilmekte.

Gökyüzünü bile organize etmek istiyoruz. Başımızı kaldırıp bir yıldız kümesine bakıyoruz. Büyük ayı takım yıldızı diyoruz.

Hayalle bilim birlikte, iç içe önce hayal ediyoruz, sonra keşfediyoruz icat ediyoruz.

Şaire gelince o da kurallara bağlı matematiksel olarak şiirine ahenk veriyor, vezinle kafiyeyle düşünüyor. O ritimle söyledikleri hem akılda kalıyor hem de insanın hayal dünyasını harekete geçiriyor. Bazen düşündürüyor.

Söz söylerken matematikle şiirini organize ediyor, o hayal dünyasını bazı kurallara sığdırıyor ama konu olarak bir sınır içerisinde değil. Alabildiğine özgür.

Felsefeci’nin kurallar koyma anlama açıklama kategoriler yapma tutkusu, hukukçuları veya bilim adamlarının düzen sevdasını kat kat aşıyor.

Yazıyor, yazıyor, yazıyor, Anlatıyor, anlatıyor, anlatıyor, okurken fevkalade güzel mantıklı geliyor, sonra bir başka düşünürü okuyorsun, o tamamen farklı bir telden çalıyor.

Bir de din var. Orada vahiy yoluyla geliyor bilgi. Ya melek geliyor yukarıdan haber getiriyor, ya uykuda bir şey malum oluyor.

Anlamını bilsen de bilmesen de Arapça okuduğun bir dua veya Hristiyanlar için Latince okunan bir ilahi o anda tam ihtiyacın olan şey oluyor.

Yabancı dilde şarkılar dinliyorsun anlamını bilmesen de o şarkı seni büyülüyor.

Başka diyarlardan başka devirlerden gelmiş bir sanat eseri tam da senin duygularını yansıtıyor.

Bir resim bin kelime diyorsun.

Günümüzde giderek mesajlaşma yoluyla iletişim kuruluyor, çoğu zamanda cümleyi bitirirken veya başlarken bile emoji koymak ihtiyacını hissediyoruz. Bazen de hiçbir şey yazmadan sadece bir emoji ile ifade ediyoruz kendimizi. Bazılarına göre lisan elden gidiyor. Bana göre öyle değil çünkü görsel olarak dünyayı algılamaya programlanmışız. Belki mesajda o küçük görselliğe o küçük simgeye de ihtiyaç hissediyoruz. Bloglarda, facebook postlarında, kitaplarda resim de olursa daha çok ilgi çekiyor.

Kiliselere resim konsun mu konmasın mı, resim günah mı değil mi tartışmaları olmuş. Neden? Çünkü resmi gerçek zannetme, özü anlamaya çalış resme heykele değil gerçek Tanrı’ya tap. Yani sanatın temsil gücüne de bir sınır koyalım demek oluyor bu bir yerde.

Şimdi kelimelerle ifade ettikleri anlamlarla devam edelim konumuza


Devamı bir sonraki blogda.

 


27 Aralık 2020 Pazar

Ezgiler Ezgisi

 


Song of Songs




Bu Sümerlerde onların Tanrıları İştar'la Temmuz'un evliliğine kadar giden çok eski bir şarkı. Nesiller boyu değişerek dilden dile geçerek gelmiş.


Süleyman'ın Ezgiler Ezgisi.
Kız
Beni dudaklarıyla öptükçe öpsün!
Çünkü aşkın şaraptan daha tatlı.
Ne güzel kokuyor sürdüğün esans,
Dökülmüş esans sanki adın,
Kızlar bu yüzden seviyor seni.
Al götür beni, haydi koşalım!
Kral beni odasına götürsün.

Kızın arkadaşları
Seninle coşup seviniriz,
Aşkını şaraptan çok överiz.

Kız
Ne kadar haklılar seni sevmekte!
Esmerim ben, ama güzelim,
Ey Yeruşalim kızları!
Kedar'ın çadırları gibi,
Süleyman'ın çadır bezleri gibi kara.
Bakmayın esmer olduğuma,
Güneş kararttı beni.
Çünkü kızdılar bana erkek kardeşlerim,
Bağlara bakmakla görevlendirdiler.
Ama kendi bağıma bakmadım.
Ey sevgilim, söyle bana, sürünü nerede otlatıyorsun,
Öğleyin nerede yatırıyorsun?
Neden arkadaşlarının sürüleri yanında
Yüzünü örten bir kadın durumuna düşeyim[a]?

Kızın Arkadaşları
Ey güzeller güzeli,
Bilmiyorsan,
Sürünün izine çık,
Çobanların çadırları yanında
Oğlaklarını otlat.

Erkek

Firavunun arabalarına koşulu kısrağa benzetiyorum seni, aşkım benim!
10 Yanakların süslerle,
Boynun gerdanlıklarla ne güzel!
11 Sana gümüş düğmelerle altın süsler yapacağız.
Kız
12 Kral divandayken[b],
Hintsümbülümün güzel kokusu yayıldı.
13 Memelerim arasında yatan
Mür dolu bir kesedir benim için sevgilim;
14 Eyn-Gedi bağlarında
Bir demet kına çiçeğidir benim için sevgilim.
Erkek
15 Ah, ne güzelsin, aşkım, ah, ne güzel!
Gözlerin tıpkı birer güvercin!
Kız
16 Ne yakışıklısın, sevgilim, ah, ne çekici!
Yeşilliktir yatağımız.
Erkek
17 Sedir ağaçlarıdır evimizin kirişleri,
Tavanımızın tahtaları ardıçlar.

Kız
Ben Şaron[a] çiğdemiyim,
Vadilerin zambağıyım.
Erkek
Dikenlerin arasında zambak nasılsa
Kızların arasında öyledir aşkım.
Kız
Orman ağaçları arasında bir elma ağacına benzer
Delikanlıların arasında sevgilim.
Onun gölgesinde oturmaktan zevk alırım,
Tadı damağımda kalır meyvesinin.
Ziyafet evine götürdü beni,
Üzerimdeki sancağı aşktı.
Güçlendirin beni üzüm pestiliyle,
Canlandırın elmayla,
Çünkü aşk hastasıyım ben.
Sol eli başımın altında,
Sağ eli sarsın beni.
Dişi ceylanlar,
Yabanıl dişi geyikler üstüne
Ant içiriyorum size, ey Yeruşalim kızları!
Aşkımı ayıltmayasınız, uyandırmayasınız diye,
Gönlü hoş olana dek.
İşte! Sevgilimin sesi!
Dağların üzerinden sekerek,
Tepelerin üzerinden sıçrayarak geliyor.
Sevgilim ceylana benzer, sanki bir geyik yavrusu.
Bakın, duvarımızın ardında duruyor,
Pencerelerden bakıyor,
Kafeslerden seyrediyor.
10 Sevgilim şöyle dedi:
“Kalk, gel aşkım, güzelim.
11 Bak, kış geçti,
Yağmurların ardı kesildi,
12 Çiçekler açtı,
Şarkı mevsimi geldi,
Kumrular ötüşmeye başladı beldemizde.
13 İncir ağacı ilk meyvesini verdi,
Yeşeren asmalar mis gibi kokular saçmakta.
Kalk, gel aşkım, güzelim.”
Erkek
14 Kaya kovuklarında,
Uçurum kenarlarında gizlenen güvercinim!
Boyunu bosunu göster bana,
Sesini duyur;
Çünkü sesin tatlı, boyun bosun güzeldir.
15 Yakalayın tilkileri bizim için,
Bağları bozan küçük tilkileri;
Çünkü bağlarımız yeşerdi.
Kız
16 Sevgilim benimdir, ben de onun,
Zambaklar arasında gezinir[b] durur.
17 Ey sevgilim, gün serinleyip gölgeler uzayana dek,
Engebeli dağlar üzerinde bir ceylan gibi,
Geyik yavrusu gibi ol!

Gece boyunca yatağımda
Sevgilimi aradım,
Aradım, ama bulamadım.
“Kalkıp kenti dolaşayım,
Sokaklarda, meydanlarda sevgilimi arayayım” dedim,
Aradım, ama bulamadım.
Kenti dolaşan bekçiler buldu beni,
“Sevgilimi gördünüz mü?” diye sordum.
Onlardan ayrılır ayrılmaz
Sevgilimi buldum.
Tuttum onu, bırakmadım;
Annemin evine,
Beni doğuran kadının odasına götürünceye dek.
Dişi ceylanlar,
Yabanıl dişi geyikler üstüne
Ant içiriyorum size, ey Yeruşalim kızları!
Aşkımı ayıltmayasınız, uyandırmayasınız diye,
Gönlü hoş olana dek.
Kimdir bu kırdan çıkan,
Bir duman sütunu gibi,
Tüccarın türlü türlü baharatıyla,
Mür ve günnükle tütsülenmiş?
İşte Süleyman'ın tahtırevanı!
İsrailli yiğitlerden
Altmış kişi eşlik ediyor ona.
Hepsi kılıç kuşanmış, eğitilmiş savaşçı.
Gecenin tehlikelerine karşı,
Hepsinin kılıcı belinde.
Kral Süleyman tahtırevanı
Lübnan ağaçlarından yaptı.
10 Direklerini gümüşten,
Tabanını altından yaptı.
Koltuğu mor kumaşla kaplıydı.
İçini sevgiyle döşemişti Yeruşalim kızları.
11 Dışarı çıkın, ey Siyon kızları!
Düğününde, mutlu gününde
Annesinin verdiği tacı giymiş Kral Süleyman'ı görün.

Erkek
Ah, ne güzelsin, aşkım, ah, ne güzel!
Peçenin ardındaki gözlerin güvercinler gibi.
Siyah saçların Gilat Dağı'nın yamaçlarından inen
Keçi sürüsü sanki.
Yeni kırkılıp yıkanmış,
Sudan çıkmış koyun sürüsü gibi dişlerin,
Hepsinin ikizi var.
Yavrusunu yitiren yok aralarında.
Al kurdele gibi dudakların,
Ağzın ne güzel!
Peçenin ardındaki yanakların
Nar parçası sanki.
Boynun Davut'un kulesi gibi,
Kakma taşlarla[a] yapılmış,
Üzerine bin kalkan asılmış,
Hepsi de birer yiğit kalkanı.
Sanki bir çift geyik yavrusu memelerin
Zambaklar arasında otlayan
İkiz ceylan yavrusu.
Gün serinleyip gölgeler uzayınca,
Mür dağına,
Günnük tepesine gideceğim.
Tepeden tırnağa güzelsin, aşkım,
Hiç kusurun yok.
Benimle gel Lübnan'dan, yavuklum,
Benimle gel Lübnan'dan!
Amana doruğundan,
Senir ve Hermon doruklarından,
Aslanların inlerinden,
Parsların dağlarından geç.
Çaldın gönlümü kızkardeşim, yavuklum,
Bir bakışınla,
Gerdanlığının tek zinciriyle çaldın gönlümü!
10 Aşkın ne güzel, kızkardeşim, yavuklum,
Şaraptan çok daha tatlı;
Esansının kokusu her türlü baharattan güzel!
11 Ey yavuklum, bal damlar dudaklarından,
Bal ve süt var dilinin altında,
Lübnan'ın kokusu geliyor giysilerinden!
12 Kapalı bahçesin sen, kızkardeşim, yavuklum,
Kapalı bir kaynak, mühürlü bir pınar.
13 Fidanların nar bahçesidir;
Seçme meyvelerle,
Kına ve hintsümbülüyle,
14 Hintsümbülü ve safranla,
Güzel kokulu kamış ve tarçınla, her türlü günnük ağacıyla,
Mür ve ödle, her türlü seçme baharatla.
15 Sen bir bahçe pınarısın,
Bir taze su kuyusu,
Lübnan'dan akan bir dere.
Kız
16 Uyan, ey kuzey rüzgarı,
Sen de gel, ey güney rüzgarı!
Bahçemde es de güzel kokusu saçılsın.
Sevgilim bahçesine gelsin, seçme meyvelerini yesin!






Erkek
Bahçeme girdim, kızkardeşim, yavuklum,
Mürümü topladım baharatımla,
Gümecimi, balımı yedim,
Şarabımı, sütümü içtim.
Kızın Arkadaşları
Yiyin, için, ey dostlar!
Mest olun aşktan, ey sevgililer!
Kız
Ben uyuyordum ama yüreğim uyanıktı.
Dinleyin! Sevgilim kapıyı vuruyor.
“Aç bana, kızkardeşim, aşkım, eşsiz güvercinim!
Sırılsıklam oldu başım çiyden,
Kaküllerim gecenin neminden.”
Entarimi çıkardım,
Yine giyinmeli miyim?
Ayaklarımı yıkadım,
Yine kirletmeli miyim?
Kapı deliğinden uzattı elini sevgilim,
Aşk duygularım kabardı onun için.
Kalktım, sevgilime kapıyı açayım diye,
Mür elimden damladı,
Parmaklarımdan aktı
Sürgü tokmakları üzerine.
Kapıyı açtım sevgilime,
Ama sevgilim yoktu, gitmişti!
Kendimden geçmişim o konuşurken.
Aradım onu, ama bulamadım,
Seslendim, ama yanıt vermedi.
Kenti dolaşan bekçiler buldu beni,
Dövüp yaraladılar.
Sur bekçileri alıp götürdü şalımı.
Size ant içiriyorum, ey Yeruşalim kızları!
Eğer sevgilimi bulursanız,
Söyleyin ona, aşk hastasıyım ben.
Kızın Arkadaşları
Farkı ne sevgilinin öbürlerinden,
Ey güzeller güzeli?
Farkı ne ki, bize böyle ant içiriyorsun?
Kız
10 Sevgilimin teni pembe-beyaz, ışıl ışıl yanıyor!
Göze çarpıyor on binler arasında.
11 Başı saf altın,
Kakülleri kıvır kıvır, kuzgun gibi siyah.
12 Akarsu kıyısındaki
Güvercinler gibi gözleri;
Sütle yıkanmış,
Yuvasındaki mücevher sanki.
13 Yanakları güzel kokulu tarhlar gibi,
Nefis kokular saçıyor.
Dudakları zambak gibi,
Mür yağı damlatıyor.
14 Elleri, üzerine sarı yakut kakılmış altın çubuklar,
Gövdesi laciverttaşıyla süslenmiş cilalı fildişi.
15 Mermer sütun bacakları
Saf altın ayaklıklar üzerine kurulmuş.
Boyu bosu Lübnan dağları gibi,
Lübnan'ın sedir ağaçları gibi eşsiz.
16 Ağzı çok tatlı,
Tepeden tırnağa güzel.
İşte böyledir sevgilim, böyledir yarim, ey Yeruşalim kızları!



Kızın Arkadaşları
Nereye gitti sevgilin,
Ey güzeller güzeli,
Ne yana yöneldi?
Biz de onu arayalım seninle birlikte!
Kız
Bahçesine indi sevgilim,
Güzel kokulu tarhlara,
Bahçede gezinmek[a], zambak toplamak için.
Ben sevgilime aitim, sevgilim de bana,
Gezinip[b] duruyor zambaklar arasında.
Erkek
Sevgilim, Tirsa[c] kadar güzelsin,
Yeruşalim kadar şirin,
Sancak açmış bir ordu kadar görkemli.
Çevir gözlerini benden,
Çünkü şaşırtıyorlar beni.
Gilat Dağı'nın yamaçlarından inen
Keçi sürüsünü andırıyor siyah saçların.
Yeni yıkanmış, sudan çıkmış dişi koyun sürüsü gibi dişlerin,
Hepsinin ikizi var;
Yavrusunu yitiren yok aralarında.
Peçenin ardındaki yanakların
Nar parçası sanki.
Altmış kraliçe,
Seksen cariye,
Sayısız bakire kız olabilir;
Ama bir tanedir benim eşsiz güvercinim,
Biricik kızıdır annesinin,
Gözbebeği kendisini doğuranın.
Kızlar sevgilimi görünce, “Ne mutlu ona!” dediler.
Kraliçeler, cariyeler onu övdüler.
Kızın Arkadaşları
10 Kimdir bu kadın?
Şafak gibi beliren,
Ay kadar güzel,
Güneş kadar parlak,
Sancak açmış bir ordu kadar görkemli.
Kız
11 Ceviz bahçesine indim,
Yeşermiş vadiyi göreyim diye;
Asma tomurcuk verdi mi,
Narlar çiçek açtı mı bakayım diye.
12 Nasıl oldu farkına varmadan,
Tutkum bindirdi beni soylu halkımın savaş arabalarına.
Kızın Arkadaşları
13 Dön, geri dön, ey Şulamlı kız,
Dön, geri dön de seni seyredelim.
Erkek
Niçin Şulamlı kızı seyretmek istiyorsunuz,
Mahanayim oyununu[ç] seyredercesine?

Ne güzel sandaletli ayakların,
Ey soylu kız!
Mücevher gibi yuvarlak kalçaların,
Usta ellerin işi.
Karışık şarabın hiç eksilmediği
Yuvarlak bir tas gibi göbeğin.
Zambaklarla kuşanmış
Buğday yığını gibi karnın.
Sanki bir çift geyik yavrusu memelerin,
İkiz ceylan yavrusu.
Fildişi kule gibi boynun.
Bat-Rabim Kapısı yanındaki
Heşbon havuzları gibi gözlerin.
Şam'a bakan
Lübnan Kulesi gibi burnun.
Karmel Dağı gibi duruyor başın,
Pırıl pırıl mora çalar saçların.
Kaküllerine tutsak oldu kral.
Ne güzel, ne çekicidir aşk!
Zevkten zevke sürükler.
Hurma ağacına benziyor boyun,
Salkım salkım memelerin.
“Çıkayım hurma ağacına” dedim,
“Tutayım meyveli dallarını.”
Üzüm salkımları gibi olsun memelerin,
Elma gibi koksun soluğun,
En iyi şarap gibi ağzın.
Kız
Sevgilimin dudaklarına, dişlerine[a] doğru kaysın.
10 Ben sevgilime aitim,
O da bana tutkun.
11 Gel, sevgilim, kıra çıkalım,
Köylerde[b] geceleyelim.
12 Bağlara gidelim sabah erkenden,
Bakalım, asma tomurcuk verdi mi?
Dalları yeşerdi mi,
Narlar çiçek açtı mı,
Orada sevişeceğim seninle.
13 Mis gibi koku saçıyor adamotları,
Kapımızın yanı başında
Taze, kuru,
Her çeşit seçme meyve var.
Senin için sakladım onları, sevgilim.

Keşke kardeşim olsaydın,
Annemin memelerinden süt emmiş.
Dışarıda görünce öperdim seni,
Kimse de kınamazdı beni.
Önüne düşer,
Beni eğiten
Annemin evine götürürdüm seni;
Sana baharatlı şarapla
Kendi narlarımın suyundan içirirdim.
Sol eli başımın altında,
Sağ eli sarsın beni.
Ant içiriyorum size, ey Yeruşalim kızları!
Aşkımı ayıltmayasınız, uyandırmayasınız diye,
Gönlü hoş olana dek.
Kızın Arkadaşları
Kim bu,
Sevgilisine yaslanarak çölden çıkan?
Kız
Elma ağacı altında uyandırdım seni,
Orada doğum sancıları çekti annen,
Orada doğum sancıları çekip doğurdu seni.
Beni yüreğinin üzerine bir mühür gibi,
Kolunun üzerine bir mühür gibi yerleştir.
Çünkü sevgi ölüm kadar güçlü,
Tutku ölüler diyarı kadar katıdır.
Alev alev yanar,
Yakıp bitiren ateş gibi.
Sevgiyi engin sular söndüremez,
Irmaklar süpürüp götüremez.
İnsan varını yoğunu sevgi uğruna verse bile,
Yine de hor görülür!
Kızın Arkadaşları
Küçük bir kızkardeşimiz var,
Daha memeleri çıkmadı.
Ne yapacağız kızkardeşimiz için,
Söz kesileceği gün?
Eğer o bir sursa,
Üzerine gümüş mazgallı siper yaparız;
Eğer bir kapıysa,
Sedir tahtalarıyla onu kaplarız.
Kız
10 Ben bir surum, memelerim de kuleler gibi,
Böylece hoşnut eden biri oldum onun gözünde.
11 Süleyman'ın bağı vardı Baal-Hamon'da,
Kiraya verdi bağını;
Her biri bin gümüş öderdi ürünü için.
12 Benim bağım kendi emrimde,
Bin gümüş senin olsun, ey Süleyman,
İki yüz gümüş de ürününe bakan kiracıların.
Erkek
13 Ey sen, bahçelerde oturan kadın,
Arkadaşlar kulak veriyor sesine,
Bana da duyur onu.
Kız
14 Koş, sevgilim,
Mis kokulu dağların üzerinde bir ceylan gibi,
Geyik yavrusu gibi ol!








26 Aralık 2020 Cumartesi

Erdemli Kadın / Erotik

 

Bugünkü haftada bir yazı grubunda Şiir'den yola çıkmak istedik. Benim aklıma önce Tevrat'tan ezgiler Ezgisi geldi Ama onu ararken Süleyman'ın Özdeyişlerinde Erdemli Kadın bölümünü gördüm.

Toplantının başında onu okudum arkadaşlara. Ezgiler Ezgisi'ni de daha sonra paylaşacağım.


Odysseus'un eşi Penelope




SÜLEYMAN'IN ÖZDEYİŞLERİ 31

Lemuel'in Özdeyişleri
1Massa Kralı Lemuel'in sözleri,
Annesinin ona öğrettikleri:
2“Oğlum, rahmimin ürünü, ne diyeyim?
Adaklarımın yanıtı oğlum, ne diyeyim?
3Gücünü kadınlara,
Gençliğini kralları mahvedenlere kaptırma!
4“Şarap içmek krallara yakışmaz, ey Lemuel,
Krallara yakışmaz!
İçkiyi özlemek hükümdarlara yaraşmaz.
5Çünkü içince kuralları unutur,
Mazlumun hakkını yerler.
6İçkiyi çaresize,
Şarabı kaygı çekene verin.
7İçsin ki yoksulluğunu unutsun,
Artık sefaletini anmasın.
8Ağzını hakkını savunamayan için,
Kimsesizin davasını gütmek için aç.
9Ağzını aç ve adaletle yargıla,
Mazlumun, yoksulun hakkını savun.”
Erdemli Kadın
10Erdemli kadını kim bulabilir?
Onun değeri mücevherden çok üstündür.
11Kocası ona yürekten güvenir
Ve kazancı eksilmez.
12Kadın ona kötülükle değil,
Yaşamı boyunca iyilikle karşılık verir.
13Yün, keten bulur,
Zevkle elleriyle işler.
14Ticaret gemileri gibidir,
Yiyeceğini uzaktan getirir.
15Gün ağarmadan kalkar,
Ev halkına yiyecek, hizmetçilerine paylarını verir.
16Bir tarlayı gözüne kestirip satın alır,
El emeğiyle kazandığı parayla bağ diker.
17Giyinip kollarını sıvar,
Canla başla çalışır.
18Ticaretinin kârlı olduğunu bilir,
Çırası gece boyunca yanar.
19Eliyle örekeyi tutar,
Avucunda iği tutar.
20Mazluma kollarını açar,
Yoksula elini uzatır.
21Kar yağınca ev halkı için kaygılanmaz,
Çünkü hepsinin iki kat giysisi vardır.
22Yatak örtüleri dokur,
Kendi giysileri ince mor ketendendir.
23Kocası ülkenin ileri gelenleriyle oturup kalkar,
Kent kurulunda iyi tanınır.
24Kadın diktiği keten giysilerle
Ördüğü kuşakları tüccara satar.
25Güç ve onurla kuşanmıştır,
Geleceğe güvenle bakar.
26Ağzından bilgelik akar,
Dili iyilik öğütler.
27Ev halkının işlerini yönetir,
Tembellik nedir bilmez.
28Çocukları önünde ayağa kalkıp onu kutlar,
Kocası onu över.
29“Soylu işler yapan çok kadın var,
Ama sen hepsinden üstünsün” der.
30Çekicilik aldatıcı, güzellik boştur;
Ama RAB'be saygılı kadın övülmeye layıktır.
31Ellerinin hak ettiğini verin kendisine,
Yaptıkları için kent kurulunda övülsün.

Bu şiiri okuduktan sonra Arzu kelime kökenleri kitabından bir kelime seçti:
Erotik
6 dakikalık yazı konumuz Erotik



Biraz önce Kutsal Kitap'tan Erdemli Kadın bahsini okuduk. Kadının hep bir şeylerle meşgul olması isteniyordu. Bağ bahçeyle uğraşmak, dikiş dikmek, yün eğirmek, evin yiyeceği içeceğini temin etmek, ambarda, kilerde bozulmadan kışı geçirecek şekilde saklamak eski medeniyetlerde hep kadına üstlenen görevler olmuş.

Musevilerde olduğu gibi,  Yunan medeniyetinde Roma medeniyetinde de çok zengin ailelerde de, imparator, kral ailelerinde de iyi bir kadın, hep ailesinin giyeceğini temin etmekle görevlendirilmiş, çalışanlar köleler değil kadının kendisi yün eğirmiş dokuma yapmış dikiş dikmiş, dikişin olmadığı dönemlerde çengelli iğnelerle kumaşı tutturmuş.

Neden böyle acaba? Amaç üretkenlik mi, yoksa kadının aklı cinselliğe gitmesin, kocası evde yokken, uzaktayken, savaştayken, ticaret için başka şehirlerdeyken veya dışarıda kendi gönül eğlerken, içki sofrasındayken karısı hep "bir şeylerle meşgul olsun" diye mi?

Evlenmeden önce "bakire" evlendikten sonra hemen "anne" ol. Hep akıllı uslu ol!
Çocuklara, gençlere de  hep "otur dersini çalış" denmesinin sebebi bu mu? Belki de.
Priapus Roma Bereket Tanrısı Tarım ürünlerinin hayvanların koruyucusu


Üretkenlik dedik. Aslında erotizm, cinsellik de, hep üretkenlikle bir arada düşünülmüş.
Bereket simgesi olarak Roma devrinde yapılmış, eteğini yukarı kaldırmış belden aşağısı çıplak bir heykel görmüştüm. Bir erkek heykeli. Uzun kıyafetinin eteğini yukarı kaldırmış, bacakları kaslı, cinsel organı dik vaziyette eteği meyve sebze dolu.
Erkeğin sperm torbası testislerle bereket arasında bir bağ kurulmuş, bolluk bereket olsun diye bahçelere bu heykel dikilirmiş.
Kibele Heykeli Anadolu Medeniyetleri Müzesi Ankara


Benzer şekilde Anadolu'da Kibele heykelleri bereketi simgeler.
Efes'te bulunan Artemis heykelinin göğüsleri üzüm salkımı gibidir.(kimine göre yumurtalardır bu göğüsler)eteği hayvan betimlemeleriyle doludur.
Efes'te Artemis tapınağı var, Roma dünyasında Av tanrıçası Diana olarak biliniyor. Avı, vahşi doğayı ve erdemli olmayı, bakireliği temsil ediyor.
Genç kızların genç kadınların doğum yapan annelerin koruyucusu olarak biliniyor.
Hristiyanlık öncesi devirde Efes'te ona tapıyorlarmış ve uğur getirsin diye Efes çarşılarında gümüşten heykelleri satılıyormuş. Acaba o gümüş heykellerden günümüze kalan olmuş mudur?
Aziz Paul gelip de Hristiyanlığı tebliğ edince bu heykel satıcıları O'na kızmışlar.

Efes Artemis Heykeli


Yunanca doğu kelimesinden gelen Anatolia, bizde Anadolu olmuş. Anadolu'daki bereket Tanrıçalarının, anne heykellerinin de etkisi vardır belki bu isimde.





Not: Penelope Yunan mitolojisinde Truva savaşına katılan Odyseus'un eşidir. Eşinin dönmesini on yıl bekler. Bu arada kocası öldü zannedilir, döneceğinden ümit kesilir. Penelope ile evlenmek isteyenler olur.
Penelope kocasının babası için bir şey öreceğini o bitince evleneceğini söyler. Bu örme işi hiç bitmez çünkü gündüz örer gece çözer. O ümitle kocasını beklemektedir.


Not 2
Hazreti Süleyman MÖ 900 yıllarında yaşamış diye biliniyor. Fakat genellikle bir kişiye atıfla yazılan bölümler aslında başkası tarafından yazılmış oluyor. Bana daha çok Yunan Medeniyeti hakkında okuduklarımı hatırlattı. Sonra araştırdım bu bölüm büyük ihtimalle İskenderiye'de Yunanca olarak MS Birinci yüzyılda yazılmış olduğunu öğrendim.