Hazreti Âdem
Bakara Suresi 30- 39
30 Bir zamanlar Rabbin meleklere “Ben yeryüzünde bir
halife atayacağım” demişti de onlar şöyle konuşmuşlardı: “Orada
bozgunculuk etmekte olan kan dökücü birini mi atayacaksın? Oysaki bizler seni
hamd ile teşbih ediyoruz, seni kutsayıp yüceltiyoruz” Allah şöyle dedi: “Şu
bir gerçek ki ben sizin bilmediklerinizi bilmekteyim”
31 Ve Adem’e isimlerin tümünü öğretti. Sonra onları
meleklere göstererek buyurdu: “Hadi haber verin bana şunların isimlerini, eğer
doğru sözlü iseniz.”
32 Dediler: “Yücedir şanın senin! Bize öğrettiğin
şeylerin dışında bilgimiz yok bizim. Sen yalnız sen Alim’sin, herşeyi
hakkıyla bilirsin, Hâkim’sin, herşeyin bütün hikmetlerine sahipsin!”
33 Allah buyurdu: “Ey Âdem, haber ver onlara onların
adlarını.” Âdem onlara onların adlarını haber verince, Allah şöyle buyurdu “Dememiş
miydim ben size! Ki, ben göklerin ve yerin gaybını en iyi bilenim, A’lem’im.
Ve ben sizin açığa vurduklarınızı da saklayageldiklerinizi de en iyi bilenim.”
34 O vakit biz meleklere, “Adem’e secde edin” demiştik
de İblis dışındaki tümü secde etmişti. İblis yan çizmiş, kibre sapmış ve
nankörlerden olmuştu.
35 Ve Âdem’e şöyle buyurmuştuk: “Ey Âdem sen ve eşin
cennete yerleşin ve orada dilediğiniz yerde bol bol yiyin. Ama şu ağaca
yaklaşmayın, yoksa zulme sapanlardan olursunuz”
36 Bunun üzerine şeytan onların ayaklarını kaydırdı da onların
içinde bulundukları yerden çıkardı. Biz de şöyle buyurduk: “Bir kısmınız bir
kısmınıza düşman olarak aşağıya inin! Belli bir süre kadar yeryüzünde bir
bekleme yeri bir nimet / bir yararlanma imkânı olacaktır.”
37 Bunun üzerine, Âdem Rabbinden bazı kelimeler öğrenip
belledi de O’na yöneldi. O da onun tövbesini kabul etti. Gerçekten de O evet O Tevvâb’dır,
tövbeleri cömertçe kabul eder, Rahîm’dir rahmetini cömertçe yayar.
38 “Hepiniz oradan aşağı inin!” dedik. Benden size
bir yol gösteriş ulaşır da kim bu yol gösterişime uyarsa artık böylelerine hiçbir
korku yoktur. Onlar kederle de yüzyüze gelmeyeceklerdir.
39 Nankörlüğe sapıp ayetlerimizi yalanlayanlara gelince
onlar, ateşin dostu olacaklardır. Onlar orada uzun süre kalacaklardır.
Kelimelere Bakalım
A’lem: En iyi Bilen
Âlim: Tüm bilgilerin kaynağı olan, herşeyi gereğince
bilen.
Alîm: Herşeyi bilen, bilgi bakımından eşi ve benzeri
olmayan
Hakîm: Tüm hikmetlerin kaynağı. Her yaptığında bir hikmet
bulunan
Tevvâb: Tövbeleri çok kabul eden. Tövbe nasip eden.
Kendisine yönelenlerin bu yönelişlerini karşılıksız bırakmayan.
Rahîm: Sevgi şefkat ve merhameti sınırsız olan. Dünya
hayatını buyruklarına uygun şekilde yaşayanlara ölüm sonrasında özel nimetler
veren.
Yaşar Nuri Öztürk kitabında Tanrı’nın isimlerini böyle
açıklamış. Rahmetine sınır olmaz diye düşünüyorum. Buyruklarını yerine getirsek
de getirmesek de sınırsız Rahmeti var.
Sevgili okuyucu, desen ki İlahi Komedya’ yı özetle işte bu
ayetlerle de özetlenebilir. Evrensel bir kültürün içinde yaşıyoruz. Dinler
sürekliliği sağlıyor insanın yeryüzündeki macerasında.
Neler öğrendik ve aklımıza hangi sorular kaldı? Hangi
sorulara cevap bulabildik?
Âdem kim? Âdem din bakımından bir tarihi şahsiyettir, peygamberlerin
birincisidir. Bütün insanların kendisinden var olduğu bir varlık, Felsefi
bakımdan düşünürsek bütün insanları temsil eder, bir insanlık ideasıdır. Şiirsel
olarak bakarsak hepimiz gibidir. Bu hayat yolunda yolcudur.
Esas evimiz neresi? Esas evimiz Cennet’tir.
Ama gün olur kuş yuvadan uçar. Yaratılışın kuralı böyledir.
Çocuk doğar büyür, kendisinin farkına varır, ergenlikte aileden uzaklaşır
arkadaşlarıyla kendisine bir dünya kurar, sonra okur çalışır, kendine gelecek
hazırlama telaşına düşer, zamanı gelince yuvadan ayrılır. Eş bulur evlenir,
çocuk sahibi olur, bu seferde bir sonra nesli büyütmenin kaygısına düşer.
Orta yaşlara gelince bilgeleşir bildiklerini paylaşır
çocuklarla gençlerle torunlarla, arkadaşlarla, Yaşlanınca hayata bakışı daha yumuşar
insan daha da tatlılaşır, gençlerin gereksiz kaygılarına gülümseyerek bakar.
Gençler de o’nun bu olgunluğuna yolu yürümüş, tecrübeyi
edinmiş olmasına, güneşin altında yeni bir şey yok demesine gıptayla bakar.
Emri Hak vaki olunca -istenir ki gönül rahatlığıyla öte
dünyaya göçsün – ahiret yurduna gider, sevdiklerine kavuşur, yeni bir macera
başlar.
Başka neler düşünüyoruz Adem’le ilgili?
Sınırları aşma, cesaret etme ögesini. Çocuğa şuraya gitme,
şu kapıyı açma derseniz gider, kapıyı açar, merak eder, bakar, “Ateş sıcak
yakar” derseniz, inadına elini uzatır. “Karda kışta donarsın”
derseniz, sokağa fırlar, top oynama hastalanırsın derseniz, ilk fırsatta dışarı
fırlar, “o kızla gezme” derseniz, kıza aşık olur. Sırf inat için de olsa
evlenir.
“Koskoca Cennet’tesin her şey var, herşeyi ye, iç ama o
ağaca dokunma” denince, artık şart olmuştur, o elma yenecektir. O sınır
aşılacaktır. O sınır bizim büyüme yolumuzdur. Hep bir eşikleri aşarız bir
kapıdan içeri gireriz, zamanı gelince çıkarız. Zamanı gelince geri döneriz.
Bazen dönmek kısmet olur bazen olmaz. Çıkarken “gidip de
dönmemek var dönüp de bulmamak var” deyişini aklımıza getiririz.
Dante’ de yolcudur, Dante’ de haddi aşmaktan sınırı aşmaktan
korkar, ama öte alemi de gidip görmek istemektedir. Gidip göreyim ki öğreneyim.
Döneyim ki, öğrendiklerimi başkalarına öğreteyim diye düşünür.
Tarihe bakar, masal dünyasına, mitolojiye bakar, İncil’e
Tevrat’a bakar, kimler var böyle meraklı olan gidip de görmek isteyen. Yunan
mitolojisinde İcarus var uçmak isteyen, Ulyses var denizleri aşmak isteyen; Gılgamış var, ölen arkadaşı Enkidu ’yu öte
alemde görüp, göremese de sesini duyup ne halde olduğunu öğrenmek isteyen, Virgil
’in yazdığı Aeneas destanının kahramanı Aeneas var, yeraltına ölüler alemine
inip de babasıyla görüşmek isteyen.
Bir de kendisine gösterilmek istenenler var. Onlar talep
etmeden gösteriliyor, peygamberlere ermişlere, seçilmiş olanlara. Nitekim peygamberimizin
adı da Mustafa, seçilmiş olan.
Hristiyan azizlerinde Paul var, kendisine öte alem
gösterilmiş olan.
Evet Âdem kim ve melekler onun bozgunculuk yapacağını
nereden biliyorlar? Henüz yeryüzüne inmedi ki. Belki Âdem insanlık evriminde bir
aşamayı temsil ediyor. Artık insanın konuşabildiği zamanı.
Latince de infant henüz konuşamayan çocuk, bebek anlamına
geliyor. Sonra Fransızca da enfant genel
olarak çocuk anlamına gelmiş. İngilizce de bebek anlamında. Kelimelerimizin
olmadığı zaman Cennet’teki ilk zaman bebeklik dönemimiz.
Bize kelimeleri öğretecek aile gerek. Adem’in ailesi yok
Tanrı öğretiyor ona kelimeleri.
Bilgi’nin önemi vurgulanıyor. Tanrı’nın herşeyi bilen
olduğunu anlıyoruz. Bilginin insana güç verdiğini öğreniyoruz. Adem’in
bildiklerini melekler bilmiyor, o2nun için bükemediğin eli öp misali Adem’e
secde etmeleri gerekiyor.
Belki meleklerin de kademeleri sınıfları var, birinin
bildiğini öbürü bilmiyor. Değişik görev ve yetkileri var.
İçlerinden bir çıkıyor Şeytan, hayır diyor ben secde
etmeyeceğim. Şeytan’ın bir ismi de
Lucifer. Luce ışık demek, Işık meleği, meleklerin en güzellerinden biri.
Işık aydınlatır, ışık olmasa göremeyiz. Tanrı’nın da
isimlerinden biri Nur. Işık kaynağı olan Güneşe tapmış insanlar eski
devirlerde.
Şeytan kıskanıyor, şeytan kibre kapılıyor, şeytan kendisini
üstün görüyor, Ben ateşten Adem topraktan yaratıldı ben üstünüm diyor.
Ateş göğe yükselir, ateş kibir simgesidir. Âdem topraktandır
tevazu simgesi olması gerekir. Çünkü toprak tevazudur.
Human (insan), humanity(insanlık) ve humility(tevazu) aynı
kökten gelir.
Latince Uomo insan demektir.
Bilgi tehlikeli bir şey o ağaca bilgi ağacı da deniyor.
Bilen isyan edebilir. Bilen kendi başına karar verebilir. İnsanların bir kısmı
bilmekten de korkar.
“Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak aşağıya inin!” Deniyor.
Demek yaratılışta fabrika ayarlarında böyle bir durum var. Neden? Neden
olduğunu bilmiyoruz ama bunun böyle olduğunu biliyoruz.
Var doğada böyle bir şey yiyecek bulmak için savaş, eş
bulmak için kavga, toprak kavgası, şan şöhret mevki makam kavgası, siyaset
kavgası her türlü kavga var. Tarihte savaş olan günleri bulmak çok kolay.
Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir savaş olmayan günü arayalım bakalım desek ne
yapacağız, nasıl bulacağız. 20.yy da, 19. Yy da, 18.yy da? Daha gerilerde?
Bunun üzerine, Âdem Rabbinden bazı kelimeler öğrenip belledi
de O’na yöneldi. O da onun tövbesini kabul etti.
Bak, Adem akıllı, peygamber olduğu için hemen durumu kavradı
ve ilk öğrenilmesi gereken şeyin tövbe olması gerektiğini bildi.
Tanrı’da insanlara Tövbeleri kabul eden olduğunu söyledi
Gerçekten de O evet O Tevvâb’dır, tövbeleri cömertçe
kabul eder, Rahîm’dir rahmetini cömertçe yayar
Bir tövbe kapısı var, inanan için her zaman ümit var.
Şimdi geldik başka bir önemli konuya:
Benden size bir yol gösteriş ulaşır da kim bu yol
gösterişime uyarsa artık böylelerine hiçbir korku yoktur. Onlar kederle de yüz yüze
gelmeyeceklerdir.
Yol gösteriş bize ulaşırsa (çok şükür ulaştı Kuran’la) ve
buna uyarsak korku yok. Peki ulaşmayanlar ne olacak?
Dante ‘de bu sorunun cevabını merak ediyor. Hazreti İsa’dan
evvel doğanların durumu ne olacak? Veya ondan sonra doğmuş olup da vaftiz
olmayanların, Hindistan’da Afrika’da uzak bir yerlerde dünyaya gelip de Hazreti
İsa’nın adını işitmemiş olanların durumu ne olacak?
“Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak aşağıya inin!” dendi.
Peki fabrika ayarları buysa, kader böyle ise o zaman biz niye
cezalandırılıyoruz?
Eğer şeytanın bizi şaşırtmasına izin veriliyorsa, neden
veriliyor?
Kader mi? Seçim mi?
İşte ilahi Komedya’ nın ana sorularında biri daha. Buna da
cevap arayacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder