13 Aralık 2020 Pazar

Kitap, tefekkür, mütefekkir...

 Kitap

 

Kitaptan bir sayfa açıp, kelime bulma sırası bana geldi. Önümde Hay bin Yakzan vardı. Nurten 76. Sayfa dedi, Arzu 4. Kelime dedi. Açtım baktım 4. Kelime kitaptır çıktı. Böylelikle konumuz kitap kelimesi oldu.


Bu aralar çok kitap okuyorum, Hay Bin Yaksan’da, Gazali’den bir alıntı dikkatimi çekti 76. Sayfada.

Gördüklerini kabul et, söylentileri bırak

Güneşi görenin Zühal’e ihtiyacı kalmaz.

Zuhal hangi yıldızdı acaba? Şimdi hatırlayamıyorum. Satürn olabilir.

Satürn’ün ne özelliği vardır?  Eskiler altını temsil eder derler. İnsanlığın altın çağını. Herşeyin iyi olduğu bozulmadığı zamanlar.

Tefekkürü, düşünmeyi, bilgeliği, adaleti, mütefekkirleri, hakimleri…

Bu aslında felsefi bir kitap; “Gördüklerini kabul et” derken deneyselliği kastediyor olmalı. “Söylentileri bırak.”

Orada Güneş apaçık ortadayken görünmeyen (Batınî) şeyleri aklına takma.

O devirde bunu söylemek çok da kolay değildi. Akıl mı, nakil mi? Felsefe mi, vahiy mi? meselesi var.

Bir yerde vahiy var, bir yerde akılla anladıklarımız, gözümüzle gördüklerimiz.

 

Zaten, Gazali de Görüş ve Düşünceler üçe ayrılır demiş Mizan’ül Amel kitabında.

1 Halkın içinde bulunduğu düzey ve inanç doğrultusunda dile getirilenler.

2 Soru soranın öğrencinin durumuna göre dile getirilenler

3 Düşünürün kendi vicdani kanıları doğrultusunda açıklananlar.

Bu üçüncü görüşü anca kendisiyle aynı inancı paylaşan kimseler anlayabilir”

 

Sonra şöyle devam etmiş, “Anlam bakımından birbiriyle çelişen sözlerin hiçbir yararı olmasa bile, muhatabı atalarından öykünme yoluyla aldığı inanç konusunda kuşkuya düşürmek gibi bir yararı vardır. Bu yarar doğru yola ve gerçeğe yöneltmek için yararlıdır. Çünkü kuşku duymayan kişi bakma., bakmayan görmez, görmeyen kör ve şaşkın kalır.”

Gazali'nin Kimyayı Saadet kitabından bir sayfa



Evet, biz de İmam Gazali çoğu zaman sadece “içtihat kapısını kapattı” diye bilinir, gerisiyle ilgilenilmez.

Halkta felsefeye ilgi yoksa, felsefenin gelişeceği özgür bir ortam yoksa, kimse o kapıyı açıp kapatamaz.

Halkla aydın arasında bilgi görgü bakımından mesafe çoksa aydın rahat konuşamaz. Doğuda da batı da da “aforoz edilme” tehlikesi vardır. Batıda Kilise “aforoz ettim” der. Bir daha affedene kadar artık o kişi için ümit yoktur. Doğuda birbirlerini kafir ilan ederler. Dini bakımdan Katolik kilisesi gibi üstün bir otorite olmadığı için, o kadar mühim değildir.

Gazali filozofların tutarsızlıklarını (Tahafüt ül Felasefiye) yazmıştır. İbni sina ve Farabi’nin düşüncelerine karşılık yazılan bu eser batıda İncoherence of Philosophers/ olarak bilinir.

İbn-i Rüşt ona karşılık Tutarsızlığın Tutarsızlığını yazmıştır. (Tahafut al Tahafut İngilizceye İncoherence of Incoherence adıyla çevrilmiştir.)

İki aydın atışmıştır. O dönemin Hristiyanlığına göre Müslüman düşüncesi daha serbestti.

Filozofun sorunu sadece halk veya dini otorite değildir asıl öldürücü darbeyi vuracak olan siyasi otoritedir. Hükümete karşı fazla muhalefet yaparsan başın derde girer.

Bu içtihat kapısını kapatma meselesi de bu aralar susmak bizim için en hayırlısı demektir aslında.

Felsefeye karşı yazı yazdı diye İmam Gazali’ye felsefeci denmesini istemiyor bazıları, “mezarında ters dönerdi” diyorlar. Felsefeyle uğraşıyorsan bana göre bal gibi felsefecisin.

 

Neyse yukarıdaki üç maddeye dönersek bugün de geçerli. Halkın inançlarına karşı onun aslında doğru olmayacağına dair bir şey söylemek bugün de tehlikeli.

En son olarak Prof. Mustafa Öztürk bir konuşmasında Kur’an’ın Allah lafzı değil de Peygamberin kendi lafzı olduğunu söylediği için epeyce eleştiriye uğradı ve görevinden istifa etti.

“Peygamberlere vahiy mana olarak geliyor, bunu kelimelere dökmek lafzı peygamber tarafından yapıldı” demek istedi sanırım.

Zaten Kur’an evrensel mi dönemsel mi tartışması var. Bazı ayetlerin dönemsel olduğunu o çağa o duruma göre yazıldığını kabul etmek zorundayız. Aradan 1400 sene geçmiş. Bazı ayetlerin de evrensel olduğunu düşünebiliriz her bir ayet için akıl yürüterek.

Bildiğim kadarıyla ilk defa olarak böyle bir tartışma çıktı Türkiye’de (Acaba bazı ayetler Peygamber tarafından mı yazıldı tartışması) Mana ve lafz yönüyle sanırım daha önce de incelenmiş olmalı.

Ama ilk söyleyen tepki görse de devamı gelecektir. Çünkü Gazali’nin söylediği gibi “kuşku duymayan kişi bakmaz, bakmayan görmez, görmeyen kör ve şaşkın kalır.”

Gazali'nin Kalem kutusu



 

*Hay bin Yakzan hem İbn-i Sina hem İbn-i Tufeyl tarafından yazılmıştır. Aktardığım satırlar İbn-i Tufeyl’in hikayesinden. İslam dünyasının ilk felsefi romanı sayılır. (Aslında ilk romanı)

 

 

 

 


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder