Alemleri harekete
getiren tek Tanrı’nın nuru
Kâinata yayılır, ışık
bazı yere daha fazla,
Bazı
yere daha az düşer.
Ben semanın daha çok
ışık alan kısmındaydım
Bu kadar yükseklere çıkanın
inişte unutacağı
veya
hatırlasa da anlatamayacağı şeyler gördüm
Arzuladığı zirveye
ulaşan aklımız
Hedefe varınca öyle
bir dibe vurur ki;
Hafıza almaz artık
görülenleri;
Her neyse, bundan
sonraki kısımda
Aklımın alabildiği
kadarıyla şiirimde
“Allah’ın hükümranlığını” anlatacağım.
“Ey Apollo!” bu son
vazifede bana yardım et;
Beni mükemmeliyetine
bir araç yap
O defne dalına layık
olabileyim
Şu ana kadar Parnasus’
un bir tepesi yetti bana;
Ama
bundan sonraki görevde her iki zirve de gerekli.
Gir
göğsüme, bana nefesini üfle;
Kuvvetinden
ver;
Eğer
kuvvetinden verir de, aklıma kazıdığım
Kutsal
alemlerin gölgesini olsun yazmama yardım edersen
Sevdiğin
ağacın altında beni defne dalından tac giyerken görebilirsin.
Anlattığım
konu ve senin yardımınla buna layık olabilirim
Bu
şerefe çok az kişi erişebilir
Bazen
küçük kıvılcımlar büyük yangınlar başlatabilir
Belki
benden sonra daha iyi sesler gelir
daha iyi anlatabilmek için yine sana dua eder.
Dünyanın
lambası (Güneş) ölümlülere farklı yollardan yaklaşır
Bir
yere gün doğarken, bir yerde akşam olur.
Beatrice’i fark
ettiğimde, güneş en tepedeydi
Beatrice
güneşe öyle doğrudan bakıyordu ki;
hiç
bir kartal onun kadar gözünü kırpmadan bakamamıştır ışığa...
Ben
de ondan etkilendim;
normalde
bakabileceğimden daha uzun baktım güneşe.
Evine
hevesle dönen bir hacı gibi hızla yükseliyordum.
Burada
biz insanlara, mevcud olan kudretimizden
daha
fazla kullanmamıza müsade edilir.
Çünkü
burası Cennet‘tir yani gerçek evimizdir.
Daha
fazla dayanamadım artık bakmaya
Güneşin
etrafı ateşten yeni çekilmiş
erimiş
demir rengindeydi.
Her
şeye kadir olan Allah, iki güneş bahşetmis gibi
etraf
daha da aydınlandı birden
Gözlerimi
gezegenlere bakmakta olan
Beatrice‘
e çevirdim yeniden
Ona
bakarken Glaucus gibi kendi içimde değistim
O
denizdeki sihirli otu yiyerek deniz tanrısına dönüşmüştü
Diğer
tanrılara yoldaş olmuştu
İnsanken insan
üstü varlığa dönüşmek, kelimelerle anlatılamaz
Siz de o mevkie
varıncaya kadar
Glaucos sadece bir örnek
olsun diye zikredilmiştir
Buraya ruhumla mı
yoksa bedenimle mi yükseltildiğimi
Ancak kâinatın
idarecisi olan sen bilirsin Allah’ım.
Beni
yükselten sadece senin Nur’undur
Bütün kâinat her
hareketinde sana varmaya çalışır
Ben de o çekime
kapıldım
Güneşin ışığı semaya
öyle bir yayıldı ki
Dünya da gördüğümüz
bütün okyanuslardan daha genişti bu ışığın yayıldığı alan
Bu yeni duyduğum
sesler ve bu yeni gördüğüm ışık
beni öğrenmeye,
her zamankinden daha fazla teşvik etti.
Beni benden iyi
tanıyan Beatrice, daha ben sormadan cevapladı aklımı karıştıran soruları:
“Hayallerin yanıltıyor
seni,
Gerçeği göremiyorsun.
Zannettiğin gibi
dünyada değilsin artık
Yıldırım hızıyla yol
almaktasın Cennet’ e,
Gerçek evine doğru
yükselmektesin.
Anladım
derken, aklım yine karıştı:
“Nasıl oluyor da benim
bedenim daha hafif bedenleri ruhları hızla geçiyor?”
Sabırlı
bir anne gibi iç çekti ve
„Bütün
herşey kendi içinde bir düzene bağlıdır;
Bu
evrenin düzenidir ki, onu Tanrıya yaklaştırır
Burada
daha yüksek varlıklar
Sonsuzluğun
izini görürler.
Her şey bir düzen
içinde aslına
Yaratıcısına
yaklaşır.
Bazısı daha çok
yaklaşır, bazısı daha az
Herkes
kendi meşrebince kendi limanına yanaşır
Her
varlık kendi içgüdüsüne göre hareket eder
Bu
ölümlüleri harekete geçiren kudrettir
Dünyayı
ayakta tutan, Ay‘a ışığını veren
Bu
kudret, canlı cansız varlıkları
akıl
ve kalp sahiplerini harekete gecirir;
Rahmanın alemlere
nurunu yağdırmasıyla
Dünyalar
döner ahenkle
Yayı
gerip oku atanın kudretiyle ilerlemekteyiz
Hedefe
varacağız
Ama
bazı yaratıklar sağırdır, duymazlar;
Yaratılış
gayesinin aksine hareket ederler.
Nasıl
yıldırım düşerse, bulutlardan dünyaya,
İlk
hatayı yapan insan da, yanlış bir heves uğruna dünyaya düşmüştür.
Yukarı
ışık hızıyla çıkışına hayret etme
Bu
dağlardan şelalelerin akması gibi doğal bir hadisedir.
Artık
yükünden kurtulmuş halinle hafifleyip uçmasaydın,
Asıl bu- dünyadaki
bir alevin hareketsiz,
Kıpırtısız
yanması gibi -şaşılacak bir şey olurdu…”
Gözlerini tekrar
göklere çevirdi.
YORUM
Cennet Bölümüne
geldiğimiz zaman Komedya ’nın hem lisanının zorlaştığını hem de genel olarak
metafizik kavramlara yer verildiği için ve bazı retorik yöntemleri uygulandığı
için anlaşılması epeyce zor bir hale geldiğini görürüz.
Daha önce Dante’nin
gerek Aristo Fiziği, gerekse Ahlak felsefesinden etkilendiğini bu alanları
çalıştığından bahsetmiştik.
Metafizik de aynı
şekilde ilgi alanındadır. Özellikle Ortaçağ felsefesi Aristo’nun metafizik
kitabından çok etkilenmiştir.
Metafizik, Fizik’ten
sonra gelen kitaplar anlamında ilk önce kullanılmış. Aristo’nun bir dizi fizik
kitabından sonra, metafizik kitabı gelmiştir (ta meta ta phusica) anlamındaki
Yunanca kelimelerden metafizik kelimesi türemiştir.
Disiplin olarak da
felsefi çalışmanın en zor bölümü olarak varlık felsefesi, varoluş, evren
konularını içerir. Bunları anlamak için de zaten önce fiziği bilmek gerekir.
Bu anlamda fizik ile
metafizik aslında birbirinden bağımsız sayılmaz. Uzayı zamanı ve Tanrı
kavramını inceler, din felsefesi bilim felsefesi gibi alanlar zamanla
ayrılmıştır.
Aristo’ya çok çeşitli
alanlarda çalışmalarından dolayı Ortaçağ da “the Philosopher-Filozof”
denmiştir. Yani sanki dünyada bir tek filozof olarak O varmış gibi filozof
terimi Aristo’yu anlatmış.
Fiolozof’un kitaplarına açıklayıcı şerhler yazan İbni Rüşt
ise, “Şarih- the Commentator” adıyla anılmış. Daha sonra İbni Rüşt’ün
eserlerini çalışarak, bu konuları Hristiyan dini açısından açıklayan Thomas
Aquinas çağının en önemli düşünürü olmuştur.
Aquinas’ın düşünceleri
halen Hristiyanlık dünyasında önemini korumaktadır. İbni Rüşt’le İslam dünyası
çok alakadar olmamış ama O’nun eserlerinin Latinceye çevrilmesiyle Avrupa
düşünsel hayatına önemli katkıları olmuştur. Latince ismi Averroes olarak
tanınan İbni Rüşt’ün takipçilerine Averroist denmiştir. Bir de ona karşı
olanlar vardır.
Cennet’in ilk kantosunun
ilk dizesinde “gloria” kelimesini görüyoruz, burada nur, ışık anlamına
geliyor. Cennet’te ışık giderek daha çok ışık göreceğiz.
Cehennem hep
karanlıktı, Araf dünyada yer aldığı gibi normal olarak gece ve gündüzden ışık
ve karanlıktan oluşuyordu. Ama göklere yükseldikçe Cennet hep ışık olarak
tasvir edilmiş.
Burada az ve çok
kavramlarını farklılıkları görüyoruz. Bazısının üzerine daha çok ışık bazısına
daha az ışık düşüyor. Kişiden kişiye olan farklılıklar üzerinde durulacak.
Çeşitlilik ve
farklılıkları göreceğiz.
Kâinatı uzayı
düşününce teklik birlik kavramını da düşünüyoruz. İçerisinde bulunduğumuz uçsuz
bucaksız, çeşitli galaksilerden oluşmuş ama tek bir âlem var.
“Universe” kelimesi de bir olmak
manasını içeriyor. Uni bir verse dönmekten geliyor.
Teklik ve çokluk,
Birlikte çokluk, çoklukta birlik anlayışı ve birlik ve farklılık anlayışlarını
göreceğiz.
Çoklukta birlik
anlayışı Hristiyanlıktaki teslis anlayışı, Baba oğul kutsal ruh olarak Tanrı’nın
üç kişi ama aslında bir birlik olduğu ilkesi ile birlikte vurgulanıyor.
Çok büyük bir olay
karşısında bizde “havsalam almıyor” denir. Onun gibi Cennet’e yükselen şair bu
gördüklerini anlayabilecek mi, anlarsa sonradan hatırlayabilecek mi, Hatırlarsa
sonradan yazabilecek mi? Endişelerini taşıyor.
Anlatılamaz bir
tecrübe yaşıyor.
Bu zorlu görev için
şairlerin tanrısı Apollo’dan kendisine ilham vermesini istiyor.
“İnspiration”
kelimesinde nefes var nefes kendisine üflenmiş olacak.
Kantonun başında halen
Araf tepesinde Yeryüzü Cennet’indeler ve vakit öğle vakti. Başlarını kaldırıp
güneşe bakıyorlar.
Hem Beatrice’e hem de
güneşe bakarken Dante değişiyor. İnsan’ dan insan- üstü bir varlık haline geçiyor.
Bunu da trasumanar
sözüyle dile getiriyor.
Burada gene
mitolojiden bir örnek veriyor. Balıkçı Glaucus denize dalıyor orada özel
bir yosun veya deniz bitkisi yiyerek Deniz Tanrısına dönüşüyor. Bu Ovid ’in bir
şiirinden alınmış metamorfoz örneği. Dönüşüm, değişim yani metamorfoz, diğer
bölümlerde olduğu gibi Cennet’te de karşımıza çıkıyor.
Acaba Dante Cennet’e, gövdesiyle
mi gitti yoksa sadece ruhuyla mı? Aziz Paul ‘de bu sorunun karşılığını
bilemiyordu.
Ama Dante’nin
gövdesiyle gittiğini nefes almasından, gölgesinin ve ağırlığının bulunmasında,
uyuyup, uyanmış olmasından anlıyoruz.
İbni Rüşt ‘te de bu
temel konulardan biridir. Ahirete inanıp inanmama, ahirette tekrar ete kemiğe
bürünme konusu. Dinin de temel inanç konularından biridir. Kuran’ da sıklıkla
yer alır İnanmayanlar “kemiklerimiz toz toprak olduktan sonra mı dirileceğiz?”
diye sorarlar.
Burada hızla
yükselirler. Dante kendisini hâlâ dünyada hissetmektedir ama Beatrice durumu
açıklar.
Komedya ’da hep
başından beri bir tarafta akıl- felsefe, bilim bir tarafta da din ve vahiy var.
Bu iki faktörün felsefe ve vahyin insana doğruyu göstereceğine inanan Dante,
her zaman fizik dünyaya ait açıklamalar istiyor ve bilimsel merak gösteriyor.
Nasıl olup da yükselebildiklerini
soruyor.
Beatrice yaratılışları
icabı bütün ruhların geldikleri yere yükseleceklerini açıklıyor. “Eğer
yükselmeseydik bu hayret edilecek bir şey olurdu” diyor. Ruhlar gerçek
evleri olan Cennet’e dönüyorlar.
Dante yükselebiliyor,
çünkü artık günahın yükünden ağırlığından kurtulmuş. Araf’ta geçirdiği süre
içinde arınmış.
“Varlık felsefesi var
konularımız arasında, yaratılmışlar var”, demiştik bu alemde hep beraber
oluşumuzu “varoluşun büyük denizi” olarak ifade ediyor. Bunun içinde
büyük, küçük bütün yaratılmışlar var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder