6 Aralık 2020 Pazar

Paradiso 1

 

Alemleri harekete getiren tek Tanrı’nın nuru

Kâinata yayılır, ışık bazı yere daha fazla,

Bazı yere daha az düşer.

 


Ben semanın daha çok ışık alan kısmındaydım

Bu kadar yükseklere çıkanın inişte unutacağı

veya hatırlasa da anlatamayacağı şeyler gördüm

Arzuladığı zirveye ulaşan aklımız

Hedefe varınca öyle bir dibe vurur ki;

 

Hafıza almaz artık görülenleri;

Her neyse, bundan sonraki kısımda

Aklımın alabildiği kadarıyla şiirimde

Allah’ın hükümranlığını” anlatacağım.

 

“Ey Apollo!” bu son vazifede bana yardım et;

Beni mükemmeliyetine bir araç yap

O defne dalına layık olabileyim

Şu ana kadar Parnasus’ un bir tepesi yetti bana;

Ama bundan sonraki görevde her iki zirve de gerekli.

 

Gir göğsüme, bana nefesini üfle;

Kuvvetinden ver;

Eğer kuvvetinden verir de, aklıma kazıdığım

 Kutsal alemlerin gölgesini olsun yazmama yardım edersen

Sevdiğin ağacın altında beni defne dalından tac giyerken görebilirsin.

 

Anlattığım konu ve senin yardımınla buna layık olabilirim

Bu şerefe çok az kişi erişebilir

Bazen küçük kıvılcımlar büyük yangınlar başlatabilir

Belki benden sonra daha iyi sesler gelir

daha iyi anlatabilmek için yine sana dua eder.

 

Dünyanın lambası (Güneş) ölümlülere farklı yollardan yaklaşır

Bir yere gün doğarken, bir yerde akşam olur.

 

Beatrice’i fark ettiğimde, güneş en tepedeydi

Beatrice güneşe öyle doğrudan bakıyordu ki;

 hiç bir kartal onun kadar gözünü kırpmadan bakamamıştır ışığa...

 

Ben de ondan etkilendim;

 normalde bakabileceğimden daha uzun baktım güneşe.

Evine hevesle dönen bir hacı gibi hızla yükseliyordum.

Burada biz insanlara, mevcud olan kudretimizden

 daha fazla kullanmamıza müsade edilir.

Çünkü burası Cennet‘tir yani gerçek evimizdir.

 

Daha fazla dayanamadım artık bakmaya

Güneşin etrafı ateşten yeni çekilmiş

 erimiş demir rengindeydi.

 

Her şeye kadir olan Allah, iki güneş bahşetmis gibi

 etraf daha da aydınlandı birden

Gözlerimi gezegenlere bakmakta olan

Beatrice‘ e çevirdim yeniden

 

Ona bakarken Glaucus gibi kendi içimde değistim

O denizdeki sihirli otu yiyerek deniz tanrısına dönüşmüştü

Diğer tanrılara yoldaş olmuştu

 

İnsanken insan üstü varlığa dönüşmek, kelimelerle anlatılamaz

Siz de o mevkie varıncaya kadar

 

Glaucos sadece bir örnek olsun diye zikredilmiştir

Buraya ruhumla mı yoksa bedenimle mi yükseltildiğimi

 Ancak kâinatın idarecisi olan sen bilirsin Allah’ım.

 

Beni yükselten sadece senin Nur’undur

Bütün kâinat her hareketinde sana varmaya çalışır

Ben de o çekime kapıldım

Güneşin ışığı semaya öyle bir yayıldı ki

Dünya da gördüğümüz bütün okyanuslardan daha genişti bu ışığın yayıldığı alan

 

Bu yeni duyduğum sesler ve bu yeni gördüğüm ışık

 beni öğrenmeye, her zamankinden daha fazla teşvik etti.

 

Beni benden iyi tanıyan Beatrice, daha ben sormadan cevapladı aklımı karıştıran soruları:

 

“Hayallerin yanıltıyor seni,

Gerçeği göremiyorsun.

Zannettiğin gibi dünyada değilsin artık

 

Yıldırım hızıyla yol almaktasın Cennet’ e,

Gerçek evine doğru yükselmektesin.

Anladım derken, aklım yine karıştı:

“Nasıl oluyor da benim bedenim daha hafif bedenleri ruhları hızla geçiyor?”

 

Sabırlı bir anne gibi iç çekti ve

Bütün herşey kendi içinde bir düzene bağlıdır;

Bu evrenin düzenidir ki, onu Tanrıya yaklaştırır

Burada daha yüksek varlıklar

Sonsuzluğun izini görürler.

 

Her şey bir düzen içinde aslına

 Yaratıcısına yaklaşır.

Bazısı daha çok yaklaşır, bazısı daha az

Herkes kendi meşrebince kendi limanına yanaşır

 

Her varlık  kendi içgüdüsüne göre hareket eder

Bu ölümlüleri harekete geçiren kudrettir

Dünyayı ayakta tutan, Ay‘a ışığını veren

 

Bu kudret, canlı cansız varlıkları

akıl ve kalp sahiplerini harekete gecirir;

Rahmanın alemlere nurunu yağdırmasıyla

 Dünyalar döner ahenkle

 

Yayı gerip oku atanın kudretiyle ilerlemekteyiz

Hedefe varacağız

Ama bazı yaratıklar sağırdır, duymazlar;

Yaratılış gayesinin aksine hareket ederler.

 

Nasıl yıldırım düşerse, bulutlardan dünyaya,

İlk hatayı yapan insan da, yanlış bir heves uğruna dünyaya düşmüştür.

Yukarı ışık hızıyla çıkışına hayret etme

Bu dağlardan şelalelerin akması gibi doğal bir hadisedir.

 

Artık yükünden kurtulmuş halinle hafifleyip uçmasaydın,

Asıl bu- dünyadaki bir alevin hareketsiz,

 Kıpırtısız yanması gibi -şaşılacak bir şey olurdu…”

Gözlerini tekrar göklere çevirdi.



 

YORUM

 

Cennet Bölümüne geldiğimiz zaman Komedya ’nın hem lisanının zorlaştığını hem de genel olarak metafizik kavramlara yer verildiği için ve bazı retorik yöntemleri uygulandığı için anlaşılması epeyce zor bir hale geldiğini görürüz.

Daha önce Dante’nin gerek Aristo Fiziği, gerekse Ahlak felsefesinden etkilendiğini bu alanları çalıştığından bahsetmiştik.

Metafizik de aynı şekilde ilgi alanındadır. Özellikle Ortaçağ felsefesi Aristo’nun metafizik kitabından çok etkilenmiştir.

Metafizik, Fizik’ten sonra gelen kitaplar anlamında ilk önce kullanılmış. Aristo’nun bir dizi fizik kitabından sonra, metafizik kitabı gelmiştir (ta meta ta phusica) anlamındaki Yunanca kelimelerden metafizik kelimesi türemiştir.

Disiplin olarak da felsefi çalışmanın en zor bölümü olarak varlık felsefesi, varoluş, evren konularını içerir. Bunları anlamak için de zaten önce fiziği bilmek gerekir.

Bu anlamda fizik ile metafizik aslında birbirinden bağımsız sayılmaz. Uzayı zamanı ve Tanrı kavramını inceler, din felsefesi bilim felsefesi gibi alanlar zamanla ayrılmıştır.

Aristo’ya çok çeşitli alanlarda çalışmalarından dolayı Ortaçağ da “the Philosopher-Filozof” denmiştir. Yani sanki dünyada bir tek filozof olarak O varmış gibi filozof terimi Aristo’yu anlatmış.

Fiolozof’un  kitaplarına açıklayıcı şerhler yazan İbni Rüşt ise, “Şarih- the Commentator” adıyla anılmış. Daha sonra İbni Rüşt’ün eserlerini çalışarak, bu konuları Hristiyan dini açısından açıklayan Thomas Aquinas çağının en önemli düşünürü olmuştur.

Aquinas’ın düşünceleri halen Hristiyanlık dünyasında önemini korumaktadır. İbni Rüşt’le İslam dünyası çok alakadar olmamış ama O’nun eserlerinin Latinceye çevrilmesiyle Avrupa düşünsel hayatına önemli katkıları olmuştur. Latince ismi Averroes olarak tanınan İbni Rüşt’ün takipçilerine Averroist denmiştir. Bir de ona karşı olanlar vardır.

 

Cennet’in ilk kantosunun ilk dizesinde “gloria” kelimesini görüyoruz, burada nur, ışık anlamına geliyor. Cennet’te ışık giderek daha çok ışık göreceğiz.

Cehennem hep karanlıktı, Araf dünyada yer aldığı gibi normal olarak gece ve gündüzden ışık ve karanlıktan oluşuyordu. Ama göklere yükseldikçe Cennet hep ışık olarak tasvir edilmiş.

Burada az ve çok kavramlarını farklılıkları görüyoruz. Bazısının üzerine daha çok ışık bazısına daha az ışık düşüyor. Kişiden kişiye olan farklılıklar üzerinde durulacak.

Çeşitlilik ve farklılıkları göreceğiz.

Kâinatı uzayı düşününce teklik birlik kavramını da düşünüyoruz. İçerisinde bulunduğumuz uçsuz bucaksız, çeşitli galaksilerden oluşmuş ama tek bir âlem var.

“Universe” kelimesi de bir olmak manasını içeriyor. Uni bir verse dönmekten geliyor.

Teklik ve çokluk, Birlikte çokluk, çoklukta birlik anlayışı ve birlik ve farklılık anlayışlarını göreceğiz.

Çoklukta birlik anlayışı Hristiyanlıktaki teslis anlayışı, Baba oğul kutsal ruh olarak Tanrı’nın üç kişi ama aslında bir birlik olduğu ilkesi ile birlikte vurgulanıyor.

Çok büyük bir olay karşısında bizde “havsalam almıyor” denir. Onun gibi Cennet’e yükselen şair bu gördüklerini anlayabilecek mi, anlarsa sonradan hatırlayabilecek mi, Hatırlarsa sonradan yazabilecek mi? Endişelerini taşıyor.

Anlatılamaz bir tecrübe yaşıyor.

Bu zorlu görev için şairlerin tanrısı Apollo’dan kendisine ilham vermesini istiyor.

“İnspiration” kelimesinde nefes var nefes kendisine üflenmiş olacak.

Kantonun başında halen Araf tepesinde Yeryüzü Cennet’indeler ve vakit öğle vakti. Başlarını kaldırıp güneşe bakıyorlar.

Hem Beatrice’e hem de güneşe bakarken Dante değişiyor. İnsan’ dan insan- üstü bir varlık haline geçiyor.

Bunu da trasumanar sözüyle dile getiriyor.

Burada gene mitolojiden bir örnek veriyor. Balıkçı Glaucus denize dalıyor orada özel bir yosun veya deniz bitkisi yiyerek Deniz Tanrısına dönüşüyor. Bu Ovid ’in bir şiirinden alınmış metamorfoz örneği. Dönüşüm, değişim yani metamorfoz, diğer bölümlerde olduğu gibi Cennet’te de karşımıza çıkıyor.

Acaba Dante Cennet’e, gövdesiyle mi gitti yoksa sadece ruhuyla mı? Aziz Paul ‘de bu sorunun karşılığını bilemiyordu.

Ama Dante’nin gövdesiyle gittiğini nefes almasından, gölgesinin ve ağırlığının bulunmasında, uyuyup, uyanmış olmasından anlıyoruz.

İbni Rüşt ‘te de bu temel konulardan biridir. Ahirete inanıp inanmama, ahirette tekrar ete kemiğe bürünme konusu. Dinin de temel inanç konularından biridir. Kuran’ da sıklıkla yer alır İnanmayanlar “kemiklerimiz toz toprak olduktan sonra mı dirileceğiz?” diye sorarlar.

Burada hızla yükselirler. Dante kendisini hâlâ dünyada hissetmektedir ama Beatrice durumu açıklar.

Komedya ’da hep başından beri bir tarafta akıl- felsefe, bilim bir tarafta da din ve vahiy var. Bu iki faktörün felsefe ve vahyin insana doğruyu göstereceğine inanan Dante, her zaman fizik dünyaya ait açıklamalar istiyor ve bilimsel merak gösteriyor.

Nasıl olup da yükselebildiklerini soruyor.

Beatrice yaratılışları icabı bütün ruhların geldikleri yere yükseleceklerini açıklıyor. “Eğer yükselmeseydik bu hayret edilecek bir şey olurdu” diyor. Ruhlar gerçek evleri olan Cennet’e dönüyorlar.

Dante yükselebiliyor, çünkü artık günahın yükünden ağırlığından kurtulmuş. Araf’ta geçirdiği süre içinde arınmış.

“Varlık felsefesi var konularımız arasında, yaratılmışlar var”, demiştik bu alemde hep beraber oluşumuzu “varoluşun büyük denizi” olarak ifade ediyor. Bunun içinde büyük, küçük bütün yaratılmışlar var.

 

 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder