21 Haziran 2020 Pazar

Chicago


Dünyanın domuz kasabı, 
Sanayicisi,


Buğday Deposu,

Demiryolu Sahibi, Memleketin Baş Nakliyatçısı

 Fırtınalı, Kavgacı, İriyarı

Geniş Omuzluların Şehri:

Senin kötü olduğunu söylediler, inanırım, boyalı kadınların 

lambaların altında çiftçi delikanlılarını tavladıklarını gördüm,




Düzenbaz olduğunu söylediler, cevabım:

Evet doğru, serserilerin adam öldürdüğünü, 

sonra yeniden öldürmek için serbest bırakıldıklarını gördüm.



Acımasız olduğunu söylediler; cevabım:

Kadınların ve çocukların yüzünde korkunç açlığı gördüm.

Bütün bu cevapları verdikten sonra benim şehrimi beğenmeyenlere döndüm ve

bende onlara  aynı şekilde tepeden baktım ve onlara;



"Bana   kaba saba, sağlam ve kurnaz ve hayat dolu olduğu için başını bu kadar gururla

 dik tutabilen bir başka şehir gösterin" dedim.


Üstüste yüklenmiş bin bir zahmetli işler arasına savrulan suntalı küfürler

burası zayıf naif şehirlerin arasına dalmış iri kıyım baş oyuncudur.



Dili dışarıda heyecanla avına atılmayı bekleyen vahşi bir hayvandır,

Vahşi doğanın içinde ayakta kalmayı beceren kurnaz yerlidir;



Baş çıplak,

Kar kürer;

Dağıtır,

Planlar,

Yapar, bozar, yeniden yapar,

Toz duman ağzına dolar, aldırmaz inci gibi dişlerle güler;

Kaderin ağır yükü altında kalmış genç bir adam gibi gülümser.



Hiç kavga kaybetmemiş cahil bir delikanlı gibi güler.

Övünür kahkaha atar çünkü kendi bileğinin altında halkın nabzını;

kendi göğsünde başkasının kalbini taşır.



Güler!

Gençliğin fırtınalı, boğuk, kavgacı sesiyle kahkaha atar,

Yarı çıplak, terli, domuz kasabı, İmalatçı,  

Buğday Deposu, Demiryolu Sahibi

ve Memleketin Baş Nakliyatçısı olmaktan gurur duyar.




Şiir: Carl Sandburg 1878-1967

Çeviri: Elif Mat

Chicago

New York tan sonra Amerika nin ikinci büyük şehri, iş merkezi, fabrikalar, zengin kültür hayatı, en güzel mimari yapılar, en iyi şiir dergileri, en iyi üniversiteler, spor kulüpleri, soğuk rüzgâr, fırtına, hepsini bir arada barındıran şehir...




















20 Haziran 2020 Cumartesi

Hayal Et


İmagini

Hayal Et






Sanat sanat için mi olmalı?

Okuyucu, seyirci veya halk için mi olmalı?

Para için mi olmalı?



Bazısı “kendin için yaz, okuyucuyu düşünme” der.

İlk yazış öyle olmalı hiçbir şey düşünmeden aracısız, kalpten duygudan düşünceden içten gelen ne varsa kağıda dökülmeli.

Gel gör ki bunun bir okuyucusu olacaksa o da düşünülmeli

Dante konuşur gibi okuyucuyla bir bağ kurar.

“Okuyucu sen hiç dumanın içinde kaldın mı?” diye sorar.



Araf Kanto 17

Okuyucu, hiç dağ başında

Dumanın  sisin içinde kaldın mı?

Etrafını göremediğin, ancak dokunma duyusuyla hissettiğin oldu mu?

Onu hayal et, sonrada o sisin yavaş yavaş açılmasını,

ve gün ışığının aradan süzülmesini.

Ben de dumandan sonra işte öyle,

 batmakta olan güneşin son ışıklarına kavuştum.

Adımlarım artık rehberimin yanında ve ona uyumluydu;

Dumanın arasından sıyrılarak geçtik.

Ah, Hayal Dünyası!

Bazan öyle dalarız ki ona etrafımızda

 binlerce davul zurna çalsa da duymayız.

Nasıl olurda böylesine kapılırız?

Bizi kendine kaptıran kuvvet, Allah katından gelir de ondan,



Cennet’in ikinci kantosunda okuyucuya çok açılma boğulursun der

Beni takip edemeyeceksen küçük kayığınla denizde kaybolursun der:



Bunları duymak için beni takip edenler!

Benimle buraya kadar geldiniz, küçük kayıklarınızla;

Benim yelken açan, şarkı söyleyerek ilerleyen büyük gemimi

Takip ettiniz ama artık geri dönün,

 Kendi sahilinize doğru yol alın!

Derin sulara açılmak için söz vermeyin,

Beni gözden kaybederseniz, herşeyi kaybedebilirsiniz.

Bu yolculuk daha evvel gidilmemiş; keşfedilmemiş diyarlaradır,

Burada da hayal et diyor

Bu anlattıklarımı aklında tut

Sanki eline bir taş almışta tutuyormuşsun gibi elinde tut diyor.

Entertainement sözünde de tenere var tutmak.

Sanatçıyla okuyucu arasındaki ilişki aşk ilişkisi gibi karşılıklı olması lazım.

O bunun farkında.



İmagini diyor, Hayal Et.



Taşı elinde tutar gibi bu anlattıklarımı gerçek kabul et!

Thomas Aquinas 1225 – 1274 Dominican Rahip ve Düşünür



Cennet Kanto 13

Dante Alighieri
İlahi Komedya
Çeviri ve Yorum Elif Mat


Şimdi ne yazacağımı daha iyi anlamak isterseniz,
Gökyüzünün en parlak on beş yıldızını hayal edin ve
Bu imgeyi aklınızda -sanki elinizde sert bir taş tutarcasına- tutun
O yıldızların ışığının puslu havayı nasıl deldiğini düşünün
Bu yıldızlara büyük ayı gurubundan yedi yıldız ve iki daha ilave edin
Bu yıldızların- aslında ruhların- iki halka halinde
 benim bulunduğum nokta etrafında dans ettiklerini,
 ve bu dansla Üç'ü- aslında üçün temsil ettiği- Bir'i kutsadığını hayal edin
ve Bir'in içindeki Iki'yi
İki'nin içindeki Bir'i
Eğer insan oğlu bunu hayal edebilirse...

Ruhlar bu dansları yaparken ve bu ilahileri söylerken
durup bize baktılar,
Bir zevkten, (Allah için ilahi söylemekten)
 bir başka zevke (Allah‘ın kulunu aydınlatma zevkine) geçerek
Aziz Thomas anlatmaya başladı:

"Beşinci yıldızın-Hazreti Süleyman’ın- insanların en akıllısı olduğunu
Onunla bilgelikte kimsenin yaraşamayacağını söylediğimde şaşırmıştın değil mi?"
Gözlerini aç, iyi dinle şimdi beni;
Senin düşüncen ve benim anlatacaklarım birbirine uyuşacak ve
 tek doğru olacak sonunda
Bütün ölümlüler ve hiç ölmeyecek olanlar
(canlı ve cansız varlıklar)
Allah‘ın sevgisiyle, nuruyla nurlanırlar.

O nur, dünyaya inerken yaratıcı kaynaktan asla ayrılmaz
Tanrı‘nın sevgisinden ve Rahmetinden de asla ayrılmaz
Zekanın 9 kademesinden geçer de iner
Rahmeti öyle yayılır aleme
 diğer yıldızlara değer de iner.

Maddenin özellikleri değişiktir;
 onun için kiminde çok parlar, kiminde az,

Her tohumdan başka başka meyveler çıkar;
Aynı cins ağacın kiminden daha iyi meyve çıkar,
Kiminde daha az lezzetli meyve.

Insanın tohumundan da, bazan daha yeteneklisi çıkar, daha değerlisi;
Her zaman iyi bir adamın iyi bir evladı olmaz.
Kiminin üzerinde Nur daha çok parlar,
Kimi ressamın elinden hakiki sanat çıkar.

 Kimi sanatı iyi bilse de, eli titrer yapamaz, iyi netice alamaz.
Ama iki kişi var ki;
(Hazreti Adem ve Hazreti İsa)
Yaratanın ilk yarattığına nur aracısız geçmiştir.
Parıl parıl parıldar.

O ikisinde olana, insanlık ulaşamayacaktır.
Ama sana daha iyi anlatabilmek için,
Hazreti Süleyman‘ın hikayesini hatırlatayım.

Allah ona, " sana ne vereyim?” dediğinde
O bir kral olarak halkını daha iyi idare edebilmek için, Allah‘ tan "bilgelik" istemişti
Gereksiz sorulara cevap aramamıştı.

Benim kastettiğim Krallık bilgeliğiydi
Bu konuda benzersiz bir zekası vardır Hazreti Süleyman‘ ın.

Dikkat edersen "yükseldi" demiştim
Bildiğin gibi çok kral vardır ama aklı başında olanı azdır.

Bu söylediklerim ilk atamız Hazreti Adem ve
En çok sevdiğimiz Hazreti Isa‘ ya olan inancımızla bağdaşmaktadır.

„Evet” veya “hayır” diye bir sonuca varmadan önce acele etme
“Hakikate” doğru, ağır adımlarla ilerle.

Çünkü körlemesine giden,
 ne olduğunu bilmeden bir konu hakkında hemen hüküm veren
 akranları arasında akıllı sayılmaz.

Hemen fikir sahibi olmaya çalışan, kendi gururunu ön planda tutar ve hataya düşer.
Hakikate varmak için yola çıkmak;
Aslında bir beceri gerektirir.
Nasıl sanatını bilmeyen balıkçılar, bazen eli boş dönerse
Bazen kıyıdan ayrılmamak, denize hiç açılmamak daha iyidir.

Arius ve Sabellus ta hataya düştüler
Kutsal kitabı çarpıttılar.

Kendi mantığına çok güvenmemeli insan
Bazen kışın da gül açabilir.

Bazen koca denizi geçen gemi gelir de limanda batar.
Bazen bakarsın bir hırsız hidayete erer, cennete girer.
Bazen bakarsın zekatı bol veren saygıdeğer biri sonradan yoldan çıkar,
Kimin sonunun ne olacağını bilemeyiz..."