İmagini
Hayal Et
Sanat sanat için
mi olmalı?
Okuyucu, seyirci
veya halk için mi olmalı?
Para için mi
olmalı?
Bazısı “kendin
için yaz, okuyucuyu düşünme” der.
İlk yazış öyle
olmalı hiçbir şey düşünmeden aracısız, kalpten duygudan düşünceden içten gelen
ne varsa kağıda dökülmeli.
Gel gör ki bunun
bir okuyucusu olacaksa o da düşünülmeli
Dante konuşur gibi
okuyucuyla bir bağ kurar.
“Okuyucu sen hiç
dumanın içinde kaldın mı?” diye sorar.
Araf Kanto 17
Okuyucu, hiç dağ başında
Dumanın sisin içinde kaldın mı?
Etrafını göremediğin, ancak dokunma duyusuyla
hissettiğin oldu mu?
Onu hayal et, sonrada o sisin yavaş yavaş
açılmasını,
ve gün ışığının aradan süzülmesini.
Ben de dumandan sonra işte öyle,
batmakta olan güneşin son ışıklarına
kavuştum.
Adımlarım artık rehberimin yanında ve ona uyumluydu;
Dumanın arasından sıyrılarak geçtik.
Ah, Hayal Dünyası!
Bazan öyle dalarız ki ona etrafımızda
binlerce davul zurna çalsa da duymayız.
Nasıl olurda böylesine kapılırız?
Bizi kendine kaptıran kuvvet, Allah katından gelir
de ondan,
Cennet’in ikinci
kantosunda okuyucuya çok açılma boğulursun der
Beni takip
edemeyeceksen küçük kayığınla denizde kaybolursun der:
Bunları duymak için
beni takip edenler!
Benimle buraya kadar
geldiniz, küçük kayıklarınızla;
Benim yelken açan,
şarkı söyleyerek ilerleyen büyük gemimi
Takip ettiniz ama
artık geri dönün,
Kendi sahilinize
doğru yol alın!
Derin sulara açılmak
için söz vermeyin,
Beni gözden
kaybederseniz, herşeyi kaybedebilirsiniz.
Bu yolculuk daha evvel
gidilmemiş; keşfedilmemiş diyarlaradır,
Burada da hayal et
diyor
Bu anlattıklarımı
aklında tut
Sanki eline bir taş
almışta tutuyormuşsun gibi elinde tut diyor.
Entertainement sözünde
de tenere var tutmak.
Sanatçıyla okuyucu
arasındaki ilişki aşk ilişkisi gibi karşılıklı olması lazım.
O bunun farkında.
İmagini diyor, Hayal Et.
Taşı elinde tutar gibi
bu anlattıklarımı gerçek kabul et!
Thomas Aquinas 1225 – 1274 Dominican Rahip ve Düşünür
Cennet Kanto 13
Dante Alighieri
İlahi Komedya
Çeviri ve Yorum Elif Mat
Şimdi ne yazacağımı
daha iyi anlamak isterseniz,
Gökyüzünün en parlak
on beş yıldızını hayal edin ve
Bu imgeyi aklınızda -sanki
elinizde sert bir taş tutarcasına- tutun
O yıldızların ışığının
puslu havayı nasıl deldiğini düşünün
Bu yıldızlara büyük
ayı gurubundan yedi yıldız ve iki daha ilave edin
Bu yıldızların-
aslında ruhların- iki halka halinde
benim
bulunduğum nokta etrafında dans ettiklerini,
ve
bu dansla Üç'ü- aslında üçün temsil ettiği- Bir'i kutsadığını hayal
edin
ve Bir'in içindeki
Iki'yi
İki'nin içindeki Bir'i
Eğer
insan oğlu bunu hayal edebilirse...
Ruhlar
bu dansları yaparken ve bu ilahileri söylerken
durup
bize baktılar,
Bir
zevkten, (Allah için ilahi söylemekten)
bir
başka zevke (Allah‘ın kulunu aydınlatma zevkine) geçerek
Aziz
Thomas anlatmaya başladı:
"Beşinci
yıldızın-Hazreti Süleyman’ın- insanların en akıllısı olduğunu
Onunla bilgelikte
kimsenin yaraşamayacağını söylediğimde şaşırmıştın değil mi?"
Gözlerini
aç, iyi dinle şimdi beni;
Senin
düşüncen ve benim anlatacaklarım birbirine uyuşacak ve
tek
doğru olacak sonunda
Bütün
ölümlüler ve hiç ölmeyecek olanlar
(canlı
ve cansız varlıklar)
Allah‘ın
sevgisiyle, nuruyla nurlanırlar.
O
nur, dünyaya inerken yaratıcı kaynaktan asla ayrılmaz
Tanrı‘nın
sevgisinden ve Rahmetinden de asla ayrılmaz
Zekanın
9 kademesinden geçer de iner
Rahmeti
öyle yayılır aleme
diğer
yıldızlara değer de iner.
Maddenin
özellikleri değişiktir;
onun
için kiminde çok parlar, kiminde az,
Her
tohumdan başka başka meyveler çıkar;
Aynı
cins ağacın kiminden daha iyi meyve çıkar,
Kiminde
daha az lezzetli meyve.
Insanın
tohumundan da, bazan daha yeteneklisi çıkar, daha değerlisi;
Her
zaman iyi bir adamın iyi bir evladı olmaz.
Kiminin
üzerinde Nur daha çok parlar,
Kimi
ressamın elinden hakiki sanat çıkar.
Kimi sanatı iyi bilse
de, eli titrer yapamaz, iyi netice alamaz.
Ama
iki kişi var ki;
(Hazreti
Adem ve Hazreti İsa)
Yaratanın
ilk yarattığına nur aracısız geçmiştir.
Parıl
parıl parıldar.
O
ikisinde olana, insanlık ulaşamayacaktır.
Ama
sana daha iyi anlatabilmek için,
Hazreti
Süleyman‘ın hikayesini hatırlatayım.
Allah ona, " sana
ne vereyim?” dediğinde
O bir kral olarak
halkını daha iyi idare edebilmek için, Allah‘ tan "bilgelik"
istemişti
Gereksiz
sorulara cevap aramamıştı.
Benim
kastettiğim Krallık bilgeliğiydi
Bu
konuda benzersiz bir zekası vardır Hazreti Süleyman‘ ın.
Dikkat
edersen "yükseldi" demiştim
Bildiğin
gibi çok kral vardır ama aklı başında olanı azdır.
Bu
söylediklerim ilk atamız Hazreti Adem ve
En
çok sevdiğimiz Hazreti Isa‘ ya olan inancımızla bağdaşmaktadır.
„Evet” veya “hayır”
diye bir sonuca varmadan önce acele etme
“Hakikate” doğru, ağır
adımlarla ilerle.
Çünkü körlemesine
giden,
ne olduğunu
bilmeden bir konu hakkında hemen hüküm veren
akranları
arasında akıllı sayılmaz.
Hemen fikir sahibi
olmaya çalışan, kendi gururunu ön planda tutar ve hataya düşer.
Hakikate varmak için
yola çıkmak;
Aslında bir beceri
gerektirir.
Nasıl sanatını
bilmeyen balıkçılar, bazen eli boş dönerse
Bazen kıyıdan
ayrılmamak, denize hiç açılmamak daha iyidir.
Arius
ve Sabellus ta hataya düştüler
Kutsal
kitabı çarpıttılar.
Kendi
mantığına çok güvenmemeli insan
Bazen
kışın da gül açabilir.
Bazen
koca denizi geçen gemi gelir de limanda batar.
Bazen
bakarsın bir hırsız hidayete erer, cennete girer.
Bazen
bakarsın zekatı bol veren saygıdeğer biri sonradan yoldan çıkar,
Kimin
sonunun ne olacağını bilemeyiz..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder