27 Aralık 2023 Çarşamba

Elçi

 


Truvalılar gece nöbeti tutarken, Yunan tarafını korku sarmıştı. Panik içindeydiler. Trakya’dan sert bir rüzgâr esiyordu. Moralleri bozulmuştu.

Agamemnon aşağı yukarı dolaşıyor isim isim sayarak komutanları yanına çağırıyordu. Askerler toplandı Agamemnon’un ne diyeceğini merak ediyorlardı. Agamemnon’un gözünden yaşlar süzülmeye başladı. Kara bir kayanın üzerinden akan su gibi ıslattı yüzünü.

“Zeus, acımasız bir tanrı.” Diye başladı sözlerine. “Bana Truva’yı almadan evime dönmeyeceğime dair söz vermişti. Ettiğim duaları kabul etmişti. Meğer bizi helâk etmekmiş amacı. Şimdi bana utanç içinde Argos’a dönmemi emrediyor. Bu kadar kayıp verdikten sonra…Zarara burada son verelim toparlanıp evimize dönelim. Truva’yı ele geçiremeyeceğimiz belli oldu” dedi.

Bir sessizlik çöktü. Herkes kalbindeki ağırlığı hissetti.

Diomedes ayağa fırladı. “Zeus sadece yarım hediye verir. Seni bütün insanlardan üstün tuttu, kral yaptı ama cesaret vermedi. Esas mühim olan cesarettir. Yol açık, sahil boyu sıralanmış gemilerin seni bekler, gideceksen git ama bu ordu Truva’yı yağmalamadan gitmez, haberin olsun. Eğer onlar da gidecek olursa, ben Sthenelus ile beraber kalıp, savaşacağım. Biz yola çıkarken tanrı bizimle beraberdi, hatırla.” dedi.

Asker heyecanla Diomedes’i destekledi. Nestor kalktı: “Kimse senin kadar iyi savaşçı olamaz, taktik vermekte de ustasın. Yaşın da genç, oğlum yaşındasın, herkes söylediklerini beğendi, şimdi ben de düşüncemi söyleyeyim. Duvarla hendek arasına nöbetçiler gönderelim bütün gece beklesinler. Diğer komutanlarda hep beraber toplanıp akşam yemeğimizi yiyip, görüş alışverişinde bulunalım çünkü bu gece bizim için ölüm kalım meselesi” dedi. Nestor’un söyledikleri yapıldı. Yemekten sonra sözüne devam etti. “Agamemnon sen yanlış yaptın. Briseus’u Aşil’in elinden almakla. Bak o savaşa katılmıyor. Bir heyet gönderip gönlünü alalım”

“Doğru dersin, akılsızlık ettim ben. Öfke gözümü kör etmişti. Aşil aslında tek başına bir ordu gibidir. Şimdi ona bazı hediyeler göndereceğim. Yedi tane tripod, (ateş üzerinde mangal yapmak için konan üç ayaklı bir ızgara) on külçe altın, yirmi kazan, en iyilerinden on iki yarış atı, Lesbos adasından getirdiğimiz yedi güzel kadın, onlarla birlikte Briseus, ona hiç dokunmadım. Bu hediyeler hemen verilecek. Eğer Truva surlarından içeri girecek olursak oradan alacağımız ganimeti de Aşil ile paylaşacağız, ilaveten en güzel yirmi Truvalı kadın da onun hissesine düşecek. Eğer memlekete dönmek nasip olursa, üç kızımdan birisini de ona vereceğim. Hangisini isterse alsın. Başlık parası istemeyeceğim, üzerine görülmemiş çeyiz vereceğim. Yedi kale, vereceğim yedi şehri istediği gibi idare etsin. Bütün bunlar gelip, yine benim emrime girmesi için.” Dedi.

Nestor bu sözlere sevindi, “önce elçileri seçelim sonra elimizi yıkayıp dua edelim” dedi. Ajaks ve Odyseus yola çıktı. Aşil oturmuş saz çalıp, şarkı söylemekteydi, Patroclus karşısında onu dinliyordu. Gelenleri görünce heyecanla ayağa kalktılar, misafire çok sevinmişlerdi. “Hemen şarap getirilsin, yemek hazırlansın” dedi Aşil. Etler tuzlanıp kızartıldı, ekmek geldi, yenilip içildi, dua edildi, Odyseus söz aldı. Kadehini doldurup Aşil’in onuruna kaldırdı, savaşın seyrini anlattı:

 “Şimdi Zeus Truvalıları kazandırıyor, Hektor Zeus’un verdiği güvenle deli gibi esiyor. Sen kalkıp, yardıma gelmezsen korkarım bunlar bizim sonumuzu getirecekler. Yola çıkarken de baban sana dostluğun her şeyden önemli olduğunu anlatmıştı. Unuttun mu? Öfkeyi bırak, Agamemnon sana hediyeler gönderecek” dedi hediyeleri saydı. Bütün bunları anlattıktan sonra “eğer Agamemnon’ a hâlâ kızgınsan hiç olmazsa diğer askerleri düşün, Hektor ’u devirebilecek tek kişi sensin. Bunu başarırsan ünün yayılır” dedi.

Aşil ayağa kalktı, şimdi cevabı vereyim bir daha gelip bana aynı şeyleri söylemeyin. Ben bu adamdan nefret ediyorum, artık onun emrine girmem bana ne teklif ettiği önemli değil. O kadar savaştık ne oldu? Yavrularını besleyip aç kalan anne kuş gibi halim. Herşeyi kendisine aldı. Kaç savaş kazandırdım ona ben. Dünyayı da verse gelmem. Kahramanlığın da bir faydası yok. Ölüm herkesi alıyor, cesur da olsan korkak da olsan toprak altına giriyorsun.

 Agamemnon geride durur, kendi gemisinden savaşı seyreder, ben ön safta savaşırım, aslan payını o alır. Benim sevdiğim kadını da elimden aldı. Ne yaparsa yapsın artık! Biz buraya niye geldik, oynak Helen için gelmedik mi? Karısını seven tek adam Menelaus mu? Biz buraya onun karısını kurtarmaya geldik. Onlar benim sevdiğim kadını elimden aldılar. Ben onu iyi bilirim. Artık beni kandıramaz. Bak duvar örmüş, hendek kazmış etrafına bekçiler dikmiş. Bütün bunlar Hektor’u durduramayacak. Ben olsaydım Hektor kendi kalesinden çıkamazdı bile.

Hayır, ben ona artık yardım etmem! Yarın şafak vakti adamlarımız toplayacağım gemilerimize binip yelken açacağız, evime döneceğim. Bütün bunları git ona söyle de bir daha kimseyi kandıramasın.

Hediyelerin hiçbir önemi yok hiçbir şey insan canı kadar değerli değil. Ben hayatımı onun için tehlikeye atmam. Annem bana söylemişti, benim kaderim ya burada savaşıp ölmek ya da eve dönüp uzun bir hayat yaşamakmış. Diğerlerine de söyle evlerine dönsünler. Zeus Truva’ yı koruyor. Onu alamayacaklar. Komutanlara da söyle şimdiye kadar yaptıkları planlar işe yaramayacak. Zaman varken hem askerleri hem gemileri korusunlar, yelken açıp evlerine dönsünler” dedi

 

 

 

25 Aralık 2023 Pazartesi

Truvalıların Hücumu

 


Tüm ümitlerini kaybetmişken Zeus’tan bir işaret gelmesi ve Hera’nın Agamemnon’u yüreklendirmesiyle Yunan tarafı bezginlikten kurtuldu. Kaçma psikolojisi geri dönüp saldırmaya dönüştü. Diomedes gene öndeydi onun arkasında Agamemnon ve Menelaus geliyordu. Oklar atılıyor, Truvalılar öldürülüyordu. Agamemnon, Teucer adlı genç bir askerin hedefi vurduğunu görünce, “Truva’nın kapılarından girdiğimizde ilk seni ödüllendireceğim, en iyi atları savaş arabasıyla birlikte vereceğim veya ele geçirdiğimiz güzel kadınlardan birini” dedi.

Teucer, “Bana ödül vermenize, cesaretlendirmenize gerek yok, başladık artık sonunu getirene kadar durmam. Oklarım hedefini buluyor. Truvalıları geri kapılarından içeri sürükleyeceğiz. Hepsini vuruyorum ama ne yazık ki Hektor’u vuramadım henüz” dedi. Okunu Hektor’a yöneltti. Ama ok bir başka prense, Gorgytion’u vurdu. Genç prens anında öldü kafası miğferin ağırlığıyla yana düştü.

Tekrar attı oku gene Hektor’u vuramadı, Apollo Hektor’u koruyor, okun yönünü değiştiriyordu. Bu sefer de Hektor’un yanında oturan araba sürücüsü vuruldu. Arkadaşının ölümü Hektor’u çileden çıkardı. Arabayı idare etmesi için bir başkasına seslendi. O dizginleri alırken kendisi arabadan atladı. O öfkeyle yerden bir taş alıp Teucer’e fırlattı. Taş boynuyla göğsü arasında kemiğe geldi, genç adam acıyla yıkıldı, o anda Ajaks yetişip kalkanıyla onu korumaya aldı.  Teucer onun kardeşiydi. Aynı babanın farklı annelerin evlatlarıydılar.

Zeus tekrar Truvalıları güçlendirdi. Bu sefer üstünlük onlara geçmişti. Yunanlıları geri kendi kazdıkları hendeğe doğru püskürttüler. Hektor olanca gücüyle savaşıyor bir yandan da kendisinin hedef olduğunu bildiği için dikkatli olmaya çalışıyordu.

Hera durumu gördü. Yunanlılar gemilerine kaçmıştı, kurtulabilenler korkuyla dua ediyordu. Hera Athena’ya seslendi: Görüyor musun Hektor’un yaptığını tek başına ne büyük zarar verdi. Ne yapacağız? Bu zavallılara yardım etmeyecek miyiz?

“Hektor bin defa ölsün. Ben taktik veremiyorum artık, babam Zeus mâni oluyor. Hep Aşil ’in annesi Thetis’in gelip Zeus’la konuşmasından dolayı oldu bunlar” dedi Athena.

Sonra birlikte tapınağa gittiler. Athena savaş kıyafetlerini giyindi.

Bunlar gören Zeus hiddetlenerek haberci tanrı İris’i çağırdı. “Git bunlara mâni ol yoksa sonları kötü olacak. Athena’ya bana karşı savaşmak neymiş öğreteceğim. Hera’ya o kadar kızmadım. O hep ben ne dersem tersini yapar zaten” dedi.

İris Hera ve Athena’ya yetişti “Ne yapıyorsunuz? Delirdiniz mi siz?” dedi Zeus’un tehditlerini sıraladı.

Hera “Bırakalım artık. Zeus ne isterse yapsın” dedi. Kalpleri kırgın geri döndüler. Zeus da arabasına binip Olimpos’a geldi. Hera ve Athena sessizdi. “Niye bana karşı geldiniz. Size yıldırım göndersem, perişan olurdunuz, bir daha bu dağa çıkamazdınız” dedi.

Athena sesini çıkarmadı, Hera dayanamadı “Biz Argoslulara yardım etmek istiyoruz sen mâni oluyorsun. Zavallılar ölüyor” dedi.

Zeus “Yarın sabah şafak vakti savaş yine başlayacak yine Argoslular ölecek. Bu savaş Aşil gelene kadar bitmeyecek. Senin ne söylediğin benim için önemli değil. Zaten hep kötülük düşünürsün” dedi.

Bu azar karşısında Hera tek bir söz söyleyemedi. Gece olmuştu. Truvalılar henüz gecenin olmasını istemiyorlardı ama Argoslular gecenin indiğine sevindiler.

Truvalılar geri çekildi. Hektor adamlarına “işimizi bitiremeden gece oldu maalesef, çekilelim. Şimdi yemek hazırlansın, yemeğimizi yiyip, dinlenelim ama her yere ateş yakılsın. Düşmanın gemilere binip kaçması önlensin. Bunlara haddini bildirelim ki bir daha gelmesinler” dedi. Sonra şehre haberci gönderdi. Şehirde kulelerde gözcüler, her evde nöbetçiler, gece boyu yanan lambalar olmasını emretti. “Biz dışarıdayken yokluğumuzu fırsat bilip, kimse şehre girmeye kalkmasın. Sabah erkenden hareket emri vereceğim. Zeus’un bize zafer vereceğine, düşmanı kovacağımıza inancım tam. Yarın Diomedes ile karşı karşıya geleceğiz. Ya ben ya o kazanacak.” dedi.

Askerler atları saldılar, yemlerini verip bakımlarını yaptılar. Ateşler yakıldı her ateşin etrafına elli asker toplandı, ova aydınlandı. Herkes sabahı beklemeye başladı.

 

 İlyada

Sekizinci Bölüm

Resim: Hera Heykeli- Louvre Müzesi

24 Aralık 2023 Pazar

Zeus'un Terazisi

 


Şafak sökerken Zeus, bütün tanrı ve tanrıçaları topladı Olimpos dağının tepesine, “Bu savaşa artık hiç kimse karışmayacak. Eğer sözümü dinlemeyen olursa, kim olursa olsun alır fırlatırım, yerin dibine sokarım, gün yüzü göremez. Hepiniz bir olsanız benimle boy ölçüşemezsiniz. Ne dünya kalır ne deniz ne bir şey” dedi. Herkes sus pus oldu şoke olmuşlardı. En sonunda Athena kalktı, babamız Zeus, biz elbette senin gücünü biliriz, sözünden çıkamayız ama bu Argosluların haline acıyoruz. Biraz onlara taktik versek de senin öfkenden koruyabilsek” dedi.

“Korkma çocuğum, ciddi söylemedim, ben senin için en iyisini isterim her zaman” dedi Zeus. Sonra atlarını arabaya koştu, üzerine altın savaş zırhını giydi, göklerden aşağıya yıldırım gibi indi. Atlarını otlamaları için saldı, çimeni yeşertti, sonra kendi tapınağının tepesine çıkıp tahtına oturdu.

Yunan kampında askerler kalkmış çabucak kahvaltı yapıp hazırlıklara girişmişti. Truva sokakları da hareketliydi, askerler hazırlandı, eşlerini çocuklarını korumak için savaşmak mecburiyetindeydiler. Truva’nın kapıları sonuna kadar açıldı, büyük bir uğultuyla ordu dışarı çıktı. Atlar, savaş arabaları ve piyade askerler.

Savaşın gürültüsü yeri göğü sarmıştı, birbirine çarpan kalkanlar kılıçlar atılan mızraklar, askerlerin çığlıkları, hayvan sesleri, yer kan gölüne dönmüştü. Ölen öleneydi. Vakit öğleyi bulduğunda, güneş en tepeye vardığında Zeus meşhur terazisini çıkardı. Kutsal altın terazinin bir kefesinde ölen Yunanlılar bir kefesinde ise Truvalılar vardı. Zeus teraziyi şöyle bir havaya kaldırdı, Yunan tarafı ağır bastı. Truva tarafı yukarı doğru kalktı.

O sırada Zeus müthiş bir gök gürlemesi gönderdi Argosluların üzerine. Hepsi korkudan dona kaldı, bembeyaz kesildiler. Sonra hepsi kaçtı. Meydanda sadece Nestor kaldı. O da kaçmak isterdi ama Paris atını vurmuştu. Diğer at panik oldu. Ölen atın dizginlerini kılıcıyla kesti. Arabayı serbest bıraktı. O sırada Hektor yetişti, Nestor ’un işini bitirmek üzereydi ki Diomedes atıldı. Odyseus’a bağırdı: “Ne o korkaklar gibi kaçıyorsun. Dikkat et sırtına mızrak yeme! Çabuk gel buraya yaşlı adamı kurtaralım”. Ama Odyseus arkasına bakmadan gemisine doğru kaçıyordu. Diomedes, Aeneas’ tan çaldığı atlarla Nestor’a doğru koştu, “sen benim arabama gel, senin arabanı çocuklar alır getirir” dedi, yardımcıları koştu Nestor’un arabasına.

Nestor Diomedes’in arabasını sürerken, Diomedes Hektor’un sürücüsüne mızrak atıp devirdi. Bir başka sürücü atladı arabaya. Yunanlılar bastıracakken Zeus üzerlerine yıldırım düşürdü. Nestor “anlaşıldı, bugün Zeus bize başarı göstermeyecek, kader neyse o olur. Kimse kaderin üzerinde değildir. Döndür arabayı gidelim” dedi.

“Doğru dersin yaşlı bilge ama ben kendime kaçtı dedirtmem, Hektor benim için döndü kaçtı gemisine gitti derse, öleyim daha iyi” dedi.

Nestor, “Saçmalama, o öyle dese bile kimse inanmaz tüm Truvalılar gördü senin kahramanlığını” diyerek arabayı döndürdü gerisin geriye sürdü.

Hektor ve diğer Truvalılar peşlerinde bir yandan oklar mızraklar yağdırıyor bir yandan da bağırıyorlardı. “Nasıl da kaçıyorsunuz. Siz bizim duvarlarımızı hiçbir zaman aşamayacaksınız” Diomedes iki akıl olmuştu. Tam üç defa geri dönmeye teşebbüs etti üçünde de Zeus’un gökleri gürledi. Bugün zafer Truvalıların olacaktı, bu belliydi. Hektor arkadaşlarına bağırıyordu “Gün bizim, bugün bunları buradan süreceğiz, kazdıkları hendeği aşıp gemilerini yakacağız askerlerini öldüreceğiz, hiçbirine acımayın, hendeği geçince biri bana meşale getirsin. Bu akşam bu iş bitecek” dedi.

Hera sinirden titriyordu, Poseidon’a bağırdı, “Bu Yunanlılar sana ne armağanlar verdiler. Onlara hiç acımıyor musun? Hadi yardım et” dedi.

Poseidon şaşırmıştı “Sen ne diyorsun Hera? Biz hiç Zeus’a karşı gelebilir miyiz? O çok güçlüdür.”

Zeus’un verdiği güçle Hektor hendeği aşmış, gemileri yakmaya gelmişti. Fakat, Hera Agamemnon’ a cesaret verdi. Agamemnon adamlarına bağırmaya azarlamaya başladı: “Korkaklar, niye kaçıyorsunuz? Bir zamanlar dünyanın en güçlü ordusu bizdik. Lemnos’ da etleri yiyip, şarapları içerken övünüp duruyordunuz, bir Argoslu yüz, hayır iki yüz Truvalıya bedel diye.”

“Zeus Baba biz sana neler kurban ettik. Niye bize böyle yapıyorsun. Bari merhamet et. Askerlerim gemilerine binip burayı terk etsin. Daha fazla adam ölmesin” diyerek dua etti.

Agamemnon’un ağlayarak yakarması Zeus’u etkilemişti. Daha fazla Yunanlının ölmemesine karar verdi. Onları yüreklendirmek içim gökten bir kartal gönderdi. Kartalın pençesinde ceylan yavrusu vardı. Kartal Yunanlıların Zeus’a kurban sunduğu tapınağa yavruyu bıraktı. Bu defa Yunanlılar kazanacaklarına inandılar. Öyle ya Zeus onlara bir işaret yollamıştı. Hemen karşı saldırıya geçtiler. İçleri kin doluydu.

 

 

22 Aralık 2023 Cuma

Hektor ve Ajaks'ın Düellosu

 


Hektor’la düello yapmak için tam dokuz kişi ayağa kalkmıştı. Nestor’un önerisi üzerine herkes bir taş alıp, üzerine işaret çizdi, sonra Agamemnon’un miğferinin içine atıldı taşlar. Nestor miğferi salladı dışarı bir taş düştü, bu büyük Ajaks’ın işaretini taşıyan taştı. Zaten herkes bu sonuç için dua etmişti içinden.

Ajaks bu sonuca sevindi, askerlere “benim için dua edin” dedi. Kendisine güveniyordu. Boylu posluydu, zırhı, bronz kalkanı mızrağı göz alıcıydı, dev adımlarla ilerlemeye başladı. Yunan askerinin göğsü kabardı, Truvalılar ürperdi. Hektor’un bile kalbi daha hızlı çarpmaya başlamıştı.

Ajaks yüzünde acı bir gülümseme Hektor’un yanına gitti, kendisini tanıttı. Salamis'ten geldiğini söyledi. Şimdi göreceksin bizim gücümüzü” dedi. Hektor da ona savaş meydanında ne kadar tecrübeli olduğunu anlattı. “Ben bu savaş dansını iyi bilirim” dedi.

Müthiş bir mücadele başladı aralarında, birbirlerine yaban domuzu görmüş aslan gibi saldırdılar. Bir ara Ajaks yerden büyük bir taş alıp fırlattı, Hektor önce dizleri üstüne düştü sonra yere yıkıldı, ağır kalkanı da üzerine düştü. Tam o anda Apollo gelip kaldırdı onu. Akşam olmaktaydı. İki taraftan da askerler yetişti, “yeter artık karanlık basacak, öldürmeyin birbirinizi, ara verin” dediler.

Ajaks, “Hektor’a söyleyin, ateşkes ilan etsin. Bu düelloyu o başlattı ateşkesi de o istesin. Ben uyarım” dedi.

Hektor bu öneriyi kabul etti “Evet gece oluyor. Sen kendi tarafına git ben de şehrime döneyim. Bugünün anısına birbirimize hediye verelim” dedi. Gümüş kının içinde kılıcını verdi Ajaks’ a. O da Hektor’ a savaş kemerini takdim etti. İki tarafta kahramanlarının ölmemiş olmasına sevindiler.

Agamemnon Ajaks’ın onuruna Zeus’a bir öküz kurban etti. Herkes oturup kurban etini yedi, içti, dinlendi. Nestor ayağa kalktı. Her zaman iyi düşünür iyi akıl verirdi: “Çok ölümüz var. Yarın şafak vakti Truvalılardan ateşkes isteyelim, ölülerimizi gömelim, sonra da sahilde gemilerimizi korumak için bir duvar örelim, duvarın önüne de hendek kazalım, böylelikle hem gemileri hem de ordumuzu daha iyi koruruz” dedi. Komutanlar bu teklifi kabul etti.

Truvalılar da huzursuzdu. Antenor, “Arkadaşlar, Truvalılar Dardanlar, müttefiklerimiz, biz iki defa ateşkesi bozduk. Kurala uymadık. Haksız olarak savaşıyoruz. Bu işten hiçbir kazancımız olmadı. En iyisi Helen’i ve hazinesini geri verelim. Bu savaş bitsin” dedi.

Paris atıldı “Sus Antenor! Söyleyecek başka laf mı bulamadın? Ben Helen’i vermem ama gerekiyorsa oradan yağmalayıp getirdiğim hazineyi hatta burada kendime ait olan hazineyi de vereyim, gitsinler” dedi.

Priam kalktı, fikrini söyledi: “Yarın sabah İdenous düşman gemilerine gitsin, ateşkes yapıp ölülerimizi gömelim desin sonra da Paris’in teklifini söylesin. Bu savaşın sona ermesini istiyoruz desin” Herkes bu sözlere hak verdi. Sabah ilk ışıkla İdeus Yunan tarafına gitti. Priam’ın sözlerini iletti.

Önce bir sessizlik oldu. Sonra Diomedes ayağa fırladı. Biz artık ne Helen’i ne de hazinesini istemiyoruz. Savaşı kazanacağımız kesin. Boynunuza ip geçirilince mi aklınıza geldi Helen’in hazinesini geri vermek?” dedi.

Askerler Diomedes’i destekler şekilde bağırdılar. Agamemnon “Cevabımızı duydun. Savaşa son vermeyeceğiz ama ölülerin gömülmesi için ateşkes yapacağız” dedi Zeus’a dua ederek mızrağını kaldırdı havaya.

Truvalılar merakla İdeus’un dönüşünü bekliyorlardı. İdeus gelip de Agamenon’un cevabını aktarınca, hemen hummalı bir çalışma başladı. Sahaya inip ölüleri topladılar. Bazıları ateş yakmak için odun toplamaya başladılar. İki tarafta ölülerini yakacaktı. Kimin kim olduğu belli değildi. Askerler ağlayarak arkadaşlarını aramaya başladılar. Priam yüksek sesle ağlayıp, ağıt yakmayı yasakladı.  İki tarafta ateş yaktı. Ölülerin bedeni küle dönmüştü. Akşam kalplerinde ağırlık, herkes kendi tarafına döndü.

Ertesi sabah geniş bir mezar kazılıp, kalan kemikler gömüldü. Sonra Agamemnon’un askerleri duvar ördüler, duvarın önüne hendek kazdılar. Bunu gören Poseidon sinirlendi. Zeus’a söylendi. “Ey Zeus bunlar bana kurban adamadan iş yapıyorlar. Ben yerlerin, yeraltının, denizlerin ve depremlerin tanrısıyım. Nasıl olur böyle bir şey? Hiddetlenip devireceğim duvarlarını” dedi.

Yunanlılar sırtlarını denize dönmekle Poseidon’a sırt dönmüş oldular. Zeus bu sözlere sinirlendi. Senin gibi kudretli bir tanrı nasıl olur da duvar yapıldı diye öfkelenir? Şimdi bir şey yapma, savaş bitsin Argoslular gemilerine binip, kendi memleketlerine dönsün o zaman yıkarsın duvarlarını denizin dalgalarıyla” dedi

Yunanlılar akşama doğru işlerini bitirdi yemeğe oturdu. Lemnos adasından gelen gemi şarap getirmişti.  Askerler bedelini ödeyerek şarap alıp içtiler.

Truvalılarda müttefikleriyle birlikte yemek yiyordu o sırada ama yukarıda Zeus her iki taraf içinde felaket hazırlamaktaydı. Ne de olsa en büyük stratejist oydu.

Askerler Zeus’a da şaraptan ikram etmek için bir miktar şarabı yere döktüler tanrının payı olarak. Sonra uykuya daldılar. Bu uyku tanrıların insanlara verdiği tatlı bir armağandı.


İlyada 7. bölüm

Resim: Yunanistan'ın Salamis şehri

21 Aralık 2023 Perşembe

Hektor

 


Hektor ve Paris silahlanmış halde Truva kapılarından rüzgâr gibi çıktılar. Kafalarında savaş hazırlığı tamamlanmış, saldırıya hazır vaziyetteydiler. Bu rüzgâr herhangi bir rüzgâr değildi. Gemiciler nasıl rüzgâr olmazsa bunalır, kürekçiler nasıl yorgun düşerse, o anda edilen dualar kabul olunur, tanrı kuvvetli bir rüzgâr gönderirse, o rüzgâr gibiydi. Kaptanlarını bekleyen Truvalı askerleri öyle sevindirdi.

Hemen iki kişiyi öldürdüler, sonra arkası geldi, üstünlük Truva’ya geçmişti. Athena bu durumu gördü Olimpos dağından aşağıya bir hışımla indi. Onu Bergama tapınağının tepesinden gören Apollo hemen yetişti önünü kesti. “Ne var, niye geldin? Gene Yunanlılara yardım mı edeceksin? Truvalılara hiç acıman yok mu senin? Bugün bu kadar çarpışma yetişir. Artık ara versinler. Yarın devam ederler” dedi. Athena bu teklifi kabul etti. “Ama nasıl durduracağız çarpışmayı” diye sordu.

“Hektor’u kuvvetlendirelim, cesaretlendirelim, Yunanlılardan birisini düelloya davet etsin.” Dedi. Athena hemen Priam’ın kâhin oğlu Helenus’a telepati yoluyla bir mesaj yolladı. Mesajı alan Helenus, Hektor’un yanına gitti. “Tanrılardan mesaj geldi, sen Yunanlılardan biriyle ölümüne düello yapacaksın. Merak etme senin ecelin daha gelmedi, bunu hissediyorum” dedi.

Hektor daha önce yaptığı gibi yine mızrağını savaşa ara verilsin anlamında kaldırdı. Agamemnon bunu görünce birliklerini geri çekti. Herkes oturdu, bekledi. Apollo ve Athena alıcı kuşlar gibi uçup, iki tepeye yerleşti. Olacakları izlemeye başladılar.

Gene denizden gelen bir ışıltı gibi asker otururken miğferleri sırları kalkanları ışıldadı. Hektor “Daha önce de ateşkes yapmıştık ama Zeus izin vermedi, savaş devam etti, bunca kan aktı. Şimdi ben sizden birine düello teklif ediyorum. Şartlarım şu: Eğer ben öldürürsem, öldürdüğüm kişinin zırhını silahını alıp Apollo tapınağının duvarına asacağım. Bedenini size iade edeceğim. Ona şanına layık bir cenaze töreni yapacaksınız, Çanakkale Boğazının tepelerine gömeceksiniz. Üzerine toprak yığacaksınız. Geçen gemiler, Hektor’ un öldürdüğü adam burada yatıyor diyecek. O beni öldürürse, benim zırhımı silahımı alır ama bedenimi arkadaşlarıma teslim eder. Bana Truva’da şanıma layık cenaze töreni düzenlenir, şanım sonsuza kadar devam eder.”

Bu sözler üzerine bir sessizlik oldu. Kimse Hektor’la savaşmaya cesaret edemiyordu, öne atılan olmadı. Ama bu sessizlik de utanç verici bir hal almaya başlamıştı. Sonunda Menelaus kalktı. Zaten bu savaş onun için oluyordu. Helen onun eski eşiydi. Helen’i geri almaya gelmişlerdi. Kendi adamlarına döndü “Utanın! Hiçbiriniz kalkmadınız. Sus pus oturuyorsunuz. Ölün, geberin, çürüsün kemikleriniz daha iyi. Ben gidip, savaşacağım. Kimin kazanacağına tanrılar karar verir, ipler onların elinde” dedi, silahlarını kuşanmaya başladı.

Ölüm emri imzalanmıştı o anda ama Agamemnon fırladı, kardeşinin ölmesiniz istemiyordu. “Delirdin mi? Ne diye kendinden çok daha güçlü biriyle savaşacaksın? Aşil bile korkuyor Hektor’dan. Sen otur. Başka birini bulacağız” dedi.

Menelaus ağabeyinin sözünü dinledi askerler kalkıp onun silahlarını aldı omuzundan. Yaşlı bilge Nestor kalktı “Ah ben genç olacaktım ki” dedi eski savaşları yaptığı kahramanlıkları anlatmaya başladı. Sonra Argos ordusuna yüklendi. “Niye korktunuz, niye hiçbiriniz kalkmıyorsunuz?” dedi.

Odyseus, Agamemnon, Menelaus, Büyük ve Küçük Ajaks, İdomeneus, Meriones hepsi fırladılar. Nestor “Kura çekilsin” dedi.

 

19 Aralık 2023 Salı

Hektor ve Andromache

 

Eşi Andromache evde yoktu. Evdekilere sordu, “çarpışmanın şiddetlendiğini duyunca paniğe kapıldı. Çocuğu kaptığı gibi kuleye tırmandı. Savaşı oradan izliyor” yanıtını aldı. Hemen şehri geçip, surlara koştu. Birbirlerini görünce koşup sarıldılar. Arkadan çocuğun dadısı Hektor’un oğlu Astyanax’ı getiriyordu. Ailesini görünce Hektor’un ilk defa yüzü güldü. Andromache’nin babası Kazdağlarında kraldı. Ne var ki, daha evvel ki saldırılarda bütün ailesi Aşil tarafından öldürülmüş, kimsesi kalmamıştı. Ağlamaya başladı. Hektor’a “Seni deli fişek, benim sevgili Hektor’um, bu cesaretin seni öldürecek. Ne çocuğuna ne de bana acıyorsun. Bütün ailem öldü. Neyse ki zırhlarını almadı, saygı gösterdi aileme Aşil, ateş yaktırıp cesetlerini attırdı ateşe. Onlardan geriye hiçbir şey kalmadı. Kimsem yok benim. Sen de ölürsen ne yaparız? Savaş meydanına inme, buradan bu kuleden idare et savaşı. Bak şu incir ağacının olduğu yerde duvarlar alçak, o noktaya üçtür saldırıyorlar. Büyük ve küçük Ajaks, idomeneus, Agamemnon, Menelaus, Diomedes, hepsi o surları aşmayı denedi” dedi.



“Bütün bunlar benim kafamı da meşgul ediyor ama eğer savaştan çekilirsem kimsenin yüzüne bakamam. Ben böyle alışmışım, askerin başında en ön safta olmaya. Benim yapacağım fedakarlık hem babama hem bana şereftir. Kalbim de bana kalmamı söylüyor, Truva’nın sonunun geldiğini babamın, benim hepimizin öleceğini ben de biliyorum. Hepsine üzülüyorum ama en çok düşündüğüm sensin. Sana bir zarar gelmesinden korkuyorum. Ben ölürsem seni esir ederler, başka bir kadının hizmetçisi olursun, bir de üstüne bak bu zavallı bir zamanlar Hektor’ un karısıydı, Truva’nın prensesiydi, şimdi kuyudan su taşıyor” derler. İnşallah o günleri görmeyiz. Dedi.

Sonra oğlunu kucağına almak için eğildi. Çocuk babasının miğferinden korktu dadısına kaçtı. Anne baba güldüler, Hektor miğferi çıkarıp yere bıraktı. Miğfer güneşte pırıl pırıl parlıyordu. Eğildi çocuğu kucağına aldı, öptü, kucağında zıplattı, Zeus’a yakardı “Bu çocuk babasından daha kahraman olsun, anasına mutluluk ve gurur getirsin” dedi. Çocuğu annesine verdi. Andromache hem ağlıyor hem de gülümsüyordu aynı anda.

Hektor’ un yüreği sızladı, onun sırtını okşayıp, “hüzünlenme, benim için üzülme, kader neyse o olur. Kaderimde yoksa kimse beni öldüremez. Korkak da olsa cesur da olsa kimse kaderinden kaçamaz. Doğduğumuz gün yazımız anlımıza yazılmıştır. Şimdi eve git, günlük işlerine bak, yün eğir, dokuma yap, örgü ör, diğer kadınlara da söyle onlar da çok çalışsın. Savaş kısmını da biz erkeklere bırakın. Truva’da doğan bütün erkekler savaşacak, en başta da ben” dedi.

Hektor miğferini başına geçirdi, eline silahını aldı, ayrıldılar. Andromacha gözü arkada gidiyordu eve doğru ağlayarak. Sağlam evine girdiğinde, kendisi gibi bütün ev halkı da ağladı. Hektor yaşıyordu henüz ama kimse onun bu savaştan sağ salim döneceğine inanmıyordu. Gidişat onu gösteriyordu.

Paris fazla vakit geçirmeden evinden çıktı, dinlenmiş, silahlarını parlatmış, bütün yakışıklılığıyla boy gösterdi Sanki ahırda fazla kalmış, koşmaya can atan soylu bir at gibiydi. Öyle bir hızla fırladı. Hektor’a yetişti. Hektor hala karısıyla konuştuğu kulenin altında ağırdan alarak düşünceli ilerliyordu.

Paris “Geciktim biraz beklettim seni halbuki çabuk gel demiştin bana” dedi ağabeyine.

Hektor, “İnanılmaz bir adamsın. Aslında iyi bir askersin ama kafana göre hareket ediyorsun. Geride kalıyorsun, savaştan kaçıyorsun. Millet seninle alay ediyor, ona üzülüyorum. Onlar bu sıkıntıya senin için katlanıyorlar sen sarayda oturuyorsun. Tamam şimdi saldırı zamanı. Bu badireyi atlatırsak soracağım senden bütün bu olan bitenlerin hesabını” dedi.

 

18 Aralık 2023 Pazartesi

Hector Saray'da

 




Hektor Truva’nın meşhur kapısından içeri girip de meşe ağacını geçtiğinde kadınlar koşuşturdular hepsi akrabalarını tanıdıklarını soruyor haber almak istiyorlardı. Kimi oğlunun, kimi babasının kimi kardeşinin akıbetini merak ediyordu. Hektor onlara sadece “dua edin” dedi geçti. Ağır bir hüzün kapladı havayı.

Hektor saraya girdi doğru annesinin odasına gitti. Annesi ve kız kardeşi oturuyorlardı.  Annesi hemen kalktı haber sordu. “Ne oldu niye geldin? Savaşı bıraktın bu lanet Yunanlılar surlarımızın dibinde. Herhalde Zeus’a dua etmek için geldin. Dur otur şöyle sana bir kadeh şarap vereyim dinlen biraz” dedi.

Hektor, “Şarap içilecek zaman değil anne. Şarap zihnimi bulandırır. Kaslarımı gevşetir, savaşamam sonra. Dua etmek için de durumum müsait değil kan ter içindeyim savaşın tozu kiri üzerimde. Önce yıkanıp temizlenmem gerekir. Ama sen dua et. Onun için geldim. Truvalı yaşlı kadınları topla Athena tapınağına gidin. Truva’da bulunan en güzel işlemeli elbise hangisiyse bul onu, Athena heykelinin dizlerinin üzerine koy, söyleyelim tam on iki adet kurban adansın. Zeus’ a Athena’ya dua edilsin. Truva’ya kadınlara çocuklara bir zarar gelmesin diye yakarılsın. Diomedes’ i diğer düşmanları şehrimizden uzak tutsun. Şimdi sen tapınağa git, ben Paris’i bulacağım hangi cehennemdeyse. Benimle birlikte savaş meydanına gelsin. Geberip gitsin. Biz de kurtulalım bu işten” dedi annesine.

Annesi bir şey söylemden kalktı hemen görevlileri çağırdı. Truvalı kadınlara haber yollattı. Dolaplar açıldı. Paris’in Helen’i kaçırırken Yunanistan’dan beraberinde getirdiği hediyeler çıktı ortaya. En güzel elbise seçildi Athena’ya sunmak için. Sonra tapınağa gittiler.

Athena’nın kulakları bu dualara kapalıydı. Truva’lı kadınların çocukların akıbeti onu ilgilendirmiyordu. O Yunan tarafının kazanması için herşeyi yapacaktı.

Paris, Priam ve Hektor’un saraylarının yanında kendisine görkemli bir saray yaptırmıştı en iyi ustalara. Hektor sarayın kapısından içeri elinde mızrağı kafasında miğferi hışımla girdi. Paris yatak odasında zırhlarını parlatıyordu. Helen ve emrindeki kadınlar işlemeler yapmakla meşguldü. Paris’in yatak odası yükseltilmiş. Priam ve Hektor’un odalarıyla aynı seviyede inşa edilmiş. Bu da onun had bilmezliğinin bir başka göstergesiydi.

Hektor Paris’i yayını bir sağa bir sola çevirip oyalanırken görünce gürledi: “Ne yapıyorsun sersem? Aşağıdan gelen savaşın uğultusunu duymuyor musun? Millet senin için ölüyor. Senin herkesten önce savaş meydanına gitmen gerekiyordu. Kalk fırla. Oturduğunu görmeyeyim. Truva yakılıp kile dönmeden kalk git savaş meydanına” dedi.

Paris “Haklısın beni azarlamakta ama ben üzüntümden burada duruyorum. Demin de aynı şeyleri Helen söyledi, ben de hazırlanıyordum, gidecektim. Zaten savaş bu belli olmaz bir o kazanır bir bu. Bekle geliyorum.” dedi

 

17 Aralık 2023 Pazar

Diomedes ve Glaucos

 

Yunanca aristos “en iyi” anlamındadır. Aristokrasi, aristokrat kelimeleri buradan geliyor. Bir savaşçının yaptığı en iyi savaşa da aristeia deniyor. Geçen bölümde Diomedes’in tanrılara karşı savaşını görmüştük. Ona bu süper gücü Athena vermişti. Tanrıların kendi aralarındaki mücadelesi sebebiyle güçlendirilen Diomedes Afrodit ve Ares’i yaralamış, Apollo’ya saygısızlık edip kızdırmıştı. Bu bölümdeki savaşlar Diomedes’in en iyi savaşı – aristeia olarak anıldı.

Bütün bu olanlardan sonra Zeus’un azarladığı kişi Ares oldu. Çünkü Zeus’un planı Yunanlılara savaşı kazandırmaktı. Halbuki Ares Truvalılara yardım etmişti. Bunun için Tanrıların savaşa karışması yasaklandı.

 


 

Artık tanrılar savaşa karışamayacaktı. Ölümlüler ise hız kesmeden çarpışmaya devam ettiler. Kralların, soyluların çocukları ölüyordu. Menelaus, Adrestus’u canlı ele geçirmişti. Genç delikanlı Menelaus’a kendini öldürmemesi için yalvardı. Dizlerine kapandı. “Benim babamın serveti çok büyük. Evimiz de yığınla hazine var. Altın gümüş demir ne istersen verebiliriz. Babama haber et, sana fidye göndersin canımı bağışla” dedi. Menelaus gence acıdı. Adrestus’u gemiye götürmeleri için yardımcısına işaret verdi.

O sırada Agamemnon yetişti. Kardeşine “Ne kadar da yufka yüreklisin, herhalde evde Truvalılardan çok şefkat görüyorsun. (Kaçırdıkları kadınları kastediyor.) Bu beşikte bebe değil. Öldürelim gitsin. Bunların mezarı bile belli olmayacak” dedi.

Menelaus gence bir yumruk yapıştırdı, Agamemnon mızrağını Adrestus’un göğsüne gömdü. Bu iki savaşçının gönlünde merhamet yoktu.

Bu arada Nestor savaşçıları durup ganimet toplamamaları konusunda uyarıyordu. “Savaşa ara vermeyin, öldürmeye devam ganimeti sonra toplarsınız” diyordu.

Yunanlılar bastırıyor, Truva surları arasında panik yayılıyordu. Kral Priam ‘ın oğullarından Helenus gaipten haber alıyordu, kuşların uçuşuna bakıp kehanette bulunuyordu. Aeneas ve Hektor’a koştu. Komutanlarım dedi (bu savunma hattını korumalıyız. Askerle konuşun yüreklendirin. Geri çekilmesinler. Bir anda panik başlarsa hepsi surlara kaçar içeri girip kendilerini eşlerinin kollarına atar. Düşmanı sevindirmeyelim buradan bir santim bile ilerleyemesinler. Hektor sen saraya git annemizi bul, kadınlar Athena ve Zeus’a dua etsinler, en güzel elbiseyi bulup Athena’nın heykeli dibine bıraksınlar, on iki tane inek kurban edilsin.” Dedi.

Hektor arabasından atlayıp, askerlerle konuşmaya gitti. Bütün bölükleri gezip yüreklendirdikten sonra şehrin kapısına yönlendi.

Diomedes iki ordu arasında kalan boş alanda Glaucus ile karşılaşmıştı. İki savaşçı teke tek dövüşmek üzere hazırlandılar. O sırada Diomedes savaşçıya kim olduğunu, nereden geldiğini sordu ve kendi ailesini anlattı.

Glaucus “niye soruyorsun eski nesilleri? İnsanlar yaprak misali dökülüyor yerine yenileri geliyor. Ama ille de bilmek istiyorsan biz Korint’ li bir aileyiz.” diyerek babasını, dedesini, aile hikayesini, yaptıkları kahramanlıkları anlattı.

Bu hikâyeyi duyunca Diomedes mızrağını kaldırıp yere sapladı. “Harika. Bizim dedelerimiz arkadaştı. Birbirlerini ziyaret eder, hediyeler verirlerdi. Biz şimdi seninle dededen babadan dost sayılırız. Onun için birbirimizle savaşamayız. Nasılsa etrafta öldürecek adam çok. Birbirimize silah doğrultmayalım. Gel bu dostluğun şerefine zırhlarımız değiştirelim” dedi genç adama.

İkisi de savaş arabalarından atlayarak, birbirleriyle el sıkıştılar. Zırhlarını çıkarıp değiştirdiler. Glaucus’ un kafası o anda fazla çalışmıyordu. Zeus biraz aklını karıştırmıştı. Tam yüz inek değerinde olan altın zırhını, Diomedes’ in dokuz inek değerindeki bronz zırhıyla değiştirdi düşünmeden. Çakal Diomedes onu kandırmıştı...

 

 

15 Aralık 2023 Cuma

Yağma Tanrıçası

 


Herkül’ün oğlu Polemus geldi, Sarpedon’a kafa tuttu. “Sen Zeus’un oğlusun, Likya kralısın ama korkaksın saklanıyorsun. Truvalılara bir yardımın olmayacak boşuna geldin buraya” dedi.

Sarpedon sinirlenerek “şimdi seni öldürürüm görürsün korkmayı” dedi. İkisi de aynı zamanda mızraklarını fırlattılar, Polemus anında öldü. Sarpedon da darbe aldı. Polemus’un mızrağı bacağına saplanmıştı. Likyalılar koşup onu mızrakla birlikte kaçırdılar cephe gerisine götürdüler.

Odyseus Polemus’un öldüğünü gördü, hiddetlendi. Bir an Sarpedon’un peşine mi gitsin, daha çok Likyalı mı öldürsün bilemedi. Athena onu Likyalıları öldürmeye yöneltti.  

Hektor da olanları görmüştü o tarafa koştu. Geçerken Sarpedon ondan yardım istedi. “ Ben buralarda öleceğim yurduma kavuşamayacağım bari beni kalenin içine al orada öleyim cesedim burada kalmasın düşman eline geçmesin” dedi. Ancak Hektor durabilecek durumda değildi, ona cevap vermeden yoluna devam etti. Savaş devam ediyordu.

Likyalılar Sarpedon’un gövdesinden mızrağı çıkarabildiler, “o anda Sarpedon’un gözü karardı, ruhunu teslim etti” derken birden esen Kuzey yeliyle birlikte ruh ve nefes ona geri döndü.

Hektor ve Ares Yunanlıları öldürmeye devam ediyor ordu geriliyor, sahile gemilerine doğru çekiliyordu.

Hera olanları gördü, Athena’yı çağırdı, “Yunanlılar yeniliyor, biz Menelaus’a yardım edeceğimize söz vermiştik, koş gidelim” dedi. Arabaları hazırlandı, Athena süslü işlemeli elbisesini çıkarıp savaş gömleği ve zırhı giydi. Silahlandı, kalkanını omzuna attı. Kalkanda Panik, Terör, Bozgun ve Saldırı simgeleri Medusa’nın yılanlı başını çerçeveliyordu. Bu herkesi korkutacak meşhur kalkandı.

Başına aynı derecede korkutucu olan işlemeli boynuzlu bir miğfer taktı. Elinde ağır bir mızrak arabaya atladı. Kırbaç şakladı atlar yol aldı. Son sürat Zeus’un yanına gittiler. “Bu manyak Ares, Truvalılara yardım ediyor, tek istediği bizi üzmek” diyerek, savaş meydanına inmek için izin istediler. Zeus “Gidin bakalım. Athena onun hakkından gelir. Yağma Tanrıçası…” dedi.

 Hera atları kırbaçladı, gökyüzünden kaydılar, iki ırmak arasına indiler. Hera atlar rahat otlasın diye ırmak kenarına çiğ yağdırdı, otları da nemlendirdi, atları beslenmeleri için saldı.

Hera Agamemnon’un adamlarına “niye iyi savaşmıyorsunuz?” diye çıkıştı. Athena Diomedes’i buldu. Yarasını tedavi etmekle meşgul olan Diomedes’e “niye korkaklık yapıyorsun? Niye saldırmıyorsun? Ne oldu sana” diye sordu. Bu sözlere Diomedes şaşırdı: “Ben senin emirlerini takip ediyorum. Tanrılara saldırmayacaksın demiştin onun için Ares’e saldırmıyorum.” Dedi.

Athena, “Şimdi saldırmanı istiyorum. Bu iki yüzlü Ares’in işini bitirelim” dedi. Küçük bir el hareketiyle arabadan Sthenelus’u atıverdi. Capaneus’un oğlu yere popo üstü düşerken kendisi arabaya bindi. Araba Athena ve Diomedes’in ağırlığıyla gıcırdadı.

Athena dizginlere asılıp, soluğu Ares’in yanında aldı. Tanrıça kara bir miğfer takmıştı yüzü görünmüyordu. Ares onun kim olduğunu anlayamadı ama Diomedes’i tanımıştı, dev gibi bir adamı öldürüp bir kenara attıktan sonra mızrağını Diomedes’e fırlattı.  Athena mızrağın yönünü şaşırtıp, Diomedes’i kurtardı. Sonra Diomedes mızrağı Ares’e fırlattı, mızrak Athena’nın yardımıyla hedefi buldu. Mızrak saplanınca, Ares öyle bir bağırdı ki sanki dokuz- on bin kişi aynı anda bağırmış gibi ses çıktı bütün ovada yankılandı.

İki taraf da korkmuştu. Ares Diomedes’e bir baktı sonra yukarı Olimpos’a doğru fırtına bulutu gibi dönerek havalandı. Babası Zeus’un yanına gidip sızlanmaya başladı. “Bak beni yaraladılar. Kızmadın mı?” dedi. “Ah biz tanrılar neler çekiyoruz. Hep senin şımarık kızın yüzünden. Diomedes’ e yardım ediyor. O serseri de önce Afrodit’e, sonra bana saldırdı. Neyse ki ben çok hızlı davrandım. Kurtardım kendimi” diye devam etti.

Zeus oğlu Ares’e kızdı “Seni serseri,yalancı, iki yüzlü manyak! Oğlum olmasan atardım seni dağdan aşağıya ama evlatsın atılmıyorsun” dedi, şifacı tanrıyı çağırdı. Ares’ e “Tanrılar ölmez, tedavi edileceksin” dedi. Şifacının sürdüğü merhemle Ares hemen iyileşti.

Ares’i durdurmakta başarılı olan Hera ve Athena’da Olimpos’a döndüler, Zeus’un yanında yerlerini aldılar.

Tanrılar bir günü daha keyifle kapadılar.

 

 Ilyada 5. Bölüm

 

Apollo

 


Aşağıda savaş bütün hızıyla sürmekteydi. Truvalıların üç ağır topu vardı: Hektor, Sarpedon ve Aeneas. Diomedes’in niyeti Aeneas’ın işini bitirmekti. Oğlunu korumaya çalışan Afrodit’i bertaraf ettikten sonra tekrar saldırmaya hazırlandı. Fakat o da ne? Tam Aeneas’ın üzerine saldıracakken karşısında Apollo’yu buldu. Apollo, Afrodit’e olanları görmüştü, Afrodit Aeneas’ı düşürdüğünde o kurtarmaya yetişti. Tam Aeneas’ı kaldırıp götürecekken, sağdan soldan araya girmeye çalışan Diomedes’i hayretle fark etti.

Apollo kollarını açmış Aeneas’ı koruyordu. Diomedes korkmuyordu, gerileyip tekrar hamle yapmaya çalışıyordu. Niyeti Aeneas’ı öldürüp, meşhur zırhını almaktı. Apollo üç defa Diomedes’ in saldırısını önledi, Diomedes geri çekilmiyordu. Dördüncü de Apollo’nun sabrı taştı: “Ne bu çılgınlık Diomedes, sen tanrılara nasıl karşı çıkarsın? Sen ve ben aynı değiliz. Hiçbir zaman da olmayacağız. Çekil karşımdan! Defol!” dedi.

Diomedes sadece biraz geri çekildi, Apollo Aeneas’ı kapıp, dağın tepesine, Bergama tapınağına götürdü. Tapınağın gizli odasında Leto ve Artemis, genç adamı sağlığına kavuşturdular. Bu arada Apollo gidip Ares’i buldu. Diomedes’ in neler yaptığını anlattı, “Sen savaş tanrısısın, git bu adama mâni ol” deyip, tapınağa geri döndü.

Ares hemen fırladı, Trakya Prensi Acamas kılığına girip, Truvalıları yüreklendirmek için aralarına katıldı.

Bu arada Sarpedon da Hektor’a “Niye cesaretiniz kırıldı? Sizinkiler nerede, Priam’ın oğulları damatları niye savaşmıyorlar? Sen burada yalnızsın. Bak ben Likya’dan geldim sana yardıma. Diğerleri gibi yağma için değil, sadece yardım için geldim. Truvalılara söyle, kaçmasınlar savaşıp kadın ve çocukları korusunlar” dedi. Böyle giderse bunlar kaleyi ele geçirecekler. Savaşırsanız kimse sizi suçlayamaz tarih önünde” dedi.

Sarpedon’ un sözleri Hektor’u sarsmıştı. Arabasından inip askerleriyle konuşmaya gitti. Truvalılar bir sonraki çatışmaya hazırlandılar. Düşman yakınlaşıyordu.

Ares Truvalılara yardım ederken, Aeneas da iyileşmişti. Apollo onu da savaş meydanına yolladı. Askerler onu sağ salim aralarında görünce sevindiler ama savaşın kargaşasında bir şey soramadılar.

Odyseus, Diomedes, Ajaks hepsi bir askerlerin başındaydılar. Yunan tarafından ne gerileme ne korku vardı.

Ares ile Aeneas birlikte savaşıyor, Yunan tarafına çok kayıp verdiriyordu. Diomedes Ares’ i gördüğünde hayretle geri çekildi. Arkadaşlarına bağırdı “Ares gelmiş, tanrıyla savaşamayız” dedi.

O sırada Ajaks birini öldürmüştü, zırhını almaya çalışıyordu. Truvalılar müsaade etmediler. Ajaks ancak kendi mızrağını çekebildi talihsiz adamın vücudundan…


11 Aralık 2023 Pazartesi

Diomedes

 

Beşinci Bölüm

Yunan tarafı: Athena, Hera, Tydeus’un oğlu Diomedes, Capaneus’un oğlu Sthenelus

Truva tarafı: Afrodit, Apollo, Ares, okçu Pandarus, Afrodit’in oğlu Aeneas, Zeus un oglu Sarpedan

 

Diomedes

Aşil savaşmadığı için Yunanlılara yeni bir kahraman gerekmekteydi. Athena Diomedes’i seçti, ona süper güç ve cesaret verdi. Diomedes’in kalkanı miğferi yıldız gibi parlamaya başladı.

Rahip Dares’ in iki oğlu da Diomedes’e karşı savaşıyordu. Diomedes birini öldürdü, diğerini de öldürecekken savaş tanrısı Ares gelip, ikinci kardeşi kurtardı çünkü yaşlı rahibin iki evladını birden kaybetmesini istemiyordu. Truvalılar bu mücadeleyi üzülerek izlediler. O sırada Athena kardeşi Ares’ e “gel biz kenara çekilelim bu savaşa daha fazla müdahil olup Zeus’u kızdırmayalım, bırak ölümlüler ne yaparsa yapsınlar” dedi. Gidip Scamender’in (Kara Menderes)  kıyısına oturdular. Bu arada savaş bütün hızıyla devam ediyordu.

Athena kendisi yapacağını yaptı Yunan tarafına yardım etti ama Ares’in Truvalılara yardım etmesini önlemek için “biz karışmayalım, kenara çekilelim” diyerek Ares’i kandırdı.

İki tarafta kayıplar veriyordu. Diomedes dağdan aşağı inen bir sel gibi ezip geçiyordu. Önünde kimse duramıyordu, Truvalılar içinde paniğe sebep oldu, en sonunda meşhur okçu Pandarus onu vurmayı başardı. Menelaus’u yaraladığı gibi Diomedes’i de yaralamıştı. Ok Diomedes’in omzuna saplandı. Truvalılar sevindiler. Pandarus atlılara seslendi “ben yaraladım, siz çabuk gelin işini bitirin” dedi.

Diomedes arkadaşı Stheneles’a seslendi, “çabuk arabadan in, yanıma gel, şu lanet oku çıkart omzumdan” dedi. Stheneles oku çekince sanki kırmızı bir mızrak gibi kan fışkırdı. Pandarus keyiflenmişti.

 Diomedes Athena’ya seslendi: “Athena gel yardım et, beni yaralayan adam övünüp duruyor, onu yakınıma getir mızrağımla öldüreyim!”

Athena yetişti, “zamanında babana yardım ettiğim gibi şimdi de sana yardım edeceğim” dedi, onu yüreklendirdi, vücuduna kuvvet verdi. “Görüşünü de kuvvetlendireceğim, gözündeki perdeyi sileceğim kim insan kim tanrı ayırt edebileceksin. Yalnız ölümsüz Tanrılarla savaşman yasak, sadece Afrodit’i görebilirsen ona mızrak atabilirsin” dedi.

Bir ölümlünün tanrılara karşı savaşması olmayacak bir şeydi ama Athena’nın Afrodit’e nefreti o kadar fazlaydı ki, Diomedes’e “Afrodit’i vurabilirsin” dedi. Diomedes kendisine verilen bu yeni güçlerle beraber koyun ağılına dalmış aslan gibi Truvalıları katletmeye başladı.

 Aeneas, olan biteni görmüştü sağa sola yağan mızraklara aldırmadan koşup okçu Pandarus’ u buldu, “bu bize kıyan adam her kimse öldürmemiz lazım” dedi.

Pandoras “Ben kim olduğunu anladım, Diomedes o savaşçı, uzun süredir izliyorum onu. Onu tanıyorum biliyorum ama anlamıyorum şimdi tanrı gibi savaşıyor, onun tanrı olmadığına inanmakta zorlanıyorum. Ona zaten bir ok attım ama yıkılmadı, bu işte bir iş var” dedi.

Ne yazık ki Pandarus savaş arabalarını getirmemişti. “Memleketimde dokuz tane savaş arabam, çok güzel atlarım vardı. Bana götür dediler ama getirmedim. Şimdi hızlı hareket edemiyorum. İki adamlarını da vurdum ama öldüremedim. Şanssızlık” dedi.

Aeneas “Gel benim arabama bin, beraber gidelim” dedi.

Pandoras “Atlar sana alışkın sen arabayı idare et, ben bu sefer de mızrakla vurmaya çalışacağım” dedi.

Aeneas ile Pandarus’un kendilerine doğru geldiğini görünce Sthenelus, “Bunlar seni öldürmeye geliyorlar, biri Pandoras, diğeri Anchises’in oğlu Aeneas. Arabaya bin, kaçalım” dedi.

Diomedes, “Ben kaçmam, bizde kaçmak yoktur. İkisiyle de savaşacağım. Athena bana kuvvet verirde ikisini de öldürürsem sen atları al, bizim tarafa götür.  Zeus Priam’ın oğlu Ganamyde’i kaçırdığında Truvalılara bu güzel atları ödeme olarak verdi. O atların soyundan gelen altı tane at var Truvalılarda- ikisi Aeneas’ın -bu dünyada görebileceğin en güzel atlar. Eğer Aeneas atlarını kaçırabilirsek bu bizim için büyük şeref olur.

Pandarus “Okum seni öldürmedi ama bakalım mızrağımdan kurtulabilecek misin?” diye bağırarak mızrağı fırlattı, mızrak zırhı deldi. Pandoras, vurdum diye sevindi ama Diomedes ölmedi ve Athena’nın yardımıyla o Pandarus’u vurdu, Pandoras arabadan düştü, atlar şaha kalkarken Truvalıların kahraman askeri son nefesini verdi, ruhu rüzgâra karıştı.  Aeneas arkadaşının cesedini korumak için arabadan indi, o anda karşısına çıkanı öldürmek için kanı kaynıyordu, öyle öfkelenmişti aslan gibi kükredi.

Diomedes iki adamın zor kaldıracağı bir kayayı tek başına kaldırdı Aeneas’a attı, bacağına darbe alan Aeneas yere düştü gözleri karardı. Afrodit oğlunu korumak için yetişti araya girdi, Aeneas’ın yanına düşmanların gelmesine mâni olmak istedi. Paris’i kaldırıp kaçırdığı gibi Aeneas’ı da kaçıracaktı, tam kaldıracakken Capaneus’un oğlu atları kaçırmak için arabaya doğru koştu, atların dizginlerini alıp Yunan tarafına sürdü bir arkadaşına teslim etti sonra tekrar koşup kendi arabasına bindi niyeti Diomedes’i alıp gitmekti.

Diomedes Afrodit’in diğer tanrılar gibi güçlü olmadığını korkak olduğunu biliyordu, mızrağını attı mızrak Afrodit’in bileğini sıyırdı, kan aktı Afrodit oğlunu yere düşürüp kaçmak zorunda kaldı. Tanrıların kanı insanlarınkine benzemiyordu, onların damarlarında ichor denilen başka bir sıvı dolaşıyordu onun için ölümsüzlerdi.

Afrodit’in çığlığına Apollo yetişti, Aeneas’ı kapıp sağlam bir yere götürmek istedi. O sırada Diomedes Afrodit’in arkasından bağırıyordu “Bu savaşı sen başlattın masum bir kadını kaçırtmakla, niye kaçıyorsun?” diye alay etti.

Haberci tanrı İris bunu görünce, Afrodit’i alıp, Ares’in yanına götürdü. Ares Athena ona ırmak kıyısında otur dedi diye orada oturmuş bir şeye karışmıyordu.  Afrodit Ares’ten yardım istedi, halimi görüyorsun, arabanı ver ben Olimpus dağına çıkayım, Diomedes yaraladı beni” dedi 

Ares’in verdiği altın arabayla Olimpus’ a tam bir dakikada vardı, kendisini annesi  Dione’nin kucağına atıp, ağlamaya başladı.

Dione “yavrum ne oldu sana?” dedi. Afrodit olan biteni anlattı. Dione kızını teselli etti, yarasını temizledi. “Daha önce de olmuştu, bazen ölümlüler tanrılara saldırır. Ama bu Diomedes bilmiyor mu Tanrılara saldıran ölümlüler çok yaşamaz. Bu adam sana saldırdıysa onu Athena kışkırttığı için saldırdı. Aptal, Athena’ya inandı” dedi.

O sırada Afrodit’in halini gören Hera ve Athena onunla alay etmeye başladılar. “Belki yine bir Yunanlı kadını bir Truvalıya vermek için kaçırmaya çalışırken, kadının elbisesindeki altın iğne tanrıçanın kolunu çizmiştir” dedi Athena.

Zeus Afrodit’i yanına çağırdı, “Kızım savaş sana göre değil, sen aşk ve evlilik işleriyle uğraş, özlemin kısık ateşini yak” dedi ve ona savaş meydanına inmeyi yasakladı.

 


8 Aralık 2023 Cuma

SAVAŞ

 

Roma'da bulunan Ares heykeli MÖ 420 yılı


Truva’ da hareketlenmişti. Tek ses değil, pek çok lisandan pek çok ses geliyordu Truva’dan. Savaş Tanrısı Ares (Romalılarda Mars) Truvayı, kızkardeşi Athena (Minerva) Yunanlıları tutuyordu. Terör tanrısı Deimos, panik ve bozgun tanrısı Phobos, anlaşmazlık tanrıçası Eris ( Disconcordia) de Ares ile birlikteydi. İngilizce de Strife denen bu anlaşmazlık tanrıçası Eris, önce başını hafifçe kaldırır, sonra bir bakmışsın başı göğe değmiş. Anlaşmazlıkları orman yangını gibi büyütürdü. Şimdi gökten iki tarafa da nefret yağdırmaktaydı. Nefretin peşinden katliam ve acı gelecekti. (Aynen bugün gibi bir başlayan savaş bitmek bilmiyor)

Stratejik bir noktada büyük bir gümbürtüyle savaş başladı. Kılıç kalkan sesleri, birbirine çarpan metallerin gürültüsü her yeri kaplamıştı. Sanki bu seslerden yer sarsılmaya başlamıştı. Birinin acı içerisindeki haykırışıyla öbürünün zafer çığlığı birbirine karışıyordu. Yerde kan akıyor, ovada sanki gök gürlüyordu.

İki tarafta kurt gibi birbirini parçalıyordu. Muharebe bir müddet böyle korkunç bir şekilde sürdü. Apollo dağın tepesinden olanları gördü. Truvalıları yüreklendirmek için bağırmaya başladı. Athena’da Yunan tarafına yardım ediyordu.

O gün çok insan öldü hem Yunanlılar hem de Truvalılar. Yüzüstü toprağa düşmüş, yan yana yatıyorlardı.

Bu şekilde dördüncü bölümün sonuna geldik. (Toplam 24 bölüm var). Homer gerçek savaşları görmüş olmalı. Kimin nasıl yaralandığını nasıl öldüğünü ayrıntılı ve gerçekçi bir şekilde anlatıyor. Ayrıca savaşçıları isimleriyle anne babalarıyla geldikleri yerlerle birlikte sayıyor. Örneğin Simois isminde bir genç ölmüş, kendisi Simos (Demrek çayı) kenarında doğduğu için annesi ona bu adı vermiş. “Şimdi öldü, yaşlılıklarında ana babasına bakamayacak” diyor. Yani “ölenler sadece bir sayıdan ibaret değildi. İnsandılar, yaşamayı hakkediyorlardı. Onların da bir hayatı vardı. Yarım kaldı. Geride kalanlar için bir acı ve yokluk başlayacak şimdi.” Bir insanı kaybetmenin hüznünü anlatıyor. Savaşın boşluğunu anlatıyor.

Bu bölümleri okurken Çanakkale şehitlerimizi hatırlıyoruz. Allah rahmet eylesin hepsine.

Komutanlar

 


Ajaks isimli İki tane komutan vardı. Agamemnon onların yanına gitti. Mızrakları, kılıçları, kalkanları hazırdı. Onların durumunu fırtına öncesi toplanan kara bulutlara benzetti. Birazdan kıyamet kopacaktı. “Size hiçbir şey söylememe neden yok, hazırlıklarınız tamam. Benim askerlerim aslan yürekli, birlikte Priam’ın sarayını başına yıkacağız” dedi, sevinerek.

Döndü gitmek üzereyken, Nestor’a rastladı, yaşlı adam gençlere savaş taktikleri veriyordu. Çok güzel konuşuyordu “Lüzümsuz kahramanlıklar yapmayın, canınızı tehlikeye atmayın ama bir santim de yer kaybetmeyin.”

Agamemnon sevindi “Eski kurt seni, dizlerinde yüreğin kadar sağlam olsa ama yaşlandın. Senin tecrüben genç dinç bedenlerde olsa ne güzel olurdu” dedi.

Nestor “Tanrılar bütün nimetleri aynı anda vermezler. O zaman gençtik çok savaşlar yaptık. Olsun şimdi de savaşı uzaktan idare edebilirim. Bizim gibi yaşlıların da yapacağı işler var.” dedi.

Agamemnon oradan ayrılıp Odyseus’ un yanına gitti. Onlar daha hazırlık emrini almamıştı kamplarında bir hareket yoktu. (Agamemnon’un kafası arada bir bozuk sinyal veriyor, stresten herhalde) Odyseus’u sakin görünce birden sinirlendi. Daha evvel Aşil’i darıltmıştı kız meselesi yüzünden, şimdi de Odyseus’ a hakaret etti. “Niye oturuyorsunuz herkes savaşacak siz geride mi kalacaksınız. Sonra ganimet paylaşmayı biliyorsunuz, etleri, şarapları götürüyorsunuz” dedi.

Odyseus da ona “Ne biçim konuşmalar bunlar? Bugüne kadar savaşmadık mı? Muharebe başlasın Telemachus’un babasının neler yapacağını görürsün. (Telmachus Odyseus’un memleketi İthaka’da bıraktığı oğluydu)

Agamemnon yanlış yaptığını anladı. “Sen Kral Laertes’in oğlusun, büyük taktisyen Odyseus. Seni zorlamama, sana emir vermeme gerek yok. Sen beni seversin. Birbirimizi anlıyoruz biz. Tanrılar dostluğumuzu bozmasın” dedi.

Sonra Tydeus’un oğlu Diomedes’in yanına gitti. Oğluna babasının yaptığı kahramanlıkları anlatmaya başladı. Thebes’e karşı 7 kral’ın verdiği savaşta, o 7 kraldan biriydi Tydeus. Babayı methetti etti sonra dönüp Diomedes’e sen babanın yarısı bile olamazsın. Savaştan anlamazsın. Ancak çenen işler” dedi.

Halbuki Diomedes çok çevik deli fişek gibi biriydi. Bu laflara şaşırdı.

Capaneus’un oğlu, “Yalan söyleme. Biz babalarımızdan çok daha iyi savaşçılarız. Onlar gururlarına yenildiler, aptalca davrandılar” dedi. Capaneus kibirli davranıp, “Thebes’in duvarlarını Zeus bile aşamaz ben aşarım” demiş.

Diomedes sert bir bakışla onu susturdu. “Otur yerine, kapa çeneni. Agamemnon’ u suçlamıyorum ben. O askeri yüreklendirmek için böyle konuşuyor. Başarılı olmazsak askerimiz ölürse üzülür. Git bakalım göster kendini, öfkeni savaş alanına akıt” dedi.          

Agamemnon burada yine ters psikoloji taktiği uyguladı. “Siz babalarınız kadar kahraman olamazsınız” diyerek gençleri sinirlendirmeye çalıştı.

Taktiği işe yaradı Capaneus’un oğlu öfkeyle fırladı. Bronz zırhı, silahları çakur çukur sesler çıkardı. Denizin kabarması, sahile sert dalgalar halinde vurması gibi bütün askerler büyük bir enerjiyle dalgalandılar. Heyecan yükseldi.

İlk heyecandan sonra, artık disiplin sağlanmış, asker sessizce ilerlemeye başlamıştı…

 

Not: Baba- oğul-torun karşılaştırmaları, nesilleri mukayese etme, “memleketimizin eski zamanları mı daha iyi şimdiki zamanlar mı daha iyi? Eski insanlar mı daha iyi daha ahlaklı daha kuvvetliydi yoksa şimdikiler mi?” gibi sorular edebiyatın temel sorularındandır. Çünkü edebiyat aslında “Biz kimiz? Eskiden kimdik, şimdi kim olduk, gelecekte kim olacağız” sorularına cevap aramaktadır.

Burada bol bol baba – oğul vurgusu yapıldı. Agamemnon ve Menelaus Kral Atrius’un oğulları, eser boyunca onlara da zaman zaman babalarının ismiyle hitap ediliyor.

Bir notta Dante’yi takip eden arkadaşlar için Capaneus’u kibir günahından İnferno’da görmüştük.

Fazla kendini beğenme, Tanrı'ya karşı haddi aşma gibi özellikleri vardı.

 

 

7 Aralık 2023 Perşembe

Ok Yaydan Çıktı

 


Athena zaten hazır bekliyordu, babasından işareti alınca adeta bir kuyruklu yıldız gibi gökyüzünden geçti hızlıca, aşağıya tam iki ordunun arasına indi. Askerler şaşırdı, telaşlandılar. “Ne oluyor? Bu savaş bitmeyecek mi? Hani antlaşma yapılmıştı, Zeus adına, ne oldu şimdi?” Dediler.

Athena asker kıyafetine bürünmüş halde Yunanlıların arasına karıştı, meşhur okçu Pandarus’u aramaya başladı. Yanına gidip, “Sen en iyi okçusun, önünde bir fırsat var. Menelaus’u görüyor musun, at okunu, öldür onu. Truvalıların kahramanı olursun sana servet verirler. Hele Paris neler vermez” dedi. Şaşkın Pandarus kandı bu sözlere, okunu doğrulttu nişan aldı.

Athena okçunun yayını doğrultmasıyla fırlayıp soluğu Menelaus ‘un yanında aldı. Gelen okun yönünü şaşırttı çünkü maksadı Menelaus ’un ölmesi değil, sadece yaralanması ve ateşkesin bozulmasıydı. Bu sayede Truvalılar suçlu duruma düşecekti.

Ok Menelaus ‘un zırhı altın savaş kemeri arasından vücuduna isabet etti. Yunanlıların meşhur savaşçısı yere düştü. Yan tarafından kan boşaldı, bacağından aktı.

Athena öldürücü darbeyi elinin tersiyle savmıştı. Bu hareketi bir annenin bebeğin yüzünden sinek kovmasına benzetilmiş çünkü Athena, Yunan komutanlara kıymet veriyor.

Agamemnon kardeşine ok atıldığını gördü, onun yere düşmesiyle sarsıldı. Menelaus ‘un vücudu acıyla büküldü, inledi. Agamemnon da inler gibi “Ah kardeşim buraya senin için geldik, yoksa senin vücudunu burada bırakıp mı gideceğiz” dedi. Etrafına adamları toplanmıştı, herkes üzüldü söylenmeye başladılar. Agamemnon ağıt yakıyordu. “Güya barış yapacaktık bak sözlerini tutmadılar. Zeus bunların belasını şimdi vermezse ileride mutlaka verir” dedi. Böyle söylüyordu çünkü krallar tarafından yapılan sözleşme kutsaldı. Kurban kesilmiş, şarap toprağa dökülmüştü. Pandaros’un akılsızlığı bu duruma neden olmuştu.

Agamemnon “Truva’nın sonu gelecek Priam da oğulları da ölecek. Bunu biliyorum ama sen burada ölürsen biz memleketimize utanç içinde döneceğiz” dedi kardeşine.

Menelaus başını kaldırdı “Telaş etme bir şeyim yok, askerlerin moralini bozma. Yara derin değil. Kemerim mâni oldu oka” dedi.

Agamemnon bu kadar konuşmadan sonra doktor çağırmayı akıl etti, hemen haberci koşturdu. Machaon isminde meşhur bir doktor geldi. Onun elleri şifalıydı. Menelaus’ un kemerini açtı, ok ucunu vücudundan çıkardı, yarayı temizleyip, merhem sürdü, sardı. Komutanlar gelmiş seyrediyorlardı. Menelaus’un iyileşeceği anlaşılınca savaş hazırlığına başladılar.

Kral Agamemnon için vakit gelmişti. Bu saatten sonra ne uyuyabilir ne de başka bir şey yapabilirdi. Bütün aklı fikri savaştaydı. Tek tek bütün kıtaları gezdi yüreklendirecek konuşmalar yaptı, askeri savaşa hazırladı. Eğer isteksiz olan varsa onları azarladı. “Ne istiyorsunuz, Truvalılar gelip sizi gemilerinize çarpsınlar mı?” dedi. Giritlilerin canla başla çalıştığını görünce sevindi, kaptanları Idomeneus’ a övgüler yağdırdı.

 

 

6 Aralık 2023 Çarşamba

Olimpos Dağı

 



İkinci bölümde görmüştük, Yunan tarafındaki krallar, kralların gönderdiği gemiler, gemi kaptanları, meşhur savaşçılar, savaş arabaları atlar sayıldı. Truvalı savaşçılar da şehrin kapılarını açıp dışarı çıktıklarında onlar da sayıldı. Bu bir şan şeref listesiydi.

Geçen bölümde benzer şekilde Kral Priam, Helen’e savaş meydanında kimler olduğunu sordu, o da tek tek anlattı.

Bir düşünürün dediği gibi “Bütün savaşlar aslında birilerinin kendisini önemli görme- (gösterme) isteğinden kaynaklanır.”

Bu işin dünyada görülen algılanan kısmıydı. Şimdi de Olimpos dağının tepesindeki tanrılar tarafından durum nasıl görülüyor, onu göreceğiz.

Zeus ve diğer tanrılar Truva’da olan biteni seyrediyorlardı. Paris ile Menelaus arasındaki düelloyu gördüler. Zeus aslında düzeni temsil eder. Tanrı evreni yaratır düzen kurar. Bu sebeple artık savaşın bitmesini düzenin yeniden kurulmasını, kaosun son bulmasını istiyor.

Paris’in Afrodit tarafından savaş meydanından kaçırılması üzerine keyiflenip, Hera ve Athena’ya takılmaya başladı. “Bak” dedi “Siz Yunan tarafını tutuyordunuz, sizin kahramanınız Menelaus tam Paris’ i yenecekken Afrodit kurtardı onu ölümden. Şimdi ne yapsak savaşı bitirsek mi yoksa devam mı ettirsek? Savaş bitip de Truva’da herkes barış içinde yaşamaya devam etse iyi olur. Menelaus’da Helen’i evine götürür” dedi.

Bu sözlerin hanımları kızdıracağını biliyordu. Athena babasına saygısından sustu. Zeus’un eşi Hera ise dayanamadı. “Ben bu kadar uğraştım (Artık oturduğu yerden ne yaptıysa) Bu Truva’nın sonunu getirmek lazım.” Dedi.

Zeus öfkelenerek, “Ne doymaz kadınsın” dedi. Truva’nın sadece yenilmesi yeterli değildi Hera için, şehrin tümden yakılıp yıkılmasını, ortadan kalkmasını istiyordu.

Zeus “ne yaparsan yap, ancak bu savaş seninle benim aramda bir meseleye dönmesin. Yarın öbür gün ben de öfkelenir senin için değerli olan şehirleri yıkarım. Truva benim için en kıymetli şehir” dedi.

Hera “Benim en sevdiğim şehirler Argos, Sparta ve Mikene’dir. Sen oraları yıkarsan sesimi çıkartmayacağım. Söz. Zaten sana karşı ne yapabilirim ki? Kuvvetli olan sensin! Ama benim de tanrıça olarak haklarım var. Şimdi müsaade et, Athena inip ortalığı karıştırsın, antlaşma bozulsun” dedi.

Zeus, Athena’ya gitmesi için işaret verdi.

İnsanların ne yaptığı, ne düşündüğü değil, tanrıların yazdığı kader devreye giriyordu.

 

 


5 Aralık 2023 Salı

Paris ve Helen

 

Resim: Benjamin West

Odysseus ve Hektor araziyi ölçtü, düellonun nerede olacağına karar verdiler. Paris zırhını giydi dizliklerini bağladı, miğferini taktı. Kardeşinden göğüs kalkanı aldı, onu da taktı. Miğferin üzerinde at kılından yapılmış süs vardı. Kılıcını taktı, mızrağını eline aldı. Menelaus da silahlarını kuşandı. Askerler sıra sıra dizildi ikitarafta, barış için dua ettiler. Kura çekildi ilk saldırıyı yapmak için Paris seçildi. Herkes çok heyecanlanmıştı. Mızrağı fırlattı. Mızrak Menelaus’un kalkanının tam ortasına çarptı, kalkanı eğdi.

Menelaus mızrağını kaldırdı, Zeus’a dua etti. Bu adam bana misafir olarak geldi ve hıyanet etti intikamımı almama müsaade et dedi. Menelaus’un mızrağı Paris’in kalkanının tam ortasına isabet etti kalkanı delerek Paris’in vücuduna değmeden zırhını yırttı geçti. Paris son anda dönerek ölümden kurtulmuştu.

Menelaus kılıcını çekti büyük bir kuvvetle Paris’in miğferine indirdi. Kılıç kırıldı. “Ey Zeus, mızrağı fırlattım işe yaramadı, kılıçla vurdum kılıç kırıldı elimde. Cezalandıramadım adamı” dedi.

Gene de Paris’in üzerine atladı, miğferin at kılından yapılma süsüne yapıştı, Paris’i Yunan tarafına sürüklemeye başladı. Miğferin deri bağı, Paris’in boğazını sıkıyordu. Genç adam boğulmak üzereydi. Zafer Menelaus’ un olmuştu.

Fakat o da ne? Bir görünmez kuvvet (Afrodit) yetişti, Paris’i boğmakta olan deri bağı kesi Paris’i kucakladığı gibi saraya götürdü. Kimse ne olup bittiğini anlamadı.  Görünmez olmuşlardı. Miğfer Menelaus’un elinde kaldı.  Menelaus deli olmuştu. Miğferi fırlattı attı. Askerler koşup aldılar.

Afrodit Paris’i saraydaki güzel kokulu odasına götürdü. Sonra gidip, Helen’i buldu. Helen’e yaşlı bir kadın gibi göründü. “Kocan odanda seni bekliyor” dedi ama Helen’i kandıramadı. Helen yaşlı kadının aslında Afrodit olduğunu anladı.

“Tanrıçam, niye geldin? Deli mi edeceksin beni? Ne istiyorsun? Gene kaderimle mi oynayacaksın? Beni şimdi nereye yollamak istiyorsun? Başka bir memlekete mi? Niye şimdi geldin? Tam Menelaus Paris’i yenmiş, beni almaya gelmişken.  Ben Paris’in yanına gitmem artık. Korkağın teki o. Eğer çok meraklıysan tanrıçalığı bırak, Olimpos dağından in. Sen evlen yakışıklı Paris’le” dedi.

Afrodit kızdı. “Deli kız, sen tanrıçayla nasıl konuşuyorsun? Kızdırma beni, bildiririm haddini” dedi.

Helen korkmuştu. Afrodit’le beraber Paris’in odasına doğru gitti. Kulenin tepesindeki odaya vardıklarında Paris’in karşısında oturması için Helen’e bir sandalye çekti Afrodit. Maksadı aralarını yapmaktı ama Helen bu seferde Paris’e sert çıktı. “Niye savaş meydanında değilsin, niye buraya geldin? Orada kalsan Menelaus öldürecekti seni, değil mi?” Dedi.

Paris buna aldırmadı. “Gel yatak odasına geçelim” diyerek tatlı sözler söyledi, Helen’i bir kez daha kandırdı. Afrodit aşk tanrıçalığını gene yapmıştı.

Paris ve Helen odalarında birlikte olurken, Menelaus savaş meydanında Paris’i aramaktaydı. Truvalılara sordu, onlar da bilmiyordu. Esasında bulsalar vereceklerdi Paris’i, o kadar bıkmışlardı savaştan.

Agamemnon’un sabrı taştı. Kalktı “Ey Truvalılar, bu düellonun galibi savaş tanrısı Ares’in sevdiği Menelaus’tur.  Şimdi söz verdiğiniz gibi Helen’i ve hazinelerini bize teslim edin. Uygun miktarda savaş tazminatı ödeyin. Bu da size ders olsun. Asırlar boyu anlatılsın” dedi.

 

 

4 Aralık 2023 Pazartesi

Helen surların üzerinde

 


Savaş arabaları geri çekildi, atlı askerler atlarından indi, silahlarını yere bırakıp kendileri de oturdular. Hektor bu sözleşme için koyun kesilmesini istedi, şehre haber yollayıp, babası Kral Priam’ı meydana çağırttı.

Helen dantel işliyordu odasında üzerinde kırmızı bir elbise, işlediği dantelin motifleri kanlı savaş sahneleri. Hera haberci tanrı İris’i Helen’e gönderdi. İris Hektor’un kızkardeşi Laodice’ in kılığına girmişti. Helen’in odasına geldi. Dedi ki: “Gel güzel Helen, savaş durdu, askerler mızraklarını toprağa dikti, kalkanlarına yaslanıp dinleniyorlar. Paris ve Meneleos senin için savaşacaklar.” O anda Helen’in kalbine bir şey oldu, eski kocası Meneleos’u özlediğini hissetti. Memleketini, anne- babasını da özlüyordu. Sırtına bir şal aldı, meşhur Scaean kapısına koştu.

Truva’nın yaşlıları kral Priam’ın yanına oturmuş, savaş meydanını izliyorlardı. Helen’i görünce güzelliğiyle büyülendiler. Bu güzellik için savaşan adamlara hak verdiler. “Korkunç bir güzellik” dedi birisi. “Tanrıça gibi” dedi öbürü. “En iyisi Helen’i geri yollamak,” dedi bir başkası. “Çocuklarımız ve torunlarımızın iyiliği için”

Priam seslendi Helen’e “Gel kızım, otur yanıma, ben seni suçlamıyorum, Tanrıların işi bu başımıza gelen felaket. Gel yanıma, şurada duran savaşçı kim onu söyle. Krala benziyor”

“Sevgili babacığım, sana saygım sonsuz ama keşke ölseydim de oğlunu takip edip buralara gelmeseydim. Ailemi, arkadaşlarımı, eşimi, dostumu en önemlisi çocuğumu bıraktım. Şimdi büyümüştür. Ölsem daha iyi ama ağlıyorum sadece. Sorunuza gelince evet o Kral Agamemnon, Meneleos’un ağabeyi benim akrabam. Orada bir hayat vardı…Yoksa sadece rüya mıydı?” diye cevap verdi Helen.

“Şanslı adammış, şu orduya bak! Ben onun memleketine gitmiştim. Peki yanındaki kim, koç gibi?”

“İthaka’ lı Odyseus, büyük taktik ustası, herkesten daha kurnazdır.”

Antenor araya girdi, “Biliyorum, Truva’ya gelmişlerdi Meneleos ile birlikte seni geri götürmek için. O zaman konuştuk. Görünüşünden ilk bakışta akıllı olduğunu anlamazsın ama bir konuşmaya başlasın, herkesi etkiler”

Sonra Ajaks’ı gördüler ve diğer savaşçıları. Helen tek tek isimlerini saydı. “Evimize Menelaos’u ziyarete gelirlerdi. Herkes burada sadece iki ağabeyim yok aralarında. Onlar da bana edilen hakaretleri duymamak için gelmemişlerdir” dedi. Sustu gözleri daldı.

Onlar konuşurken biri geldi Kral Priam’ı çağırdı. Yaşlı adamın içinden bir ürperti geçti. “Hemen arabamı hazırlayın” dedi. Truva’nın kapıları açıldı, Antenor ile birlikte Priam çıktı arabasına bindi. Agamemnon ayağa kalkıp, onları karşıladı, Odyseus da yanındaydı.  İki taraf arasında antlaşma yapıldı Agamemnon bıçağını çıkardı, kurbanlık koyunu kesti. (Demek o zaman antlaşmalarda koyun kurban etme adeti varmış) Sonra Agamemnon ayağa kalkıp Zeus’a dua etti “Bu antlaşmamızı kutsa. Eğer Paris kazanırsa Helen’i tutacak, Menelaus kazanırsa Helen’i ve hazinelerini alıp götürecek. Truvalılar da bize savaş tazminatı ödeyecek.” dedi.

Kadehlere şarap dolduruldu sonra şarap toprağa döküldü. “Anlaşmaya uymayanın kanı bu şarap gibi toprağa aksın” dediler. Herkes dua etti.

Priam ayağa kalktı. Oğlu Paris ve Menelaus arasındaki bu düelloyu izlemeye kalbi dayanmayacaktı. ‘Kimin kazanacağını Zeus bilir” dedi, gitti.

 

 

2 Aralık 2023 Cumartesi

Paris'le Meneleos'un Düellosu

 


Bu hazırlık faslından sonra Homer ilham perilerinden yardım ister, şimdi savaşa katılacak olan bütün Yunan kralları, gemi kaptanları, hangi kralın Truva’ya kaç gemi getirdiği sayılacaktır. “The catalogue of the ships” diye bilinen sıralama yapılacaktır. Burada şair ustalığını gösterme fırsatı bulur. Yunan tarafı sayıldıktan sonra Truva’nın kapıları açılır, Truvalı savaşçılar meydana çıkar. Bu sefer de Truvalılar isim isim sayılır.

Truvalılar savaş çığlıkları atarak kaleden çıkmış toplanmışlardır. Bunların arasında Leopar kürkünden bir kıyafetle omzunda yayı, belinde kılıcı Paris de vardır. Helen’in Sparta Kralı olan eski eşi Meneleos, Paris’i görünce sevinir. Kendisini avının üzerine atlamak üzere olan bir aslan gibi aç hisseder. Paris’i parçalama zamanı gelmiştir.

Paris de onu görür, ama gördüğü anda beti benzi atar. Paris bir savaşçı değildir, oysa Meneleos usta bir savaşçıdır. Paris yılan görmüş gibi geriler.

Hektor durumu fark eder, “Yakışıklı Paris, bütün kadınlar sana âşık oluyor değil mi? Kadınları da mahvediyorsun.  Ulan keşke hiç doğmasaydın. Hadi doğdun keşke hiç evlenmeseydin.

Helen’ i kaçırıp getiren sen misin? Senin yüzünden savaş çıktı şimdi korkuyorsun. Yunanlıları bize güldürüyorsun. Adamın karısını çaldın bari karşısına çık savaş. Burada yakışıklı olmak, şarkı söyleyip saz çalmak işe yaramaz” diye gürledi.

Paris “Haklısın, ancak Tanrıların bize ne bahşettiğine biz karar veremeyiz” dedi ağabeyine. (Bunda da haklı o savaşçı olarak yaratılmamış, yakışıklıysa da kendi suçu değil.) Ama bir cesaret geldi Paris’e burada herkes savaşacağına Meneleos ve ben teke tek savaşayım bu iş bitsin dedi çünkü hem Yunanlılar hem de Truvalılar ondan nefret ediyordu.

Hektor, Yunanlıların oklarına aldırmadan ortaya çıkıp, mızrağını havaya kaldırdı. Agamemnon bunu görünce adamlarından saldırıyı durdurmalarını istedi. “Hektor bize bir şey söyleyecek” dedi. Meneleos teklifi kabul etti. İki tarafta da askerler rahatlamıştı. Bu ikisi savaşacak, kim kazanırsa Helen’i o alacak, bu iş burada bitecek diye sevindiler.

1 Aralık 2023 Cuma

ASA

 


Kral’ın egemenlik sembolü asası eski Mısır’da, Mezopotamya medeniyetlerinde, Hazreti Musa’nın elinde, Pers İmparatorluğunda görülmüş, sonra da çağlar boyunca Avrupa kralları tarafından kullanılmış.

Egemenliğin Tanrı tarafından verildiğini simgeliyor.



Asa odundan yapılıyordu eskiden daha sonra altın gümüş gibi metaller, mücevher işlemeli başlıklarla zenginlik göstergesi olarak kullanıldı.

Ağaç kökü toprakta, dalları göğe yükselen, gövdesi bu dünyayı temsil eden bir simge olarak kullanılmış. Dalları Tanrı’ya yakarış, Tanrı ile bu dünya arasında bir bağ gibi düşünülmüş. Ağaç her zaman kutsal sayılmış.

Kutsal Kitap’ta Genesis-Yaratılış bölümünde iki ağaç vardır. Biri hayat ağacı diğeri doğru ve yanlışı bilme ağacı. Adem ile Havva ağacın meyvasından yediklerinde, Tanrı bunlar suç işledi, ağacın meyvasını yediler, şimdi doğruyu yanlışı bilecek bizim gibi olacaklar dedi.

Bu ilk günahtı. İnsanın şuur sahibi olması haddi aşmak gibi anlaşılmıştı. Cennet’ten kovuldular. Oysa Adem ve Havva evrim sürecinde insanın belli bir mertebeye gelmesini bilinç sahibi olmasını konuşmaya başlamasını anlatır.

Kur’an da kelimeleri Tanrı öğretir Adem’e, meleklerin bilmediği kelimeleri ve af dilemeyi  öğretir. İnsan artık bir şey öğrenebilecek aşamaya gelmiştir.

Bazı kültürlerde totem vardır. O da ağaç kütüğünden yapılır, süslenir, toprak kazılır, dikey olarak yerleştirilir. O da Tanrı’ya yakarışı simgeler.

Ağaçtan yapılan krallık gücünü (devlet gücünü) simgeleyen asayı birinci bölümde Aşil eleştirmişti.  “Bu artık ağaç özelliği taşımıyor, kökü toprakta değil, dalları göğe uzanmıyor, yeşili yok, canlı değil, bu artık senin elinde bir şey ifade etmek istemiyor” demek istedi yere çaldı asayı.

İkinci bölümde gerçekten de Agamemnon’un elinde bir şey ifade etmedi. Asker onu dinlemedi memleketlerine geri dönmek için gemilere koştu. Halbuki Odyseus yetişip, asayı Agamemnon’un elinden aldı onun konuşmasıyla askere cesaret geldi, evlerine dönmek yerine Truva’da kalıp zafer kazanmak istediler. Bu askerler arasında bir kişi karşı geldi, Agamemnon ile alay etti. İşte o zaman devletin ezici gücünün simgesi asa’nın Odyseus’un eliyle adamın sırtına indiğini gördük. Adam acıyla iki büklüm olduğunda, gözlerinden yaşlar boşandığında, artık isyan edecek kimse kalmamıştı. “Sallandıracaksın üç kişiyi” mantığı burada da işledi, bir kişiye ceza vererek aşağılayarak diğerlerinin savaş meydanını terk etmesi engellendi.

Odyseus’tan sonra yaşlı bilge Nestor bir konuşma yaptı, hem askeri yüreklendirdi, hem de Agamemnon’a savaş taktiği verdi. Her kral ın ordusuyla birlikte sıralanmasını, orduların birbirine karışmamasını, savaşta kim başarılı kim başarısız olduğunun anlaşılması için bu şekilde bir düzen kurulmasını istedi. Böylelikle kaçan olursa daha kolay tespit edilecekti.

Başkomutan Agamemnon’du ama disiplini sağlayan Odyseus oldu. Hem Odyseus hem de Nestor hitabet kabiliyetlerini ve askeri alandaki uzmanlıklarını gösterdiler.

Bunun üzerine Agamemnon sevindi, Tanrılara dua edildi, öküz kurban edildi, herkes yedi içti, keyifler yerine geldi. Hayvanlara bolca yem verilmesi ve büyük savaşa hazırlık emri verildi.

#İlyada İkinci Bölüm

Zeus elinde asası, Hermitaj Müzesi

26 Kasım 2023 Pazar

Odyseus

 


Evet Hera, Athena’yı Yunan ordusunun yanına yolladı “ -winning words- kazanacak sözlerinle onlarla konuş” dedi. Athena derhal Odyseus’u buldu. O diğerleri gibi memleketine dönme telaşında değildi. Athena Odyseus’ a “Laertes’in asil oğlu, taktik ustası Odyseus, neler oluyor böyle? Priam mı muzaffer olacak? Sizler memleketinize kaçıyorsunuz. Helen için pek çoğunuz hayatınızı feda ettiniz. Helen halen memleketine dönemedi. Hemen arkadaşlarınla konuş -winning words- kazanan sözlerinle onları ikna et. Gemilerine binmesinler” dedi.

Athena ve Odyseus arasında paralellik görüyoruz. İkisi de korkusuz savaşçı, ikisi de taktik ustası ve ikisi de söz sanatının ustası. Yunanlılar içinde en çok Odyseus’a yakınlığı var Athena’nın.

Odyseus hemen koştu geride uçuşan pelerinini düşürerek, o sırada Agamemnon ile karşılaştı elinden asasını aldı. Gemilerin yanına gitti. Krallarla kral gibi nezaketle askerlerle de komutan gibi konuştu. Agamemnon bizi deniyor. Onun gerçek niyetini henüz bilmiyoruz. Daha önce savaş konseyini toplayıp saldırı planı yapmıştı. Onun onuru kral olduğu için Zeus tan geliyor kızdırmayalım Agamemnon’u . Bu dünyayı yöneten Zeus’tur o da Agamemnon’a yetki vermiştir” dedi.

Askerler içinde aleyhte konuşan olursa onları susturdu. “Emre itaat edin. Bir tek komutan vardır, o ne derse o olur. Her kafadan bir ses çıkmasın” dedi.

Adamlar toplanıp kendi aralarında tartışırken geride deniz kabarmış dev dalgalar çıkmıştı.

Herkes hizaya girdi, disiplin sağlandı ancak Thersites halen konuşmaktaydı. Ağzına geleni söylüyordu, krallara hakaret ediyordu. Bu adam Truva’ya gelen askerler içindeki en çirkin adamdı. Bacakları yamuk, kamburu çıkmış, göğsü içine çökmüş, kafası sivri saçları yün gibi..

İlyada daki en uzun tarif verilmiş burada. Komutanlara karşı gelen adam fiziken de çirkin olarak tarif edilmiş.

Thersites susmuyordu. Agamemnon’a bağırmaya başladı. “Ey güçlü kuvvetli kral, hala ne mızmızlanıyorsun? Altını gümüşü depoladın, güzel kadınları esir aldın daha ne istiyorsun? Esir aldığın askerler için Truvalıların ödediği fidyeler de yetmedi mi? Aşil’in elinden ganimetini aldın. O bile sustu. Sen hala doymadın” dedi.

Odyseus’un elindeki Agamemnon’un asası adamın sırtına indi. “Böyle konuşmaya devam edersen parçalarım seni” dedi Odyseus. Adam acıyla eğildi gözlerinden yaş boşaldı. Çivili asanın vurduğu yer kabardı.

Odyseus isyanı bastırmıştı. Artık kimse sesini çıkaramadı. Odyseus’u övmeye başladılar. Ithaca’ lı kahramanın yanı başında Athena’nın gözleri parlıyordu.

Kral’ın gücünü simgeleyen asa Odyseus’un elindeydi, hitabet kabiliyetiyle orduyu hizaya sokan da oydu, ancak gene de Agamemnon’a hitaben güzel bir konuşma yaptı “Ordu emrine hazırdır. Esasında bir ay bile insanın yurdundan ayrı kalması çoktur ama bir burada dokuz senemizi doldurduk. Ancak Truvayı almadan gitmeyeceğiz. Buraya gelirken bir yılanın dokuz kuşu yuttuğunu görmüştük bu savaşın dokuz seneden önce sonuçlanmayacağı belliydi. Onuncu senede zafer bizim olacak” dedi.