Yunanca aristos “en iyi” anlamındadır. Aristokrasi,
aristokrat kelimeleri buradan geliyor. Bir savaşçının yaptığı en iyi savaşa da aristeia
deniyor. Geçen bölümde Diomedes’in tanrılara karşı savaşını görmüştük. Ona
bu süper gücü Athena vermişti. Tanrıların kendi aralarındaki mücadelesi
sebebiyle güçlendirilen Diomedes Afrodit ve Ares’i yaralamış, Apollo’ya
saygısızlık edip kızdırmıştı. Bu bölümdeki savaşlar Diomedes’in en iyi savaşı –
aristeia olarak anıldı.
Bütün bu olanlardan sonra Zeus’un azarladığı kişi Ares oldu.
Çünkü Zeus’un planı Yunanlılara savaşı kazandırmaktı. Halbuki Ares Truvalılara
yardım etmişti. Bunun için Tanrıların savaşa karışması yasaklandı.
Artık tanrılar savaşa karışamayacaktı. Ölümlüler ise hız
kesmeden çarpışmaya devam ettiler. Kralların, soyluların çocukları ölüyordu. Menelaus,
Adrestus’u canlı ele geçirmişti. Genç delikanlı Menelaus’a kendini öldürmemesi
için yalvardı. Dizlerine kapandı. “Benim babamın serveti çok büyük. Evimiz de
yığınla hazine var. Altın gümüş demir ne istersen verebiliriz. Babama haber et,
sana fidye göndersin canımı bağışla” dedi. Menelaus gence acıdı. Adrestus’u
gemiye götürmeleri için yardımcısına işaret verdi.
O sırada Agamemnon yetişti. Kardeşine “Ne kadar da yufka
yüreklisin, herhalde evde Truvalılardan çok şefkat görüyorsun. (Kaçırdıkları
kadınları kastediyor.) Bu beşikte bebe değil. Öldürelim gitsin. Bunların mezarı
bile belli olmayacak” dedi.
Menelaus gence bir yumruk yapıştırdı, Agamemnon mızrağını Adrestus’un
göğsüne gömdü. Bu iki savaşçının gönlünde merhamet yoktu.
Bu arada Nestor savaşçıları durup ganimet toplamamaları
konusunda uyarıyordu. “Savaşa ara vermeyin, öldürmeye devam ganimeti sonra
toplarsınız” diyordu.
Yunanlılar bastırıyor, Truva surları arasında panik
yayılıyordu. Kral Priam ‘ın oğullarından Helenus gaipten haber alıyordu, kuşların
uçuşuna bakıp kehanette bulunuyordu. Aeneas ve Hektor’a koştu. Komutanlarım
dedi (bu savunma hattını korumalıyız. Askerle konuşun yüreklendirin. Geri
çekilmesinler. Bir anda panik başlarsa hepsi surlara kaçar içeri girip
kendilerini eşlerinin kollarına atar. Düşmanı sevindirmeyelim buradan bir
santim bile ilerleyemesinler. Hektor sen saraya git annemizi bul, kadınlar
Athena ve Zeus’a dua etsinler, en güzel elbiseyi bulup Athena’nın heykeli
dibine bıraksınlar, on iki tane inek kurban edilsin.” Dedi.
Hektor arabasından atlayıp, askerlerle konuşmaya gitti.
Bütün bölükleri gezip yüreklendirdikten sonra şehrin kapısına yönlendi.
Diomedes iki ordu arasında kalan boş alanda Glaucus ile
karşılaşmıştı. İki savaşçı teke tek dövüşmek üzere hazırlandılar. O sırada
Diomedes savaşçıya kim olduğunu, nereden geldiğini sordu ve kendi ailesini
anlattı.
Glaucus “niye soruyorsun eski nesilleri? İnsanlar yaprak
misali dökülüyor yerine yenileri geliyor. Ama ille de bilmek istiyorsan biz Korint’
li bir aileyiz.” diyerek babasını, dedesini, aile hikayesini, yaptıkları
kahramanlıkları anlattı.
Bu hikâyeyi duyunca Diomedes mızrağını kaldırıp yere
sapladı. “Harika. Bizim dedelerimiz arkadaştı. Birbirlerini ziyaret eder,
hediyeler verirlerdi. Biz şimdi seninle dededen babadan dost sayılırız. Onun
için birbirimizle savaşamayız. Nasılsa etrafta öldürecek adam çok. Birbirimize
silah doğrultmayalım. Gel bu dostluğun şerefine zırhlarımız değiştirelim” dedi
genç adama.
İkisi de savaş arabalarından atlayarak, birbirleriyle el
sıkıştılar. Zırhlarını çıkarıp değiştirdiler. Glaucus’ un kafası o anda fazla
çalışmıyordu. Zeus biraz aklını karıştırmıştı. Tam yüz inek değerinde olan
altın zırhını, Diomedes’ in dokuz inek değerindeki bronz zırhıyla değiştirdi
düşünmeden. Çakal Diomedes onu kandırmıştı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder