Hektor ve Paris silahlanmış halde Truva kapılarından rüzgâr
gibi çıktılar. Kafalarında savaş hazırlığı tamamlanmış, saldırıya hazır
vaziyetteydiler. Bu rüzgâr herhangi bir rüzgâr değildi. Gemiciler nasıl rüzgâr
olmazsa bunalır, kürekçiler nasıl yorgun düşerse, o anda edilen dualar kabul
olunur, tanrı kuvvetli bir rüzgâr gönderirse, o rüzgâr gibiydi. Kaptanlarını
bekleyen Truvalı askerleri öyle sevindirdi.
Hemen iki kişiyi öldürdüler, sonra arkası geldi, üstünlük
Truva’ya geçmişti. Athena bu durumu gördü Olimpos dağından aşağıya bir hışımla
indi. Onu Bergama tapınağının tepesinden gören Apollo hemen yetişti önünü
kesti. “Ne var, niye geldin? Gene Yunanlılara yardım mı edeceksin? Truvalılara
hiç acıman yok mu senin? Bugün bu kadar çarpışma yetişir. Artık ara versinler. Yarın
devam ederler” dedi. Athena bu teklifi kabul etti. “Ama nasıl durduracağız
çarpışmayı” diye sordu.
“Hektor’u kuvvetlendirelim, cesaretlendirelim, Yunanlılardan
birisini düelloya davet etsin.” Dedi. Athena hemen Priam’ın kâhin oğlu Helenus’a
telepati yoluyla bir mesaj yolladı. Mesajı alan Helenus, Hektor’un yanına
gitti. “Tanrılardan mesaj geldi, sen Yunanlılardan biriyle ölümüne düello
yapacaksın. Merak etme senin ecelin daha gelmedi, bunu hissediyorum” dedi.
Hektor daha önce yaptığı gibi yine mızrağını savaşa ara
verilsin anlamında kaldırdı. Agamemnon bunu görünce birliklerini geri çekti.
Herkes oturdu, bekledi. Apollo ve Athena alıcı kuşlar gibi uçup, iki tepeye
yerleşti. Olacakları izlemeye başladılar.
Gene denizden gelen bir ışıltı gibi asker otururken
miğferleri sırları kalkanları ışıldadı. Hektor “Daha önce de ateşkes yapmıştık
ama Zeus izin vermedi, savaş devam etti, bunca kan aktı. Şimdi ben sizden
birine düello teklif ediyorum. Şartlarım şu: Eğer ben öldürürsem, öldürdüğüm
kişinin zırhını silahını alıp Apollo tapınağının duvarına asacağım. Bedenini
size iade edeceğim. Ona şanına layık bir cenaze töreni yapacaksınız, Çanakkale
Boğazının tepelerine gömeceksiniz. Üzerine toprak yığacaksınız. Geçen gemiler, Hektor’
un öldürdüğü adam burada yatıyor diyecek. O beni öldürürse, benim zırhımı
silahımı alır ama bedenimi arkadaşlarıma teslim eder. Bana Truva’da şanıma
layık cenaze töreni düzenlenir, şanım sonsuza kadar devam eder.”
Bu sözler üzerine bir sessizlik oldu. Kimse Hektor’la
savaşmaya cesaret edemiyordu, öne atılan olmadı. Ama bu sessizlik de utanç
verici bir hal almaya başlamıştı. Sonunda Menelaus kalktı. Zaten bu savaş onun
için oluyordu. Helen onun eski eşiydi. Helen’i geri almaya gelmişlerdi. Kendi
adamlarına döndü “Utanın! Hiçbiriniz kalkmadınız. Sus pus oturuyorsunuz. Ölün, geberin,
çürüsün kemikleriniz daha iyi. Ben gidip, savaşacağım. Kimin kazanacağına
tanrılar karar verir, ipler onların elinde” dedi, silahlarını kuşanmaya
başladı.
Ölüm emri imzalanmıştı o anda ama Agamemnon fırladı,
kardeşinin ölmesiniz istemiyordu. “Delirdin mi? Ne diye kendinden çok daha
güçlü biriyle savaşacaksın? Aşil bile korkuyor Hektor’dan. Sen otur. Başka
birini bulacağız” dedi.
Menelaus ağabeyinin sözünü dinledi askerler kalkıp onun
silahlarını aldı omuzundan. Yaşlı bilge Nestor kalktı “Ah ben genç olacaktım ki”
dedi eski savaşları yaptığı kahramanlıkları anlatmaya başladı. Sonra Argos
ordusuna yüklendi. “Niye korktunuz, niye hiçbiriniz kalkmıyorsunuz?” dedi.
Odyseus, Agamemnon, Menelaus, Büyük ve Küçük Ajaks,
İdomeneus, Meriones hepsi fırladılar. Nestor “Kura çekilsin” dedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder