Odysseus ve Hektor araziyi ölçtü, düellonun nerede olacağına
karar verdiler. Paris zırhını giydi dizliklerini bağladı, miğferini taktı. Kardeşinden
göğüs kalkanı aldı, onu da taktı. Miğferin üzerinde at kılından yapılmış süs
vardı. Kılıcını taktı, mızrağını eline aldı. Menelaus da silahlarını kuşandı.
Askerler sıra sıra dizildi ikitarafta, barış için dua ettiler. Kura çekildi ilk
saldırıyı yapmak için Paris seçildi. Herkes çok heyecanlanmıştı. Mızrağı
fırlattı. Mızrak Menelaus’un kalkanının tam ortasına çarptı, kalkanı eğdi.
Menelaus mızrağını kaldırdı, Zeus’a dua etti. Bu adam bana
misafir olarak geldi ve hıyanet etti intikamımı almama müsaade et dedi.
Menelaus’un mızrağı Paris’in kalkanının tam ortasına isabet etti kalkanı
delerek Paris’in vücuduna değmeden zırhını yırttı geçti. Paris son anda dönerek
ölümden kurtulmuştu.
Menelaus kılıcını çekti büyük bir kuvvetle Paris’in
miğferine indirdi. Kılıç kırıldı. “Ey Zeus, mızrağı fırlattım işe yaramadı,
kılıçla vurdum kılıç kırıldı elimde. Cezalandıramadım adamı” dedi.
Gene de Paris’in üzerine atladı, miğferin at kılından
yapılma süsüne yapıştı, Paris’i Yunan tarafına sürüklemeye başladı. Miğferin
deri bağı, Paris’in boğazını sıkıyordu. Genç adam boğulmak üzereydi. Zafer
Menelaus’ un olmuştu.
Fakat o da ne? Bir görünmez kuvvet (Afrodit) yetişti, Paris’i
boğmakta olan deri bağı kesi Paris’i kucakladığı gibi saraya götürdü. Kimse ne
olup bittiğini anlamadı. Görünmez
olmuşlardı. Miğfer Menelaus’un elinde kaldı. Menelaus deli olmuştu. Miğferi fırlattı attı.
Askerler koşup aldılar.
Afrodit Paris’i saraydaki güzel kokulu odasına götürdü.
Sonra gidip, Helen’i buldu. Helen’e yaşlı bir kadın gibi göründü. “Kocan odanda
seni bekliyor” dedi ama Helen’i kandıramadı. Helen yaşlı kadının aslında
Afrodit olduğunu anladı.
“Tanrıçam, niye geldin? Deli mi edeceksin beni? Ne
istiyorsun? Gene kaderimle mi oynayacaksın? Beni şimdi nereye yollamak
istiyorsun? Başka bir memlekete mi? Niye şimdi geldin? Tam Menelaus Paris’i
yenmiş, beni almaya gelmişken. Ben Paris’in
yanına gitmem artık. Korkağın teki o. Eğer çok meraklıysan tanrıçalığı bırak,
Olimpos dağından in. Sen evlen yakışıklı Paris’le” dedi.
Afrodit kızdı. “Deli kız, sen tanrıçayla nasıl konuşuyorsun?
Kızdırma beni, bildiririm haddini” dedi.
Helen korkmuştu. Afrodit’le beraber Paris’in odasına doğru
gitti. Kulenin tepesindeki odaya vardıklarında Paris’in karşısında oturması
için Helen’e bir sandalye çekti Afrodit. Maksadı aralarını yapmaktı ama Helen
bu seferde Paris’e sert çıktı. “Niye savaş meydanında değilsin, niye buraya
geldin? Orada kalsan Menelaus öldürecekti seni, değil mi?” Dedi.
Paris buna aldırmadı. “Gel yatak odasına geçelim” diyerek
tatlı sözler söyledi, Helen’i bir kez daha kandırdı. Afrodit aşk tanrıçalığını
gene yapmıştı.
Paris ve Helen odalarında birlikte olurken, Menelaus savaş
meydanında Paris’i aramaktaydı. Truvalılara sordu, onlar da bilmiyordu.
Esasında bulsalar vereceklerdi Paris’i, o kadar bıkmışlardı savaştan.
Agamemnon’un sabrı taştı. Kalktı “Ey Truvalılar, bu düellonun
galibi savaş tanrısı Ares’in sevdiği Menelaus’tur. Şimdi söz verdiğiniz gibi Helen’i ve
hazinelerini bize teslim edin. Uygun miktarda savaş tazminatı ödeyin. Bu da
size ders olsun. Asırlar boyu anlatılsın” dedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder