Kelimelerle düşünüyor, kelimelerle öğreniyor, kelimelerle
kendimizi ifade ediyoruz. Ne kadar çok kelime bilirsek, düşünce kapasitemiz o
kadar geniş oluyor.
Bazen kelimelere gerek olmuyor bir bakış yetiyor birbirimizi
anlamamız için. Vücut dili uzmanları var. Vücut diliyle ne halde olduğumuzu ne
düşündüğümüzü açıklıyorlar. Aslında bunun için uzman olmaya gerek yok. Göz
görüyor.
Vücut diliyle karşımızdakine isteyerek veya istemeyerek
mesaj veriyoruz.
Bazen yanlış anlıyoruz. Kelimeleri de vücut dilini de. Birisinin canı
sıkıldığını düşünüyoruz, onun bizle alakalı olabileceğini düşünüyoruz. Sorarsak
kelimelerimizi kullanırsak, o zaman bizim aklımıza gelmeyen başka bir şey
çıkıyor cevapta.
Kelimeler bazen kifayetsiz kalıyor.
Bazen anlaşılmak istiyoruz
Sesimiz duyabilir misiniz mısralarımda diyoruz.
Anlaşıldığımızdan emin olmak istiyoruz. “Değil mi?” Diye
soruyoruz.
Bazen gerginlik oluyor
“Oğlum senin derdin ne?” diyerek, meydan okumak tarzında
soruyoruz. Verilecek cevaba göre duygularımızı ayarlayacağız. Karşımızdaki
mantıklı bir şey söylerse, tamam bir derdi varmış hakikaten kendine göre haklı
diyeceğiz. Veya açıklamayı manasız bulacağız bize saygısızlık gibi göreceğiz,
kızacağız.
Bazen merak edeceğiz sevdiklerimizi acaba bir derdi var mı diyeceğiz
ama soramayacağız.
Bazen çifte standart konuşmalar olacak birine şöyle denecek
birine böyle denecek.
Bazen kendimizi de kandıracağız, o günkü ruh halimize göre
herşey yolunda iyi güzel görünecek, bazen parçalı bulutlu olacak.
Bazen aklımıza gelecek kelimeler, bazen dilimizin ucunda
diyeceğiz, hafızanın bir yerinden tutup getiremeyeceğiz.
Bazen yabancı dilde dile getirebileceğiz tam da söylemek istediğimizi.
Bazen tam aksine anneannemizin bir sözü tam da burada işe yarayacak.
Bazen bir kanuna ihtiyaç duyacağız, herşey kitapta yazılı
olsun açık seçik belli olsun diyeceğiz. Bizim gibi hukuk fakültesinden yolu
geçmiş olanlar meseleyi Genel Hükümler – Özel Hükümler, Genel Kural ne?
İstisnası ne? Şeklinde bir şemaya oturtmaya çalışacaklar.
Önce bir kuralı belirleyelim diyecekler.
Matematik Fizik sevenler herşeyi formüllerle tahtaya yazmak
gözünün önünde bulundurmak isteyecekler. Çünkü bir kural olsun istiyoruz
elimizde hayatı anlamakta bir anahtar olsun istiyoruz. Bilimin özelliği zaten
düşünceleri organize edebilmekte.
Gökyüzünü bile organize etmek istiyoruz. Başımızı kaldırıp
bir yıldız kümesine bakıyoruz. Büyük ayı takım yıldızı diyoruz.
Hayalle bilim birlikte, iç içe önce hayal ediyoruz, sonra
keşfediyoruz icat ediyoruz.
Şaire gelince o da kurallara bağlı matematiksel olarak
şiirine ahenk veriyor, vezinle kafiyeyle düşünüyor. O ritimle söyledikleri hem
akılda kalıyor hem de insanın hayal dünyasını harekete geçiriyor. Bazen düşündürüyor.
Söz söylerken matematikle şiirini organize ediyor, o hayal
dünyasını bazı kurallara sığdırıyor ama konu olarak bir sınır içerisinde değil.
Alabildiğine özgür.
Felsefeci’nin kurallar koyma anlama açıklama kategoriler yapma
tutkusu, hukukçuları veya bilim adamlarının düzen sevdasını kat kat aşıyor.
Yazıyor, yazıyor, yazıyor, Anlatıyor, anlatıyor, anlatıyor,
okurken fevkalade güzel mantıklı geliyor, sonra bir başka düşünürü okuyorsun, o
tamamen farklı bir telden çalıyor.
Bir de din var. Orada vahiy yoluyla geliyor bilgi. Ya melek
geliyor yukarıdan haber getiriyor, ya uykuda bir şey malum oluyor.
Anlamını bilsen de bilmesen de Arapça okuduğun bir dua veya
Hristiyanlar için Latince okunan bir ilahi o anda tam ihtiyacın olan şey
oluyor.
Yabancı dilde şarkılar dinliyorsun anlamını bilmesen de o
şarkı seni büyülüyor.
Başka diyarlardan başka devirlerden gelmiş bir sanat eseri
tam da senin duygularını yansıtıyor.
Bir resim bin kelime diyorsun.
Günümüzde giderek mesajlaşma yoluyla iletişim kuruluyor,
çoğu zamanda cümleyi bitirirken veya başlarken bile emoji koymak ihtiyacını
hissediyoruz. Bazen de hiçbir şey yazmadan sadece bir emoji ile ifade ediyoruz
kendimizi. Bazılarına göre lisan elden gidiyor. Bana göre öyle değil çünkü
görsel olarak dünyayı algılamaya programlanmışız. Belki mesajda o küçük
görselliğe o küçük simgeye de ihtiyaç hissediyoruz. Bloglarda, facebook
postlarında, kitaplarda resim de olursa daha çok ilgi çekiyor.
Kiliselere resim konsun mu konmasın mı, resim günah mı değil
mi tartışmaları olmuş. Neden? Çünkü resmi gerçek zannetme, özü anlamaya çalış
resme heykele değil gerçek Tanrı’ya tap. Yani sanatın temsil gücüne de bir
sınır koyalım demek oluyor bu bir yerde.
Şimdi kelimelerle ifade ettikleri anlamlarla devam edelim
konumuza
Devamı bir sonraki blogda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder