30 Aralık 2020 Çarşamba

Kelimeler

 


Önce söz vardı
in principio erat verbum....
Eν ἀρχῇ ἦν ὁ λόγος
In the beginning was the Word,
Im Anfang war das Wort...
Au commencement était la Parole
In principio era il Logos

 

 


Kelimelerle düşünüyor, kelimelerle öğreniyor, kelimelerle kendimizi ifade ediyoruz. Ne kadar çok kelime bilirsek, düşünce kapasitemiz o kadar geniş oluyor.

Bazen kelimelere gerek olmuyor bir bakış yetiyor birbirimizi anlamamız için. Vücut dili uzmanları var. Vücut diliyle ne halde olduğumuzu ne düşündüğümüzü açıklıyorlar. Aslında bunun için uzman olmaya gerek yok. Göz görüyor.

Vücut diliyle karşımızdakine isteyerek veya istemeyerek mesaj veriyoruz.

Bazen yanlış anlıyoruz.  Kelimeleri de vücut dilini de. Birisinin canı sıkıldığını düşünüyoruz, onun bizle alakalı olabileceğini düşünüyoruz. Sorarsak kelimelerimizi kullanırsak, o zaman bizim aklımıza gelmeyen başka bir şey çıkıyor cevapta.

Kelimeler bazen kifayetsiz kalıyor.

Bazen anlaşılmak istiyoruz

Sesimiz duyabilir misiniz mısralarımda diyoruz.

Anlaşıldığımızdan emin olmak istiyoruz. “Değil mi?” Diye soruyoruz.

Bazen gerginlik oluyor

“Oğlum senin derdin ne?” diyerek, meydan okumak tarzında soruyoruz. Verilecek cevaba göre duygularımızı ayarlayacağız. Karşımızdaki mantıklı bir şey söylerse, tamam bir derdi varmış hakikaten kendine göre haklı diyeceğiz. Veya açıklamayı manasız bulacağız bize saygısızlık gibi göreceğiz, kızacağız.

Bazen merak edeceğiz sevdiklerimizi acaba bir derdi var mı diyeceğiz ama soramayacağız.

Bazen çifte standart konuşmalar olacak birine şöyle denecek birine böyle denecek.

Bazen kendimizi de kandıracağız, o günkü ruh halimize göre herşey yolunda iyi güzel görünecek, bazen parçalı bulutlu olacak.

Bazen aklımıza gelecek kelimeler, bazen dilimizin ucunda diyeceğiz, hafızanın bir yerinden tutup getiremeyeceğiz.

Bazen yabancı dilde dile getirebileceğiz tam da söylemek istediğimizi. Bazen tam aksine anneannemizin bir sözü tam da burada işe yarayacak.

Bazen bir kanuna ihtiyaç duyacağız, herşey kitapta yazılı olsun açık seçik belli olsun diyeceğiz. Bizim gibi hukuk fakültesinden yolu geçmiş olanlar meseleyi Genel Hükümler – Özel Hükümler, Genel Kural ne? İstisnası ne? Şeklinde bir şemaya oturtmaya çalışacaklar.

Önce bir kuralı belirleyelim diyecekler.

Matematik Fizik sevenler herşeyi formüllerle tahtaya yazmak gözünün önünde bulundurmak isteyecekler. Çünkü bir kural olsun istiyoruz elimizde hayatı anlamakta bir anahtar olsun istiyoruz. Bilimin özelliği zaten düşünceleri organize edebilmekte.

Gökyüzünü bile organize etmek istiyoruz. Başımızı kaldırıp bir yıldız kümesine bakıyoruz. Büyük ayı takım yıldızı diyoruz.

Hayalle bilim birlikte, iç içe önce hayal ediyoruz, sonra keşfediyoruz icat ediyoruz.

Şaire gelince o da kurallara bağlı matematiksel olarak şiirine ahenk veriyor, vezinle kafiyeyle düşünüyor. O ritimle söyledikleri hem akılda kalıyor hem de insanın hayal dünyasını harekete geçiriyor. Bazen düşündürüyor.

Söz söylerken matematikle şiirini organize ediyor, o hayal dünyasını bazı kurallara sığdırıyor ama konu olarak bir sınır içerisinde değil. Alabildiğine özgür.

Felsefeci’nin kurallar koyma anlama açıklama kategoriler yapma tutkusu, hukukçuları veya bilim adamlarının düzen sevdasını kat kat aşıyor.

Yazıyor, yazıyor, yazıyor, Anlatıyor, anlatıyor, anlatıyor, okurken fevkalade güzel mantıklı geliyor, sonra bir başka düşünürü okuyorsun, o tamamen farklı bir telden çalıyor.

Bir de din var. Orada vahiy yoluyla geliyor bilgi. Ya melek geliyor yukarıdan haber getiriyor, ya uykuda bir şey malum oluyor.

Anlamını bilsen de bilmesen de Arapça okuduğun bir dua veya Hristiyanlar için Latince okunan bir ilahi o anda tam ihtiyacın olan şey oluyor.

Yabancı dilde şarkılar dinliyorsun anlamını bilmesen de o şarkı seni büyülüyor.

Başka diyarlardan başka devirlerden gelmiş bir sanat eseri tam da senin duygularını yansıtıyor.

Bir resim bin kelime diyorsun.

Günümüzde giderek mesajlaşma yoluyla iletişim kuruluyor, çoğu zamanda cümleyi bitirirken veya başlarken bile emoji koymak ihtiyacını hissediyoruz. Bazen de hiçbir şey yazmadan sadece bir emoji ile ifade ediyoruz kendimizi. Bazılarına göre lisan elden gidiyor. Bana göre öyle değil çünkü görsel olarak dünyayı algılamaya programlanmışız. Belki mesajda o küçük görselliğe o küçük simgeye de ihtiyaç hissediyoruz. Bloglarda, facebook postlarında, kitaplarda resim de olursa daha çok ilgi çekiyor.

Kiliselere resim konsun mu konmasın mı, resim günah mı değil mi tartışmaları olmuş. Neden? Çünkü resmi gerçek zannetme, özü anlamaya çalış resme heykele değil gerçek Tanrı’ya tap. Yani sanatın temsil gücüne de bir sınır koyalım demek oluyor bu bir yerde.

Şimdi kelimelerle ifade ettikleri anlamlarla devam edelim konumuza


Devamı bir sonraki blogda.

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder