22 Eylül 2019 Pazar

Cehennem'den Çıkış




Kanto 34



Vexilla regis prodeunt inferni
“Cehennemin Kralı’nın bayrakları sallansın”, dedi rehberim.
Doğru karşıya bak, Cehennemin en dibinde, buzun içinde onu seçebiliyor musun?”
Sislerin içinde yeldeğirmeni gibi birşey gördüm
Öyle bir rüzgar esiyordu ki; onun hareketinden
Korunmak için, kendimi hemen Virgil’in arkasına attım.
Başka saklanacak bir yer yoktu.
Buz tabakasının üzerinde, göldeki sazlar gibi sıralanmış en son  ruhları gördüm.
Bazısı yere yatmış; bazısı ayakta buzun içine sıkışıp kalmıştı.
Kimisi başaşağı duruyordu, kimisi ayakları üzerinde.
Kimisi de iki büklüm.
Biraz yakınlaşınca, bir zamanlar Cennet’in süsü olan, kötü yaratığı gördük.
Rehberim beni durdurdu,
Kenara çekildi;
“Dis’in yüzüne bak;
“Ruhuna kuvvet vermelisin burada” dedi..
Okuyucu, o anda nasıl kanım buz kesi anlatamam sana;
Korkudan sesim çıkmıyordu.
Yazamıyorum artık. Böyle bir korku yazılamaz.
Ölmedim ama sesim soluğum kesildi.
Ne hayattaydım, ne de ölüydüm o anda.
Acının Imparatoru göğsünü buzun içinden kurtarmaya çalışıyordu.
Dağlar onun kolu kadardı ancak.
Daha önce gördüğümüz devlerden çok daha büyüktü.
Bir kolu dağ kadarsa, gerisini varın siz düşünün.
Eskiden güzelmiş, şimdi çirkin.
Her belanın kaynağı üç kafalıydı;
Biri önde kırmızı, diğerleri omuz başlarında.Tepede hepsi birleşiyor.
Sağ taraftaki sarımsı bir beyaz,
Soldaki, Nil kıyısında yaşayanlar gibi esmerce.
Her kafanın altında deli gibi çarpan bir çift kanat...
Kanatları denizdeki yelkenlerden büyük.
Kuş kanadı gibi değil, Daha çok yarasa kanadına benziyor.
Öyle bir şiddetle çarpıyor ki; kanatlarını, üç tarafa yayılan korkunç rüzgarlar,
 birleşip fırtına estiriyor, Cehennemin bu bölümünü soğuktan donduruyor.
Üç çift gözden de, yaşlar yanaklarına akıyor,
Sonra kanla, irinle  birleşiyordu.

Her bir ağzında bir günah çiğnemekteydi.
“Bu üçü onun yemeği; sonsuza kadar çiğneyecek onları.
En çok acı çeken öndeki,  Judas Iscariot’tur.
Kafası içerde, bacakları dışarıda debeleniyor.
Siyah kafadan sarkan Brutus, onun bacakları içerde kafası dışarıda ama birşey söylemiyor.
Diğeri de kocaman kollarıyla Cassius.
Ama artık akşam oluyor, gitmemiz lazım;
Zaten herşeyi gördün.” dedi rehberim.

Jean Leon Gérome  The Death of Caesar

Istediği gibi Virgil’in yakasını tuttum, O şeytanın kanatlarını açmasını bekliyordu
Boş bir  anını bulup, sırtındaki tüylere yapıştık aşağı doğru kaymaya başladık.
Şeytanın buzda açtığı yarıktan geçmeye çalıştık.
Bir an “geçemeyeceğiz gene Cehenneme düşeceğiz” diye korktum
“Sıkı tutun” dedi Virgil; nefes nefese.
“Başka yolu yok şeytanı merdiven gibi kullanacağız”.

Arzın merkezindei yarıktan öte tarafa, kayalıklara geçtik.
Şeytanın ayakları havada sallanıyordu; Şaşkınlık içindeydim. Cehennemden çıkmıştık.
Virgil beni yüksek bir kayanın üzerine oturrtu önce.
Sonra biraz dinlenince, “Hadi kalk ayağa, daha çok yolumuz var; dağı tırmanacağız.” dedi

Brutus

Güneşşiz,- hayvan ini gibi- bir yerdeydik bu kayaların arasında.
“Buz nerede? Lucifer’e ne oldu?
Demin geceydi, burada biraz sonra tan ağaracak.
Bana anlatır mısın, ne oldu?” diye sordum Virgil’e.
Dünyanın merkezinden geçtik, Şimdi güney yarımküredeyiz;
Güneş karanın üzerinde parlıyor.
Ademle Havva’nın doğduğu yerdeyiz.
Judeca’ da geceydi,burada gündüz olacak.
Sırtına basarak geçtiğimiz Şeytan, o buzun içinde hapistir.
Kuvveti çıkmaya yetmez.
Buradan yukarıya dağ yükselir, Lethe ırmağı akar.
Henüz göremezsen de, sesini işitebilirsin.”     
O bilinmeyen yolda yürümeye başladık rehberimle.
O önde, ben arkada;
Başka kimseyi düşünmeden.
Karanlıktan aydınlığa çıktık.
Gökyüzü, açıldı Bir kez daha gördük yıldızları...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder