19 Eylül 2019 Perşembe

Kont Ugolino




Kanto 33
Inferno


Günahkar ağzını,  kafasının yarısını yemiş olduğu
Kurbanının saçlarına sildi.
 Konuşmaya başladı:
“Benden çok acı bir olayı anlatmamı, acımı tazelememi  istiyorsun;
Düşüncesi bile kalbimi ikiye bölüyor.
Bu başının etini yemekte olduğum adamı dünyada rezil edecekse sözlerim,
Anlatayım.
Hem ağlayayım, hem de anlatayım hikayemi.
Senin kim olduğunu ve nasıl buraya geldiğini bilemem
Ama konuşman Floransalı gibi.
Ben Kont Ugolino idim.
Bu da Başpiskopoz Ruggieri.

Şimdi sana bunun kafasını niye yediğimi anlatayım;
Ben buna güvenmiştim ama onun yüzünden hapsedildim ve onun ihanetiyle
Ölüme gittim. Bu kadarını zaten biliyorsun.
Ama bilemeyeceğin, ne kadar insanlıktan uzak bir şekilde,
 ne kadar ızdırapla ve nekadar uzun süre acı çekerek öldüğüm.
Hepsini anlatayım, sen  dinle,  uğradığım haksızlığı.
Artık benim hikayem yüzünden  adına “Açlık Kulesi” denilen yerde,
O taş mezarda, -şimdi başkaları yanlız başlarına  volta atmakta.-
pek çok ayım geçti.
Korkulu rüyalar gördüm, o  kötü gecelerde.
Lucca ve Pisa şehirleri arasındaki dağlarda avlanan bir avcı gibi göründü
 bu hayvan bana rüyalarımda.
Kurdu ve yavrularını avlayan avcı.
Aç köpeklerinin önünde, Gualandi Sismondi ve Lanfranchi vardı
Avı işaret ediyorlardı
Baba ve oğulları kaçıyorlardı.
Ama nefessiz kalarak yoruldular.
Av köpekleri dişlerini avlarına geçirdi
Etlerini kopardı, o sivri dişleriyle.
Sabaha karşı rüya hala aklımda olarak uyandım,
oğullarım açlık ve uykusuzluktan inliyor, ekmek istiyorlardı
Kalbimde duyduğum acıyı duymuyor, ağlamıyorsan; sen de kötülerdensin
Gardiyanların sabah kahvaltısını getirdikleri saat yaklaşmıştı.
Çocuklar uyanmış, onlar da görmüş oldukları kötü rüyalardan dolayı huzursuzlanmışlardı.
O korkunç kulenin dibinde, kapının kapatıldığını, tahtalara çivilerin çakıldığını işittik.
Çocukların yüzlerine bakakaldım, bir şey söyleyemeden.
Ağlamadım, içimden taş kesildim.
Onlar ağladı.
‘Neyin var baba çok tuhaf görünüyorsun’ dedi  Küçük Anselm,
Ne bir tek söz söyledim, ne de bir tek gözyaşı döktüm.
Bütün gün, bütün gece sustum.
Sabahın ilk ışıklarıyla, çocukların korku dolu gözleriyle karşılaştım.
Ve kendi içimi yiyen korkuyla.
Acıyla ellerimi ısırdım.
Oğullarım açlıktan elimi ısırdığımı sanıp, korkuyla ayağa kalktılar.
Onları üzmemek için, kendimi toparlamaya çalıştım
Ah dünya! niye yer yarılmıyor da içine girmiyoruz?
O günde, gecesinde de sessizce oturduk.
Dördüncü gün, büyuük oğlum yere düştü, “ baba yardım et “ dedi.
Beşinci,altıncı gü,n hepsi teker, teker öldüler.
Hapishanenin zeminine serildiler.
Ben artık kör olmuştum.
Yerde emekleyerek,  çocukların yanlarına gidip, onları deli gibi sallıyordum,
İsimlerini söylüyordum,
Sonra açlık benim de işimi bitirdi.”
Gözleri kısıldı, konuşmasını bitirdiğinde.
Hasmının kafasını yeniden tuttu,  buldog gibi dişlerini geçirdi.


Ah Pisa! Si kelimesinin duyulduğu, en güzel ülkenin kokuşmuş şehri!
Caprara ve Gorgona adaları birleşsin, Arno ırmağının ağzını tıkasın,
Senin şehrini su bassın,
Taa ki, en son vatandaşın da boğuluncaya kadar!
Ugolino sana ihanet ettiyse de,
Adamın çocuklarına niye bu eziyeti yaptın?
Yeni zamanların Thebes’i! Gençlerin dünyasını kararttın.
Suçlanamayacak kadar gençtiler...

Oradan ayrıldık rehberimle.
Buzun üzerine yatmış olan günahkarları gördük.
Ağlamaktan gözleri kapanmıştı.
Dışa verilemeyen acı, içlerinde birikiyordu.
Gözyaşları buz oluyor, gözlerini kapıyordu.
Orada durmaktan ben de uyuşmuştum.
Yüzümden his gitti.
Sonra bir rüzgar esti;
“Efendim bu rüzgar nereden gelmekte?” diye sordum.
“Cevabını bulacaksın bu sorunun yakında.
Kendi gözlerinle göreceksin.”

O sırada birisi yardım istedi:
“Buraya gönderilmiş kötü ruhlar,
Gözümden buzu alın, biraz ağlayayım” dedi.
“İsmini söyle önce” dedim O’na.
“Ben Friar Alberigo,
Manfred’i öldüren.”

“Ne? Sen öldün mü?”

“Yoo, yaşıyorum orada, nasıl yaşıyorsam, ama ruhum bu çukura düştü
Kader işte.
Gözümü açman için, biraz daha fazlasını anlatayım.
Kötülük yapanların ruhu bedenlerinden ayrılır.
Ruhun bıraktığı boşluğa şeytan yerleşir.
O bedeni, O yönetir artık ölünceye kadar.
Kötü ruh ise buraya düşer.
Buraya yeni geldiysen bilirsin;
Branca d’Oria ismini; O da burada.”
“Sen beni kandırıyor musun?
O hala yaşamaktadır,  yer içer yatar uyur. Elbise giyinip gezer”

“Hayır!
Kaynar kazanda yanıyor o.
Ama şimdi elini uzat gözümdeki buz parçasını çıkart; bırak ağlayayım biraz.”
Sözümü tutmaya gerek görmedim,
Buna iyilik yaramazdı.

Sizi Cenovalılar sizi! Şu dünyadan atılmalısınız.
İziniz kalmamalı.
Hak, hukuk bilmezsiniz siz.
En belalınızın ruhu burada, Cehennem’de cezasını çekmekde,
Bedeni aranızda yaşamakta...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder