Ic güdülerime kulak vermeyi ve dikkate
almayı öğrendim. Endişelendiğim de hemen harekete geçiyorum, mesela ayakkabımın
içine küçük bir taş kaçtığında, ayağımı acıtmaya başlamadan hemen çıkariyorum.
Tavuk kemiği boğazıma kaçmadan, tedbir alıyorum, kısacası duygularıma ciddiye
alıyorum ve onlardan kaçmiyorum. Bu sebeple, bu Salı sabahı erkenden bir
tekneye binip denize açıldim, geceyi sahilde geçirecegim, tekrar bulusmadan önce, biraz yalnız kalmak istiyorum.
Süphesiz, esimin emeklilik ve tekrar
birleşmek konusunda söylediklerine şaşırdım. Bu seneyi evli bir kadin olmakla,
serbest olmak arasında gidip gelerek geçirdim. Şimdi, çok dikkatli olmalıyım, kendi
isteklerimi arzularımı iyice gözden geçirmeden, bir anlaşma yapmamalıyım. Hesapta olmayan, bir
durumla karşılasmak istemiyorum. Benim endişelerime bu deniz kürü iyi gelecek. Sahilin bu vahşi kisminda yirmi şort saat
geçirdim. Burada “anı” yasadim, ruhumu
kuvvetli bir zırhla sardım. Bu sene
icinde kendi özerkligim icin cok ugrasmistim, bu konuda bir sey kaybetmedigimi
bilerek, mutlu dönüyorum.
Tekne yavasca sallanıyor, daha zorlu
tecrübelerden bana hatira kalmis olan, sağlam eski uyku tulumumu aliyorum. Bir
zamanlar, Andes’ te yürüyüş yapmis, Grand Kanyonun dibine kadar inmistim. Her
iki tecrube de benim azmimi ve direncimi sinamis, bana cok sey katmisti. Fakat,
bu yolculuklara baskalariyla cikmistim. Bu yuzden bağimsizligimi sınama imkanim
olmamisti. Bu macera o kadar dramatik değil, kac mil yürüdüğüm veya kac dağ zirvesine tirmanmis oldugum da onemli degil. Ama dogayla baş başa kalmakla
ilgili, bunun benim için, gercekten derin bir
anlami olacagina, inaniyorum.
Yirmi dakikalik yolculuk, çabuk bitti. Tekneden inisin daha kolay olacagini
dusundugumuz kucuk bir koya yanastik. Zorlukla teknenin kenarindan sahile çıkabildim,
suyun icinde yurumeye çalisarak, cadirimi ve uyku tulumumu sahile goturdum. Sonra
geri donup yiyecek, icecek ve diger malzemeleri tasidim.
Kaptan ayrilirken, “Yarin sabaha görüşürüz”
dedi. Ama, “Biliyorsun gece yarisi
kurtarma çalışması pakete dahil degil” diyerek uyardi. “Umarım, hava geceyi iyi geçirmene müsaade
eder” dedi. Bu biraz korkutucu oldu. Motorun sesi uzaklaşırken, onunla
beraber, günlük hayata ait alışık olduğum en son ses de gitti.
Ayakta duruyordum , çamurlu zemine
gömülüyordum. Boyle durumlarda duymaya alisik
olduğum her zaman ki korkumu
yeniden hissetmeye basladim. Ekstrem bir sey degil, yeni bir durumla ilk defa
tek basima kaldigimda hissettigim inceden inceye bir heyecan. Ya da iyi niyetli arkadaslarimin uyarilarina ragmen,
inatla yoluma devam etmek istedigim zamanlarda hissettigim korku.
Yola cikmadan once, esyalarimi arabanin
bagajına yerlestiriken, rastladığım bir komsu; “Başına bir iş gelir diye korkmuyor musun?” diye
sormustu.
Ben de kendimi savunmak isteyerek, cevap
vermistim:
“Umarim
gelir, ben de zaten bunu istiyorum”
Arabayi kullanirken,”Bize cok dikkatli ve
herzaman korumali olmayi oğreten su hayata yaziklar olsun! “ diye dusunuyordum.
Ama simdi bu vahsi doga icinde yalniz, etrafi seyrederken” acaba komsum benim
bilmedigim bir seyi mi biliyordu”demeye basladim. Hem, havanin bozacağı garanti- çünku firtina
mevsimi- ama daha kirk sekiz saat firtina beklenmiyor. Aslinda ben de yuzden,
henuz, firtina beklenmedigi icin, bugun gelmeyi tercih ettim. Ayni zamanda, bu
gece dolunay var, bu da kararimda etkili oldu.
Lastik botlarimin ucunu sahile vuran
dalgalar islatiyor. Dalgalar, bana
denizin yukselecegini ve eşyalarımı derhal daha yüksek bir yere tasimam gerektigini soyluyor. Sahile vuran egri bir kutuk buldum, malzemelerimi onun kenarina
yigdiktan sonra, bu sessiz sakin, huzurlu yeri incelemeye koyuldum. 360 derecelik manzarasi
vardı. Şu anda, cok sakin olan denizin ritmiyle nefes aliyorum. Sonra kalkip kendime bir kamp yeri aramaya
basladim. Botlarim yumusak kumun icinde yuruyusumu zorlastiriyor. Bir kum
tepesinden ötekine atlayarak ilerliyorum. Agir cekimde gibiyim aslinda kişiliğim geregi
yuksek hız severim.
Burada kamp kurmaya müsait olan çukurca bir
yer ararken, gözlerimle etrafi tariyorum. Sonunda ustunde ot bitmemis bos bir
alan goruyorum. Çukurda, üç tarafi korumali, etrafinda yüksekce tümsekler var. çadir
kurmak icin, mukemmel bir yer.
Bir saate kalmadan, çadırımı kurdum. Panik
halimin yerini sukunet aldi, endişelerim, bas ağrilarim gitti, hamlasmis
kaslarim güçlendi, karma karisik dusunceler kafamdan uctu gitti. Bir kutugun
uzerine oturarak suyun ve ruzgarin sesini dinleyerek sakinligin tadini
cikardim.
Burada manzara gorulmeye deger; oturduğum yerin alti teknik ressam aletleri
kullanilarak çizilmis gibi tam bir daire seklinde Bunu rüzgarin hareketiyle donen bir keskin cam
parcasi yapmis. Yeni buyumekte olan otlara hayretle bakiyorum, kumun icinde kök salıp büyümeleri çok zor
olmali. Kumun altinda yayilan kismi yüzeydeki kisimdan çok daha buyuk. Firtinalara,yer
degistiren kuma ve dalgalara rağmen canli kalabilmis.
Belki bu da benim icin, hatta evliliğim icin
bir isarettir. Evlilğim tam bir çember cizdi. Bu bitkilere bakarken, kendi
duygularimi düşünüyorum. Kendi merkezimi buluyorum. Şu anda bir tekerleğin
ekseni gibi saglam ve kendinden eminim. Bir iliskim olsa da böyle, olmasa da . Artık, kadere karsi gelmek istemiyorum, ama hayatimdaki
diger faktörler örgüsünü örerken ben de aktivitenin merkezinde olmak istiyorum.
Eğer bir yerde huzurdan çok çekisme varsa,
hic bir sey sabit degilse, hersey cok degişkense, butun canlilar bu degisime ve
erozyona ayak uydurmak zorundaysalar; o yerde insan kuvvetli mesajlar alabilir.
Burada tabiatla, kendimi cok yakin hissediyorum, cunku degisim artik benim de
arkadasim oldu.
Kalkip gitmek, yurumek vuducudumu esnetmek,
dalgalarin hareketiyle olusmus bu cennet koseyi kesfetmek istiyorum. Burada gecen
zamani, bu yerin degisen ruh halini tanimaya hevesliyim. Gezime bariyerin korudugu kisimdan basliyorum.
Kiyida amaçsizca geziyorum, kumsal daralmis, acik denizin firtinali sulari
sakin koya ulasiyor. Dalgalar hemen ayak
izlerimi ortuyor, bu arada deniz giderek yükselmekte. Buraya sığınma fikri
giderek daha çok hosuma gidiyor, izler hemen kapandığı icin, insanin
hareketleri bir sure sonra esrarengiz bir hal aliyor.
Deniz kenarinda gecirdigim bir yilin temel
özelligi, kaçıp gitmek, kimseye bir aciklama yapmak zorunda olmamak ve sırlarimi
koruyabilmek oldu. Yakinda, günlük
rutinimi bir başkasina açıklamak zorunda kalacagim. Joan’a geçende, “sırlarımın
olmasini özleyeceğim”demistim.
“Ama hayatinin bir kismini, kendine
saklamalisin, hiç kimsenin uzerine vazife olmayan kismini. Baskalarina
sırlarını açıkladığın dakika da kuvvetinin bir kismini da onlara vermis olursun”
dedi.
Burada açıklıktan cok gizlilik var, bu
nedenle "esrar"ın en iyi arkadasinin "huzur" oldugunu anliyorum. Azi bilmek ve çoğu merak etmek insani ümitlendiriyor. Ben
de durmaksizin cevaplari aramaktan vazgecerek, cevaplara rastgelmeyi tercih
eder oldum. Picasso, “Ben bulurum, aramam” demis. Artik eskisi gibi bütün olasiliklari hesap
etmek icin ümitsizce mucadele etmiyorum, daha çok “bekle gör” demeye
eğilimliyim. Bu cok daha tatmin edici bir varolus bicimi. Hic bir seyi ozel olarak tarif etmeye
calismamak, analiz yerine tecrübe etmeyi tercih etmek.
Burada bu duyguya kapilmam sacma bir sey
anma sanki biri beni takip ediyor. Her nedense bir şeyin arkamdan yaklastigini
hissediyorum. Burada beni takip edebilecek sey ancak, tilki veya çakal gibi bir
hayvan olabilir, ama her ikiside
insandan kaçar, pesine takilip, rahatsiz etmez. Gene de, acaip sesler ve
titresimler hissediyorum. Bir kac dakika sonra anladim, hissetmis oldugum şeyi
görebiliyordum; karadan degil denizden geliyordu ses ! Fok baligi surusu, kumda
yattiklari yerden gecici olarak ayrilip, dalgayla sürüklenerek, gelmisler.
Denizde günlük egzersizlerini yapiyorlar, ben yururken onlarda beni yuzerek
takip ediyorlarmis. Benimle saklanbaç oynuyorlar, dalip çıkıyorlar. Biri bana
bakinca ben de durup gözlerine baktim.
“Merhaba” diyerek gülümsedim, onlarla
konusmaya çalisiyordum, çünkü sesim ilgilerini cekiyordu. “Sizinle ilk
tanistigimizdan beri beni degisik seyler yapmaya sevk ettiniz...Sayenizde biraz
deli oldum...” dedim.
Dalıp,
elli metre ötede tekrar yüzeye çiktilar. Bana, “Hadi, sen de gel” der gibi
bakiyorlardi. Ben de bunun uzerine canlanip daha hizli yurumeye basladim. Bana
gösterdikleri ilgiden gurur duyuyordum. Artik hoplaya ziplaya, onlarin ritmine
uyarak, dalislarinin ahengiyle, iç güdülerine cevap vererek gidiyorum. Kelt
mitolojisine göre, insanlar fok
baliklarinin derin siyah gözlerine bakip dalarsa, kendilerini cagiran bazi
ruhlari gorebilirlermis. Şimdi ben de buna inanmaya başladım.
Hic
suphe yok ki; gectigimiz Ekim ayinda foklar beni etkiledi. Yaptiklari
yaramazliklarla beni de oyun sever,özgür ve risk alabilen biri haline
getirdiler. Hayatimdaki eksiklikleri gormeye zorladilar. Onlar beni yeni bir yola
sevk ettiler, bir degisim baslattilar. Şu an bunu farkederek duygulaniyorum. Gözyaslarim
yanaklarimdan akiyor. Bu akan gozyaslari
benim kendimi ne kadar canli
hissettigime delil oluyor.
Yarimadanin ucuna yaklasiyoruz. Körfez
okyanusla bulusuyor. Sular gürüldüyor. Yarımadanın burun kismina dalgalar
çarpiyor. Gelen dalga kiyiyi sarsiyor. Sular
fışkırıyor. Dalgalar çatlıyarak tekrar çarpiyor,
kanallar olusturuyor. Denizin kiyiya attığı taşlar parildiyor, dalgalar tekrar
gelip, bu taslarin uzerinden geciyor. Bende bu taslarin seneler icinde gecirdigi
degisimi dusunuyorum; bir zamanlar parcasi olduklari, o büyük dağı hayal
ediyorum, oradan yuvarlanip denize düşmüs olmalilar. Bir süre denizin dibinde
kaldiktan sonra tekrar dalgalarla karaya vurmuslar. Karadan denize, denizden karaya uzanan evrimleşme süreci.
Oturup, bir avuc kum aliyorum ve parmaklarimin
arasindan akisini seyrediyorum, seyrederken gelecegimin bana sundugu sonsuz
çeşitlikteki imkanlari düşünüyorum. Bir kac ay öncesine göre, inanılmaz bir
ilerleme var. O zaman, evde oturmus, sıkıntıdan patlamak üzereydim, kum saatini
seyrederek zaman geçiriyordum. Kum saati, hayatin geçisini temsil ediyor,
zamanı ölçüyordu. Dünyadan öylesine gelip geçmiyorum artık. Bulunduğum yere kök
salıyorum. Dakikalarin değerini biliyorum. Zaman tuhaf birsey. Artik hayattan zevk almaya
basladigimdan beri, hic yeterli zamanım olmuyor; ama ayni zaman icerisinde,
dakikayi uzatarak bir saat haline getirmeyi, gün boyu hayatimdan aldigim
tadlari uzatmayi, bir çok defa keyiflenmeyi öğrendim. Eskiden yirmi dört saatin
ne kadar vaatlerle ve olasiliklarla dolu oldugunu bilmezdim.
Dalgalarin beyaz köpükleri, korodaki kızların firfirlarina gibi, eğlenen gürültü
yapan su yuzeyinde dans eden coşkulu bir grup gibiler. Bana, benim olmaya
basladigim bir kadina benziyorlar. Taslarla oynamazsam, kiyida koşmazsam, etrafimda
olan her şeyi kucaklamazsam rahat edemiyorum. Eğer, okyanusa sularin yukselme
vakti gelirsen, kendini buyuk bir cekim gucunun ortasinda bulursun. Bu med-
cezirler sana cok sey öğretir, hayatin inişli
çıkışlı yollarinda daha kuvvetli olursun, dolup boşalmanin degerini
anlarsin.
Bu aksam ki suyun hareketi sahilde bir soyut resim gibi, çesitli desenler yaratiyor. Ressamlarin onceden yapip da, sonradan bozup, uzerine tekrar baska resim cizdikleri tuallere benziyor. Suyun getirdigi midye kabuklari, taslar ve cesitli dokuntulerle suslenmis. Sahil ressamin kanvasi haline gelmis, adeta bir kolaj calismasi yapiliyor burada. Sonra boyasi kurumadan, ressam fikrini degistirip, o resmin uzerine baska bir imaj ciziyor. Ben de seneler boyu boyle yaptim. Çercevemin icini cesitli katmanlarla doldurdum. Icinde yasadigimiz toplumun kultur ve deger yargilarina gore, bizden istenenlerle beraber; bir annenin idealleri gibi seyler,benim karakterimi yeniden ve yeniden tasarladi. En sonunda fazlalıkları atıp, orijinal benliğime kavuşma noktasina geldim.
Joan gibi bir arkadaşım olduğu icin çok
şansliyim, benim gelişimimi kenardan seyrediyor ve alkışlıyor,her ne aşamada
olursam olayim o asamanin benim projem olmasi gerektigini anlamama yardim
ediyor. Geleni kabul etmek ve uygun cevabi vermek , bir med cezir davranisidir.
Kiyiya vuran herneyse, ele alinip, tasniflenip, korunmalidir. Yalnizlığıma son
verip, yeniden cift olarak yasamayi düşündüğüme göre, farkliliklarimizi
kabullenmeli ve benzerliklerimizi kutlamaya hazir olmaliyim.Yeni benliklerimizin
su yüzüne çikmasini seyretmek ve benim kiyima vuran herseyle mutlu olmayi
istiyorum.
Bagimsizligini yeni kazanmis insanlarin,
birbirine verebilecegi en onemli sey, kabullenmektir. Bu gucu kazanmaliyim, yoksa hayatin inis-cikislarinin
disinda kalirim. Med- cezir kendi
ritmiyle olusur, bizim istedigimize göre
degil; bu yuzden sahile gelen bizim gibi kisiler yuzme zamanini ve yuruyus
zamanini kendi isteklerine gore degil, denizin kanununa gore ayarlamak
zorundalar. Hayatımıza dahil olup, bizimle beraber hareket eden insanlar icinde
ayni sey gecerli.
Bu guzel sicak gun bitiyor, yerini serin
bir aksama birakiyor. Artik çadirima donme zamani geldi, yolda giderken sahile
vurmus odunlari toplamaliyim. Aksama
ates yakacagim. Dalgali denize arkami
dönüp de, sakin ic bolgeye dogru giderken, tereddut ediyorum. Aslinda burayi birakmak
istemiyorum ama bu kuvettli dalgalar gibi, kuvvetli duygularla bir insan
surekli olarak yasayamaz. Adanin
ortasinda bir koridor var, orada odun bulma ihtimalim daha yüksek oldugu icin,
o tarafa doğru yöneliyorum. Ağaclarin altindan geçerken, ışık ve gölge
oyunlarina gözlerimin alismasi zaman aliyor; sonra yavas yavas, yere düşmüş, kucuk çali çirpiyi ,eski
tahta parcalarini, otlarin arasina saklanmis veya bej kuma gomulmus ufak odunlari farkediyorum. Fırtınadan
korunmak icin yapilmis eski bir tahta perde yikintisina rastlayinca, isim
kolaylasiyor. Burada bir kac defa, atesi tutusturmak icin kullanabilecegim
kadar tahta var. Agirliklari zorla tasiyarak, kamp yerimi buluyorum. Yukumu yere birakmanin verdigi mutlulukla, oturup
yorgunluk cikariyorum. Biraz peynir,
sarap ve gün batimi....
Daha cok, onceden hazirlanmis yiyecekler
getirmekle akillilik ettim; izgara
tavuk, çiğ sebze ve ekmek var. Eğer, gün batimini izleme şansini kaciracaksam,
yemek yapmak neye yarar? Daha önce,
gunesin batimini seyretmeye veya gecenin tadini cikarmaya zaman ayiramazdim.
Güneş batarken, geride pembe mor portakla ve sarinin tonlarini birakiyor.
Daha sonra melankolik bir koyu maviye donusuyor ve en sonunda daha derinleserek alacakaranlik oluyor. Butun hersey dingin,
sakin, olgun. Kendime kadeh kaldiriyorum; degisim geçiren kadina, artik mutlu
olmayi beklemeyen kadina. Çünku artik beklememe gerek yok; mutluyum.
Bu arada sırt çantamı çıkarıp, fener
aramaya basliyorum. Biraz okuyacagim ve
gunlugumu bulup, neler hissettigimi yazacagim. Sonra, ay isigi parlamaya
basliyor ve feneri aramaktan vazgeciyorum, bu yumusak dogal ışık kadar, heyecan
verici ne olabilir. Gorme hissine bagimli olmak yerine diger hislerimi kullanmaya
karar veriyorum. Joan’un dedigi gibi, “
diğer hislerinin canlı kalmasini istersen onlari kullamalisin.”
Tam buna karar vermisken, denizden gelen dalga
seslerine martilarin kanat çırpmasi karışıyor; odunun ateste çatirdayisini
duymaya basliyorum.
Dizlerimi göğsüme çekip, kollarimi
sariyorum, odunun keskin tatli kokusunu duyuyorum, oduna sinmis denizin, tuzun tadi, guneste pismenin verdigi
tatli aroma. Ruzgarda alevler bir o yana bir bu yana oynasiyor. Atese bakarak,
hipnotize oluyorum , yanisin mucadelesi, alevlerin canli dansi. Ates, insani kendine davet ediyor,
kendini seyrettiriyor.
Ben de, yeni yasam tarzimla gelen,
heyecanimin sonmesini istemiyorum. Ben bunlardan besleniyorum, atese havaya
suya, topraga; bu dort elemente yakin olmaliyim. Bu sayede ruhumdaki
kimiltilari her zaman hissedebilirim.
Gece o kadar aydinlik, gokyuzu o kadar
guzel ve dolu ki uyumak istemiyorum, bu suslu gokyuzunun tadini cikarmaliyim. Uyku
tulumuma sarindim, yumusak kuma gomuldum, okyanusun sesi cocuguna ninni
soyleyen annenin sesi gibi. Saatler sonra soguk bir ruzgarla uyandim.
Kabugunun icine cekilen sumuklu bocek gibi, kucuk cadirimin icine kacmak
zorunda kaldim.
Sabahin parlakligi beni sasirtti. Biraz oncesine kadar ayisigi vardi, su anda saatin
kac oldugundan haberim yok. Saatimi buraya getirmedim. Kus civiltisina ve henuz dogmakta olan gunese
bakilirsa, bes bucuk olmali. Cadirdan disari emekleyerek ciktim ve cabucak
atesi yaktim. Suyun kaynamasini
beklerken, atese iyice yaklastim, gecenin nemiyle islanmis olan elbiselerimin
kurumasini istiyordum. Fok baliklari avlanmaya baslamis, ben de sabah kahvemden
harika bir yudum aliyorum. Martilar
etrafimda dolasiyor, onlara atacagim kirintilari bekliyor.
Tamamen tatmin olmus ve mutluyum,
yalnizligim sakin ve huzurlu. Arkadaşımın söyledigine gore, eski Yunancada
yalnız kelimesinin kökü “bütünüyle bir” manasina geliyormus.. Ben de tam olarak
bunu hissediyorum, “bütün” olduğumu. Sularin çekilmesiyle koyun tam ortasinda
bir adacik belirdi. Bu goruntu sabah
sukunetini tamamliyor. Bu ince serit seklindeki kum yigini, yirmi-dört saat
icinde, üçüncü defadir görünüyor. Bu goruntu beni, disari çıkıp etrafi kesfe
davet ediyor. Once tereddut ediyorum, cunku su çok soğuk; dusuncesi bile beni
titretiyor. Ama sonra, yeniden Najova
bilgesinin sözü aklima geliyor;
“ Ilham perisi geldigi zaman dinle, yoksa o
mirildar gider, sen de ne soyledigini anlamazsin, hem soylenenin tam manasini hem de, o anda bir sey yapabilme sansini da
kacirirsin.”
Kahve fincanimi kuma biraktim. Pantolonumu
cikarip, sadece t short ve ic camasiriyla kaldim. Suya girdim, sığ yerleri
arayarak, bir müddet sadece bileklerime kadar islanarak, suda ilerlemeyi
basardim. Ama sonra gozlerim beni yaniltti ve birden kalcalarima kadar suya
battim. Ziyani yok. Cok gerekirse
yuzerim. Simdi tek istedigim kisa bir muddet icin su yuzune cikmis olan adaciga
cikmak. En sonunda guclukle kum yiginini üzerine cikiyorum, burasi deniz
hazineleriyle dolu. Deniz yildizlari, kuma karismis, gecmisten gunumuze gelen
pek cok deniz canlisinin izleriyle dolu körfezin ortasina kadar geliyorum,
olasiliklari hayal ediyorum, bu anin tadini cikariyorum, kisa sureliğine ortaya cikmis olan apayrı dünyayi
yasamak istiyorum. Burasi bana zamana bagimli
olarak yasamanin nasil oldugunu anlatiyor. Boyle bir yere tam zamaninda
gelmezseniz goremezsiniz. Cunku bu kucuk
adacigin ortaya cikmasiyla beraber, kaybolmaya baslamasi bir oluyor. . Bu eski yasamlar, yeniden dogumu ve sonsuzlugu
hatirlatiyor. Dolasmaya devam ediyorum, daha da ilerleyerek korfezin
Bu adacigin üzerinde ayakta dururken, ebedi
hareketi anliyorum; med-ceziri, kuslarin , foklarin, baliklarin hareketini, kiyi
çizgisinin degisimini, hatta kendi icimdeki
hareketi. Bana oyle geliyor ki, bitmemis kadinin once anlamasi gereken
sey, kendi hayatinin süre gitmekte olan
bir proje oldugu gerçegidir. Gecilen her yolda, evrimin her asamasinda, edinilen
her tecrubede, ruhun bilgelesmesi icin bir firsat vardir.
Diger uca dogru yurumek icin döndüğümde, suyun
adanin yarisini kaplamış olduğunu gordum. Şimdi artik baska bir secenek kalmadi;
geri donusu yuzerek yapacagim. Uzerimdeki ic camasirini ve buluzumu çıkarıp,
adada bırakıyorum. Buluzun üzerinde cesur bir slogan var: “50 YAS BOYLE GORUNUYOR “ . Suya daliyorum ve
nefesimin beni goturebildigi yere kadar suzuluyorum.
Çırıpçıplak vaziyette su beni sarıyor, ben
de suyu tamamen hissedebiliyorum. Sırt üstü yuzerken, kendimi tamamen akintiya
birakiyorum, etrafimdan-uzerimden, gumusi renkte golyan baligi surusu akip
geciyor. Vucudumu her zamanki koruyucu zırh uzerimde olmadan, hissetmek ne
kadar guzel. Ellerimi vucudumun yan taraflarinda dolastiriyorum, tatli akintiyla
dans ediyorum. Sanki yatağımda çarsaflarin arasindayim. Ezeli bir an, benim
herseyi sinirlarin otesini asarak gormemi sagliyor. Bir an icin,fantezilere
daliyorum . Akintinin degistigini hizlandigini ve beni sahilden uzaklaştırdığını
farketmiyorum bile. Farkedince, hemen
kulac atmaya basliyorum, hizli yuzuyorum ama hala sakinim. Bacaklarimin guclu hareketiyle kendime ve
vucuduma olan guvenim artiyor. Her kulaçta
yeni güven kazaniyorum.
Kendini seksi hissetmek ve duyarli olmak, belki de sadece hayata
karsi olan tavrimizla ilgilidir. Bunun gizemi burada. Çoğumuz katiyiz,
cozulmeyi beceremiyoruz bunun nedeni ne olabilir? En sevdigim yazarlardan biri olan Nancy Mairs’
a gore, kadınlarin çoğu cinsel bölgelerini muhurlenmis bir zarfin icinde
tasiyor. Belki bir adamin bizi açmasi gerekmiyor, bizim kendi kendimize açılmamiz
ve bunun ardindan gelecek olan zevki yasamamiz gerekiyor- adamla veya yalniz
olarak- Benim de, artik bu konuda romantik
duygulara güvenmemin zamani geçti. Sanki dusuncelerime vurgu yapar gibi bir
dalga gelip carpiyor, ardindan digeri geliyor. Sonunda okyanus beni kaptigi
gibi kiyiya yakin bir yere yuvarliyor.
Çıplaktım ama çıplaklığımin farkında
olmayarak kiyiya çıktim, bu yorucu yuzme
sonrasi dinlenmeye ihtiyacim vardi. Kiyida oylece çıplak duruyor günesin vucudumu
kurutmasini ve şimdiye kadar gun ışığını görmemis olan göğüslerime biraz renk
vermesini bekliyordum. Kendimi Afrodit gibi hissediyorum, hayata şehvetle bağlı olması ve butun duyularından zevk alan Afrodit. Bu onun var oluşunun özünü
olusturuyor. Joan; “Ruyani yanina al, tut
elinden, birakma, yüzerken onunla birlikte yüz, rüyaların da seninle beraber yüzeyde kalsin, batmasin.” diyor
Uzaktan buluzumun sürüklendigini goruyorum.
Onunla beraber, yasimin ve gecirdigim
cesitli asamalarin getirdigi butun sınırlamalar da sürüklenip gitti. Elli
yaş- yüzün yarisi...kendimi yenilmez hissediyorum...yeni bir hayata hazirim. Kampa geri dönüp, uzerime şortumu ve esofmanımın
ustunu giydim. Daha önceden esyalarimi hazirlamayi akil ettiğim için sevindim. Boylelikle sabah saatlerinde dolasmak icin vaktim
kalmisti..
Birdenbire, havada karanlik bulutlar
belirdi ve ruzgar daha hizli esmeye basladi, tam o sirada sanki tiyatroda sahne
sirasi gelmis ve tiyoyu almis gibi, uzaktan, motor sesi duyulmaya basladi.
Esyalarimi koya surukleyerek tasidim, sonra
yaklasan tekneye atladim. Şu anda, biraz deniz kizi, biraz da fok baligiyim,
kendimde sonsuza kadar birseylerin degismis oldugunun farkindayim. Benim
gercegim artik bu, doğaya ara sira duzenli akinlar yapmam gerekiyor. Sessizce
kendime soz verdim, artik imkansiz olan hatta, tasavvur edilemez olan icin mücadele
edecegim.
Fok baliklarinin yanindan gectik, bir araya
toplaniyorlardi, onlara el sallayarak tesekkur ettim. Bana yardim ettikleri
icin, onlar sayesinde varlığımın özünü
yeniden kazandım. Bunu devam ettirmemi basit şeyler sağlayacak. Her gun
biraz yaşamaya vakit ayıracağım; guneşin doğuşunu selamlayacağım, batışıyla
mest olacagim. Çıplak yüzeceğim, bazan kıyıya gelip kahve ya da şarap içeceğim,
yeni fikirler üretecegim, kendime hayran olacağım, hayvanlarla konuşacağım, meditasyon
yapacağım, gulecegim, macera
yasayacagim, risk alacagim. Bundan sonra
daha yumuşak olacağım sert degil, sivi olacagim, kati degil; sevecen olacagim,
soguk degil. Aramayacagim onun yerine aramadan
bulacagim. Deniz beni kucakladi, beni
guclukleriyle test etti ,içimdeki endişeyi, sıkıntıyı çekip boşaltti. Taze
fikirlerle içimi temizledi. Bütün bu
süreçte, ben kendi kendimi tedavi ettim.
Bütün
bu tecrübelerden sonra kocamı tekrar kucaklamak ve aramızdaki ilişkiye yeniden
kurmak çok kolay olacak.
Deniz Kıyısında Bir Yıl isimli kitaptan
Çeviri Elif Mat
Arkası yarın gibi bu çevirileri soluksuz okuyorum. Araya yerleştirdiğin resimleri de çok beğendim.
YanıtlaSil