28 Temmuz 2015 Salı

Yine Yeni Yeniden


Ic güdülerime kulak vermeyi ve dikkate almayı  öğrendim. Endişelendiğim de hemen harekete geçiyorum, mesela ayakkabımın içine küçük bir taş kaçtığında, ayağımı acıtmaya başlamadan hemen çıkariyorum. Tavuk kemiği boğazıma kaçmadan, tedbir alıyorum, kısacası duygularıma ciddiye alıyorum ve onlardan kaçmiyorum. Bu sebeple, bu Salı sabahı erkenden bir tekneye binip denize açıldim, geceyi sahilde geçirecegim, tekrar  bulusmadan önce,  biraz yalnız kalmak istiyorum.
Süphesiz, esimin emeklilik ve tekrar birleşmek konusunda söylediklerine şaşırdım. Bu seneyi evli bir kadin olmakla, serbest olmak arasında gidip gelerek geçirdim. Şimdi, çok dikkatli olmalıyım, kendi isteklerimi arzularımı iyice gözden geçirmeden,  bir anlaşma yapmamalıyım. Hesapta olmayan, bir durumla karşılasmak istemiyorum. Benim endişelerime bu deniz kürü iyi gelecek.  Sahilin bu vahşi kisminda yirmi şort saat geçirdim.  Burada “anı” yasadim, ruhumu kuvvetli bir zırhla sardım.  Bu sene icinde kendi özerkligim icin cok ugrasmistim, bu konuda bir sey kaybetmedigimi bilerek, mutlu dönüyorum.

Tekne yavasca sallanıyor, daha zorlu tecrübelerden bana hatira kalmis olan, sağlam eski uyku tulumumu aliyorum. Bir zamanlar, Andes’ te yürüyüş yapmis, Grand Kanyonun dibine kadar inmistim. Her iki tecrube de benim azmimi ve direncimi sinamis, bana cok sey katmisti. Fakat, bu yolculuklara baskalariyla cikmistim. Bu yuzden bağimsizligimi sınama imkanim olmamisti. Bu macera o kadar dramatik değil, kac mil yürüdüğüm veya kac dağ zirvesine tirmanmis oldugum da onemli degil. Ama dogayla baş başa kalmakla ilgili, bunun benim için, gercekten  derin bir  anlami olacagina, inaniyorum.
Yirmi dakikalik yolculuk, çabuk bitti.  Tekneden inisin daha kolay olacagini dusundugumuz kucuk bir koya yanastik. Zorlukla teknenin kenarindan sahile çıkabildim, suyun icinde yurumeye çalisarak, cadirimi ve uyku tulumumu sahile goturdum. Sonra geri donup yiyecek, icecek ve diger malzemeleri tasidim.
Kaptan ayrilirken, “Yarin sabaha görüşürüz” dedi.  Ama, “Biliyorsun gece yarisi kurtarma çalışması pakete dahil degil” diyerek uyardi.  “Umarım, hava geceyi iyi geçirmene müsaade eder” dedi.  Bu biraz korkutucu oldu.  Motorun sesi uzaklaşırken, onunla beraber,  günlük hayata ait alışık olduğum en son ses de gitti.
Ayakta duruyordum , çamurlu zemine gömülüyordum. Boyle durumlarda duymaya alisik  olduğum  her zaman ki korkumu yeniden hissetmeye basladim. Ekstrem bir sey degil, yeni bir durumla ilk defa tek basima kaldigimda hissettigim inceden inceye bir heyecan. Ya da  iyi niyetli arkadaslarimin uyarilarina ragmen, inatla yoluma devam etmek istedigim zamanlarda hissettigim korku.
Yola cikmadan once, esyalarimi arabanin bagajına yerlestiriken, rastladığım bir komsu;  “Başına bir iş gelir diye korkmuyor musun?” diye sormustu.
Ben de kendimi savunmak isteyerek, cevap vermistim:
 “Umarim gelir, ben de zaten bunu istiyorum”

Arabayi kullanirken,”Bize cok dikkatli ve herzaman korumali olmayi oğreten su hayata yaziklar olsun! “ diye dusunuyordum. Ama simdi bu vahsi doga icinde yalniz, etrafi seyrederken” acaba komsum benim bilmedigim bir seyi mi biliyordu”demeye basladim.  Hem, havanin bozacağı garanti- çünku firtina mevsimi- ama daha kirk sekiz saat firtina beklenmiyor. Aslinda ben de yuzden, henuz, firtina beklenmedigi icin, bugun gelmeyi tercih ettim. Ayni zamanda, bu gece dolunay var, bu da kararimda etkili oldu.
Lastik botlarimin ucunu sahile vuran dalgalar islatiyor.  Dalgalar, bana denizin yukselecegini ve eşyalarımı derhal daha yüksek bir yere  tasimam gerektigini  soyluyor. Sahile vuran egri  bir kutuk buldum, malzemelerimi onun kenarina yigdiktan sonra, bu sessiz sakin, huzurlu yeri  incelemeye koyuldum. 360 derecelik manzarasi vardı. Şu anda, cok sakin olan denizin ritmiyle nefes aliyorum.  Sonra kalkip kendime bir kamp yeri aramaya basladim. Botlarim yumusak kumun icinde yuruyusumu zorlastiriyor. Bir kum tepesinden ötekine atlayarak ilerliyorum.  Agir cekimde gibiyim aslinda kişiliğim geregi yuksek hız severim.
Burada kamp kurmaya müsait olan çukurca bir yer ararken, gözlerimle etrafi tariyorum. Sonunda ustunde ot bitmemis bos bir alan goruyorum. Çukurda, üç tarafi korumali, etrafinda yüksekce tümsekler var. çadir kurmak icin, mukemmel bir yer.
Bir saate kalmadan, çadırımı kurdum. Panik halimin yerini sukunet aldi, endişelerim, bas ağrilarim gitti, hamlasmis kaslarim güçlendi, karma karisik dusunceler kafamdan uctu gitti. Bir kutugun uzerine oturarak suyun ve ruzgarin sesini dinleyerek sakinligin tadini cikardim.
Burada manzara gorulmeye deger;  oturduğum yerin alti teknik ressam aletleri kullanilarak çizilmis gibi tam bir daire seklinde  Bunu rüzgarin hareketiyle donen bir keskin cam parcasi yapmis. Yeni buyumekte olan otlara hayretle bakiyorum,  kumun icinde kök salıp büyümeleri çok zor olmali. Kumun altinda yayilan kismi yüzeydeki kisimdan çok daha buyuk. Firtinalara,yer degistiren kuma ve dalgalara rağmen canli kalabilmis.
Belki bu da benim icin, hatta evliliğim icin bir isarettir. Evlilğim tam bir çember cizdi. Bu bitkilere bakarken, kendi duygularimi düşünüyorum. Kendi merkezimi buluyorum. Şu anda bir tekerleğin ekseni gibi saglam ve kendinden eminim. Bir iliskim olsa da böyle, olmasa da .  Artık, kadere karsi gelmek istemiyorum, ama hayatimdaki diger faktörler örgüsünü örerken ben de aktivitenin merkezinde olmak istiyorum.
Eğer bir yerde huzurdan çok çekisme varsa, hic bir sey sabit degilse, hersey cok degişkense, butun canlilar bu degisime ve erozyona ayak uydurmak zorundaysalar; o yerde insan kuvvetli mesajlar alabilir. Burada tabiatla, kendimi cok yakin hissediyorum, cunku degisim artik benim de arkadasim oldu.
Kalkip gitmek, yurumek vuducudumu esnetmek, dalgalarin hareketiyle olusmus bu cennet koseyi kesfetmek istiyorum.  Burada gecen  zamani, bu yerin degisen ruh halini tanimaya hevesliyim.  Gezime bariyerin korudugu kisimdan basliyorum. Kiyida amaçsizca geziyorum, kumsal daralmis, acik denizin firtinali sulari sakin koya ulasiyor.  Dalgalar hemen ayak izlerimi ortuyor, bu arada deniz giderek yükselmekte. Buraya sığınma fikri giderek daha çok hosuma gidiyor, izler hemen kapandığı icin, insanin hareketleri bir sure sonra esrarengiz bir hal aliyor.


Deniz kenarinda gecirdigim bir yilin temel özelligi, kaçıp gitmek, kimseye bir aciklama yapmak zorunda olmamak ve sırlarimi koruyabilmek  oldu. Yakinda,   günlük rutinimi bir başkasina açıklamak zorunda kalacagim. Joan’a geçende, “sırlarımın olmasini özleyeceğim”demistim.

“Ama hayatinin bir kismini, kendine saklamalisin, hiç kimsenin uzerine vazife olmayan kismini. Baskalarina sırlarını açıkladığın dakika da kuvvetinin bir kismini da onlara vermis olursun” dedi.

Burada açıklıktan cok gizlilik var, bu nedenle "esrar"ın en iyi arkadasinin  "huzur" oldugunu anliyorum. Azi bilmek  ve çoğu merak etmek insani ümitlendiriyor. Ben de durmaksizin cevaplari aramaktan vazgecerek, cevaplara rastgelmeyi tercih eder oldum. Picasso, “Ben bulurum, aramam” demis.  Artik eskisi gibi bütün olasiliklari hesap etmek icin ümitsizce mucadele etmiyorum, daha çok “bekle gör” demeye eğilimliyim. Bu cok daha tatmin edici bir varolus bicimi.  Hic bir seyi ozel olarak tarif etmeye calismamak, analiz yerine tecrübe etmeyi tercih etmek.
Burada bu duyguya kapilmam sacma bir sey anma sanki biri beni takip ediyor. Her nedense bir şeyin arkamdan yaklastigini hissediyorum. Burada beni takip edebilecek sey ancak, tilki veya çakal gibi bir hayvan  olabilir, ama her ikiside insandan kaçar, pesine takilip, rahatsiz etmez. Gene de, acaip sesler ve titresimler hissediyorum. Bir kac dakika sonra anladim, hissetmis oldugum şeyi görebiliyordum; karadan degil denizden geliyordu ses ! Fok baligi surusu, kumda yattiklari yerden gecici olarak ayrilip, dalgayla sürüklenerek, gelmisler. Denizde günlük egzersizlerini yapiyorlar, ben yururken onlarda beni yuzerek takip ediyorlarmis. Benimle saklanbaç oynuyorlar, dalip çıkıyorlar. Biri bana bakinca ben de durup gözlerine baktim.
“Merhaba” diyerek gülümsedim, onlarla konusmaya çalisiyordum, çünkü sesim ilgilerini cekiyordu. “Sizinle ilk tanistigimizdan beri beni degisik seyler yapmaya sevk ettiniz...Sayenizde biraz deli oldum...” dedim.
 Dalıp, elli metre ötede tekrar yüzeye çiktilar. Bana, “Hadi, sen de gel” der gibi bakiyorlardi. Ben de bunun uzerine canlanip daha hizli yurumeye basladim. Bana gösterdikleri ilgiden gurur duyuyordum. Artik hoplaya ziplaya, onlarin ritmine uyarak, dalislarinin ahengiyle, iç güdülerine cevap vererek gidiyorum. Kelt mitolojisine göre, insanlar  fok baliklarinin derin siyah gözlerine bakip dalarsa, kendilerini cagiran bazi ruhlari gorebilirlermis. Şimdi ben de buna inanmaya başladım.
 Hic suphe yok ki; gectigimiz Ekim ayinda foklar beni etkiledi. Yaptiklari yaramazliklarla beni de oyun sever,özgür ve risk alabilen biri haline getirdiler. Hayatimdaki eksiklikleri  gormeye zorladilar. Onlar beni yeni bir yola sevk ettiler, bir degisim baslattilar. Şu an bunu farkederek duygulaniyorum. Gözyaslarim yanaklarimdan akiyor.  Bu akan gozyaslari benim  kendimi ne kadar canli hissettigime delil oluyor.



Yarimadanin ucuna yaklasiyoruz. Körfez okyanusla bulusuyor. Sular gürüldüyor. Yarımadanın burun kismina dalgalar çarpiyor. Gelen dalga kiyiyi sarsiyor.  Sular fışkırıyor.  Dalgalar çatlıyarak tekrar çarpiyor, kanallar olusturuyor. Denizin kiyiya attığı taşlar parildiyor, dalgalar tekrar gelip, bu taslarin uzerinden geciyor. Bende bu taslarin seneler icinde gecirdigi degisimi dusunuyorum; bir zamanlar parcasi olduklari, o büyük dağı hayal ediyorum, oradan yuvarlanip denize düşmüs olmalilar. Bir süre denizin dibinde kaldiktan sonra tekrar dalgalarla karaya vurmuslar. Karadan denize,  denizden karaya uzanan evrimleşme süreci.

Oturup, bir avuc kum aliyorum ve parmaklarimin arasindan akisini seyrediyorum, seyrederken gelecegimin bana sundugu sonsuz çeşitlikteki imkanlari düşünüyorum. Bir kac ay öncesine göre, inanılmaz bir ilerleme var. O zaman, evde oturmus, sıkıntıdan patlamak üzereydim, kum saatini seyrederek zaman geçiriyordum. Kum saati, hayatin geçisini temsil ediyor, zamanı ölçüyordu. Dünyadan öylesine gelip geçmiyorum artık. Bulunduğum yere kök salıyorum. Dakikalarin değerini biliyorum.  Zaman tuhaf birsey. Artik hayattan zevk almaya basladigimdan beri, hic yeterli zamanım olmuyor; ama ayni zaman icerisinde, dakikayi uzatarak bir saat haline getirmeyi, gün boyu hayatimdan aldigim tadlari uzatmayi, bir çok defa keyiflenmeyi öğrendim. Eskiden yirmi dört saatin ne kadar vaatlerle ve olasiliklarla dolu oldugunu bilmezdim.

Dalgalarin beyaz  köpükleri, korodaki  kızların firfirlarina gibi, eğlenen gürültü yapan su yuzeyinde dans eden coşkulu bir grup gibiler. Bana, benim olmaya basladigim bir kadina benziyorlar. Taslarla oynamazsam, kiyida koşmazsam, etrafimda olan her şeyi kucaklamazsam rahat edemiyorum. Eğer, okyanusa sularin yukselme vakti gelirsen, kendini buyuk bir cekim gucunun ortasinda bulursun. Bu med- cezirler sana cok sey öğretir, hayatin inişli  çıkışlı yollarinda daha kuvvetli olursun, dolup boşalmanin degerini anlarsin.


Bu aksam ki suyun hareketi sahilde bir soyut resim gibi, çesitli desenler yaratiyor. Ressamlarin onceden yapip da, sonradan bozup, uzerine tekrar baska resim cizdikleri tuallere benziyor. Suyun getirdigi midye kabuklari, taslar ve cesitli dokuntulerle suslenmis. Sahil ressamin kanvasi haline gelmis, adeta bir kolaj calismasi yapiliyor burada. Sonra boyasi kurumadan, ressam fikrini degistirip, o resmin  uzerine baska bir imaj ciziyor. Ben de seneler boyu boyle yaptim. Çercevemin icini cesitli katmanlarla doldurdum. Icinde yasadigimiz toplumun kultur ve  deger yargilarina gore, bizden istenenlerle beraber; bir annenin idealleri gibi seyler,benim karakterimi yeniden ve yeniden tasarladi. En sonunda fazlalıkları atıp, orijinal benliğime kavuşma noktasina geldim.

Joan gibi bir arkadaşım olduğu icin çok şansliyim, benim gelişimimi kenardan seyrediyor ve alkışlıyor,her ne aşamada olursam olayim o asamanin benim projem olmasi gerektigini anlamama yardim ediyor. Geleni kabul etmek ve uygun cevabi vermek , bir med cezir davranisidir. Kiyiya vuran herneyse, ele alinip, tasniflenip, korunmalidir. Yalnizlığıma son verip, yeniden cift olarak yasamayi düşündüğüme göre, farkliliklarimizi kabullenmeli ve benzerliklerimizi  kutlamaya hazir olmaliyim.Yeni benliklerimizin su yüzüne çikmasini seyretmek ve benim kiyima vuran herseyle mutlu olmayi istiyorum.

Bagimsizligini yeni kazanmis insanlarin, birbirine verebilecegi en onemli sey, kabullenmektir.  Bu gucu kazanmaliyim, yoksa hayatin inis-cikislarinin disinda kalirim.  Med- cezir kendi ritmiyle olusur,  bizim istedigimize göre degil; bu yuzden sahile gelen bizim gibi kisiler yuzme zamanini ve yuruyus zamanini kendi isteklerine gore degil, denizin kanununa gore ayarlamak zorundalar. Hayatımıza dahil olup, bizimle beraber hareket eden insanlar icinde ayni sey gecerli.

Bu guzel sicak gun bitiyor, yerini serin bir aksama birakiyor. Artik çadirima donme zamani geldi, yolda giderken sahile vurmus odunlari toplamaliyim.  Aksama ates yakacagim.  Dalgali denize arkami dönüp de, sakin ic bolgeye dogru giderken, tereddut ediyorum. Aslinda burayi birakmak istemiyorum ama bu kuvettli dalgalar gibi, kuvvetli duygularla bir insan surekli olarak  yasayamaz. Adanin ortasinda bir koridor var, orada odun bulma ihtimalim daha yüksek oldugu icin, o tarafa doğru yöneliyorum. Ağaclarin altindan geçerken, ışık ve gölge oyunlarina gözlerimin alismasi zaman aliyor; sonra  yavas yavas, yere düşmüş, kucuk çali çirpiyi ,eski tahta parcalarini, otlarin arasina saklanmis veya bej  kuma gomulmus ufak odunlari farkediyorum. Fırtınadan korunmak icin yapilmis eski bir tahta perde yikintisina rastlayinca, isim kolaylasiyor. Burada bir kac defa, atesi tutusturmak icin kullanabilecegim kadar tahta var. Agirliklari zorla tasiyarak, kamp yerimi buluyorum.  Yukumu yere birakmanin verdigi mutlulukla, oturup yorgunluk cikariyorum.  Biraz peynir, sarap ve gün batimi....

Daha cok, onceden hazirlanmis yiyecekler getirmekle akillilik ettim;  izgara tavuk, çiğ sebze ve ekmek var. Eğer, gün batimini izleme şansini kaciracaksam, yemek yapmak neye yarar?  Daha önce, gunesin batimini seyretmeye veya gecenin tadini cikarmaya zaman ayiramazdim. Güneş batarken, geride pembe mor portakla ve sarinin tonlarini  birakiyor.  Daha sonra melankolik bir koyu maviye donusuyor ve  en sonunda  daha derinleserek  alacakaranlik oluyor. Butun hersey dingin, sakin, olgun. Kendime kadeh kaldiriyorum; degisim geçiren kadina, artik mutlu olmayi beklemeyen kadina. Çünku artik beklememe gerek yok; mutluyum.


Bu arada sırt çantamı çıkarıp, fener aramaya basliyorum.  Biraz okuyacagim ve gunlugumu bulup, neler hissettigimi yazacagim. Sonra, ay isigi parlamaya basliyor ve feneri aramaktan vazgeciyorum, bu yumusak dogal ışık kadar, heyecan verici ne olabilir. Gorme hissine bagimli olmak yerine diger hislerimi kullanmaya karar veriyorum.  Joan’un dedigi gibi, “ diğer hislerinin canlı kalmasini istersen onlari kullamalisin.”
Tam  buna karar vermisken, denizden gelen dalga seslerine martilarin kanat çırpmasi karışıyor; odunun ateste çatirdayisini duymaya basliyorum.
Dizlerimi göğsüme çekip, kollarimi sariyorum, odunun keskin tatli kokusunu duyuyorum, oduna sinmis  denizin, tuzun tadi, guneste pismenin verdigi tatli aroma. Ruzgarda alevler bir o yana bir bu yana oynasiyor. Atese bakarak, hipnotize oluyorum , yanisin mucadelesi, alevlerin  canli dansi. Ates, insani kendine davet ediyor, kendini seyrettiriyor.
Ben de, yeni yasam tarzimla gelen, heyecanimin sonmesini istemiyorum. Ben bunlardan besleniyorum, atese havaya suya, topraga; bu dort elemente yakin olmaliyim. Bu sayede ruhumdaki kimiltilari  her zaman hissedebilirim.
Gece o kadar aydinlik, gokyuzu o kadar guzel ve dolu ki uyumak istemiyorum, bu suslu gokyuzunun tadini cikarmaliyim. Uyku tulumuma sarindim, yumusak kuma gomuldum, okyanusun sesi cocuguna ninni soyleyen annenin sesi  gibi.  Saatler sonra soguk bir ruzgarla uyandim. Kabugunun icine cekilen sumuklu bocek gibi, kucuk cadirimin icine kacmak zorunda kaldim.
Sabahin parlakligi beni sasirtti.  Biraz oncesine kadar ayisigi vardi, su anda saatin kac oldugundan haberim yok. Saatimi buraya getirmedim.  Kus civiltisina ve henuz dogmakta olan gunese bakilirsa, bes bucuk olmali. Cadirdan disari emekleyerek ciktim ve cabucak atesi yaktim.  Suyun kaynamasini beklerken, atese iyice yaklastim, gecenin nemiyle islanmis olan elbiselerimin kurumasini istiyordum. Fok baliklari avlanmaya baslamis, ben de sabah kahvemden harika bir yudum aliyorum.  Martilar etrafimda dolasiyor, onlara atacagim kirintilari bekliyor.

Tamamen tatmin olmus ve mutluyum, yalnizligim sakin ve huzurlu. Arkadaşımın söyledigine gore, eski Yunancada yalnız kelimesinin kökü “bütünüyle bir” manasina geliyormus.. Ben de tam olarak bunu hissediyorum, “bütün” olduğumu. Sularin çekilmesiyle koyun tam ortasinda bir adacik belirdi.  Bu goruntu sabah sukunetini tamamliyor. Bu ince serit seklindeki kum yigini, yirmi-dört saat icinde, üçüncü defadir görünüyor. Bu goruntu beni, disari çıkıp etrafi kesfe davet ediyor. Once tereddut ediyorum, cunku su çok soğuk; dusuncesi bile beni titretiyor. Ama sonra, yeniden  Najova bilgesinin sözü aklima geliyor;
“ Ilham perisi geldigi zaman dinle, yoksa o mirildar gider, sen de ne soyledigini anlamazsin, hem soylenenin tam manasini  hem de, o anda bir sey yapabilme sansini da kacirirsin.”
Kahve fincanimi kuma biraktim. Pantolonumu cikarip, sadece t short ve ic camasiriyla kaldim. Suya girdim, sığ yerleri arayarak, bir müddet sadece bileklerime kadar islanarak, suda ilerlemeyi basardim. Ama sonra gozlerim beni yaniltti ve birden kalcalarima kadar suya battim. Ziyani yok.  Cok gerekirse yuzerim. Simdi tek istedigim kisa bir muddet icin su yuzune cikmis olan adaciga cikmak. En sonunda guclukle kum yiginini üzerine cikiyorum, burasi deniz hazineleriyle dolu. Deniz yildizlari, kuma karismis, gecmisten gunumuze gelen pek cok deniz canlisinin izleriyle dolu körfezin ortasina kadar geliyorum, olasiliklari hayal ediyorum, bu anin tadini cikariyorum,  kisa sureliğine ortaya cikmis olan apayrı dünyayi yasamak istiyorum.  Burasi bana zamana bagimli olarak yasamanin nasil oldugunu anlatiyor. Boyle bir yere tam zamaninda gelmezseniz goremezsiniz.  Cunku bu kucuk adacigin ortaya cikmasiyla beraber, kaybolmaya baslamasi bir oluyor. .  Bu eski yasamlar, yeniden dogumu ve sonsuzlugu hatirlatiyor. Dolasmaya devam ediyorum, daha da ilerleyerek korfezin
Bu adacigin üzerinde ayakta dururken, ebedi hareketi anliyorum; med-ceziri, kuslarin , foklarin, baliklarin hareketini, kiyi çizgisinin degisimini, hatta kendi icimdeki  hareketi. Bana oyle geliyor ki, bitmemis kadinin once anlamasi gereken sey, kendi  hayatinin süre gitmekte olan bir proje oldugu gerçegidir. Gecilen her yolda, evrimin her asamasinda, edinilen her tecrubede, ruhun bilgelesmesi icin bir firsat vardir.
Diger uca dogru yurumek icin döndüğümde, suyun adanin yarisini kaplamış olduğunu gordum. Şimdi artik baska bir secenek kalmadi; geri donusu yuzerek yapacagim. Uzerimdeki ic camasirini ve buluzumu çıkarıp, adada bırakıyorum. Buluzun üzerinde cesur bir slogan var:  “50 YAS BOYLE GORUNUYOR “ . Suya daliyorum ve nefesimin beni goturebildigi yere kadar suzuluyorum.
Çırıpçıplak vaziyette su beni sarıyor, ben de suyu tamamen hissedebiliyorum. Sırt üstü yuzerken, kendimi tamamen akintiya birakiyorum, etrafimdan-uzerimden, gumusi renkte golyan baligi surusu akip geciyor. Vucudumu her zamanki koruyucu zırh uzerimde olmadan, hissetmek ne kadar guzel. Ellerimi vucudumun yan taraflarinda dolastiriyorum, tatli akintiyla dans ediyorum. Sanki yatağımda çarsaflarin arasindayim. Ezeli bir an, benim herseyi sinirlarin otesini asarak gormemi sagliyor. Bir an icin,fantezilere daliyorum . Akintinin degistigini hizlandigini ve beni sahilden uzaklaştırdığını farketmiyorum bile.  Farkedince, hemen kulac atmaya basliyorum, hizli yuzuyorum ama hala sakinim.  Bacaklarimin guclu hareketiyle kendime ve vucuduma olan guvenim artiyor.  Her kulaçta yeni güven kazaniyorum.

Kendini seksi  hissetmek ve duyarli olmak, belki de sadece hayata karsi olan tavrimizla ilgilidir. Bunun gizemi burada. Çoğumuz katiyiz, cozulmeyi beceremiyoruz bunun nedeni ne olabilir?  En sevdigim yazarlardan biri olan Nancy Mairs’ a gore, kadınlarin çoğu cinsel bölgelerini muhurlenmis bir zarfin icinde tasiyor. Belki bir adamin bizi açmasi gerekmiyor, bizim kendi kendimize açılmamiz ve bunun ardindan gelecek olan zevki yasamamiz gerekiyor- adamla veya yalniz olarak- Benim de, artik  bu konuda romantik duygulara güvenmemin zamani geçti. Sanki dusuncelerime vurgu yapar gibi bir dalga gelip carpiyor, ardindan digeri geliyor. Sonunda okyanus beni kaptigi gibi kiyiya yakin bir yere yuvarliyor.

Çıplaktım ama çıplaklığımin farkında olmayarak kiyiya çıktim, bu  yorucu yuzme sonrasi dinlenmeye ihtiyacim vardi. Kiyida oylece çıplak duruyor günesin vucudumu kurutmasini ve şimdiye kadar gun ışığını görmemis olan göğüslerime biraz renk vermesini bekliyordum. Kendimi Afrodit gibi hissediyorum, hayata şehvetle bağlı olması ve butun duyularından zevk alan Afrodit. Bu onun var oluşunun özünü olusturuyor. Joan;  “Ruyani yanina al, tut elinden, birakma, yüzerken onunla birlikte yüz, rüyaların da seninle beraber yüzeyde kalsin, batmasin.” diyor

Uzaktan buluzumun sürüklendigini goruyorum.  Onunla beraber, yasimin ve gecirdigim cesitli asamalarin getirdigi butun sınırlamalar da sürüklenip gitti.   Elli yaş- yüzün yarisi...kendimi yenilmez hissediyorum...yeni bir hayata hazirim.  Kampa geri dönüp, uzerime şortumu ve esofmanımın ustunu giydim. Daha önceden esyalarimi hazirlamayi akil ettiğim için sevindim.  Boylelikle sabah saatlerinde dolasmak icin vaktim kalmisti..
Birdenbire, havada karanlik bulutlar belirdi ve ruzgar daha hizli esmeye basladi, tam o sirada sanki tiyatroda sahne sirasi gelmis ve tiyoyu almis gibi, uzaktan, motor sesi duyulmaya basladi.
Esyalarimi koya surukleyerek tasidim, sonra yaklasan tekneye atladim. Şu anda, biraz deniz kizi, biraz da fok baligiyim, kendimde sonsuza kadar birseylerin degismis oldugunun farkindayim. Benim gercegim artik bu, doğaya ara sira duzenli akinlar yapmam gerekiyor. Sessizce kendime soz verdim, artik imkansiz olan hatta, tasavvur edilemez olan icin mücadele edecegim.
Fok baliklarinin yanindan gectik, bir araya toplaniyorlardi, onlara el sallayarak tesekkur ettim. Bana yardim ettikleri icin, onlar sayesinde varlığımın özünü  yeniden kazandım. Bunu devam ettirmemi basit şeyler sağlayacak. Her gun biraz yaşamaya vakit ayıracağım; guneşin doğuşunu selamlayacağım, batışıyla mest olacagim. Çıplak yüzeceğim, bazan kıyıya gelip kahve ya da şarap içeceğim, yeni fikirler üretecegim, kendime hayran olacağım, hayvanlarla konuşacağım, meditasyon   yapacağım, gulecegim, macera yasayacagim, risk alacagim.  Bundan sonra daha yumuşak olacağım sert degil, sivi olacagim, kati degil; sevecen olacagim, soguk degil.  Aramayacagim onun yerine aramadan  bulacagim. Deniz beni kucakladi, beni guclukleriyle test etti ,içimdeki endişeyi, sıkıntıyı çekip boşaltti. Taze fikirlerle içimi temizledi.  Bütün bu süreçte, ben kendi kendimi tedavi ettim.
 Bütün bu tecrübelerden sonra kocamı tekrar kucaklamak ve aramızdaki ilişkiye yeniden kurmak çok kolay olacak.

Deniz Kıyısında Bir Yıl isimli kitaptan
Çeviri Elif Mat







  

1 yorum:

  1. Arkası yarın gibi bu çevirileri soluksuz okuyorum. Araya yerleştirdiğin resimleri de çok beğendim.

    YanıtlaSil