23 Mart 2021 Salı

İnferno 28

 

Kanto 28

Bölücüler





Kuranın Yunancaya tercümesi 850-870

Latinceye tercümesi 1143

Peter

atin[edit]



Robertus Ketenensis produced the first Latin translation of the Qurʻan in 1143.[1] His version was entitled Lex Mahomet pseudoprophete ("The law of Mahomet the false prophet"). The translation was made at the behest of Peter the Venerableabbot of Cluny, and currently exists in the Bibliothèque de l'Arsenal in Paris. According to modern scholars[citation needed], the translation tended to "exaggerate harmless text to give it a nasty or licentious sting" and preferred improbable and unpleasant meanings over likely and decent ones. Ketenensis' work was republished in 1543 in three editions by Theodore Bibliander at Basel along with Cluni corpus and other Christian propaganda. All editions contained a preface by Martin Luther. Many later European "translations" of the Qurʻan merely translated Ketenensis' Latin version into their own language, as opposed to translating the Qurʻan directly from Arabic. As a result, early European translations of the Qurʻan were erroneous and distorted.[1]

 


Bu çukurda gördüğüm kanı ve yaraları kim anlatabilir?

Kafiyesiz, ölçüsüz düzyazıyla olsa bile anlatması zordur.

Akıl, havsala almaz; dil yetersiz kalır bu görüntü karşısında.

Hiçbir savaş meydanı böylesini görmemiştir.

Şaşmaz Livy’nin anlattığı uzun savaşlarda bile

Dokuzuncu çukurda gördüğüm yaralar gibisi yoktur.

Muhammed, çenesinden taa aşağıya kadar, boydan boya ikiye bölünmüş;

İç organları dışarıya dökülmüştü.

Ben ona dikkatle bakarken, O da bana baktı ellerini açıp,

“Gördün mü, bak, kendimi nasıl da ikiye ayırdım?

Yanımda ağlayan, başı yarık olan Ali’dir.

Halkayı döndüğümüzde, yaralarımız kapanır,

Arkamda bekleyen şeytanlar, yeniden yaralar bizi. Ama siz kimsiniz?

Niye oradan bize bakıyorsunuz?

Kendi çukurunuza geç gitmek için, vakit kazanmaya mı çalışıyorsunuz?” dedi.

 

Virgil cevap verdi:

“Bu adam daha ölmemiştir, suç işlediği için de burada değildir.

Ama görmek, öğrenmek için gelmiştir.

Ben ölüyüm ve onu bütün halkalarda gezdiriyorum. Doğrusu bu”

Bu sözleri duyan belki yüz tane ruh durup, bana baktılar hayretle.

 

Muhammed, “O zaman sen, dünyaya dönecek olan Fra Dolcino’ya söyle,

Eğer kısa zamanda yanıma kavuşmak istemezse, yiyecek stoklasın.

Kar yağdığında o mahsur kalacak, Navarese kazanacak zaferi.

 Fra Dolcino aç kalmasa, Navarase için bu zafer kolay olmaz.” dedi.

Bunu gitmek üzere bir ayağını yerden kaldırarak söylemişti.

Sözleri bitince ayağını yere bastı ve yoluna devam etti.

 

Kaşı gözü yarılmış burnu ve bir kulağı kesilmiş bir başkası yanımıza yanaştı:

“Günahından dolayı burada olmayan adam

Sanırım İtalyan’sın, seni evvelce görmüştüm;

Yukarı döndüğünde Pier da Medicina’ yı hatırla.

Guido ve Angelo’ya söyle,

Onlar gemilerinden atılıp boğulacaklar. La Cattolica yakınlarında

Tiran onları taş bağlayıp atacak.

Kıbrıs ve Majorca arasındaki sularda Neptün böyle bir vahşet görmemiştir.

Yanımdaki de o kıyıları hiç görmemeyi dilerdi.” Dedi.

“Bu haberleri yukarı götürmemi istiyorsan, o kim anlatır mısın bana?” dedim ona.

Yanındakinin ağzını açtı, gösterdi;

“Bu artık konuşamaz, Sezar’ı Rubicon’u geçmeye ikna eden,

‘Bir adam hazırsa, yapacağı işi geciktirmek, ona zarardan başka bir şey getirmez’ diyen adam bu”

Onu bu halde görmek beni ne kadar üzdü;

Curio’ydu bu, dili ikiye yarılmış olan...

Eskiden ne kadar cesaretle konuşurdu!

O sırada bir başkası geçti yanımızdan,

İki eli de kesilmişti, elsiz kollarını yukarı kaldırarak:

“Beni de hatırla; İsmim Mosca, Toskana’ya kötülük tohumu atan bendim” dedi.

Ben de “Çok kişinin ölümüne neden oldun” dedim.

Bu zaten acılı olan adamı daha da hüzne boğdu. Delirmiş gibiydi.

O sırada diğerleri arasında kellesini eline almış, yürümekte olan bir adam gördüm.

Başını fener gibi taşıyordu elinde. O baş bize baktı: “Ah” dedi,

Birken iki, ikiyken birdi; Kendi kendisini fener yapmıştı

Nasıl olurdu böyle bir şey? Hükmü veren bilir ancak.

Köprünün altına vardığında eliyle başını bize doğru kaldırdı, daha iyi duyalım diye,

“Şimdi gördün bu cezaları, halen nefes almakta olan adam;

 Bak bakalım bundan büyük acı var mı? Adım Bertrand de Born,

Genç kralı babasına karşı ayaklandıran bendim.

Baba ile oğlu birbirlerine düşman ettim.

Abşalom ve Hazreti Davut’ un arasını açan Achitopel bundan kötüsünü yapmamıştır.

Başımı yük gibi taşıyorum şimdi.

Bana bakan burada nasıl cezalandırıldığımızı anlar...”

 


Fra Dolcino Ortaçağ’da yaşamış bir rahiptir. Düzene, feodaliteye karşı çıktığı için öldürülmüştür. Kalesinin etrafı kuşatılmış, yiyecek sıkıntısı çıkınca kendisini savunamaz olmuştur. O’nun için burada yiyecek depolamazsa yenilecek deniyor.

Daha sonra Bertrand de Born’u görürler. Hayattayken prensi babasına karşı kışkırttığı baba ile oğulun arasını açtığı için başı gövdesinden ayrılmış, başını elinde fener gibi taşımaktadır.

Corp kelimesinin hem vücut hem de tüzel kişilik anlamına gelebileceğini söylemiştik. Şehir de bazen tek bir insan vücudu olarak tasvir edilir. Devletin bütünlüğünü bozmak aynı insan vücudunu parçalara ayırmak gibidir.

Burada söz konusu olan baba- oğul, kral ve oğlu olduğu için onları birbirine karşı kışkırtmak devleti bölme anlamına geliyor. Bu yüzden Bertrand de Born’un cezası ağırdır.

 


22 Mart 2021 Pazartesi

Elanor

 


Fransız Kralı 7. Louis’nin başında bulunduğu Haçlı Ordusu, 8 Ocak 1148 günü Denizli yakınlarındaki Honaz dağının Kazık Beli mevkiinde kayalık geçitten geçmek üzereydi. Kafile de Fransızlar çoğunlukta bir kısım da Alman askeri vardı. Fransız Kralı ve Kraliçesi üzerlerinde diğer haçlılar gibi basit bir hacı gömleğiyle seyahat etmekteydiler. Kıyafetlerinden kim oldukları belli değildi. Haçlıların Honaz Dağını tırmanacaklarını haber alan Selçuklular daha evvelden gelip, bölgeyi kuşatmışlardı. 

Kafile geçite girerken birden baskına uğradı, iki taraflarından karşılıklı ok atılışına maruz kaldılar. Askerler paniğe kapıldı, bütün ağırlıklar, hayvanlar dağdan aşağı yuvarlandı.

Kral kaçıp bir kayanın ardına saklanmıştı. Üzerindeki kıyafetten ötürü tanınması da imkansızdı. Bu sayede saldırıdan sağ kurtularak yollarına devam ettiler.

İlk hedefleri Antalya, daha sonra da Antakya idi. Birinci Haçlı seferinde ele geçirilmiş olan Antakya kalesinde Elanor’un amcası olan Kont Raymond Prens olmuştu.

Bugüne kadar bir kraliçenin haçlı seferine katılması görülmemiş bir şeydi. Elanor Fransa Kraliçesi olarak gözü kara bir şekilde bu sefere iştirak etmekte ısrar etmişti.

Aquitain dükünün kızıydı. Çok iyi bir eğitim görmüş, Latinceyi matematiği astronomiyi çalışmış, o günlerin adeti dantel işleme, çeyiz düzme gibi konularda da eğitildikten başka çok iyi at binen, güzelliğiyle çevikliğiyle neşesiyle zekasıyla tanınan bir genç kız olmuştu.

Bütün Avrupa soylularının oğullarına almak istediği kız olmasının sebebi sadece bu yönleri değildi. Annesi ve erkek kardeşi olunca Aquitain Dukalığının yegâne varisi olmuş Düşes unvanını almıştı. O devirde Fransa henüz tek devlet haline gelmemiş, Dukalık Fransa topraklarının üçte birini kaplamakta ve çok verimli bir bölgeydi. Esasında Elanor’un topraklarının büyüklüğü Fransa Kralının topraklarından da fazlaydı.

Babası hastalanıp öleceğini anlayınca hemen bir vasiyetname yazmış, dukalığını Elanor’ a bırakmış, kendi ölümünün önce Fransa Kralına haber verilmesini ondan evvel kimseye söylenmemesini istemişti. Kızlarının velayetini ve topraklarının idaresini Fransız kralına emanet etmişti.

Elçiler gelip de bunları Kral Şişman Louis’ ye bildirince, Kral Dükün ölümüne fevkalade üzülmüş göründü. Ancak elçilerin salondan çıkmasıyla beraber bayram etti. Hemen 500 şövalye gönderip Elanor ’u saraya getirtti.

Velisi olarak Elanor ’u evlendirmek vazifesi de Kral’a aitti. O sıralar on beş yaşlarında olan Elanor’ u oğluyla evlendirmeye karar verdi. Derhal din görevlilerini çağırıp, evlenme işlemlerini başlattı.

Elanor’un kocasının ismi de babası gibi Louis idi.  Kralın ikinci oğlu olan Louis aslında kilise hizmetine girip papaz olmak istiyordu. Ancak ağabeyi ölünce tahtın varisi durumuna gelmişti. Genç çift Elanor’un topraklarına giderek, Louis’ye Aquitain’i göstermek için bir gezi düzenlediler. Elanor’dan dolayı Louis de Aquitain Dükü olmuştu.

Ancak daha bu gezinin başında Louis’nin babasının ölüm haberini aldılar. Artık kocasının kral olmasıyla, Elanor Fransa Kraliçesi olmuştu.

Mizaçları çok bağdaşmıyordu. Elanor biraz fala neşeli açık saçık giyiniyor, güney Fransa kültürünü taşıyor, saray hayatına uyumlu değil diye eleştirilmeye başlanmıştı.

Aslında bu eleştiriler Papa’nın her istediğini Kral’a yaptıramamasından kaynaklanıyordu. Bir piskopos atanması dolayısıyla sarayla papalık arasında anlaşmazlık çıkmıştı. Bu olaydan sonra daha büyük bir sorunla karşılaştılar.

Elanor’un kız kardeşi Petronilla, evli bir adama âşık olmuştu. Her istediklerini elde etmeye alışık olan bu kardeşler çözümü krala baskı yapmakta buldular. Bu kont karısından ayrılsın Petronilla ile evlensin diyordu Elanor kocasına.  Fakat o devirde boşanma yok. Evlilikler daha çok siyasi nitelikte, kontun karısının ailesi de önemli bir aile. Bu kontun karısını bırakması meselesi yüzünden bir savaş çıkıyor. Vitry diye bir şehirde Kral Louis, kontun karısının ailesiyle savaşıyor. Halk kiliseye sığınıyor. Kralın adamları şehri ateşe veriyor. Bin kişi ölüyor.

Bu korkunç olaydan sonra Elanor’ a olan düşmanlık artıyor. Zaten aslında dindar bir olan Kral Louis büyük vicdan azabı çekiyor. Cehennem’e gitmekten korkuyor.

Devrin önemli din alimlerinden olan Bernard Clairvaux, Elanor’ u azarlıyor, kocanın işlerine karışmayacaksın diyor. Elanor bu sefer ağlayıp benim çocuğum yok onun için üzülüyorum diyor.

Bernard  Clairvaux bu sefer yumuşayıp,  ben senin için dua ederim siz de benim dediklerimi yapın diyor. Bu şekilde kilise ile aralarını düzelten çift, Louis’nin vicdan azabından kurtulabilmesi için Haçlı seferlerine katılmaya karar veriyor.



Haçlı kafilesi Constantinople’a vardıklarında imparator tarafından iyi karşılanıyorlar. Bugün Balıklı Rum Hastanesinin bulunduğu yerde o devirlerde bir saray varmış, oraya yerleşiyorlar. Üç hafta kalıp, ağırlanıyorlar. Onlar İstanbul’un güzelliğine hayran kalıyorlar, saray halkı Elanor’a iltifatlar ediyor.

Haçlı ordusunun daha fazla şehrinde kalmasını istemeyen İmparator, onları "Sizden evvel gelen Alman Kralı Selçuklulara karşı Eskişehir yakınlarında zafer kazandı siz de yola çıkın" diyerek, uğurluyor.

Gerçekte tarihte Dorion muharebesi olarak bilinen savaşta Alman Kralı Conrad büyük hezimete uğramış, yolda karşılaşıyorlar. Almanlar Türklerden kaçarak İznik’e çekiliyor.

Bunun üzerine Fransız ordusuyla, Almanların savaştan sağ kurtulan askerleri kısmı birleşiyor, Balıkesir Alaşehir yolu üzerinden Efes’e geliyorlar. Tarihi şehre geldiklerinde artık Noel zamanı olmuş. Neşe içerisinde Noel’i orada geçirdikten sonra Türklerin saldırısına uğruyorlar. Fransızlar Selçuklu ve Danişment askerlerini püskürtmekte başarılı oluyor.

Böylece tekrar yola düzülüp, yukarıda anlattığım Denizli macerasından sonra Antalya’ya varıyorlar.

 

Honaz Dağı

Elanor of Aquitain (1122-1204)

 


11 Mart 2021 Perşembe

Ödüllü Film

  Veronika'nın İkili yaşamı.



Üniversite yıllarında bir arkadaşımız sinemaya gidelim deyince, hangi film, konusu neymiş, nasılmış, iyi mi diye sorulur, bazen cevap kısa olurdu "Ödüllü"

Bu şu demek olurdu: film sanat filmi bir şey anlamayacağız belki filmden sonra soru soruyacağız birbirimize ama orada anlasak da anlamasak da bizi etkileyen bir şey olacak.

Modern resimde de bu resim ne ifade ediyor diye sorulur Sanatçı pek anlatmak istemez. "Resme bakan ne hissediyorsa odur" der.

Polonyalı yönetmen Kryyztof Kiresyotewsky  1991 yapımı "Veronica'nın ikili yaşamı" adlı filmi de öyle bir film. Bu filmde birisi Polonyalı, birisi Fransız iki Veronica var ve ikisi de aynı artist tarafından oynanıyor. Biri Fransızca biri Polonya lisanı konuşuyor, ama film başı orası sonu olan bir hikaye şeklinde gelişmediği için ne olduğu pek anlaşılmıyor.

Bu hafta yazı grubunda bu film üzerinde bir konuşma yapacağımız için ve filmi öneren kişi de ben olduğum için biraz ön çalışma yaptım



Fransız   Veronique                             Polonyalı Weroniki

Müzik öğretmeni                         ses sanatçısı

Bahar yeniden doğuş                 Chrismas star doğuş başlangıç  1968

                                               Antex- Krakow- teyze

                                               Tren yolculuğu, küçük cam top, trenle Krakow a gidiyor

                                               Konserde dinlerken şarkıya eşlik ediyor auditiona katıl diyor.

                                               Sevinçle koşarken notalarının olduğu kağıdı düşürüyor- protesto var

                                               Fransız turist kızı görüyor

                                               Audition ı kazanıyor

                                               Antex onu otobüste takip ediyor

                                               Giyinirken camdan yaşlı kadını görüyor

                                               O gece konserde ölüyor

 Fransız Veronique

Artık Müzik dersi almak istemediğini söylüyor

Erkek arkadaşıyla beraber ama üzüntülü sanki birisi ölmüşte yas tutuyor gibi hissediyor kendisini

Ertesi gün okulda öğrencilerle beraber kukla gösterisi seyrediyor

Balerina ayağını kırıp ölüyor kelebek oluyor (Ölüm ve Diriliş)

Diğer Veronica’nın şarkı söylerken öldüğü sahnede söylediği şarkının müziğini Fransız Veronika sınıfında ders olarak öğretiyor.

Kuklacıyı yolda görüyor adam sigarayı ters tuttuğunu işaret ediyor

Diğer arabadan hemen nasıl gördü?

Gece biri telefon açıyor konuşmuyor ama koro gene aynı şarkıyı söylüyor

Babasına gidip henüz tanımadığı birisine aşık olduğunu söylüyor

Kendisini sanki biri ölmüş( veya hayatından gitmiş) gibi yalnız hissettiğini söylüyor

Mektup alıyor mektuptan bir pabucun bağı çıkıyor EKG grafiğinin üzerine koyuyor

Orada bir kontrast var EKG nin aşağı yukarı çizgileri pabuç bağının düz çizgisi

EKG nin düz olması zaten ölmek demek

Birisi dışarıdan odaya ışık tutuyor




Karşıtlıklar:


Işık X karanlık

Hayat X ölüm

 

Veronica kuklacının gösterisinde balerinin ölüp kelebek olması hikayesinin bir çocuk  kitabından alındığı, kitabın yazarının Alexander Fabbri -kuklacının kendisi olduğu, yazarın kitaplarından birinin pabuç bağıyla ilgili olduğunu öğreniyor

Pabuç bağı (veya ayak bağı) neyi simgeliyor?

Yazarın diğer kitaplarını da okuyor.

Babasının evine gittiğinde babası bir paket veriyor paketten kaset teyp çıkıyor



Odasında dinlediğinde kasetteki sesler:


Daktilo, ayak sesi, kapı açılma sesi, tren istasyonu sesleri, daha evvel gördüğümüz müzik, araba kazası ve patlama sesi

Postadaki damgadan tren istasyonunun Paris’teki Gar Saint Lazare olduğunu anlıyor. Oradaki cafe’ye gidip bakmak istiyor. O seslerin tren istasyonundaki cafe’de kaydedilmiş olabileceğini düşünüyor. İstasyonda gördüğü birine cafe’den trenler için yapılan anonsların duyulup duyulmadığını soruyor

Orada Alexander (çocuk kitabının yazarı) yalnız başına oturmuş sanki Vernonica'nın gelmesini bekler gibi.

Alexander kıza orada kendisini iki günden beri beklemekte olduğunu, o sıralarda yazdığı bir kitap için psikolojik bir test yaptığını kızın gelip gelmeyeceğini anlamak için bu testi yaptığını söylüyor.

Veronica sinirlenip oradan ayrılıyor bir taksiye binip otele gidiyor. Alexander da oraya gelmiş, kızdan özür diliyor. Veronica adamın odaya gelmesine izin veriyor. Orada uyuyorlar ( zaten kendisini yorgun hissediyordu) Gece aralarında yakınlaşma oluyor.

Uyku teması bilinç – bilinç dışı - uykuya  dalma Bunun sembolik anlamı?

Sabah Veronique, hayatım boyunca kendimi hem burada hem başka yerde hissettim diyor. Alexander onu tanımak istediğini söylüyor. Veronique çantasını getirip yatağın üzerine boca ediyor içinde ne var ne yok Alexander’a gösteriyor böylece kendisini tanıtıyor.

Veronique’in Polonya seyahatinde çekmiş olduğu fotoğraflara  bakarken, Alexander, kalabalığın içinde Polonyalı Veronque’ i fark ediyor.  Resimdeki kız Polonyalı Veronica ve müzik notaları taşıyor. Onu Alexander o anda birlikte olduğu Fransız Veronica zannediyor ve kız resme bakıyor “bu ben değilim” diyor. “O palto benim değil.”

Palto? Ayırd edici özellik

Veronique bu resmi fark ettikten sonra sebebini bilmeden çok üzüntü duyuyor.

 

Alexander Veronica’nın kuklasını yapıyor. Ama iki tane yapmış. Niye iki tane yaptın diye sorduğunda kukla oynatırken bütün gün elimde çabuk eskiyor onun için iki tane yaptım diyor.

Birini oynatırken öbür kukla yerde ölü gibi yatıyor.

Alexander yeni bir kitap yazmış. Kitapta aynı gün doğmuş olan ama birbirini tanımayan iki kızın hikayesi anlatılıyor Birbirlerini tanımıyorlar ama aralarında bir irtibat var.

Veronica eve gelip ağaca dokunuyor baba içeride ama bunu bir şekilde fark ediyor.

Baba’nın parfüm koklatma sahnesi vardı aynı koku Veronica’ya farklı geldi ama babası biri yaz başı biri sonbaharda imal edildi dedi

Mevsimlerin geçişi hayatın değişmesi bizim değişmemiz.

 

Sorular

İki kızın da babası var. Anneler yok. Acaba neden?

Bu kızlar ikiz mi? Anneler kimdi? Eğer ikizlerse anne bir olmalı. Hangi baba biyolojik baba Fransız mı, Polonyalı mı?


İki kız iki farklı ülke bunun düşündürdükleri

Doğdukları yıl- 1968 olayları

Polonya

Polonya'nın tarihte çok işgal edilmesi çok kültürlülük, Napolyon zamanında Fransızların tarihin çeşitli dönemlerinde Alman ve Rusların işgali, Sovyetlerin baskısı.

Polonya’ da 1991 yılı Komünist rejimin sona ermesi 1990

Geçiş dönemi

Doğu Batı farklılığı Demir perde ülkeleri X Batı Demokrasisi

Müzik

 Filmdeki müzik hakkında renkler hakkında çekim hakkında ne düşündünüz?

Yönetmen 

Krysystof Kieslowsky (aklınızda kalmıyorsa Christof Colombus düşünün)

Yönetmen  genel olarak filmlerinde “Ben kimim?” ve “Ne yapmak istiyorum?” sorularına cevap aramış. Önce dokümanter yapmış sonra kurgusal filmlerle daha çok şey anlatabileceğini düşünmüş.

Bir de Mavi Beyaz Kırmızı üçlemesi var, Fransız bayrağının üç rengi ve Özgürlük Eşitlik Kardeşlik konuları ile alakalıymış.

Gençlik yıllarında yaptığı on emirle alakalı Decalog on kısa filmden oluşan serisi var.

Kader

Şu gün şu seçimi yapmasaydık veya falanca kişiyle karşılaşmasaydık belki farklı bir hayatımız olacaktı.

Kader, bir anlık olayların hayatımıza etkisi.

 

O anda kağıtları elinden düşürmesi belki otobüse doğru giden Fransız Veronica ile karşılaşacaklardı . Acaba birbirlerine ne diyeceklerdi.

Hayattaki tesadüfler. Hayatımıza sadece kendi kararlarımız değil dış etkiler de yön veriyor. Kaza hastalık birinin ölmesi, çocuğun doğması, ülke siyaseti vs. pek çok değişken var.


Dini konular

duality- ikilik

Hristiyanlıkta bir de iki ikide bir kavramı

Hz. İsa'nın yarı Tanrı yarı insan gibi anlaşılması

İnsanın bir yönüyle madde (et kemik) bir yönüyle ruh olması


Kızlardan biri hayatta kalırken biri ölüp sadece ruh oluyor.

iki kız, iki ülke, iki lisan, 

Alexandre hem kuklacı hem yazar olması, iki iş


Azize Veronica



Kızların ismi Veronica ve Azize Veronika arasında bir bağ var mı?

Azize Veronica Hazreti İsa çarmıhtan indirildikten sonra yüzünü silmiş. Yüzünün silindiği örtüye Hz. İsa’nın resmi çıkmış. Kan ve ter.

Bu resim Kutsal örtü veya Veronica’nın örtüsü diye biliniyor.

Gerçek ve temsili resim Resimle anlatma metodu.

Gerçek ne kadar gerçek, hayal ne kadar hayal?

Filmde de gerçek ne, hayal ne?

Bu isim aslınca Vero İcon gerçek resim- icona Hazreti İSa'nın gerçek resmi manasına geliyor. Söylene söylene bu örtüyü Hz. İsa'nın yüzüne örten hanımın ismi haline gelmiş.

Farklı Anlatımlar

Bu yönetmenin anlatım tarzını İncil'in başında bulunan Marc Matthew Luke ve John bölümlerinde aynı hikayenin Hz. İsa'nın hayat hikayesinin dört değişik kişi tarafından anlatılmasına benzetiyorlar. Farklı bakış açıları. Aynı olayın farklı gözlerle görülmesi.


Lazarus

İncil de ismi geçen Lazarus ölüp gömüldükten 4 gün sonra Hz. İsa tarafından diriltilmiş

Gerek Lazarus hikayesi gerek Hz. İsa'nın ölüp gömüldükten sonra dirilmesi Hristiyanlıkta önemli konular.

Garın ismi St Lazare bu Lazarus'tan geliyor. İki alem arasında olmayı temsil eder gibi.