Fransız Kralı 7. Louis’nin başında bulunduğu Haçlı Ordusu, 8
Ocak 1148 günü Denizli yakınlarındaki Honaz dağının Kazık Beli mevkiinde
kayalık geçitten geçmek üzereydi. Kafile de Fransızlar çoğunlukta bir kısım da
Alman askeri vardı. Fransız Kralı ve Kraliçesi üzerlerinde diğer haçlılar gibi
basit bir hacı gömleğiyle seyahat etmekteydiler. Kıyafetlerinden kim oldukları
belli değildi. Haçlıların Honaz Dağını tırmanacaklarını haber alan Selçuklular
daha evvelden gelip, bölgeyi kuşatmışlardı.
Kafile geçite girerken birden baskına uğradı, iki
taraflarından karşılıklı ok atılışına maruz kaldılar. Askerler paniğe kapıldı,
bütün ağırlıklar, hayvanlar dağdan aşağı yuvarlandı.
Kral kaçıp bir kayanın ardına saklanmıştı. Üzerindeki
kıyafetten ötürü tanınması da imkansızdı. Bu sayede saldırıdan sağ kurtularak yollarına
devam ettiler.
İlk hedefleri Antalya, daha sonra da Antakya idi. Birinci Haçlı
seferinde ele geçirilmiş olan Antakya kalesinde Elanor’un amcası olan Kont
Raymond Prens olmuştu.
Bugüne kadar bir kraliçenin haçlı seferine katılması
görülmemiş bir şeydi. Elanor Fransa Kraliçesi olarak gözü kara bir şekilde bu
sefere iştirak etmekte ısrar etmişti.
Aquitain dükünün kızıydı. Çok iyi bir eğitim görmüş,
Latinceyi matematiği astronomiyi çalışmış, o günlerin adeti dantel işleme,
çeyiz düzme gibi konularda da eğitildikten başka çok iyi at binen, güzelliğiyle
çevikliğiyle neşesiyle zekasıyla tanınan bir genç kız olmuştu.
Bütün Avrupa soylularının oğullarına almak istediği kız olmasının
sebebi sadece bu yönleri değildi. Annesi ve erkek kardeşi olunca Aquitain Dukalığının
yegâne varisi olmuş Düşes unvanını almıştı. O devirde Fransa henüz tek devlet
haline gelmemiş, Dukalık Fransa topraklarının üçte birini kaplamakta ve çok
verimli bir bölgeydi. Esasında Elanor’un topraklarının büyüklüğü Fransa
Kralının topraklarından da fazlaydı.
Babası hastalanıp öleceğini anlayınca hemen bir vasiyetname
yazmış, dukalığını Elanor’ a bırakmış, kendi ölümünün önce Fransa Kralına haber
verilmesini ondan evvel kimseye söylenmemesini istemişti. Kızlarının velayetini
ve topraklarının idaresini Fransız kralına emanet etmişti.
Elçiler gelip de bunları Kral Şişman Louis’ ye bildirince,
Kral Dükün ölümüne fevkalade üzülmüş göründü. Ancak elçilerin salondan
çıkmasıyla beraber bayram etti. Hemen 500 şövalye gönderip Elanor ’u saraya
getirtti.
Velisi olarak Elanor ’u evlendirmek vazifesi de Kral’a
aitti. O sıralar on beş yaşlarında olan Elanor’ u oğluyla evlendirmeye karar
verdi. Derhal din görevlilerini çağırıp, evlenme işlemlerini başlattı.
Elanor’un kocasının ismi de babası gibi Louis idi. Kralın ikinci oğlu olan Louis aslında kilise hizmetine
girip papaz olmak istiyordu. Ancak ağabeyi ölünce tahtın varisi durumuna
gelmişti. Genç çift Elanor’un topraklarına giderek, Louis’ye Aquitain’i göstermek
için bir gezi düzenlediler. Elanor’dan dolayı Louis de Aquitain Dükü olmuştu.
Ancak daha bu gezinin başında Louis’nin babasının ölüm
haberini aldılar. Artık kocasının kral olmasıyla, Elanor Fransa Kraliçesi
olmuştu.
Mizaçları çok bağdaşmıyordu. Elanor biraz fala neşeli açık
saçık giyiniyor, güney Fransa kültürünü taşıyor, saray hayatına uyumlu değil
diye eleştirilmeye başlanmıştı.
Aslında bu eleştiriler Papa’nın her istediğini Kral’a
yaptıramamasından kaynaklanıyordu. Bir piskopos atanması dolayısıyla sarayla
papalık arasında anlaşmazlık çıkmıştı. Bu olaydan sonra daha büyük bir sorunla
karşılaştılar.
Elanor’un kız kardeşi Petronilla, evli bir adama âşık olmuştu.
Her istediklerini elde etmeye alışık olan bu kardeşler çözümü krala baskı yapmakta
buldular. Bu kont karısından ayrılsın Petronilla ile evlensin diyordu Elanor
kocasına. Fakat o devirde boşanma yok. Evlilikler
daha çok siyasi nitelikte, kontun karısının ailesi de önemli bir aile. Bu
kontun karısını bırakması meselesi yüzünden bir savaş çıkıyor. Vitry diye bir şehirde
Kral Louis, kontun karısının ailesiyle savaşıyor. Halk kiliseye sığınıyor. Kralın
adamları şehri ateşe veriyor. Bin kişi ölüyor.
Bu korkunç olaydan sonra Elanor’ a olan düşmanlık artıyor.
Zaten aslında dindar bir olan Kral Louis büyük vicdan azabı çekiyor. Cehennem’e
gitmekten korkuyor.
Devrin önemli din alimlerinden olan Bernard Clairvaux,
Elanor’ u azarlıyor, kocanın işlerine karışmayacaksın diyor. Elanor bu sefer ağlayıp
benim çocuğum yok onun için üzülüyorum diyor.
Bernard Clairvaux bu
sefer yumuşayıp, ben senin için dua
ederim siz de benim dediklerimi yapın diyor. Bu şekilde kilise ile aralarını
düzelten çift, Louis’nin vicdan azabından kurtulabilmesi için Haçlı seferlerine
katılmaya karar veriyor.
Haçlı kafilesi Constantinople’a vardıklarında imparator
tarafından iyi karşılanıyorlar. Bugün Balıklı Rum Hastanesinin bulunduğu yerde
o devirlerde bir saray varmış, oraya yerleşiyorlar. Üç hafta kalıp,
ağırlanıyorlar. Onlar İstanbul’un güzelliğine hayran kalıyorlar, saray halkı
Elanor’a iltifatlar ediyor.
Haçlı ordusunun daha fazla şehrinde kalmasını istemeyen
İmparator, onları "Sizden evvel gelen Alman Kralı Selçuklulara karşı Eskişehir
yakınlarında zafer kazandı siz de yola çıkın" diyerek, uğurluyor.
Gerçekte tarihte Dorion muharebesi olarak bilinen savaşta
Alman Kralı Conrad büyük hezimete uğramış, yolda karşılaşıyorlar. Almanlar
Türklerden kaçarak İznik’e çekiliyor.
Bunun üzerine Fransız ordusuyla, Almanların savaştan sağ
kurtulan askerleri kısmı birleşiyor, Balıkesir Alaşehir yolu üzerinden Efes’e geliyorlar.
Tarihi şehre geldiklerinde artık Noel zamanı olmuş. Neşe içerisinde Noel’i
orada geçirdikten sonra Türklerin saldırısına uğruyorlar. Fransızlar Selçuklu
ve Danişment askerlerini püskürtmekte başarılı oluyor.
Böylece tekrar yola düzülüp, yukarıda anlattığım Denizli
macerasından sonra Antalya’ya varıyorlar.
Elanor of Aquitain (1122-1204)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder