10 Mayıs 2021 Pazartesi

Özel Oda- Bir Yağmur Sonrası

 

Epinay- sur- Orge 


 

Yağmur sonrası odama geldi. İngiltere’deki o büyük malikanelerden birindeydik. Benimle özel bir şey konuşmak istiyordu.

Önce kapıyı açmak istemedim. Ama adam ülkemiz için savaşa gidecekti, açmamak olmazdı. Ne söyleyecekti acaba? Açtım çaresiz.

Üzerinde üniforması, içinden kıvılcım çakan koyu mavi gözleri, belinde silahı…

Odada duvarda annemin resmi asılıydı. Lancaster’dan Devonshire’a gelmiştim.Bu malikanede çocuklara mürebbiyelik yapıyordum. Daha uzun yıllar da burada kalabilirdim.

Genç bir adamın odama gelmesi etraftan hoş karşılanmazdı arkamızdan hemen dedikodu yapabilirlerdi.

Ama işte savaş arifesindeyiz. Gidenler coşkuyla uğurlanıyorlar, dönüp dönemeyecekleri belli değil.

Radyolar savaş borazanlığı yapıyorlar. Gençleri askere yazılmaya özendiriyorlar. Aileler heyecanlanmış, bayrak sallıyor. Hatta çocukta bir rahatsızlık varsa torpil yapıp illa da göndermek istiyorlar. Sanki oğlunu askere göndermemek ayıpmış gibi…

James ilk görev yerinin Fransa olduğunu söylemişti. Hayırlısı.

XXX

Annemden mektup geldi. Devonshire’ın nasıl olduğunu soruyor. İşimden memnun olup olmadığımı, birisiyle tanışıp tanışmadığımı, havaların soğuk olup olmadığımı falan. “Aman üşütme” diye bitiriyordu mektubunu.

Haksız da sayılmazdı. Bu taş evde odalar ısınmak bilmiyordu. Bütün gün koşuşturma sırasında ısınıyordum, derslerde sırtıma şalımı alıyordum ama odama gelince üşüyordum. İçi yünlü terliklerim vardı neyseki, yere de kuzu postu sermiştim. Camlar çift camdı uçsuz bucaksız bir ormana bakıyordu odam.

Burası bana Uğultulu Tepeler kitabını hatırlatıyordu. Ormanın diğer ucunda bir malikanede yaşayan yakışıklı gizemli bir adam hayal ediyordum.

Akşamları mum ışığında günlüğümü yazıyordum. Günlükte hep bu yakışıklı adamla ilgili hayaller vardı. Kitaptaki adam biraz tehlikeli biriydi hatırladığıma göre. Tehlikeli ama kadınların hemen cazibesine kapılacağı türden biri.

Bir de ormanı geçerken yaşanabilecek tehlikeleri hayal ederdim.

Büyük beyaz atları, hızla geçen atlıları, ormanda yakılan ateşi

James bir keresinde avdan dönünce getirdiği ördekleri temizletmiş, sonra açık havada pişirelim deyip ateş yaktırmıştı bahçede. Çocuklar nasıl da neşeliydi, Koşup oynamaktan yanakları kızarmıştı.

James çocukların dayısıydı. Aramızda öyle bir elektriklenme vardı ki yanımdan geçerken tutuşacak gibi oluyordum.

XXX

Yünler karışmıştı birbirine. O gitmeden kendisine bir şey örüp vermek istiyordum. Lacivert yünüm vardı bir yelek örmeye başlamıştım. Acaba ona hediye vermem garip karşılanır mıydı? Sanmıyorum. Bu asker uğurlama coşkusunda herkes birbirine bir şeyler hediye veriyordu.

Beyaz bir kutu içinde çikolata da almıştım. Akşamları otururken hızlı hızlı örgümü örüyordum.

Odanın kapısını açtığımda içeri girdi. Yatağın üzerindeki örgüyü gördü. “Ne yapıyorsun?” dedi.

“Sana sürpriz yapacaktım amam işte gördün. Bir yelek örüyorum. Yoksa kazak mı yapmalıyım? Ne dersin? Soğuk akşamlarda giyersin.”

 

“Evet. Fransa’nın güneyine gitmeyi isterdim ama savaş kuzeyde” dedi. “Belki savaştan sonra beraber gideriz” diye de ilave etti.

Ne diyordu bu adam. Kısa bir süre sonra yolcu edecektik onu. İyi şanslar demekten başka ne söyleyebilirdim? Oysa söylemek istediğim çok şey vardı. Hepsini bütün hayatımı tek tek, sayfa sayfa anlatmak istiyordum ona. Belli ki o da benzer duygular içindeydi.

“Çok fazla bir heyecan var etrafta, benim içimde, bütün arkadaşlarımda, ailemde. Buraya senin odana biraz sakinleşmeye huzur bulmaya geldim” dedi. Yatağıma uzandı. “Anlat bana bir şeyler” dedi.

“Anlatacağım” dedim.

Les Rouches Rouges


 

Yazı çalışmalarından

resimler: Armand Guillaumind




 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder