Elif Mat
Öykü
Kanada’da bir liseye Brezilya’dan mektup geldi. Eski bir
öğrencileriydi yazan. Uzun süredir kayıp olan Jamie isminde bir kız. Haber
bültenlerinde gözü yaşlı anne ve babasını görmüşlerdi.
“Beni bir suç şebekesi kaçırdı. Sao Paolo’dayım ama tam
olarak nerede olduğumu bilmiyorum. Portekizceyi anlamıyorum. Beni zorla
tutuyorlar. Kurtarın. Aileme genelevde zorla çalıştırıldığımı söylemeyin.” yazıyordu. Müdür mektubu derhal polise götürdü. İnterpol arandı. Kızın ailesine
“bir ipucu aldık üzerinde çalışıyoruz” dediler.
Jamie’nin eski sevgilisi Robert, olanları duymuştu, çok
hiddetlendi, o sinirle işyerindeki çelik dolaba bir yumruk attı. “Kim kaçırmış
olabilir Jamie’yi? Nasıl kaçırdı? Taa Brezilya’ya nasıl götürdüler?” dedi.
Mektuptaki tek ipucu kızın zaman zaman alışverişe geldiği
mağazaydı. Bazen oraya gelip, alışveriş yapmasına izin veriyorlardı. Ama asla
yalnız evden çıkamıyordu.
Böyle bir çete olduğunu duymuştu Robert. Kanada’nın bir
şehrinden kaçırdıkları genç kadınları başka bir şehre götürüp,
satıyorlardı. Ama taa Brezilya, bu nasıl
bir işti? Aklı almıyordu. Çıldıracak gibiydi. Oraya gitmeye karar verdi.
Bu suç oranı yüksek, sokakta gezmenin tehlikeli olduğu ülkede
her şey olabilirdi. Söylenen mağazayı bulacaktı. Uçağa bindi, önce Teksas,
oradan San Paolo, çok uzun bir yolculuktan sonra kendini bu büyük şehirde
buldu.
Hava çok sıcaktı.
Taksiye bindi, adama dükkânın ismi yazılı olan kâğıdı gösterdi. Adam
bilmiyordu. Bir müddet telsizden diğer taksicilerle konuştu. Arabayı sürmeye
başladı. “Nereye götürecek acaba bu herif beni” diye düşündü Robert.
Geldikleri yer, kalabalık pis bir mahallede, küçük bir dükkân.
“Acaba burası olabilir mi?” dedi. Girdi içeri, sağa sola baktı. Cebinden
Jamie’nin resmini çıkarıp, kendisine bakmakta olan tezgahtar kıza gösterdi. Kız
korkmuş gibi geri çekildi. Başını bilmiyorum anlamında iki yana salladı. Sonra
soyunma odasına doğru baktı. Sanki bir şey demek ister gibi.
Robert dışarı çıktı. Facebook’tan San Paola’da olan
Kanadalıların bir grubunu buldu. Akşam bir yerde buluşacaklarından söz
ediyorlardı. Gitti oraya. “Portekizce bilen bir hanım arkadaş benimle falanca
dükkâna gelebilir mi?” dedi. Onlara durumu anlattı.
Ertesi sabah dükkâna gittiler. Robert içeri girmedi. Emily’ ye
baştaki ilk soyunma odasına bir şey denemek bahanesiyle girmesini söyledi. “Etrafa
iyi bak” dedi.
Tezgahtar kız, “Her şey yolunda mı? Denediğiniz bluzu
beğendiniz mi? Başka bir şey getirmemi ister misiniz?” diye sordu.
Emily, “Bunun bir de siyahını getirir misin? dedi. Siyah
uzun saçlı alımlı tezgahtar, istenilen bluzu ve bir de gömlek getirdi. Gömleğin cebinde bir kâğıt vardı. Başıyla kapının
arkasını işaret etti. Kapının arkasında 19 rakamı ve J harfi vardı. Kâğıdı açtı, Barceleno yazıyordu.
Emily Robert’e olanları söyleyip, kâğıdı verdi. “Bu ne acaba?” dedi
Robert, başını salladı düşünerek, “Niye üzerinde Barceleno
yazan kâğıt verdi bu kız bize? dedi.
“Öyle bir cadde var, gidip bakalım” dedi Emily.
Barceleno caddesi 19 numara da bir bar vardı. Akşamı
beklemeleri lazımdı. “Gelip biraz içeriz” dediler. Biraz oyalandılar. “Sen git,
dinlen bara ben akşama yalnız geleyim” dedi Robert.
“Dikkat et ama gece buralar tehlikeli olur” diye uyarmak
ihtiyacını hissetti Emily.
Zaten bütün gün telaştan bir şey yememişti. Akşam Barceleno
caddesi 19 numaraya geldiğinde, biranın yanında yiyecek bir şeyler de söyledi. Daha
pek kimse gelmemişti. Barda oturan bir kız ilişti gözüne. Üzerinde rüküş bir
elbise, yüzünde ağır bir makyaj vardı. Saçlarını kızıla boyamıştı. Ama Jamie
idi. İşte karşısında duruyordu.
Jamie onu görünce hayretle baktı. Sonra telaşlandı başını
öbür tarafa çevirdi. Saçlarını tanınmak istemeyerek yüzüne döktü. Onu burada
kimsenin görmesini istemiyordu, utanıyordu.
Yalnız gelmesi iyi olmuştu. Dikkat çekmemek için Jamie’ye
bakmayacak ama başka kadınlarla konuşup, biraz bilgi almaya çalışacaktı. Yanına
bir kadın geldi ona içecek ısmarladı ama kadın Portekizceden başka dil bilmediği
için pek bir şey soramadı.
Kalktı, giderken Jamie’ye “merhaba güzelim” diye laf attı. Sonra
yavaşça “Yarın istasyonun karşısındaki dükkanların önüne gel. Saat üçte.” Bunları
söylerken sanki sarhoş olmuşta kıza asılıyormuş gibi bir havaya girdi. Elini
kızın poposuna attı.
Bar fedaisi şöyle bir dikildi karşısına. Jamie kalktı ayağa,
diğer kadınların yanına gitti. Patroniçe kaşlarını kaldırdı: “Niye adamı içeri
davet etmedin? Dedi açgözlülükle.
“Ettim, etmez olur muyum? Parayı çok buldu, gitti” diye cevap
verdi Nina, burada ona yeni bir isim vermişlerdi.
“Züğürt turist bunlar” dedi Madam Jezabel. Bu da onun takma
ismiydi. Her gün bu kadını nasıl öldürüp, buradan kurtulurum, diye planlar
yapıyordu Jamie.
Kalkarken Robert’a korkuyla bakmış, “Gelemem, beni yalnız
bırakmazlar” demişti.
“Olsun sen yine de gelmeye çalış” diye fısıldamıştı Robert
kararlılıkla.
Emily ertesi gün, Madam Jezabel’e, “Bir gece elbisesi
görmüştüm payetli, onu almaya gidebilir miyim, biraz da para verseniz sevinirim.
Pahalı hoş bir elbise” dedi.
“Hah şöyle”, dedi kadın, “Hep somurtup duruyorsun, biraz
süslen giyin, kendine bak, neşelen! Artık senin hayatın bu! Kafana sok bu
gerçeği. Depresyondaki kadını kimse istemez. Ben de gelirim seninle alırız.
Nerede gördün elbiseyi?” dedi.
“İstasyonun karşısındaki alışveriş merkezinde.”
Alışveriş merkezindeki Butik Lola’ya geldiler. Birkaç tur atıp,
elbiselere baktılar ama Robert’ı göremedi Jamie. Emily’ yi de tanımıyordu. Ama Emily onun
resmini görmüştü. Eline bir elbise aldı, üzerine tutar gibi yaptı Jamie’nin
dikkatini çekti. Sonra yanından geçerken “İstasyondaki taksi durağına
gideceksin” dedi. Jamie içinden kadın bırakmaz ki beni diye düşündü. Emily
kendi kendine şarkı mırıldanıyor gibi yapıp “sokak çocukları” dedi.
Bu da bir şifreydi herhalde. Brezilya’da kapkaççı çoktu.
Dışarı çıktıklarında alışveriş merkezinin kapısının önünde
sigara içen sokak çocuklarını gördüler. Kadınların
ellerinde paketler vardı. Madam hem Jamie’ye istediği elbiseyi hem de kendisine
bir şeyler almıştı. “Bir de lame pabuç bakalım” diyordu.
O sırada çocuğun biri koşmaya başladı, üzerlerine doğru
geldiğini görünce Jamie kendisini yana attı. Delikanlı olanca gücüyle Madam’a
çarptı, sendeleyen kadın kendisini toparlamaya çalışırken, karnına bir de
yumruk attı. Diğer çocuk fırladı, savrulan kadının kolundaki çantayı kaptı,
kaçtı.
İlk gencin üzerlerine doğru geldiğini görmesiyle Jamie olacakları
anlamıştı zaten. Hemen kargaşadan istifade edip, karşıya geçti kalabalığa
karıştı. Taksi durağını sordu. Söylenen yere geldiğinde Robert kendisini
bekliyordu. Taksiye binip otele geldiler. “Gördün mü ne kadar kolay oldu. Seni
Kanada’ya götüreceğim” dedi.
“Nasıl olacak? Ne pasaportum var, ne de param”
“Önemli değil. Konsolosluğu aradım. Bundan sonrasını onlar
halledecek. Bar adı altında faaliyet yapan genelevi de ihbar ettim. Sen
çarşıdayken polis baskın yaptı oraya.”
“Beni kurtarmaya taa buralara mı geldin?”
“Evet.”
“O çocuklar nereden çıktı?”
“Burada sokak çocuğundan bol bir şey yok. Para verdim. Senin
resmini gösterdim. “Bu kızın yanındaki kokanayı dövüp, çantasını çalın” dedim. Sevinerek
geldiler. Geberttirecektim alçak kadını ama şimdi elçilikle işimiz var. Bir
belaya girmeden gidelim buradan. Ucuz kurtuldu bir yumruk, bir tekmeyle pislik”
dedi.
“Ama hapsi boylayacak.” Dedi Jamie. Yavaş yavaş kendisine
güven gelmeye başlamıştı. O korkaklığı kendisini Robert’tan saklamak isteyen
tavırları geçmeye başlamış, rahatlamıştı. Ama yine de buradan kurtulacağına inanamıyordu.
“Nasıl haber aldın, beni nasıl buldun?”
“Okula mektup yazmışsın. Kaybolduğundan beri herkes seni
merak ediyordu. Mektubu duyunca hemen polis arkadaşıma gittim. Bu çetelerin
nasıl çalıştığını öğrendim”
“Ben şimdi ne yapacağım? Nasıl geri döneceğim?”
“Korkma, annen baban seni bekliyor. Yanındayız…”
Çok güzel tebrik ederim...
YanıtlaSilÇok teşekkürler Füsun'cuğum:))
YanıtlaSilEline sağlık Elif
YanıtlaSilTeşekkürler Nil:))
Sil