29 Mart 2019 Cuma

CENNET KANTO 30


Belki bizden altı bin kilometre uzakta;
Altıncı saat  yanıyordu;
Ve bizim dünyamızda gölgeler eşitlenmişti.
Güneş‘in en parlak nedimesi(safak) ilerliyor;
Gökyüzünün geceden kalma ışıkları birer birere sönüyordu.
En güzeli bile sonunda karanlıkta kaldı.

Bunun gibi NOKTA‘ yı çevreleyen zafer halkaları birer birer
Sönükleşti.
Onlar noktayı çevreliyor;
Aslında NOKTA herşeyi çepeçevre kuşatıyordu.
Hem bir şey göremediğimden,
Hem de AŞK yüzünden olacak,
Gözlerim yine Beatrice' e döndü.


Beatrice Portinari (1265-1290

Bugüne kadar onun için bütün yazdıklarımı bir araya toplasam,
 yine de şu andaki güzelliğini tarif etmeye yetmez.
Bu tatlılık, bizim insani ölçülerimizin üzerindedir.
Bu güzelliği ancak Yaratıcısı tam olarak bilebilir.
Teslim! Bu konuyu anlatmakta şair olarak yeteneksiz kaldım!
Ne Komedya yazarları ne de Tragedya yazarları
bir konu karşısında bu kadar yetersiz kalmıştır.
Güneşin gözleri kamaştırması gibi,
Onun tatlı gülüşünün hatırası da benim
Aklımı başımdan alıyor.
Onu hayatta ilk gördüğüm andan, bu ana kadar,
Şiirimi hiç bir şey kesmedi, kesintiye uğratamadı.
Ama artık bu noktada, sanatının zirvesine varan bir ressamın,
 fırçasını bırakması gibi, bende Beatrice‘ i anlatmayı bırakmalıyım.

Vazifesini tamamlamış bir rehber edasıyla güzellik şöyle dedi:
(Bu güzelliği artık benden sonra gelen şairler anlatmaya devam edecek.)
"Maddenin en geniş çemberinden saf  ışık Cennet’ine giriyoruz
Aklın ışığı;
Işıkla dolu AŞK;
Gerçek iyiliğin AŞK'ı
Mutlulukla dolu AŞK
Bütün tatların üzerinde olan MUTLULUK
Ikı sıra halinde, Cennet ahalisini görüyorsun
(Biri melekler, biri Cennetlikler)
İkincileri kıyamet günü, beden elbiselerini giyinmiş olarak;
-ayağa kalkmış olarak göreceksin- yeniden.
Yıldırım çarpmasında, insan nasıl görme yetisini kaybederse,
 bende etrafımı sarıp sarmalayan bu  ışık karşısında  göremez olmuştum.
Cennetin bu köşesini huzura erdiren RAHMET,
Kendisine çağırır benlikleri sevgiyle,
Öyle bir sevgiyle selamlar ki;
O mumlar, o ateşle yanmaya hazır olur.
Bu sözler kulağıma girer girmez,
Kendi gücümün dışında,
 yeniden yükselmekte olduğumuzu anladım.
Yeniden görebiliyordum artık!
Artık gözlerim saf ışığa dayanabiliyordu.
Kör etmiyordu ışık.
Sonra o ışık, bir ırmağa dönüştü;
Kırmız sarı ışıltılar
Irmağın iki yakasında renk renk bahar çiçekleri
Altın yüzükteki- yakutlar- gibi ışıldamakta.
Sonra o bahçeden yayılan rayihanın artmasıyla,
 Sanki sarhoş olup, yeniden kendilerini ırmağa atmakta.
Bir mücevher zıplayıp ırmağın içine düşünce,
 diğerleri ırmaktan geri kıyıya sıçramakta.

"Etrafındaki herşeyi görüp anlama arzun beni mutlu ediyor
 ama önce susuzluğunu gidermek için ırmağın suyundan iç!"
Gözlerimin Nur'u böyle dedi.
"Bu ihtişam bu mücevherler ışıltılar, kıyılardaki güzel çimenler,
Mutluluk bahçeleri,
 hakikatin birer gölgesidir ancak.
Daha da güzelini görebileceksin gözlerin kuvvetlendiğinde."
Daha iyi görebilmek için, hemen ırmağa koşup, yüzümü yıkadım.
Gözlerim o suyu içti.
Ben ırmaktan başımı kaldırırken, 
ırmak da şeklini değiştirdi ve  bir çember haline geldi.
Çiçekler, bahçeler değişti.
Cennet' deki halkaları -daha iyi- görebilir oldum.
Allah‘ım bu güzellikleri anlatabilmem için güç ver bana!
Yaratıcının kendisini, bütün varlıklara ışık olarak gösterdiği
O Nur en tepedeydi.
Bütün varlıkların sukunetı, huzuru, 
Yaratıcıyı görmekteydi.
Işık giderek genişliyordu, bütün güneşi içine alacak kadar büyümüştü.
Bütün ışık bir noktadan, bahçelere, dünyaya, bütün aleme,
Cennet halkalarında kutsanmışların üzerine;
Hepimizin üzerine yayılıyor, 
aynalardan yansıyordu.

Eğer aşağıdan görünen buysa;
 kimbilir yukarıda gülün en üst yapraklarında görünen nasıldı?
Bulunduğun yerde o yükseklikte gözlerim beni yanıltmadı.
Görebiliyordum artık bu güzellikleri.
Allah katında –yakın, uzak- diye bir kavram yoktur.
Orası aracısız yönetilir.
Bildiğimiz doğa kanunlarına tabii değildir.
Kutsal Roma Germen Imparatoru Henry (1275-1313)

"Beyaz elbiselileri gördün mü?“ dedi Beatrice.
Şehrimizin ne kadar geniş bir alana yayıldığını görüyor musun?
Tahtları ve tahtlarda olanları görüyormusun?
Hemen hemen bütün tahtlar dolu.
Artık bundan sonra gelenlere fazla yer kalmamış.
O gördüğün üzerinde tacı da hazır vaziyette olan taht,
Henri’ nin tahtı, onu bekliyor.
O imparator ki; Italya’ ya doğru yolu gösterecekti.
Ama ne yazık ki Italya buna hazır değildi.
Italya’nın gözünü para bürüdü;
Körleştirdi.
Yaramaz bir çocuk gibi huysuzluk yapip;
yemeği reddedip açlıktan ölecek hale geldi.
Bu tahta O oturacak;
 sonra zamanı geldiğinde sende buradaki düğüne katılacaksın.
Papa Boniface (1230-1303)

Klisenin idarecisine gelince, gizliden veya açıktan Henri’ nin aleyhindedir.
Ama Allah onu uzun müddet, o koltukta oturtmayacak.
Simon Magnus’ un yanını boylayacak.
Boniface‘ yi çukurun daha da dibine itecek..."
Papa Clement Quintus (1264-1314)

Ilahi Komedya

Dante Alighieri
Dante (Floransa 1265- Ravenna1321)

Cennet Kanto 30

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder