12 Haziran 2016 Pazar

A Visit to the Eyup Sultan Mosque/ Ertugrul Mat

 A Visit to the Eyup Sultan Mosque

by Ertugrul Mat
Translated by Elif Erkmen


Every time we go the Eyup Sultan we feel an inner peace as soon as we begin our journey to get there.
The mosque is surrounded by mausoleums, soup kitchen, orphanage, library and student dormitories of a bygone era. Around those buildings are beautiful maple trees planted in carefully designed yards and beautiful white marble tomb stones alongside  cypress trees which are gracefully reach up to the sky.


Those marble head stones are raised as an eternal prayer, beautifully decorated with Ottoman Calligraphy; verses from Holy Koran are inscripted for those that are no longer able to pray and ask for forgiveness.
Families with their children come to the area and quicken their pace to get into the courtyard and rush to reach spiritual peace.
Newlyweds and boys who are getting ready for circumcision ceremony come.
People wear their best clothes.



Around the soup kitchen people bring supplies for the Iftar meal so that everyone has a chance to a decent meal during Ramadan, Some bring sacrifice animals to be slaughtered.
Some people chose to come early to the courtyard and spread tablecloths on the grass and prepare for Iftar on this holy ground.  They lay their cutlery and plates, even though it is quite early in the day.

They spend the day listening to Ezan (Prayer calls) from the minarets, praying, listening to the recitations of Koran, meeting with new people and talking to one another. Then exchanging contact information in the hopes of  meeting again.

There are women with head scarfs, women with long black clothes totally veiled and  woman dressed in modern clothes. The modern ones are wearing denim pants, lose fitting tops and a scarf that only partially covers their hair, so pretty and have an air about them that tells you that they are totally feeling the spirituality of the place like the others.

Just as you are enjoying the spirituality and special atmosphere, like opening your window to a beautiful spring morning, a mechanical voice ruins it:
"If you are not fasting you don’t deserve the Ramadan Celebrations. (Eid al Fitr)!"
This will ruin your day and you say;
"Who on earth give you a job as an Imam to this holy mosque?
Who are you and what authority do you have?"
Only God has the authority to judge people’s faith and decide whether to punish or reward them.
How could you forget that those people are coming to God running, not to you?
Do you know why I or any other person is not fasting today?

Can you reach my heart? Can you see the love of God there?
Why do you forget the Holy Prophets prayers for his people and his asking of forgiveness on the Night Journey? Why are you trying to scare people?
You are making the Judgement Day on this earth with your own poor understanding and insufficient intelligence. You don’t have a right to judge the people; you don’t have an authority over a court of Judgement Day.
Why don’t you try using the language of Yunus Emre and Mevlana (Rumi)? 
 Why can’t you talk about this religion as Peace, Love and Unity with God?



Yunus Emre (1238-1320) was a Turkish poet and Sufi mystic who greatly influenced Anatolian culture.
Rumi (1207 – 17 December 1273), was a 13th-century Persian poet, jurist, Islamist Scholar theologian, and Sufi Mystic Rumi’s influence transcends national borders and ethnic divisions.

Abu Ayyub al-Ansari  (died 674) — born Khalid bin Zayd bin Kulayb in  Yathrib (Medina) — hailed from the tribe of Banu Najjar and was a close companion, (sahaba) of prophet Muhammed. He was named after the biblical Job. 
Abu Ayyub was one among the  Ansar ( aiders, helpers or patrons) of early Muslim history or those who supported Muhammad after the hegira (migration) to Medina in 622. The patronym Abu Ayyub, means father (abu) of Ayyub.
 Abu Ayyub died of dysentery during the First Arab Siege of Constantinople.

The Eyüp Sultan Mosque (TurkishEyüp Sultan Camii) is situated in the Eyüp district ofIstanbul, outside the city walls near the Golden Horn. The present building dates from the beginning of the 19th century. The mosque complex includes a mausoleum marking the spot where Eyüp (Job) al-Ansari, the standard-bearer and friend of the Islamic prophet Muhammad, is said to have been buried.
The mosque was the traditional site for the coronation ceremony of the Ottoman Sultans, where the new sultan was girded with the sword of Osman.


Eyüp Sultan’a her gidişinizde, yol boyunca içinize bir huzur dolmaya başlar..
Caminin etrafını muhteşem bir estetik anlayışı ile inşa edilmiş türbeler, aşhaneler, yetimhaneler, kütüphaneler, yatakhaneler sarar. Onların dışında da, yine sanatkârane bir süsleme anlayışıyla yetiştirilmiş asırlık çınar ağaçları, beyaz mermerden yapılmış ve Selvilerin göğe uzanan estetiği ile yarışırcasına dikilmiş mezar taşları sıralanır.
O mermer taşların üzerine çekiç ve çelik kalem darbeleriyle hat sanatının en güzel örnekleri olarak işlenmiş o ayetler, ellerini kaldırıp artık, af ve şefaat dileyemeyecek olanlar için, ebedi bir yakarış olarak göğe doğru uzanmaktadır.
Hele aylardan Ramazansa, sanki orası daha başka  bir ulviyet kazanır..
Binlerce kadın, binlerce erkek, çoluk çocuk, o avluya bir an evvel girip huzura erişmek için yürürler çabuk çabuk.

Gelinler, damatlar, sünnet olmaya hazırlananlar..
Beyaz ve kırmızı renk kombinasyonu ile hazırlanmış kıyafetleriyle sadece gönülleri değil;
gözleri de okşarlar.
Diğer tarafta, fakir ve fukaranın da, doğru dürüst bir iftar açması için aşhane önünde sıralanan kurbanlar..
Daha sabahın erken saatlerinde iftarını bu mukaddes mekânda açmak yere örtüler serip hazırlananlar.
Çatalı, bıçağı, tabağı erken saatlerden itibaren o örtülerin üzerine koyanlar.
İftar saatine kadar uzanan zaman içinde okunan ezanlar, kılınan namazlar, dinlenen Kur’anlar. İftar komşulukları, dini sohbetler. Bu tanışmayı, kalıcı dostluğa dönüştürmek için birbirlerine verilen adresler.
Başı örtülüler, bir bedeni tamamen gözlerden ve güneşten gizleyen simsiyah çarşaflarıyla gezinenler. Kot pantolonunun üzerine giydiği bolca bir buluz ve saçlarının yarısını örtmüş eşarbı ile o uhrevi atmosferi hissettiğinden yüzde yüz emin olduğunuz güzeller..
İşte bu uhrevî havayı,  sabah uyanınca camı açıp baharın bütün güzelliklerini içinize çekercesine aldığınız nefes gibi ruhunuza sindirirken, bir metalik ses dünyanızı altüst eder..
“ Eğer oruç tutmuyorsan, bayram senin neyine? “ der.
Yahu, kardeşim kim oturttu seni o mikrofonun başına?
Sen kimsin ve niçin hüküm sahibisin?
Karar vermenin, cezalandırmanın yalnız ve yalnız Allah’a mahsus olduğunu;  o camiye koşup gelenlerin, senin değil Allah’ın evine sığındıklarını nasıl unutursun?
Sen benim veya bir başkasının niye oruç tutmadığını biliyor musun?
Ya da kalbimin derinliklerine inebiliyor musun? Oradaki Allah sevgisini görebiliyor musun?
Bu dini niye, peygamberimizin miraçta “ ümmetimi bağışla” dediğini unutarak, korku üzerine kuruyorsunuz..
Kendi aklınız, kendi idrâkiniz, kendi yanlışlarınızla kurduğunuz dünyada, mahşeri beklemeden kurduğunuz mahkemelerde, insanları hangi hakla yargılıyorsunuz.
Niye Yunusun, niye Mevlâ’nın dilini kullanıp, bu dini bir barış ve  sevgiyle Yaradan’a  varış olarak anlatmıyorsunuz?
Ertugrul Mat
Avukat, Bursa Eski Milletvekili, Gazeteci, Yazar
Former MP for Turkish Parliament, Lawyer, Journalist and Writer

Elif Mat Erkmen
Lawyer, Translator, Blogger








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder