26 Temmuz 2016 Salı

Kanto 3 Cehennemin Kapısı

Cehennemin Kapısı


Dante ile Virgil Cehennemin kapısına gelirler. Kapının üzerinde bir yazı vardır. Kantonun açılışı bu kitabeyle olur.
Şiirin Italyanca orijinalindeki ses uyumuyla, müzikalitesiyle, sanki klise çanlarının sertce üstüste çalıp insanları uyarması gibi bir yankılanma var:

Per me si va ne la citta dolente
Per me si va ne l’etterno dolere
Per me si va tra ka perduta gente.
Giustizia mosse il mio alto fattore:
Fecemi la divina podestate

la somma sapienza e’ l primo amore...

"Bu kapı azap şehrinin kapısıdır,
Buradan geçene sonsuza kadar acı vardır
Burası yolunu kaybedenlerin yoludur,
Burada Adalet bekçileri vardır
Tüm otorite Allah’ındır,
Hikmet sahibi ve Rahman olan O dur,
Burası sonsuzluk yoludur,
Cehennem sonsuza kadar duracaktır,
Bu kapıdan geçen artık bütün ümidini geride bıraksın…"
Manasına  korkutucu bir uyarı…
Delacroix

Cehennem kapısındaki yazıyı gören Dante ürperiyor, bu yazının anlamını ben anlamadım, nedir diye Virgil’e soruyor, O da bunun Dante için olmadığını, o henüz ölü olmadığı, onun hesap defteri verilmediği  için buradan sadece yolcu olarak gelip geçebileceklerini söylüyor, onu yüreklendiriyor
Bunun üzerine Virgil’ in önderliğinde kapıdan girerler. Girer girmez acı içinde bağıranların çığlıklarını duyarlar. Virgil der ki; " Bu çığlıkları atanlar hayatlarında ne iyilik ne de kötülük yapmıştır. Bunlar hayatlarında hiç bir ahlaki seçim yapmamıştır. Bunları ne cennet alır, ne de Cehennem. Sadece Cehennemin kapısında beklerler başka yere layık görülmezler..."
"Cehenneme girmiş gibiler ama tam da içinde değiller. Kurtulmayı beklerler, etraflarında arılar sinekler böcekler bunları sürekli sokar rahatsız eder, canlarını yakar. Bunlara eşlik eden melekler de kendileri gibi taraf seçmemiş olan şeytan kovulduğunda ne şeytanın tarafında yer almış ne de Allah'a hizmet etmiş olan meleklerdir."
(Dante müthiş zekasıyla böyle bir kategori belirlemiş siz kötüye hizmet etmediniz ama iyinin de yanında yer almadınız; hareketsiz kaldınız dolayısıyla şimdi bu arılar sizi soktukça mecburen zıplıyorsunuz; dünyadaki hareketsizliginizin cezasını burada sinekleri kovmak için sürekli hareket ederek çekiyorsunuz demek istemektedir.
Bir baska anlatimla Hak yoluna kanınızı akıtmadınız elinizi taşın altına koymadınız birisi öbürüne kötülük yaparken, durdurmadınız; o zaman kanınızı akıtmadınız ama şimdi bu sinekler böcekler sizin kanınızı emiyor diyor.)

Acheron yani River of Sorrow denen Azap Nehrinin kıyısına gelirler. Bu tam da Cehennemin sınırıdır. Burada yeni ölmüş ırmağın kıyısına gelmiş, karşıya Cehenneme geçmek için sıra bekleyenler vardır. 
Deminkilerin aksine bunlar bilinçli bir seçimle kötülük yapmış ve burada cezalarına razı olup gene bilinçli bir seçimle karşıya geçmeyi beklemektedirler, Geminin kaptanı Dante'nin tanıdığı bir adamdır: Charon. Adam da Dante’yi tanır. “Ölüler arasinda ne işin var?” der. Virgil ona izinli olduklarını geçebileceklerini söyler. Charon’ın işi gemiyle yolculuk yapacakları karşıya geçirmektir. Dante korkar, ama Virgil ona Charon’ın bu soruyu sormakta haklı olduğunu vazifesini yaptığını söyler, bir kere daha içini rahatlatır ve karşıya geçmeye karar verirler.
O sırada büyük bir deprem olur ve Dante korkudan bayılır…

Dante'nin Ilahi Komedya' sından 
Inferno/ Cehennem
Kanto 3- Yorumlar
Elif Erkmen








25 Temmuz 2016 Pazartesi

Kanto 2 Dante ve Beatrice


Kanto 2
Dante “Muses” denen Eski Yunan Medeniyetindeki 9 ilham perisini çağırır ve kendisine yardim etmelerini ister:
nine muses

O Muses, o high genius, help me now:
O memory that set down what I saw
Here shall your excellence reveal itself!
Burada yolculuk, Müslümanlıkta ki hacca gitmek gibi, insanı olgunlaştıran bir süreç olarak görülüyor, Mevlana’da da Ham idik piştik Elhamdulillah!” anlayışı ve şükrü var. Olgunluk kolay elde edilmiyor, zorluklardan geçmek gerekiyor…
I started: “Poet, you who are my guide
see if the force in me is strong enough
before you let me face that rugged pass…
Dante Virgil’le beraber Cehennem’in kapısına yanaştığında, önlerindeki zorlu yolculuğu düşünür ve ürperir. Cesaretini toplamak için ölümden sonraki hayatı bilen iki kişiyi düşünür. Bu kişilerden biri Aziz Paul diğeri de Aenas’tir. Aziz Paul Cennet’i; Aenas da Virgil’in eseri Aeneid’de Cehennemi görmüştür. Dante kendini bu kişiler kadar değerli görmez. Bu zorlu yolculuğa dayanamayacağını düşünür.

Dante and Beatrice


Virgil bu duruma sinirlenir...Dante’nin korkaklığını ayıplar. Onu ormanda nasıl bulduğunu ve ona nasıl rehberlik ettiğini hatırlatır.
Bu nasıl olmuştur? Dante’nin gençlik aşkı, en güzel şiirlerinin konusu Beatrice genç yaşta ölmüş ve Cennet’e girmiştir. Cennet’in en güzel yerindedir. Ancak Azize Lucia ona Dante’nin bunalımını anlatmış, Meryem Ana ile beraber bu üç kadın şaire yardım etmek istemişlerdir. Beatrice Virgil’ bulmak icin Cehenneme gelmis ondan Dante’ye rehberlik etmesini rica etmistir. Bunları Virgil’e söylerken ağlamıştır.
Dante sevdiginin Cennet’te olmasından ve hala kendisini düşünüyor olmasından çok mutlu olmuştur. Hem Virgil’i hem Beatrice’i öven sözler söyleyip, Virgil’i takip etmeye karar verir.
“O she, compassionate, who has helped me!
And you who courteous, obeyed so quickly
the true words that she had addressed to you!

You with your words have so disposed my heart
to longing for this journey- I return
to what I was at first prepared to do.

Now go; a single will fills both of us:
You are my guide, my governor, may master.”
These were my words to him; when he advanced,
I entered on the steep and savage path.
Muse with Lyre

Not: Virgil Hristiyanlık öncesi dönemde yaşadığı için Dante onu çok sevmesine rağmen Ilahi Komedya da Cehenneme koymuş çünkü o zamanki Hristiyanlık anlayışına göre Hristiyan olmayan Cennete giremiyor...


23 Temmuz 2016 Cumartesi

Dante ve Romalı Şair Virgil


İlahi Komedya
Dante



Kanto 1

Dante ve Virgil'in karşılaşması




Şair ömrünün ortasına geldiğinde (yani 35 yaşında- Incil’e göre insan ömrü 30+30+10=70 yıldır) kendini kaybolmuş hisseder. Karanlık bir ormanın ortasında yapayalnızdır; doğru yolu kaybettiğini anlar. Nasıl kaybolduğunun da farkında değildir. Sadece korkulu bir yerde, bir vadide kendine bir çıkış yolu aramaktadır.
Karşısında büyük bir dağ vardır. O dağa tırmanarak bu kuytu ormandan kurtulmak ister, dağın eteklerinde güneş parlar ve Dante umutlanır cesaretini toplayıp tırmanmaya başlar Yokuş yukarı çıkarken üç tane canavarla karşılaşır. Bunlardan biri leopar, biri aslan biri de dişi kurttur. Çaresizlik içinde geri döner.

Tekrar karanlık vadide kalmıştır. O sırada ormanın içinde bir insan silueti belirir. Onunla konuştuğunda bunun yaşayan biri değil, meşhur Romalı şair Virgil’in ruhu olduğunu anlar. Virgil Dante’nin en çok sevip, takdir ettiği şairdir. Çok heyecanlanır ve ona başına gelenleri anlatır. Virgil der ki; “ bu dişi kurt Cehennemden çıkmadır ve karşısına her geleni öldürmektedir. Ama bir gün onun da birisi hakkından gelecektir. Çok kuvvetli bir köpek belirecek ve bu tehlikeli dişi kurdu öldürüp tekrar gerisin geri ait olduğu yere Cehenneme yollayacaktır.”
Tehlike vardır ama Virgil  “yine de bu tepeyi tırmanmak lazımdır ve başka bir yol tercih edilmelidir” der. Bu durumda Dante’ye yardım etmeyi vaad eder. Tabii bu iş kolay olmayacaktır. Sonunda feraha ulaşmak icin önce Cehennem'den geçecekler, orada en ağır şekilde cezalandırılanları görecekler sonra Araf’a gidecekler daha az ceza alanları, sonunda cennete kavuşmak için ateşe razı olanları görecekler ve en sonunda da Cennet’e kavuşacaklardır.
Dante bu sözler üzerine Virgil’e güvenerek yola çıkar ona “sen Hristiyanlık öncesi devirde Roma da yaşıyordun ama beni Cennete götüreceksin” der; Virgil önde Dante arkada yola koyulurlar...


14 Temmuz 2016 Perşembe

Time in Bursa /Ahmet Hamdi Tanpinar

Time in Bursa
#Bursa




A courtyard of an old mosque in Bursa,
Water running from the fountain.
A wall standing since Orhan’s time
A maple tree of the same age;
Spreading the calm of the day in all directions
And the sorrow of being fragments of a dream…
There is something smiling at me
A memory coming from a peaceful place…
Greenfields with blue skies,
And the holiest of buildings.




Everything named after past victories
Capturing eternity in a single moment.
Where magic still lives on from days bygone.
In every stone, there are remnants of that happy dream.
Serenity
Nostalgia flooding my heart
Gumuslu, the victorious morning
Muradiye, the reward of perseverance…
White lilies symbolize my life
Tombs, mosques, gardens…
The noble story of thousands of soldiers…
The noise of war’s thunder going up to the sky…
Tells the story to every passer-by
 Bursa sleeping in the bosom of a dream every night.


Every morning it wakes up with the same dream,
The early morning sun kisses the cypresses and the roses,
Cool dreams of the gardens…
I am living the beginning of a miracle,
The sweet sound of water and the bird’s wings,
Time in Bursa, a crystal chandelier



We visited the Green Mosque yesterday evening
We heard the sweet music of the Holy Koran
The sound coming from the ancient tiles.
With the pure joy of the Conquering days
I found this place beaming with your smile



I wish we could sleep our eternal sleep
Right here, with you,
Side by side
In this dream…I wish our horizon
Filled up with this light and this color
With the holy harmony
For sure, death will be the sleep of angels
In this magical infinity
Perhaps they dream of
White gardens and the sound of water….



Ahmet Hamdi Tanpınar
Translated by Elif  Mat Erkmen



Bursa'da Zaman/ Ahmet Hamdi Tanpinar


Bursa'da Zaman


Bursa’da bir eski cami avlusu
Küçük şadirvanda şakirdayan su
Orhan zamanindan kalma bir duvar,
Onunla bir yaşta ihtiyar çinar,
Eliyor dört yana sakin bir günü.
Bir rü’yadan arta kalmanın hüznü
İçinde gülüyor bana derinden
Sanki bir hatıra serinliğinden:



Ovanın yeşili, göğün mavisi
Ve mimarilerin en ilahisi.
Bir zafer müjdesi burda her isim,
Yekpare bir anda gün, saat, mevsim,
Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın,
Hala bu taşlarda gülen rü’yanın.
Güvercin bakışlı sessizlik bile
Çınlıyor bu eski zaman vehmiyle...


Gümüşlü: Bir fecrin zafer aynası,
Muradiye: Sabrın acı meyvası,
Ömrümün timsali beyaz Nilüfer,
Türbeler, camiler, eski bahçeler,
Şanlı menkıbesi binlerce erin,
Sesi arşa çıkan hengamelerin
Nakleder yadını gelen geçene.

Bu hayalde uyur Bursa her gece
Her sabah onunla uyanır, güler,
Gümüş aydınlıkta serviler, güller,


Serin hulyasiyle bahçelerinin.
Başındayım sanki bir mucizenin,
Su sesi ve kanat şakırtısından
Billur bir avize Bursa’da zaman.


Yeşil Türbe’sini gezdik dün akşam
Duyduk bir musiki gibi zamandan
Çinilere sinmiş Kur’an sesini
Fetih günlerinin saf neşesini
Aydinlanmiş buldum tebessümünle.
Isterdim bu eski yerde seninle
Baş başa uyumak son uykumuzu
Bu hayal içinde... Ve ufkumuzu
Çepeçevre kaplasin bu ziya, bu renk,
Havayi dolduran bu uhrevi ahenk.

Bir ilah uykusu olur elbette
Ölüm, bu tilsimli ebediyette
Belki de rüyasi eski cedlerin
Beyaz bahçesinde su seslerinin.

Ahmet Hamdi Tanpınar


13 Temmuz 2016 Çarşamba

Ekiciler/ Margaret Atwood


Ekiciler

Kanadalı Şair ve Yazar Margaret Atwood'un şiiri
Çeviri Elif Mat




Ormanın kenarıyla ırmağın kıyısı
arasında küçük bir tarlada
gidip geliyorlardı.

kocam,  komşu, bir de başka bir adam
patates ve fasulye dizileri arasındaki
otları temizliyorlardı,

Eğilip kalkıyorlar,
güneş yüzlerinde,
bitkilerin arasında
toprağın kara yüzü yer yer
rüzgar estikçe ışıldıyor

Onları görüyorum,
Biliyorum, hiç biri şu anda burada olduklarına inanamıyor.
Üstünde durdukları toprağı inkar ediyorlar.

Bu çamurun kendi gelecekleri olduğuna inanıyorlar,
Haklılar,
Bu ellerinde tuttuklar
ı kürek kadar gerçek olan hayali
bir kenara atsalar ve sadece bir an için

gözlerini açsalar
bu ağaçları görseler,
bu güneşi görseler;

etrafları çevrilecek,
fırtınaya tutulacaklar,
kırık dallara karışacaklar,
kökleri bölünecek,
ve gölgede kalacaklar
aynen benim gibi...





Susanna 1831 de evlenip Kanada ya geliyor. Kocası Duncan emekli asker.
O dönemin Ingilteresinde ekonomik koşullar çok elverişli olmadığın Kanada'ya yerlesmeye karar veriyorlar.
 Susanna cok iyi okumus resme müzige sanata merakli bir kadın.  Kanada' ya gelmeden çocuk kitapları yazmis ve Ingiltere’de köleliğin kaldırılmasıyla ilgili çalışmalara katılmış.

Hamilton da bir kırsal alana yerleşiyorlar buradaki anılarını, Kızılderilileri, vahşi doğayı kendileri gibi yeni gelenlerin hayatlarını, toplumsal hayatı imece yoluyla yaptıkları faaliyetleri "Roughing it in the bush" ve "Life in the clearing verses the bush"  kitaplarıyla anlatıyor.

'Early settlers' denen ilk gelen göçmenlere arazi veriliyor onlarda bu ormanlık araziyi tarım alanı haline getirmeye çalışıyorlar
Şehir hayatına alışkın Avrupalı devrine göre modern bir hayata alışkın aileler tarımdan elde ettikleri gelirle hayatlarını sürdürme  mücadelesi veriyorlar…



5 Temmuz 2016 Salı

Sapere Aude / Aklını Kullanabilmek


Aklını Kullanabilmek Meselesi

Sapere Aude
Horace December 8, 65 BC – November 27, 8 BC)
Milattan önce 65 ve 8 yılları arasında yasamış Romalı Şair

Sapere Aude latince "Bilmeye cesaret et" "dare to know" veya 
"bilge olmaya cesaret et" "Dare to be wise" anlamlarına geliyor.

Dimidum facti coepit, habet: sapere aude, incipe.

Bu ifade Imparator Agustus zamanında yaşamış olan Romalı şair Horace’ ın bir şiirinden alınmış. Bu şiirde insanlar kendi akıllarını kullanmaya öğrenmeye ve bilge olmaya cesaret etmeye teşvik ediliyor,

 Baskalarının kendine birşey öğretmesini beklemek, ırmak kenarında ırmak dursun da karşıya geçeyim diye bekleyen yarım akıllı birinin durumuna benzetiliyor. 
“Başlamak yarı bitirmektir. Hadi Başla! Bilmeye Cesaret Et!” deniliyor.


Immanuel Kant (1724- 1804)



Bu düşünceleri aydınlanma çağında Kant da benimsemiş. "Aydınlanma Nedir?" Başlıklı yazısında bu konuyu irdelemiştir.

Kant insanları başkasının öğrettiği bilgiyle yetinmemeleri konusunda uyarıyor. Bu size yetmez kendi aklınızı kullanın ne öğreneceğinize kendiniz karar verin diyor. Koyun gibi herkesin ayni şekilde eğitilmesi nin günü geçti diyor.

Klisenin ve devletin kişilerin üstündeki baskısının kaldırılmasını ve kişinin kendi aklıyla düşünebilmesini istiyor.

Burada kullanlıan kelime “paternalism”. Bizde bir “devlet baba” kavramı vardır, halkı koruyup gözetmesi iş ve aş imkanı sağlaması beklenir çocuk baba ilişkisi gibi,  halbuki batılı anlayışta 
günümüzde sosyal devlet ilkesi çol önemli olmakla beraber kişilerin yetişkin olması beklenir dolayısıyla devletin paternalismi karışma olarak algılanır.

Kanta göre kişi kendini geliştimeli çocukluktan kurtulıp rüştünü ispatlamalıdır. Buradaki engel kişinin anlayışının eksik olmasi değil vatandaşın kendi aklını kullanmaya cesaret edememesidir ve tembellik etmesidir... Yani sorun psikolojik kökenlidir.

Bilgelik kisinin kendinden kaynaklanmalıdır, başkasının yol göstermesi  beklenmemelidir. Bunun için  Aydınlanma Çağının motosu Sapere aude!

Kantın ahlak anlayışı da “otonomi” yani özerklik ilkesine dayanıyor. Ahlak anlayışının temelinde de bağımsızlık ve rüştünü ispat etme koşulu var.
Kanta göre insanların çoğu kliseye (dini otorite) veya devlete (siyasi otoriteye) bağımlı olmaktan memnun, bu durumdan şikayet etmiyorlar. Çünkü özerk olmaya bir türlü karar veremiyorlar, kendi aklını kullanmaktan ve düşünmekten korkuyorlar. Kendi düşünce dünyalarının sorumluluğunu üstlenmek istemiyorlar.

Diyelim ki kendileri özerk olmaya karar verdiler, bunu da hemen gerçeklestirmek kolay değil, çünkü kafalar bu amacı gerçeklestirilecek şekilde eğitilmemiş.

Kant akılcılık yoluyla bu zincirlerden kurtulabileceğimizi söylüyor, “Entellektüel bekçiler dediği  yani insanlarin düşünsel hayatını kontrol etmeye çalışan sistem yanlıları  arasında bile bağımsız düşünebilen entelektüel sayısının az oldugunu ifade ediyor. Ve ancak bu az sayıda özgür düşünebilen öncülerin toplumun geri kalanın kafa yapısını geliştirmekte örnek olabileceğini ifade ediyor.

Kantın bence asıl dehası o günlerde bütün Avrupa nın hayran kaldığı Amerikan Ihtilalini değerlendirmesinde: ihtilal despotluğa, kendi  kuvvetini arttırmak için yapılan her türlü eziyete son verebilir ama eski devir biter yenisi  kendi önyargılarıyla birlikte gelir, o da "düşünmeyen halk yığınlarının" kafa yapısını kontrol altında tutmak ister diyor.
Frederick II Prusya Kralı Aydınlanma, Sanat ve Bilimi desteklemiştir.( 1712-1786)


 Kantın yaşadığı devir Büyük Frederick devri, yazdığı yazılarda yöneticilerin de halkı tartışmaya davet etmesi gerektiğine işaret ediyor” istediginiz konuda istediğiniz kadar tartışın” densin istiyor.
Ona göre Sapare aude despotismi yıkacak, toplum ve devlet yararına yapılacak açık tartışmalar ve politik söylemlerle daha iyi politik yöntemler bulunacaktır. Ve halk için çok önemli olan meşru şikayet yolu açılacaktır.

 Horace reads before Maecenas by Fyodor Bronnikov


1 Temmuz 2016 Cuma

ETME / MEVLANA

ETME

Mevlana
ALPHONSE OSBERT Song of Sun


Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme
Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme
Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı?
Hangi hasta gönüllüyü kasdediyorsun etme
Çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme
Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için
Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme
Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme
Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun etme
Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme
Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun etme
Şekerliğinin içinde zehir olsa dokunmaz bize
Zehiri şeker, şekeri zehir ediyorsun etme!!!
Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun sen mahvediyorsun etme
Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme
İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme!!!

Şems’in gidişinden sonra Hz. Mevlana’nın dilinden dökülen sözler...