31 Ağustos 2019 Cumartesi

Mantık Ustası Olduğumu Unuttun Galiba




Kanto 27

Guido Montefeltro


Konuşmasını bitiren ruhun, ateşi titremeyi bıraktı,
 dik bir şekilde durdu.
Artık söyleyecek birşey kalmamıştı,
Şairin izniyle yanımızdan ayrıldı.
Arkasından - Sicilya boğası  gibi- acaip sesler çıkaran bir başka ateş  geldi.
Sicilya boğası, metalden olduğu halde
İçine atılan suçluların feryatlarıyla,
Kendisi ses çıkarıyormuş- sanki acıyla böğürüyormuş- gibi algılanır.
Bu yangının sesidir.


Konuşabilecek hale gelince ruh:
“Burada Lombardia diliyle konuşan,
‘Artık gidebilirsin,  daha başka birşey sormayacağız’ diyen kişi;
Belki biraz geciktim ama benimle de konuşabilir misiniz?
Bir bakın halime nasıl yandığıma;
Eğer Italya’ dan yeni geldiyseniz,
Söyleyin bana Romagna’ da hala savaş var mı?
Urbino ile Tiber ırmağının kaynağının çıktığı dağlar
Arasındaydı  benim memleketim.”

Cecena

Ben eğilmiş ona hala bakmaktayken,
Rehberim hafifçe dirseğiyle dürttü beni;
Sen konuş, Italyan budedi.
Cevabı kafamda hazırdı zaten,
Vakit kaybetmeksizin anlatmaya başladım:
“Alevlerin arasında saklanmış olan ruh;
Romagna ezelden beridir savaştan kurtulamaz,
Huzur bulamaz; Savaş onun Tiranlarının kalbindedir.
Ama ben oradan ayrıldığımda, henüz bir savaş başlamamıştı.

Ravenna

Ravenna hep eskisi gibi;
Polenta kartalı, hem Ravenna’ yı korur,
Hem de kanatlarını Cervia’nın üzerine de açar.
Fransızlara karşı duran ve çok Fransız kanı akıtan şehir
Şimdi gene Ordelaffi ailesinin yönetimi altında.
Rimini lordları,
Eskiden beri hep saldırdıkları Ghibelline Partisi lideri
Montagne’yayı öldürdüler.

Faenza

Faenza ve Imola şehirlerinin başındaki genç aslan
Yazdan, kışa parti değiştirmekte.
Cesena şehri, nasıl ova ve dağ arasındaysa,
Siyaseten de Özgürlükle- Tiranlık arasında gider –gelir.
Şimdi lütfen bana kim olduğunu söyler misin?
Bana kim olduğunu söyle de,
Döndüğümde, Italya’ya seni anlatayım.”

Demin yaptığı gibi alev bir müddet kükredi,
Sonra boynuzunun sivri ucu sağa sola hareket etti;
Biraz mücadeleden sonra konuşabildi:
Eğer cevabımın dünyaya dönecek birine olacağını bilsem
Sessiz kalırdım, Bu alev kıpırdamazdı  artık
Ama bildiğim kadarıyla buradan dünyaya dönüş olamaz.
Hiç kimse gün ışığına çıkamaz, bir kez Cehenneme düştükten sonra.
Onun için -dünyaya rezil olma korkusu olmadan -sana cevap verebilirim:
Askerdim ben, sonra  Fransiskan rahiplerine katıldım.
Kuşağı taktım belime,  tövbekar oldum.
Kurtulabilirdim, belki günahlarımdan;
Ah!  O Papa olmasaydı!
-Lanet olsun ona.-
Benin tekrar günahkar yaptı.
Ben dünyadayken suçum aslan suçu değil (Şiddet);
Tilki suçuydu (Sahtekarlık).
Türlü hile ve kurnazlıklarla -Bütün numaraları bilirdim-
Sanatımı gösterdim, ünüm dünyaya yayıldı.
Yaşımı başımı alıp da, artık yelkenleri toplama zamanım gelince;
Eskiden zevk aldığım şeyler artık beni bezdirdi.
Bu işlerden elimi ayağımı çektim,
Tövbe ettim, günah çıkarttım.
Rahip oldum.
Zavallı ben!
Bütün bunların faydası olabilirdi....
Ama Boniface, ne Araplarla ne de Yahudilerle savaşıyordu
Onun savaşı, sarayına çok yakın bir yerde Colonna ailesiyleydi.
Onun bütün düşmanları zaten Hrıstıyanlardı.
Ne Akra’da Araplarla;
Ne de Sultan’ın topraklarında ticaret yapan Yahudilerle savaşmaz.
Papalık makamının gereklerini yerine getirmedi;
Benim belime taktığım kuşağa da değer vermedi,
(Fransiskan rahiplerine katılmasına)
-Bu kuşak ki takanı zayırlatır.-

Constantine

Constantine nasıl Papa Silvesteri, kendisini cüzzamdan kurtarması için,
Soracte  dağının tepesinde arayıp bulduysa,
Boniface de beni öyle aradı buldu, -kendisine hile öğreteyim- diye.
Onun hastalığı ‘kibir’di.
Benden akıl sordu.
Bu delilik karşısında sustum.
‘Bana güven’ dedi, sonra:
‘Senin günahlarının tamamını şimdiden affettim.
Penestrino kalesini yıkmak için ne yapmam lazım söyle!
Cennetin anahtarlarının ben de olduğunu biliyorsun değil mi?
Kapısını ister açarım ister kapatırım.
Benden evvelki bu anahtarların kıymetini bilmedi.’  dedi.


Bu dediklerini duyunca, ‘ susmaktansa konuşmak daha hayırlı’ dedim, kendi kendime.
‘Madem günahlarımı peşinen affettin,
O zaman, o günahı işleyeyim, Kutsal Peder,
Senin tahtına zafer, - çok söz, az işle- gelir!
Vaad et,  vaad et, yerine getirme!’


Ben ölür ölmez Aziz Francis yetişti,
Beni kurtarmak için.
Ama o gördüğün Kara Şeytan:
‘Dur bakalım, günahkarı elimden alamazsın’
Bu artık benim emrim altındadır
Verdiği nasihat kötülük yolunaydı.
Tövbe etmeden günah affedilemez.
Günah işlenmeden de tövbe edilmez.
Aynı anda hem suç işlemeye hem de tövbe etmeye niyet edilemez.
Öyle bir kanun yoktur.’ dedi

Zavallı ben! Kara Şeytan beni kucakladığı gibi,
‘ mantık ustası olduğumu unuttun galiba’ dedi.
O anda nasıl titremiştim korkudan.
Beni Minos’a götürdü,
O Canavar kuyruğunu sekiz kez doladı;
‘Bunu hırsızlar ateşine at’ dedi.
Gördüğün gibi o zamandan beri bu ateşin içinde yanmaktayım
Bu alevler elbisem oldu benim.

Palestrina

Sözlerini bitiren ruh yanımızdan ayrıldı
Acılar içince kendisini sağa sola savuruyor,
Sivri boynuzunu sallıyordu.
 Yola devam ettik,
Bölücüler çukurunu görmek için,
 bir sonraki köprüye doğru...

30 Ağustos 2019 Cuma

Ulyses


Kanto 26
Inferno




Sevin Floransa, gerçekten büyüksün,
İsmin yazılmış karanın ve denizin üzerine,
Kanatların açılmış boydan boya Cehennemin her yerine..
 Hırsızlar kısmında beş vatandaşını gördüm,
Utandım,
Senin için bundan büyük onur olmaz!
Ama rüyamda gördüm,
Yakında Prato, başına iş açacak.
Belki de felaket başına geldi bile.

Yaşlandıkça herşey daha da ağır geliyor bana.
Güçlükle kayaları tırmandık.
O kadar dikti ki kayalar, ellerimizi de kullanmak zorunda kaldık.
Yeteneğimi iyiyi anlatmakta kullanmak istiyorum,
Erdemin olmadığı yere gitmek istemem.
Aşağıdaki çukurda pek çok alev parlıyordu
Bir yaz akşamında parıldayan binlerce ateş böceği gibi.
He ateşin içinde bir günahkar yanmaktaydı.
Köprüden aşağıya baktım iyice eğilerek,
Neredeyse düşüyordum.
“Bu alevlerin içinde ruhlar var” dedi rehberim.
“Evet siz söyleyince emin oldum.
Bir tanesinin içinde sanki iki ruh var
Eteocles ve kardeşinin ateşi gibi.”


“O ateşin içinde Ulyses ve Diomede birlikteler;
Aynı öfkeyle kalktılar, aynı ateşte yanıyorlar.
Truvaya atı sokan hilebazlar bunlar,
Bunların yüzünden Romayı kuran asillerin ataları
Şehri terketmek zorunda kaldılar.
Achille’in arkasından, üzüntüsünden zavallı Deidamia öldü.
Palladium heykelini çalmanın cezasını burada çekiyorlar.”


“Peki bu alevlerin içerisinden konuşabilirler mi?
Çok rica etsem onlar buraya  gelinceye kadar bekleyebilir miyiz?
Beklelim de önümüze gelince onlara soru soralım.” dedim.

“İsteğin yerinde, tabii konuşalım ama sen bir şey söyleme yalnız ben konuşayım.
Yunanlı oldukları için belki senin konuşman hoşlarına gitmez.”


Biraz bekleyip fırsat yakalayınca onlara seslendi rehberim:
“Ben yaşarken,  sizlere layık  mısralar yazabildiysem eğer,
Lutfen biraz durup bizimle konuşun.
Nasıl oldu da vefat ettiniz bize anlatır mısınız?”
Alevler sanki bir boynuz gibi ikiye ayrılmıştı.
Boynuzun daha uzun olan kısmı zorlanarak, konuşmaya başladı,
Alev titriyordu:


“Circenin yanından ayrılabildim zaman
-Orada, Gaeta körfezinde bir yıl kalmıştım,
Aeneas’ın isim verdiği yerde.-
Ne oğluma, ne babama sevgim,
ne de eşim Penelope’ ye borcum olan aşkım
bu onu mutlu ederdi biliyorum
 buna mani olamadı;
Dünyayı görmeliydim,
İyiyi kötüyü tanımalıydım,
Açık denize sadece bir tek gemiyle ve bana sadık küçük bir gurupla açıldım.
Ispanya kıyılarını,
Fas kıyılarını gördüm.
Dalgaların kıyılarını dövdüğü adaları,
 Sardunya’ yı gördüm.
Hem ben hem de arkadaşlarım artık yaşlanmış yavaşlamıştık.
Cebeli Tarık boğasına vardığımızda.
Herkül bu geçitten kimsenin geçememesi için kayaları yığmıştı buraya
Sağ tarafımızda Ispanya;
Sol tarafımızda Ceuta ‘yı geçmiştik çoktan.
Kardeşlerim’, dedim
Yüz binlerce tehlike atlatarak batıya ulaştınız.
Ömrümüzden geriye kalan kısa bir zaman var,
Bu zamanı güneşin altında ne varsa görmeye adayalım,
Hiçbir insanın ulaşmadığı yerlere ulaşalım!
Sizi dünyaya getiren asil tohumu düşünün,
Hayatımızı kaba saba adamlar olarak yaşamak için dünyaya gelmedik,
Erdem ve bilgi için yaşamalıyız!’
Bu konuşmayla onları coşturdum, artık istesem de durduramazdım.
Sabaha karşı mu maceraya yelken açtık.
Küreklerimiz kanatlanmış
Bir deli uçuşa başlamıştık.
Boğazı geçince sola döndük,
Yönümüzü güneye çevirdik.
Gece artık güney yarımküre ve yıldızları görünmeye başlamıştı,
Bizim yıldızımızsa birdaha  görünmemek üzere batmıştı.
Beş gece sonra karanlık veo zamana kadar görmedüğümüz büyüklükte
 bir dağ yükseldi önümüzde.
Önce sevindik ama sonra sevincimiz kedere dönüştü.
O yeni karadan bir rüzgar yükseldi,
Girdap oldu;
bizim gemimiz fırtınaya tutuldu.
Etrafımızda dalgalar üç kez döndü,
Dördüncüde geminin kıçı havalandı,
 başı sulara gömüldü.
İlahi irade denizi üzerimize örttü....”

Açıklamalar
 Homer'in eseri Odysseus'tan esinlenerek Latince ismiyle Ulyses'in hikayesi hem Virgil'in eseri The Aneid'de hem de ondan esinlenen Ovid'in eseri Metamorfoz'da anlatılmıştır.
Dante'de bu hikayeye kendi ekleme yapıyor.
Homer'de Odyseus on senelık Truva Savaşından sonra memleketi Ithaka'ya döner. latin şairlerde hikaye değişir.
The Aeneid'in kahramanı Aeneas'ın yolculuğu Odysseus'un yolculuğuna benzer ama onunki Italya'da son bulur.
Dante'nin hikayesinde Ulyses, Cebel-i Tarık boğazını geçer; Atlantik okyanusuna açılır, güney yarım küreye gider. Dante'nin zamanında henüz coğragi keşifler yapılmamıştı. Amerika keşfedilmemiş, Umit burnu dönülmemişti.
O dönemde Akdeniz medeniyetleri için, Okyanusa açılmak, bir bilinmeze yol almak akıl almaz bir maceraydı. Günümüzde Ay'a adam yollanması gibi. O yüzden bu yolculuğa Dante follo vole- çılgın uçuş diyor.

Ulyses'in söylemi İlahi Komedya'daki en iyi bilinen bölümlerden biri özellikle,
Sizi dünyaya getiren asil tohumu düşünün,

Hayatımızı kaba saba adamlar olarak yaşamak için dünyaya gelmedik,
Erdem ve bilgi için yaşamalıyız!’ 
dizeleri.