24 Kasım 2020 Salı

CEHENNEMİN KAPISI

Bu kapıdan Azap şehrine girilir, Bu kapıdan sonsuz acıya geçilir, Bu kapıdan kaybolmuşların yoluna çıkılır, Adalet bunu gerektirir. Beni inşa eden, İlahi emirdir En Yüce Hikmet, En Yüce Sevgidir. Benden önce -sonsuza kadar yaşayacak olanlar dışında- Bir şey yaratılmamıştır. Ezelden Ebed ’e kadar kalıcıyım. Ey bu kapıdan giren kişi, Ümidi geride bırak! Kapının üzerinde, siyah mermer üstüne bu sözler yazılıydı “Bu çok zor Efendim” dedim Hemen halimi anlayarak; “Endişeyi bırak, korkaklığı da, Dertliler ülkesine geldik, daha evvel söylediğim gibi, Akıldan ayrılanların yanına” diyerek, gülümsedi. Elini, elimin üzerine koydu, teselli etti, içimi rahatlattı. Sonra bana saklı dünyayı gösterdi: Yıldızsız gökyüzüne çığlıklar, yalvarmalar, ağlamalar yükseliyordu; Acı haykırışları işitince ağlamaya başladım. Bozuk konuşmalar, her dilden yankılanıyordu. Korkunç sesler, ıstırap dolu kelimeler, öfke; Yüksek sesler, sessiz iniltiler, patlayan şamar sesleri, Hepsi birleşmiş uğulduyor, Simsiyah atmosferde bir kum fırtınası, girdap olmuş dönüyordu. Korku içinde; “Bu sesler ne?” dedim “Eza çekenler kim?” “Bu zavallıların çarpık yoludur. Öyle bir hayat yaşadılar ki, ne kendilerine bir suçlama, ne de bir övgü geldi. Şimdi kendileri gibi olan meleklerle beraberler. O meleklerin bir kısmı ne şeytanın peşinden gitti ne de Tanrı’ ya sadık kaldı; öylece durdular, hareketsiz; kendi başlarına. Ne Cennet alır bunları ne de Cehennem!” dedi. “Bunlar nasıl bir darbe alıyorlar ki, bu kadar bağırıyorlar?” “Hiç ölmeyecek gibi kör bir hayat yaşadılar, şimdi o hayatı değişmek isterler. İsimleri hiçbir yerde geçmeyecek. Dünyada onları hatırlayan olmayacak. Bu insanları gördün yeteri kadar, şimdi yolumuza devam edelim” Bir bayrak geçti hızla ve pek çok kişi o bayrağı takip etti. Nefes almaya vakitleri yoktu. Böylelerinden, dünyada bu kadar çok olduğunu bilmiyordum. İçlerinde bazılarını tanıdım. Birisi, reddetmişti görevi korkudan. (Papa Celestine 5) Hemen anladım, buradakilerin kimler olduğunu. Hem Tanrı’ yı, hem de Tanrı düşmanlarını kızdırdılar. Bunlar aslında hiç yaşamamış sayılır. Çıplaktılar ve devamlı arılar, sinekler, böcekler tarafından sokuluyorlardı. Yüzleri kan ve gözyaşı içindeydi. Akan gözyaşı ve kanı solucanlar böcekler yalıyordu. Sonra biraz ilerde, geniş bir ırmak kıyısında toplanmış kalabalığı gördüm. Hemen sordum: “Bunlar kim ve niye büyük bir istekle karşı kıyıya geçmeyi bekliyorlar?” “Biraz dinleneceğiz Acheron ırmağı kıyısında O zaman anlayacaksın ne olup bittiğini.” Gözlerimi yere indirdim, biraz utanmıştım, ırmak kıyısına varana kadar, başka bir şey sormadım. Onu rahatsız etmek istemiyordum. Saçı sakalı ağarmış yaşlı bir adam, “Yazıklar olsun size” dedi “Bundan böyle gökyüzünü görmeyi unutun. Sizi karşıya geçireceğim, sonsuz karanlığa, Acı, buz ve ateşe. Sen kimsin öyle, yaşayan adam? Bunların yanından ayrıl. Buradakilerin hepsi ölüdür” Baktı ki; ben hareket etmiyorum, “Bu yoldan değil, başka yoldan gideceksin kıyıya varmak için, “Daha hafif bir tekne lazım sana.” dedi. “Charon mesele çıkarma; Bütün isteklerin emir sayıldığı yerden emredildi. Tartışacak bir şey yok.” dedi Virgil. Çamurlu ırmağın kaptanından başka ses çıkmadı. Gözlerinin etrafında ateş halkaları vardı. Ama etraftaki çıplak ruhlar titremekteydi. Renkleri değişiyor, dişleri takırdıyordu. Charon’ un konuşmasını duyunca, hem Tanrıya, Hem de anne babalarına lanet okudular. Bütün insanlığa, doğdukları yere, tohumlarına, Dünyaya gelmelerine neden olan olaya, kendi doğumlarına lanet okudular. Kalabalığın içinde birbirlerine sokuldular. O kötü ırmağın yanında yüksek sesle ağladılar. O ırmak, Acheron, Allah korkusu olmayanları beklemekteydi. Zebani Charon, gözleri kor gibi parıldayarak çağırdı onları; “Toplanın” dedi. Oyalananların üzerine küreğini indirdi. Ağaçtan dökülen yapraklar gibi döküldüler hemen. Adem’ in kötü tohumları, teker, teker ırmağa doğru gitti. Charon’ un başıyla işaret etmesi üzerine, hepsi itaat etti. Onlar daha karşı kıyıya varmadan, bu tarafta bir gurup daha toplaştı. “Oğlum, Allah’ın gazabı altında ölenler, Buraya her memleketten, her iklimden gelmişlerdir. Öbür tarafa geçmeyi kendileri isterler. Çünkü, Adalet bunu gerektirir. Korkuları isteğe dönüşür. Hiçbir ‘iyi ruh’ buradan geçmez. Charon’ un ne demek istediğini anlamışsındır şimdi.” Bunu söyler söylemez, karşı kıyı bir depremle sarsıldı; Şimdi bunları hatırlarken, yine ter içinde kaldım. Yer yarıldı, kırmızı lava fışkırdı Bir rüzgarla, Işıldadı, O ışıkla kendimden geçip, yığılıp kaldım.
YORUM Dante ve Virgil Cehennemin kapısına gelirler, kapıda ürkütücü bir yazı yazmaktadır. Buraya giren bir daha çıkamayacak, aydınlığı göremeyecektir. Dante bu kapıdan geçmekten haklı olarak korkuyor ama Virgil’ e de pek bir şey söyleyemiyor, onun duygularını incitmek istemiyor. Çünkü, Virgil’ de Cennet' e gidemeyecekler arasında. Virgil, O’nu girmesi için yüreklendiriyor. “Korkaklığı bırak” diyor. Girdiklerinde acı çekenleri görüyorlar; haykırışlar yeri göğü inletiyor. Dante bunların kim olduğunu sorduğunda, “kötülük karşısında tarafsız kalanlar, hiçbir şey yapmamayı tercih edenler” cevabını alıyor. Hiçbir şey yapmamakla, tarafını seçmemek de bir seçim aslında. Buradaki ruhların arasında, Tanrı şeytanı kovduğunda ne şeytanla giden ne de Tanrı’ ya sadık kalan, tepkisiz kalan melekler de var. “Buradakilere fazla bakma, geç; bunlara bakmaya değmez” diyor Virgil. Bu kişilerin isimleri de belirtilmiyor. İyi veya kötü bir şey yapmamışlar, korkaklar, isimlerini anmaya gerek olmadığını düşünüyorlar. Dante, içlerinde bazısını tanıyor, bu kişi, görevi reddetmekle suçladığı Boniface’ den evvel Papa olan Celestine. Görevi üstlenip hakkıyla yerine getirmektense tarafsızlığı tercih etmiş. Boniface, onu istifa etmeye ikna etmiş ve kendisini Papalığa seçtirtmiş. Sonra da bazı kötülükler yapmış, bu sebepten Dante her ikisini de sevmiyor. Dünyada harekesiz, tepkisiz kalanların cezası, arılar tarafından sokulmak, böcekler tarafından ısırılmak. O hareketsizliğin tersine, şimdi sürekli hareket halindeler elleri kollarıyla arıları savmaya uğraşıyorlar. Akan kanları -iyilik yolunda akıtmadıkları kanları- şimdi bu böceklere solucanlara yem oluyor. Yaşadığı dönemde, Sokrat’ a “at sineği” diyorlarmış. Sinek veya arı nasıl sakin hayvanı soktuğunda, at yerinden fırlarsa, O’nun fikirleri de, toplumu harekete geçiriyordu. Filozofun görevi bu halkı uyandırmak. “Kötülüklere karşı sessiz kalma” demek. Dünyada kendi çıkarı için susanlar hareket etmeyenler öğüt almayanlar burada sineklere böceklere maruz kalıp, hareket ediyorlar. Bunları gördükten sonra ilerliyorlar, ırmak kıyısına gidiyorlar. Irmağın öte tarafı, karanlıktan görülmüyor. Buradan sonra karşıya geçecek olan, Cehennem yolcuları, kendi istekleriyle geçiyorlar; çünkü dünyada, kötülüğü seçtiler, şimdi de gidecekleri yer belli, yani seçim daha evvelden yapılmış durumda. Gemici, Virgil’ in şiiri, Aeneid’ de olduğu gibi, Charon. O, Dante’nin yaşayan biri olduğunu anlayıp, “senin burada işin yok” diyor. Virgil durumu anlatıp, izinleri olduğunu söylüyor. O sırada büyük bir deprem oluyor. Dante korkusundan bayılıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder