“Ben seni bırakırım” dedi. Sarah’nın yüzündeki
ifadeyi görünce “Eski günlerin hatırına” diye ilave etti.
Sarah, tam da bundan korkuyordu. Eski günler…
Ama itiraz etmedi daha fazla bindiler arabaya.
- -Niye geldin buraya seneler sonra?
- - Eski evi satayım diyorum ne de olsa artık
gidip gelmiyorum.
“Evet gidip
gelmiyorsun” dedi Sarah içinden.
- -Eskiden niye gelirdiniz siz buraya?
- -Annem severdi.
- -Bu küçük kasabayı mı?
- -Kasabayı, gölü, kırları, kuşların cıvıltısını,
sessizliği, sakinliği, insanların doğallığını, yapmacıksız oluşunu, burada
huzur buluyordu. Buranın insan ruhuna iyi gelen bir yanı olduğunu söylerdi.
Çocukken beni alır, uzun yürüyüşlere götürürdü, sabahları erkenden. Hikayeler
anlatırdı.
- -İyi miydi aranız?
-
-Evet,
çok. Beni sanata o yöneltti. New York’ta müzelere götürür, resim dersi
aldırırdı. Bana kitap okur, edebiyatı sevmemi isterdi. İleride olabileceğime
inandığı kişi için hazırlık yapardı. Adeta temel hazırlamaya çalıştı.
- -Ya baban, o nasıl biriydi?
- -O rakamları severdi, biliyorsun muhasebeciydi,
hep çalışırdı. Fazla duygularını göstermezdi.
Böyle böyle, derken eve varmışlardı
bile. Karar anı. O’nu eve davet edecek miydi? Yoksa kapıda mı ayrılacaklardı.
Neyse fazla düşünmesine gerek
kalmadı. “Yorgunsun, ben gideyim görüşürüz” dedi Thomas.
-
“Peki, görüşürüz.”
Ne sanıyordu bu adam kendini ya?
Görüşürüz. Ne görüşmesi? Sen senelerce arama sorma. Tak gel, hiçbir şey olmamış
gibi gene karşıma çık, sonra “görüşürüz.”
Ayrıldılar. Kapının önünde öylece
kaldı. Gözlerine yaşlar dolmuştu. İçi sızlıyordu. Senelerce yalnız kalmıştı.
Çıkardı attı paltosunu. Sonra
aldı, astı portmantoya. Sonra döndü, karlı botlarıyla ayağını vurdu sinirle yere. "Hıh!" dedi çekti aldı gene paltoyu, giydi üstüne sardı atkısını boynuna, attı
kendisini dışarıya. Hızlı hızlı yürürsem iyi gelecek dedi. Kar başlamıştı rüzgârda
kar taneleri vuruyordu yüzüne acımasızca.
‘Yeter artık” dedi “ne bu
çektiğim?” Yaşlar süzülüyordu gözlerinden. “Bir daha karşıma çıkarsa gününü
göstereceğim.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder