Adamlardan biri Agamemnon Yunanlıların kralı, diğeri Aşil en
iyi savaşçıları. Kadınlar Cyriseis ve Briseis.
Agamemnon’un kardeşi Meneleos’un eşi Helen’in
kaçırılmasından sonra, Yunanlılar toplanıp Truva kıyılarına gelmişler. Savaş
başlayalı tam dokuz sene olmuş, halen bir sonuç elde edilememiş. Ancak çevre
illere saldırılar düzenleyerek, epeyce ganimet elde etmişler.
Bu ganimetler içinde maalesef kadınlar da var. Savaştıkları
yerlerden kaçırdıkları kadınları komutanlar arasında paylaştırmışlar. Agamemnon’un
payına Chryseis, Aşil’in payına Briseis düşmüş.
Chryseis’in babası Apollo tapınağının rahibiymiş. Adamcağız
elinde hediyeler Yunanlıların gemilerinin yanına gelmiş, kızını istemiş. “Aman
ne olur kızımı bana geri verin, size hediyeler getirdim” demiş. Hediyeler de
öyle az değil, altın gümüş özel yapım tapınaktan Apollo’ya ait çelenk, görkemli
hediyeler.
Askerler, “Rahip efendiye saygı gösterilsin, bu değerli hediyeler
kabul edilsin, kızı geri verilsin” demişler.
Agamemnon “Çek git bir daha gözüm görmesin seni, benim gemilerimin
etrafında dolaştığını görmeyeyim. Elimden bir kaza çıkmadan kaybol şimdi. Kızı
vermem. Ben yaşlandığımda da bu kız yanımda, yatağımda olacak, benimle beraber
yaşlanacak” diyerek rahibi kovmuş.
Bizde de bir rahip meselesi vardı geçmiş yıllarda. Rahibi
geri verme meselesi. Neyse…
Dönelim hikayemize. Rahip çaresiz geri dönmüş, biraz
uzaklaşınca, ellerini açmış Apollo’ya dua etmiş. Ey Apollo, benim haykırışlarımı
duy. Senin tapınağından kızımı kaçırdılar. Benim gözyaşlarım senin okların
olsun. Bu Yunan ordusu üzerine hastalık yağdır.”
Apollo hem güneşi temsil eder, ışık saçar, şairlere ilham
verir, hem de kızarsa salgın hastalık yayar yeryüzüne.
Olimpos dağından bu yakarışı duyan Apollo öfkeye kapılmış,
gümüş yayını kaptığı gibi yeryüzüne inip, Yunan ordusu (o zaman Argive deniyor,
Argos’tan gelenler anlamında) üzerine oklarını atmış. Önce hayvanlar sonra
askerler birden hastalanıp kıvranmaya başlamışlar.
Aradan dokuz gün geçmiş bir iyileşme belirtisi yok. ( Bu
dokuz rakamı önemli) Aşil demiş ki, “bir kâhin bulalım, soralım, neymiş
başımıza gelen bu felaket.”
Kalkas çağırılmış, kâhin demiş ki, “Evet ben biliyorum ne
olduğunu ama söyleyemem. Mühim bir adamı kızdırmaktan korkarım. Aşil anlamış,
onu koruyacağına garanti vermiş. “Uzatma, söyle artık” demiş.
Kâhin, “ Bu felaket başımıza rahibin kızını kaçırdığımız için
geldi. Rahibin getirdiği hediyeler reddedildi, yaşlı adama hakaret edildi.
Apollo kızdı bizlere hastalık gönderdi. Bu işten kurtulmanın yolu, önce kız memleketine
geri gönderilecek, babasından hiçbir hediye, fidye alınmayacak, üstüne Apollo
tapınağında kurban edilmek üzere en iyi en kuvvetli yüz boğa seçilip
yollanacak, af dilenecek.”
Agamemnon’un yüzü kararmış “Felaket tellalı hiçbir zaman
doğru bir şey söylemezsin. Ben bu kızı geri vermek istemiyorum. Endamı, aklı,
bilgisi, yetiştirilme tarzı, el işlerindeki hüneriyle hiç kimseden geri kalmaz.
Ben onu herkesten fazla seviyorum ama ordunun selameti için geri göndermeyi kabul
edeceğim. Ancak benim onurum söz konusu. Diğer herkese ödül verildi, benim
hakkıma düşen bu ödülü ben geri verirsem olmaz. O zaman bana başka bir armağan
verilsin” demiş.
Aşil demiş ki “Yapacak bir şey yok, ganimet dağıtıldı.
Hazırda sana verilecek bir hediye yok. Sen çaresiz bu kızı geri vereceksin.
İlerde Truva şehrini ele geçirirsek gene ganimet alırsın”
Bu sefer Agamemnon Aşil’e kızıp, “o zaman Briseus’ u ben
alacağım” deyince kavga çıkmış.
Aşil demiş ki “Bir defa bu Truvalılarla benim bir alıp
veremediğim yok. Bunlar bana kötü bir şey yapmadılar. Bize saldırmadılar.
Buraya senin kardeşin Meneleos’un eşi Helen’in kaçırılması dolayısıyla geldik.
Sen böyle yaparsan ben savaştan çekiliyorum. Adamlarımı toplayıp, gemime binip
evime döneceğim.
Savaşlarda ben öndeyim, darbeyi ben alıyorum, ben koşuyorum
herşey sen Aslan payını alıyorsun. Bir de yetmemiş gibi bana verilmiş hediyeye
göz diktin. Briaus’u vermem. Burada da daha fazla kalıp senin kabını doldurmanı
seyredemem. Bensiz savaş bundan sonra!”
Agamemnon da öfkelenmiş, “Gidersen git, ben sana muhtaç
değilim, rahibin kızını göndereceğim sonra da gelip Briseus’u alacağım. Benim
kim olduğumu göreceksin!”
Öfkesi dayanılmaz bir hal alan Aşil, elini kılıcına atmış…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder