Sabahları işe giderken
gökyüzü gri renkte ve hava soğuk oluyor ama bu oraya vardığımda içimin daha da ısınmasını
sağlıyor. Balıkçılar çarşısı, ışıl ışıl heryer parlak bir beyaz renge boyanmış,
kapalı havalarda bile burası aydınlık. Yolum, deniz kenarına gelinceye kadar
kısa ve heyecansız, köy yolları; sonrası sahilden bir kaç kilometre.Bugün
keskin bir soğuk var.Kuzey doğudan esen rüzgar, gözalabildiğince uzaktan beyaz
köpüklü dalgaları getiriyor, bu dalgalar deniz yüzeyini süslüyor. Okyanus
enerji dolu, bu enerji bana da geçiyor. Binaya girdigimde, yan kapı rüzgarla
açılıp, hızla kapandı.Arka oda çok hareketli, yeni avlanmış balıklarla dolu her
yer; morina,dil balığu ve kalkan balıkları hazırlanmış fileto edilmeyi
bekliyor. Bir şeye basmamak icin, ayak ucunda yürüyerek, bana bakan balık
gözleri arasından geçerek ceketimi astım,hemen ön tarafa geçip beklemekte olan
müşterilerin yanına gittim.
İki adam
büyülenmişcesine istakoz havuzuna bakıyordu onlara “Yardim edebilir
miyim?”dedim.
Birisi “Acaba
havuzun içinde ölü bir istakoz mu var?” dedi; eğilip baktım; iki pound ağırlığında
bir istakoz bir köşede yalnız ve tamamen hareketsiz duruyordu. Yakından
inceleyince çok hafif bir hareket gördüm.Kabuğu üzerinden çıkıyor gibiydi. Dükkan sahibi kayıtsızca, “kabuk
değistiriyor,bu kabuğu atacak daha çok büyüyecek,” dedi.
Ben hala
bakarken, “Şaşılacak şey” diye fısıldadım.Herzaman değişime ve büyümeye
şahitlik edemeyeceğimizi düşündüm.Istakozun önsezilerine saygı duydum, kabuksuz
ve savunmasız kaldığı sırada saklanıyordu, tekrar sert ve dirençli oluncaya
kadar orada kalacaktı.
Suyla oynamak,
suyun sesini, şapırtılarını duymak; bu sıradan işi, duyulara hitap eden bir iş haline
getiriyordu. Su eğlencesi gibiydi. Her gün burada olmak, benim içimdeki ruhsal
susuzluğu gideriyordu, çalışma rutini, beni depresyondan kurtarıyor, tekrar canlandırıyordu.
Üç haftadır
çalışıyorum ama hala yenilik hissi var. Nerede çalıştığımı söylediğimde,
insanlar şaşırıyor,kaşlarını kaldırıyor.Bende onlarin bu tepkisiyle
eğleniyorum. “Nerede çalışıyorsun?” Bir komşu hayretle soruyor.Balıkçılığı,
erkek işi zannediyor.Kendimi ispat etmekten memnunum-kovalarca istakoz toplayıp,
tartıyorum,istiridye ve diğer kabukluları, kabuğundan çıkarıp, balık çorbası
için hazırlıyorum-bu arada, arka odada çalışan adamlar da komşum gibi beni
yukarıdan aşağıya inceleyerek “nereden çıktı bu kadın”diyorlar.
Kimsenin
bilmediği ve benim de unutmus olduğum birşey var; o da burası senelerdir beni
çeken bir yer. Deniz kıyısındaki bu harap bina, senelerdir değişmeyen haliyle
bana huzur veriyor. Geçmis senelerde, balıkçı eşlerinin, burada istiridyeleri
kabuklarindan çıkarışlarını, oltalara yem takışlarını ve ağları yamayışlarını
cok seyretmistim. Ama kendimi buna benzer bir iste çalışırken hiç hayal etmemiştim.
Eskisine tamamen zıt bir insan haline gelmek, ufkumu açıyor.
Ama işin kıyafet
zorunluluğu gibi kötü yanları da var-kot veya haki pantalon, beli içine
sokulması gereken, lacivert üst. Benim hiç doğru dürüst bir belim
olmamıştır,onun icin hep büyükce süveterleri pantolonun üzerine çıkarırım. Bir
de üzerine sarı plastik önlük takıyoruz, bu
görüntüyü kurtarıyor. Bir de sinirleri bozuk bir kasa var. Yanlış tuşa
bastığımda ötüyor, ne yazık ki gün içinde bir çok defa yanlış yapıyorum. Bu ses,
dükkan sahibinin karısını harekete geçiriyor, aptallığıma uflayarak yanıma
gelip hatamı düzeltiyor. Bu arada müşteriler, sabırsızca beklerken bizi
seyrediyor.Ondan sonra, öğrencilik günlerimdeki gibi mahçup
oluyorum; işlemlere yeniden başlıyorum.
O zamanlar da üstesinden kalkamayacağım işlere girer başarısız olurdum.
Ne zaman
öğrenecektim bu işi? Gene moralimi bozmuyordum.Güvensizligimi, daha hevesli olmaya
çalışarak örtüyordum ama kızarmış yanaklarım, terleyen yüzüm, utandığımı gösteriyordu.
Kendimi de, işi
de, çok ciddiye almak istemiyordum ama ödenmesi gereken, elektrik, su ve diğer
faturalar vardı.Ben mükemmelciyim ve insanları memnun etmeye alışığım ama şimdi
coğunlukla insanlari hayal kırıklığına uğrattığımı düşünüyorum. Gururum ve
ihtiyac duydugum para, işi bırakmama engel oluyor.Yetersizliğimi örtmek için işe
erken gelip ,geç ayrılıyorum ve bir saat kadar bu fazladan çalışmamın karşılığı
olan ücreti talep etmiyorum. Niye hep ben böyle hissediyorum,biri beni işe alınca
sanki bana bir iyilik yapmiışlar gibi oluyor? Halbuki ben onlar için
çalışıyorum.Ne kadar çabuk çocuklaşıyorum ,beni övsünler, yaptığım işi beğensinler
istiyorum. Babam bana çok hassas olduğumu söylerdi. Kim yanlış olduğunun söylenmesini
ister? Kim eleştirilmek ister?
Ben, hep çok
parlak olan ağabeyim gibi olmak isterdim. Lise sondayken bir Nisan günü,telefonun
başında oturdu ve en iyi Ivy okullarından kendisine burs ve ödüller teklif eden
kişilerin telefonlarına cevap verdi. Benim sıram geldiğinde, liderlik hocası
endişeli anneme, benim gibi başarısız öğrencilerin
gidebileceği okulları anlatıyordu. O zamanki adıyla "Tamamlama Okulu _Finishing School" yani iki
yıllık bir yüksekokula gönderiliyordum. Bu okullar alımlı aptal sarışınlar
içindi, dünyaya açılmaları maksadıyla değil, evlilikle bir eve kapatılmaları
için cilalanıp hazırlanmaları için. Ama bir sorun vardı; okul beni tamamlamadi.
Aksine ruhumda ve kalbimde şimdi doldurmaya çalıştığım boşluklar bıraktı.
Bu işte esas eğitimi,
benim egom görüyor. Bir emreden gibi olmaktansa başkalarına hizmet etmek
alışkanlık gerektiriyor.Buralı zenginler, yüzüme bile bakmadan, emirler
veriyorlar ya da işyeri sahibinin gelmesini istiyorlar,onun kendilerine özel
muamele yapacağından eminler. Bu davranışları yüzünden ilk
başta kendimi aşağılanmış hissettim. Ben de kıymetli bir insanım! Ben de onlar
gibi dünyayı gezdim, tahsil gördüm,hatta bir kaç kitap bile yazdım. Aman ne
düşündüklerinden bana ne. Ne zannettikleri önemli degil.Ben işime bakarım,bana
soru sorduklarında konusurum,balıklarını keserim ve onlara hizmet etmekten hoşlanıyormuş
gibi yaparım.
Emile Nolde
Patronun hanımı
beni mutlu bir evliliği olan, sahilde bir kitap yazmak için vakit geçiren yarı bohem biri zannediyor, hiç bozmuyorum. Bir
bilse... Ama ne olduğu belirsiz bir durumda olan evliliğimden bahsetmeye, hiç niyetim yok. Özellikle de, onlar böyle
birbirine bağlı, tam bir çalışma beraberliği içinde aynı zamanda birbirine bağımlı
bir çiftken. Hem de şimdi anlıyorum ki evli kadınlar, evli olmayanlara hiç
güvenmiyorlar. Müsterilerin dertlerini dinlemediği zamanlarda benimle konuşuyor,
çocuklardan ve kocalardan bahsediyoruz. Bu market belediye binasi gibi. Buraya
sadece balık almaya gelmiyorlar; kendilerini kabul ettirmek istiyorlar, haberleri
iletiyorlar. Kimin evlendiğinden, kimin öldüğünden hep haberimiz oluyor.
Aynı insanların
yüzlerini göre göre,neredeyse gerçek hayatlarını tahmin edebiliyorum. Çok az
miktarda morina alan sabit gelirli dullar,canı kılıç balığı istediği halde yayın
balığı alan işçi sınıfından çocuklu kadınlar. Yem yapmak için balık kafası ve
ıstakoz parçaları isteyenler de var, herhalde bir iki defa yenebilecek kadar
balık çorbası yapmak istiyorlar. Bir de zengin kadınlar var, “Kapatma” diyorum
ben onlara, okyanus manzaralı, büyük evlerde otururlar, balkonda hasır
mobilyaları olur, her hafta taze çiçek gelir,"Neiman Marcus"tan alınmış pahalı
kıyafetler giyerler, köpüklü banyo da yıkanırlar, 'bidet' kullanırlar, büyük
samon fileler, ısmarlayıp kapıdan rüzgar gibi çıkarken”hesaba yaz” derler.
Bu bir ayrıcalıksa
“kapatma”olma ayrıcalığım hiç olmadı. Bu manken gibi kadınların özenle cilt
bakımı yaptırılmış yüzlerine bakarken merak ederim; ”Herşeye sahip olmak sizi
mutlu ediyor mu? Yoksa mutsuz mu ediyor? özgür mü yapıyor?
Belim ağrıyor,
ama daha temizlenmesi gereken bir sürü istakoz tankı var.Herhalde biraz
kıskandım bunları. Yine de uymaları gereken bazı kurallar olduğundan
eminim.Kocaları ve toplum tarafından konmuş olan bazı kurallar var.Bu hayata
layık olmak lazım.Bu işi bırakmayı düşündüğüm her an, kendime bunun benim bağımsızlığım
için olduğunu,eleştirilmenin ve
cahilliğimin üzerinden gelmeyi bana öğrettiğini ve zaman zaman sahip oldugum
kibirle mücadele etmemi sağladığını kendime hatırlatıyorum. Böyle basit bir
hayat yaşarken başkalarının sıkıcı bulabileceği, ufak tefek şeylerle mutlu
oluyorum.
Bu akşam arkadaşlarla,
beraber olacağım. Yalnız kalmak istemiyorum.Dükkanın arka bölümünde çalışanlardan
biri, her akşam olduğu gibi bu akşam da “Bir bira ister misin? Dedi.
“Bira icmem, ama
sarap olursa....”dedim.
Buz kutusunun
kapağını açarak, bir şise şarap çıkardı ve “aslında şarap da var” dedi.
Sevdiğim cins değil, ama bu akşamı burada geçirme daveti almak hoşuma gitti. Benim
bir ihtiyacım veya bir istediğim olduğunu farzederek bana bir şey ikram eden
veya davet eden birini geri çeviremem. Zaten benim de arkadaşlığa ihtiyacım
var,burada biraz vakit geçirebilirim; hemen ceketimi bir kenara atıp,ters çevrilmiş kovalardan birinin üzerine
oturdum. Onlardan uzak durmama artık gerek yok. Burada, benim tek arkadaşım,
aynı dükkanda beraber çalıştığım insanlar.
İddiasız şarap ta,
yer yer ,biraz belden asagi şakalarla ve yorumlarla süslenmis sohbet kadar
güzeldi. Gülüyorum, haftalardır gülmemiştim. Gülmek için arkadaş lazım, kendine
gülüyorsan o baska! Hemen eve koşmam veya yapılması gereken başka bir iş için
acele etmem gerekmiyor-burada oyalanmak çok iyi geldi bana. Eskiden hayatımı
takvime göre yaşardım sorumluluklarım vardı, burada rahatım. Bu adamlar yıpranmışlar,aslında
otuzlu yaşlardalar, ama kırk gösteriyorlar, birbirleriyle vakit geçirmekten
hoşlanıyor ve dostluğa değer veriyorlar, ben de onlarla beraber olmanın, tadını
çıkarıyorum.
Bir kadehi
yuvarladım,ikincisine başladım. Ailemi,ve burada yaşadığım yalnız hayatı merak
ediyorlar ama çok fazla da soramıyorlar. Balıkçılar yalnızlığa alışıktırlar. Sırlarını
saklarlar, başkalarına da aynı ayrıcalığı tanımak isterler. Sanıyorum beni
seviyorlar, hatta iyi bir iş yaptığım için beni takdir ediyorlar. Ben de
bilinmeyeni görmeyi seviyorum,sahnenin arka tarafını bilinmeyen hayatları. Bu
genç adamlarla, oturmak bana cocuklarımı hatırlattı, onları özlüyorum...Neler
yapıyorlar acaba, keşke onlarla da böyle oturup konuşabilsek. Bu gençler, beni
aralarına almanın beni ne kadar mutlu ettiğini bilmiyorlar.Ben de onlardan biri
oldum, buranın bir parçası olduğumu hissediyorum.
Deniz Kenarında Bir Yıl isimli kitaptan
Çeviri Elif Mat
Deniz Kenarında Bir Yıl isimli kitaptan
Çeviri Elif Mat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder