Kadın rüştünü kendi ispat etmelidir, Kendi özünde denge noktasını kendisi bulmalıdır
Anne Morrow Lindburg
Gift from the sea
Girdap
Işığı kovalıyor gibiyim. Sabah hava halen karanlıkken, yola çıkıp, kızıl şafak manzarasını görmek için balıkçı rıhtımına gidiyorum. Bir gezegen, ötekine selam verirken orada olmak isteyen bunca insana şaşırıyorum. Suyla gökyüzünü ayıran önce pembe bir çizgi beliriyor, peşine keskin bir turunç rengi geliyor.Güneş insanlarin yüzünü aydınlatırken ben de termosumdan bir yudum kahve içip, serin sabah havasını içime çekiyorum.
Bu Cape Cod sabahları hep böyle olur; güneş cesur ve
korkusuzca ortaya çıkar, hemen peşine bulutlar gelir.Önce parlak, mavi bir
gökyüzü olur sonra, yumuşak, pembe bulutlar gelir. Lavanta rengine, sonra da
griye döner.Öyle ki, ilk resim sanki birisi jaluzileri kapatmış gibi
solgunlaşır, donuklaşır.
Şafağın çesit çesit renkleri sadece sekiz dakika sürdü,
şimdi artık gökyüzü gri. Balıkçılar, böyle değişikliklere alışıklar.Yola
çıkmadan önce, teknelerini hazırlarken, havadan gelen küçük işaretlere dikkat
ediyorlar. Gökyüzü değişiyor ama deniz sakin, hiç olmazsa burada rıhtımda
sakin. Korumalı kesimin dışı, açık deniz ve orası çok farklı. Yine de hergün, denize
yani maceraya açılmak bu adamlar için bir mecburiyet. Hep tek başlarına karar
veriyorlar. Kendileri ve geride bıraktıkları için, en iyisi ne olacaksa onu
tahmin edebiliyorlar. Gökyüzü bulutluysa, bu onların kararını değiştirmiyor,
gitmekten vazgeçmiyorlar yalnızca daha dikkatli oluyorlar, hiç bir seyin
garanti olmadığını biliyorlar. Biz de günümüze böyle başlamalıyız.
Kocamla beraber, deniz kıyısında piknik yaptigimiz sıcak
bir Ağustos gününü hatırladım. Bir kaç sene evvel bir öğleden sonra güneşin çok
sıcak denizin çok davet edici olduğu bir gündü. Devamlı suya girip çıkıyorduk.
Son girişimizde, iyice kıyıdan uzaklaştık. Girdapa kapildigimizi ve giderek
birbirimizden ayrıldığımızı, önce farkedemedik. Beraber yüzmeye ne kadar çalıştıysak
da ikimizin yolu ayrılmıştı; üstümüze giderek daha büyük dalgalar geliyordu ve
kıyıya sağ salim varmanın, ancak bireysel çabalarımızla olacağını, birlikte
yapamayacağımızı anlamıştık. Ya boğulacaktık, ya da bütün gücümüzle kıyıya
varmaya çalışacaktık.
Sanki, aynı şey şimdi de geçerli. Birbirimizden
ayrıldık ve yolumuzu bulmaktan baska bir çaremiz yok. Ya birlikte, ya da ayrı
ayrı. Cankurtaran yok, sırtımız da oksijen tüpü de yok-ancak içsel kuvvetimiz
ve azmimiz, bizi kurtaracak. Şimdi balıkçıları seyrediyorum, teknelerini ,
şamandıranın etrafından, dikkatlice manevra ettiriyorlar. Sadece tekneleri limandan çıkarmak bile, bir
maharet, hatta bir sanat. Denizin, açıklardan gelen çağrısına uyuyorlar.
Bazıları yalnız, bazılarının tayfaları var. Hepsinin, seneler içinde gelişmiş
yetenekleri var ve ihtiyaç anında bu yeteneklerini en iyi şekilde kullanmalarının yolu,
birbirleriyle uyum icinde çalışmak olacak.
Ancak bu yolla, büyük bir parti av yakalayabilirler. Bu aynı zamanda başarılı bir hayat yaşamanın yoludur.
Ancak bu yolla, büyük bir parti av yakalayabilirler. Bu aynı zamanda başarılı bir hayat yaşamanın yoludur.
Keşke, kocamla ben de, daha uyumlu olabilseydik! Başından
beri, ben hep daha çok paylaşımcı olmayı istedim. Barış Gönüllüleri için,
Afrika da çalıştığımız yıllarda, herşey için birbirimize muhtaçtık ve bu da
ilişkimiz için iyi oldu. Oğlumuz da karısıyla beraber bisiklet turlarına katılırken,
yaşıtlarından çok daha sağlam bir ilişki kurdu eşiyle. Ama çoğu kişi evliliğe
baslarken, kendini yarım hissediyor ve eşi tarafından tamamlanmayi bekliyor.Klisede
gelini bekleyen damadın, bütün cevapları bildigini zannediyoruz.
Bir kere tartışma esnasinda kocam bana 'Tatlim, bu iş
yürümüyor” demisti. Bu sözlerin gerçekligi beni korkuttu, hemen inkar ettim ve
evliliği düzeltmek için gayretlerimi iki katına çıkardım. O günlerde çocuklarım
küçüktü ve bu evliliği yürütmem gerekiyordu- tek başına çocuklarla kalmayı düşünemezdim.
İçimde, şüphelerim vardı. Bu şüpheleri, içimde tutmam gerekiyordu; böyle
yetistirilmiştim. Bu ilişki konusunda takıntılıydım ve evliliğin nasıl olması
gerektiği konusundaki illuzyonlarımı bırakmak istemiyordum. Herhalde, şimdi
evliliğimin sona erdiğine değil de evlilik hakkındaki boş hayallerimin
ölmesine üzülüyorum.
Hava soğuk ve yağmurlu. Teknelerin çoğu limandan ayrıldı. Keske
ben de onlarla beraber olsam ve bugün için bir amacım olsa. Hep bir arada
olmaya ve planlara dahil edilmeye alışmış biri için yalnızlık kolay değil.
Evlilikten çıkmak, yardıma ihtiyaci olan bir çocuğa sırt çevirmek kadar zor. Ne
yaptığımı ve bundan sonra da ne yapmam gerektiğini anlamam bir aydan fazla zaman
aldı.
Geçen akşam ki, telefon konuşmasını her hatırladığımda
kendimi rahatlamış hissediyorum, hatta ayrıcalıklı yani etrafımda olup ta bu
kadar zaman, herşeyi benim yapmamı bekleyen herkesten uzakta olmak ve şu anda
herhangi bir görev veya zaman çizelgemin olmaması beni rahatlatıyor. Burada
deniz kenarında durup ta hayal kurmak dalgaları, denizin kendini yenilemesini
seyretmek en iyisi.
Şu anda, etrafımda insanlardan oluşmuş bir kolaj var, hepside
çesitli arayışlar içindeler. Benim gibi şafağın doğuşunu seyretmeye gelmiş
insanların hayatlarını merak ediyorum, benimkinden daha enteresan olduğunu
düşünüyorum. Benim hayatimda eksik olan herseyin bu insanlarin hayatinda var
olduğunu düşünüyorum-heyecanlı seks, şöminenin başında sıcak akşamlar, mükemmel
işler, yetenekli çocuklar... Bu hayaller, önce beni eğlendirirken sonra
karamsarlığa sürüklüyor ta ki arkadaşlarımla yaptığım özel sohbetleri
hatırlayana kadar. Kendi hayatlarını, sırlarını anlatıyorlardı-istemedikleri halde eşleriyle birlikte olmak zorunda olanlar,
ya da hiç seks hayat olmayanlar, aldatan eşlere tahammül
etmek zorunda kalanlar veya sadece bıktıkları, sıkıcı biriyle yaşamak zorunda
olan kadınlar.
Yine de su anda arabaya yaslanmış, bir battaniyeye ve
birbirlerine sarılmış olarak aşk yaşayan, şu çifte bakmak zor. Kendisi gibi harika olan eşi için
vücudunu fit tutmak amacıyla koşan, şu kaslı koşucuya bakmak da öyle; şu
Mercedesin icinde konuşmadan oturan ve birbirlerinin varlığıyla huzur içinde
olan çiftte bakmak da öyle. Orta yaşlı bir çifti görüpte, dikkatim dağılana
kadar, bir an için kıskançlık duyuyordum ve biri tarafından sarılmak
ihtiyacındaydım.
Adam, karşıya bakıyordu, suratı taş gibiydi, elleri
ceplerinde, kendi düşünceleriyle başbaşaydı. Kadın, aynı şekilde, yalnız ve
yabancılaşmış olarak yüzünü kapişonunun altına saklayarak, kendi başına dolaşıyordu.
Ben de kocamla beraber geçirdigimiz bir akşamı hatırladım. Bıkkın ruhlarımızı
tazelemek için romantik bir otele gitmiştik. Harika bir yerde oturmuş Pinot Noir içiyorduk. Kocam ışığı bana tuttu.
Bana okuduklarım ve yaptığım araştırmalar hakkında sorular sorunca, gururum
okşanmıştı. O sırada duygusal ve cinsel konularla ilgili araştırma yapıyordum.
Erotizmin manası üzerine şiirsel konuşmalar yapmaya basladım. Bu delicesine bir
yöntemdi. Zannediyordum ki ben böyle konuşursam o da bana uyar ve güzel bir
aksam geçiririz. Ama tartışma çıktı. O da hayatından memnun değildi, benim kendi kafamın içinde hayallerle yasamamdan
bıkmıştı. Ben sessizlestim, O da taş gibi oturmaya basladı. Aramıza bir perde
indi.
Şimdi etrafımda, yalnız yürüyen, çoğunlukla da benim gibi
orta yaşlı olan kadınlara bakarak huzur buluyorum. Artık başkalarının hayatlarında
sıkışıp kalmış olmayan, yüklerinden kurtulmuş, yüzlerinden kararlılık okunan
kadınlar.Uzun adımlarında, kendine güven ve öz saygı var, ilişkilerin
hengamesinden kurtulmanın verdiği bir rahatlık belki de. Ben, kayıtsız bir eşle
birlikte olmaktansa yalnız olmayı tercih ediyorum. Bundan daha az acı
duyuyorum.
Yeniden yasamayı, yeniden kendimi onarmayı, öğrenirken suçluluk
duymadan, bu ayrılığı daha ne kadar uzatabilirim diye merak ediyorum. Bir
arkadaşım, hem de bir aksam yemek davetinde hiç kimsenin sürekli olarak aşık
olamayacağını, bunu iddia eden yalan söyler demişti 'Ben beş-
altı sene gerçekten mutlu oldum, tahammül edilebilir bir durumu on yıl yaşadım,
biraz mutsuz olarak da dört. Ondan sonrası sadece az bir mutluluk' dedi. Kocası
tam da yanında otururken, bu dürüstlükle anlatmasına hayran oldum ve ben de
olmayan bir şeyi varmış gibi gösteremeyeceğimi anladım. Artık enerjimi böyle
yapmaya harcayamazdım.
Beklenilen hayatı yasamayı bıraktığımızda değişiklik meydana
geliyor, öyle değil mi? Evlilik hersey değildir.
Evlilikte,
mutluluğu beraberce inşa etmek lazımdır.Bir eş ne kadar mükemmel olursa olsun
diğerini tümüyle mutlu edemez. Buna inanmak gülünç olur.Hemen aşık
olmalıyım-başka bir adama değil şu an yasadığım hayata ve zaman içinde kendi
kendime. Kararlarımı vermekte ve sonuçlarına katlanmakta özgürüm. Hayatta bir
kere olsun duygusal olmamak, aksine sert ve duyarsız olmak özgürleştirdi beni. En
azından öteki yarımı beslemeye imkan tanıdı. Özgürlüğümü ilan ettim ve bundan
dolayı da huzurluyum. Geriye kalan tek sey suçluluk duymamak
Saat sekiz oldu, heryer kalabalıklaştı etrafımda hareket var.
Şimdi gerçekleri görmem lazım; bir iş bulmam lazım, tasarruflarımı arttırmak ve
daha önemlisi kafamı sağlam tutmak icin. En ufak bir maddi sorun için bile
kocamdan yardım istemek mantıksız olur. Kendimi borçlu hissetmek istemiyorum. Balıkçıda iş ilanı görünce, hemen tereddüt etmeden içeri
girdim. İş yeri sahibi mermer bir tezgah üzerinde balık kesiyordu. Zil çalınca
gözlüklerinin üzerinden bana baktı; iş için değil de, balık almak için geldiğimi zannederek; 'Nasıl yardımcı olabilirim?' dedi.
Arkada sarı muşamba önlükler giymiş, güçlü kuvvetli adamlar,buzun icine konmuş
balık kasalarını taşıyorlardı. Hiç kadın yoktu. Benim gibiler için burada ne iş
olabilir diye düşündüm.
“Bir işe...yani kapıya asmış olduğunuz iş ilanı için geldim”
dedim.
Gülerek, ”Burada mı çalışmak istiyorsun?”dedi. Orta yaşlı,
buraya ait olmayan bir kadın.Balıkçıların çalıştğı yerler tamamen buralılarla
doluydu.
'Niye burada çalışmak istiyorsun? dedi.
'Rıhtımı seviyorum, ben
bir hikaye arayan bir yazarım', fazla da düşünmeden bunlar ağzımdan çıkıverdi.
Bıçağı elinden bıraktı, ellerini bir beze silerek, yanıma
geldi; gözlüklerinin arkasindan beni süzerek, 'bu zor bir iştir,balık kasalarını
taşıyacaksın, balıkları tartacaksın, ıstakoz tanklarının bakımını yapacaksın, müşterilerle
ilgileneceksin.”
“Ben bu isi yapabilirim”diye yalan söyledim. 'Hem, nasıl olsa
Noel de kapatıyorsunuz, o zamana kadar çalışırım. Sonra memnun kalmazsanız ayrılırım' dedim.
“Peki oldu o zaman, Yarın sabah işe baslayabilirsin.”
Böylelikle çalışma hayatım başladı. Şimdilik bir can simidi
bulmustum.
Deniz Kenarında Bir Yıl isimli kitaptan
Çeviri Elif Mat
Çeviri Elif Mat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder