8 Haziran 2015 Pazartesi

Şafak Vakti



Kadın rüştünü kendi ispat etmelidir, Kendi özünde denge noktasını kendisi bulmalıdır
Anne Morrow Lindburg
Gift from the sea




Girdap



Işığı kovalıyor gibiyim. Sabah hava halen  karanlıkken, yola çıkıp, kızıl şafak manzarasını görmek için balıkçı rıhtımına gidiyorum. Bir gezegen, ötekine selam verirken orada olmak isteyen bunca insana şaşırıyorum. Suyla gökyüzünü ayıran önce pembe bir çizgi beliriyor, peşine keskin bir turunç rengi geliyor.Güneş insanlarin yüzünü aydınlatırken ben de termosumdan bir yudum kahve içip, serin sabah havasını içime çekiyorum.
Bu Cape Cod sabahları hep böyle olur; güneş cesur ve korkusuzca ortaya çıkar, hemen peşine bulutlar gelir.Önce parlak, mavi bir gökyüzü olur sonra, yumuşak, pembe bulutlar gelir. Lavanta rengine, sonra da griye döner.Öyle ki, ilk resim sanki birisi jaluzileri kapatmış gibi solgunlaşır, donuklaşır.




Şafağın çesit çesit renkleri sadece sekiz dakika sürdü, şimdi artık gökyüzü gri. Balıkçılar, böyle değişikliklere alışıklar.Yola çıkmadan önce, teknelerini hazırlarken, havadan gelen küçük işaretlere dikkat ediyorlar. Gökyüzü değişiyor ama deniz sakin, hiç olmazsa burada rıhtımda sakin. Korumalı kesimin dışı, açık deniz ve orası çok farklı. Yine de hergün, denize yani maceraya açılmak bu adamlar için bir mecburiyet. Hep tek başlarına karar veriyorlar. Kendileri ve geride bıraktıkları için, en iyisi ne olacaksa onu tahmin edebiliyorlar. Gökyüzü bulutluysa, bu onların kararını değiştirmiyor, gitmekten vazgeçmiyorlar yalnızca daha dikkatli oluyorlar, hiç bir seyin garanti olmadığını biliyorlar. Biz de günümüze böyle başlamalıyız.
Kocamla beraber, deniz kıyısında piknik yaptigimiz sıcak bir Ağustos gününü hatırladım. Bir kaç sene evvel bir öğleden sonra güneşin çok sıcak denizin çok davet edici olduğu bir gündü. Devamlı suya girip çıkıyorduk. Son girişimizde, iyice kıyıdan uzaklaştık. Girdapa kapildigimizi ve giderek birbirimizden ayrıldığımızı, önce farkedemedik. Beraber yüzmeye ne kadar çalıştıysak da ikimizin yolu ayrılmıştı; üstümüze giderek daha büyük dalgalar geliyordu ve kıyıya sağ salim varmanın, ancak bireysel çabalarımızla olacağını, birlikte yapamayacağımızı anlamıştık. Ya boğulacaktık, ya da bütün gücümüzle kıyıya varmaya çalışacaktık.
Sanki, aynı şey şimdi de geçerli. Birbirimizden ayrıldık ve yolumuzu bulmaktan baska bir çaremiz yok. Ya birlikte, ya da ayrı ayrı. Cankurtaran yok, sırtımız da oksijen tüpü de yok-ancak içsel kuvvetimiz ve azmimiz, bizi kurtaracak. Şimdi balıkçıları seyrediyorum, teknelerini , şamandıranın etrafından, dikkatlice manevra ettiriyorlar.  Sadece tekneleri limandan çıkarmak bile, bir maharet, hatta bir sanat. Denizin, açıklardan gelen çağrısına uyuyorlar. Bazıları yalnız, bazılarının tayfaları var. Hepsinin, seneler içinde gelişmiş yetenekleri var ve ihtiyaç anında bu yeteneklerini  en iyi şekilde kullanmalarının yolu, birbirleriyle uyum icinde çalışmak olacak.
Ancak bu yolla, büyük bir parti av yakalayabilirler. Bu aynı zamanda başarılı bir hayat yaşamanın yoludur.
Keşke, kocamla ben de, daha uyumlu olabilseydik! Başından beri, ben hep daha çok paylaşımcı olmayı istedim. Barış Gönüllüleri için, Afrika da çalıştığımız yıllarda, herşey için birbirimize muhtaçtık ve bu da ilişkimiz için iyi oldu. Oğlumuz da karısıyla beraber bisiklet turlarına katılırken, yaşıtlarından çok daha sağlam bir ilişki kurdu eşiyle. Ama çoğu kişi evliliğe baslarken, kendini yarım hissediyor ve eşi tarafından tamamlanmayi bekliyor.Klisede gelini bekleyen damadın, bütün cevapları bildigini zannediyoruz.
Bir kere tartışma esnasinda kocam bana 'Tatlim, bu iş yürümüyor” demisti. Bu sözlerin gerçekligi beni korkuttu, hemen inkar ettim ve evliliği düzeltmek için gayretlerimi iki katına çıkardım. O günlerde çocuklarım küçüktü ve bu evliliği yürütmem gerekiyordu- tek başına çocuklarla kalmayı düşünemezdim. İçimde, şüphelerim vardı. Bu şüpheleri, içimde tutmam gerekiyordu; böyle yetistirilmiştim. Bu ilişki konusunda takıntılıydım ve evliliğin nasıl olması gerektiği konusundaki illuzyonlarımı bırakmak istemiyordum. Herhalde, şimdi evliliğimin sona erdiğine değil de evlilik hakkındaki boş hayallerimin ölmesine  üzülüyorum.

Hava soğuk ve yağmurlu. Teknelerin çoğu limandan ayrıldı. Keske ben de onlarla beraber olsam ve bugün için bir amacım olsa. Hep bir arada olmaya ve planlara dahil edilmeye alışmış biri için yalnızlık kolay değil. Evlilikten çıkmak, yardıma ihtiyaci olan bir çocuğa sırt çevirmek kadar zor. Ne yaptığımı ve bundan sonra da ne yapmam gerektiğini anlamam bir aydan fazla zaman aldı.


Geçen akşam ki, telefon konuşmasını her hatırladığımda kendimi rahatlamış hissediyorum, hatta ayrıcalıklı yani etrafımda olup ta bu kadar zaman, herşeyi benim yapmamı bekleyen herkesten uzakta olmak ve şu anda herhangi bir görev veya zaman çizelgemin olmaması beni rahatlatıyor. Burada deniz kenarında durup ta hayal kurmak dalgaları, denizin kendini yenilemesini seyretmek en iyisi.
Şu anda, etrafımda insanlardan oluşmuş bir kolaj var, hepside çesitli arayışlar içindeler. Benim gibi şafağın doğuşunu seyretmeye gelmiş insanların hayatlarını merak ediyorum, benimkinden daha enteresan olduğunu düşünüyorum. Benim hayatimda eksik olan herseyin bu insanlarin hayatinda var olduğunu düşünüyorum-heyecanlı seks, şöminenin başında sıcak akşamlar, mükemmel işler, yetenekli çocuklar... Bu hayaller, önce beni eğlendirirken sonra karamsarlığa sürüklüyor ta ki arkadaşlarımla yaptığım özel sohbetleri hatırlayana kadar. Kendi hayatlarını, sırlarını anlatıyorlardı-istemedikleri halde eşleriyle birlikte olmak zorunda olanlar, ya da hiç seks hayat olmayanlar, aldatan eşlere tahammül etmek zorunda kalanlar veya sadece bıktıkları, sıkıcı biriyle yaşamak zorunda olan kadınlar.

Yine de su anda arabaya yaslanmış, bir battaniyeye ve birbirlerine sarılmış olarak aşk yaşayan, şu çifte  bakmak zor. Kendisi gibi harika olan eşi için vücudunu fit tutmak amacıyla koşan, şu kaslı koşucuya bakmak da öyle; şu Mercedesin icinde konuşmadan oturan ve birbirlerinin varlığıyla huzur içinde olan çiftte bakmak da öyle. Orta yaşlı bir çifti görüpte, dikkatim dağılana kadar, bir an için kıskançlık duyuyordum ve biri tarafından sarılmak ihtiyacındaydım.

Adam, karşıya bakıyordu, suratı taş gibiydi, elleri ceplerinde, kendi düşünceleriyle başbaşaydı. Kadın, aynı şekilde, yalnız ve yabancılaşmış olarak yüzünü kapişonunun altına saklayarak, kendi başına dolaşıyordu. Ben de kocamla beraber geçirdigimiz bir akşamı hatırladım. Bıkkın ruhlarımızı tazelemek için romantik bir otele gitmiştik. Harika bir yerde oturmuş  Pinot Noir içiyorduk. Kocam ışığı bana tuttu. Bana okuduklarım ve yaptığım araştırmalar hakkında sorular sorunca, gururum okşanmıştı. O sırada duygusal ve cinsel konularla ilgili araştırma yapıyordum. Erotizmin manası üzerine şiirsel konuşmalar yapmaya basladım. Bu delicesine bir yöntemdi. Zannediyordum ki ben böyle konuşursam o da bana uyar ve güzel bir aksam geçiririz. Ama tartışma çıktı. O da hayatından memnun değildi, benim kendi kafamın içinde hayallerle yasamamdan bıkmıştı. Ben sessizlestim, O da taş gibi oturmaya basladı. Aramıza bir perde indi.

Şimdi etrafımda, yalnız yürüyen, çoğunlukla da benim gibi orta yaşlı olan kadınlara bakarak huzur buluyorum. Artık başkalarının hayatlarında sıkışıp kalmış olmayan, yüklerinden kurtulmuş, yüzlerinden kararlılık okunan kadınlar.Uzun adımlarında, kendine güven ve öz saygı var, ilişkilerin hengamesinden kurtulmanın verdiği bir rahatlık belki de. Ben, kayıtsız bir eşle birlikte olmaktansa yalnız olmayı tercih ediyorum. Bundan daha az acı duyuyorum.

Yeniden yasamayı, yeniden kendimi onarmayı, öğrenirken suçluluk duymadan, bu ayrılığı daha ne kadar uzatabilirim diye merak ediyorum. Bir arkadaşım, hem de bir aksam yemek davetinde hiç kimsenin sürekli olarak aşık olamayacağını, bunu iddia eden yalan söyler demişti 'Ben beş- altı sene gerçekten mutlu oldum, tahammül edilebilir bir durumu on yıl yaşadım, biraz mutsuz olarak da dört. Ondan sonrası sadece az bir mutluluk' dedi. Kocası tam da yanında otururken, bu dürüstlükle anlatmasına hayran oldum ve ben de olmayan bir şeyi varmış gibi gösteremeyeceğimi anladım. Artık enerjimi böyle yapmaya harcayamazdım.
Beklenilen hayatı yasamayı bıraktığımızda değişiklik meydana geliyor, öyle değil mi? Evlilik hersey değildir. 
Evlilikte, mutluluğu beraberce inşa etmek lazımdır.Bir eş ne kadar mükemmel olursa olsun diğerini tümüyle mutlu edemez. Buna inanmak gülünç olur.Hemen aşık olmalıyım-başka bir adama değil şu an yasadığım hayata ve zaman içinde kendi kendime. Kararlarımı vermekte ve sonuçlarına katlanmakta özgürüm. Hayatta bir kere olsun duygusal olmamak, aksine sert ve duyarsız olmak özgürleştirdi beni. En azından öteki yarımı beslemeye imkan tanıdı. Özgürlüğümü ilan ettim ve bundan dolayı da huzurluyum. Geriye kalan tek sey suçluluk duymamak

Saat sekiz oldu, heryer kalabalıklaştı etrafımda hareket var. Şimdi gerçekleri görmem lazım; bir iş bulmam lazım, tasarruflarımı arttırmak ve daha önemlisi kafamı sağlam tutmak icin. En ufak bir maddi sorun için bile kocamdan yardım istemek mantıksız olur. Kendimi borçlu hissetmek istemiyorum.  Balıkçıda iş ilanı görünce, hemen tereddüt etmeden içeri girdim. İş yeri sahibi mermer bir tezgah üzerinde balık kesiyordu. Zil çalınca gözlüklerinin üzerinden bana baktı; iş için değil de, balık almak için geldiğimi  zannederek; 'Nasıl yardımcı olabilirim?' dedi. Arkada sarı muşamba önlükler giymiş, güçlü kuvvetli adamlar,buzun icine konmuş balık kasalarını taşıyorlardı. Hiç kadın yoktu. Benim gibiler için burada ne iş olabilir diye düşündüm.

“Bir işe...yani kapıya asmış olduğunuz iş ilanı için geldim” dedim.
Gülerek, ”Burada mı çalışmak istiyorsun?”dedi. Orta yaşlı, buraya ait olmayan bir kadın.Balıkçıların çalıştğı yerler tamamen buralılarla doluydu.
'Niye burada çalışmak istiyorsun? dedi.
'Rıhtımı seviyorum,  ben bir hikaye arayan bir yazarım', fazla da düşünmeden bunlar ağzımdan çıkıverdi.
Bıçağı elinden bıraktı, ellerini bir beze silerek, yanıma geldi; gözlüklerinin arkasindan beni süzerek, 'bu zor bir iştir,balık kasalarını taşıyacaksın, balıkları tartacaksın, ıstakoz tanklarının bakımını yapacaksın, müşterilerle ilgileneceksin.”
“Ben bu isi yapabilirim”diye yalan söyledim. 'Hem, nasıl olsa Noel de kapatıyorsunuz, o zamana kadar çalışırım. Sonra memnun kalmazsanız ayrılırım' dedim.

“Peki oldu o zaman, Yarın sabah işe baslayabilirsin.”

Böylelikle çalışma hayatım başladı. Şimdilik bir can simidi bulmustum.

Deniz Kenarında Bir Yıl isimli kitaptan

Çeviri Elif Mat

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder