Bu zor bir karardı. Bundan sonraki hayatını belirleyecek bir
karar. Hangi ülkede yaşayacağını çocuğunu nasıl büyüteceğini, nasıl bir adamlar
ömrünü geçireceğini ilgilendiriyordu.
Revüde dans ederek geçimini kaç yaşına kadar sağlayabilirdi.
Emekli olma zamanı gelecekti elbet. Bunları düşündü. Oğlunun Fransa’daki
geleceğini ve burada Venezüella da bulundukları ortamı düşündü.
En iyi okula vermişti Carlo onu. Çocuk mutlu olursa annesi
de burada kalır diye düşünüyordu belli ki. Çocukta halinden memnun görünüyordu.
Carlo’nun cazibesine kapılmıştı zaten tanıştıklarından beri.
“Peki öyle olsun” dedi, kabul etti teklifini.
Hayat rüya gibi geçmeye başladı. Güzel bir ev, yakışıklı bir
koca, akıllı bir çocuk, ikincisi de yolda.
Bir gün kendi resmini bir dergide gördü, iş adamı Carlo
Bianchi ile güzel eşi operadan çıkarlarken diyordu. Teresa’nın üzerinde yeşil
kadife bir gece elbisesi vardı. Kolunda yakut taşlı bilezik, ona uygun yüzüğü,
küpeleri, kızıl saçları ile çok hoş görünüyordu. Yazıda Fransız bir revü
yıldızı olduğu parlak kariyerini bu evlilik için geride bıraktığı
anlatılıyordu.
“Meşhur olmuşuz” dedi.
“Severler burada sosyete haberlerini”
“Paris’e gitsek”
“Çocuğun doğmasını bekleyelim. Daha iyi olur.”
Özlemişti artık Paris’i Teresa ama artık uzun süre gidemem
herhalde diye düşündü. Bebek doğduktan sonra kolay olmazdı seyahat.
Bir de kızları oldu. Teresa gerçekten çok mutluydu. İlk
oğlunun doğumunda zorluk çekmişti çocuğa bakmakta ama şimdi burada Caracas’ta
imkanları genişti. Evde dadılarla büyüyecekti çocuk. Geleceğe ümitle
bakabilirdi.
Ondan haber bekleyen Lucy’ ye mektup yazdı, hayatındaki
gelişmeleri anlattı. O’na Paris’i sordu.
Gelen cevabi mektup biraz karmaşıktı. Lucy’nin hayatında da
değişiklikler vardı. O da evlenmişti ama mutlu değildi. Kocasının başı polisle
dertteydi. Uyuşturucu işine girmişti. Karakolluk olduklarında kendilerini
sorgulamaya Robert gelmişti. Lucy’nin bu işlerden haberi olmadığı anlaşılınca
onu serbest bırakmışlardı. Ama kocası hala içerdeydi.
Ayrılırlarken Robert, ona Teresa’yı sormuş, Lucy’de, “Venezuella’da
yaşıyor artık” demişti.
Robert’ın lafı edilince, gözleri daldı Teresa’nın ne
yapıyordu acaba eski aşkı.
Kendi kocasının da karışık işleri olduğunu biliyordu ama bir
şey sormamayı daha akıllıca buluyor Carlo’nun anlattıkları dışında işle ilgili
bir merak göstermiyordu.
Biraz “üzümünü ye, bağını sorma” durumu vardı aralarındaki
ilişkide.
Daha doğrusu kötü bir şey olmasın, bu büyü bozulmasın
istiyordu. Çünkü hayatta herşeyin yolunda gittiği, işlerin tereyağından kıl
çeker gibi kolaylıkla halledildiği görülmemiştir. Her şey iyi derken bir şey
olur tökezler insan. Ne bileyim nazar değer, bir şey olur.
“Demek her şeyin yolunda olması da ayrı bir dertmiş insanın
eli yüreğinde oluyormuş” dedi kendi kendisine.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder