7 Temmuz 2021 Çarşamba

Caracas

 




Teresa ne diyeceğini bilmiyordu.

“Gitme” dedi Robert. “Paris’e benzemez oralar. Yalnız bir kadın için tehlikeli.”

“Yalnız gitmiyorum, grupla beraberim, anlaşmayı yaptık, kontratı imzaladık. Uçak biletlerimizi aldılar. Evi boşaltıyorum.”

“Peki” dedi Robert sesi kırgın. “Yarın ararım ben seni.”

Teresa gece geç yattığı için sabahları kalkamıyordu. Komşu Hanımla anlaşmış, kadına anahtar vermişti. Sylvia erkenden geliyor, çocuğu hazırlıyor okula götürüyordu. Akşamları da Teresa alıyordu ikisinin de çocuğunu okuldan.

Robert geldiğinde Patrick okulda, Teresa ise henüz uyanmamıştı. Kapı çaldı üç kere.  Önce "bırak çalsın" dedi, sonra söylene söylene kalktı Teresa. Açtı kapıyı, karşısında Robert.

“Ne oldu?” Dedi

“Gitmeye kararlısın biliyorum ama gitmeden önce sana söyleyeceklerim var. Aslında söylememem gerekiyor. Çünkü sırdır, gizli tutulması gerekir. Ben İnterpol’de görevliyim. Gizli serviste.  Yasaktır söylememiz, nerede çalıştığımız hangi işin peşinde olduğumuz, özel hayatımız, adresimiz, telefonumuz hepsi gizlidir. O yüzden ne zaman bana bir şey sorsan doğru dürüst bir cevap alamadın.”

“Aynasız” dedi Teresa.

Güldüler.

“Ha unutmadan, evli falan değilim hayatımda kimse yok. Lucy’ nin gördüğü kadında ajandır. Bazan takip yaparken çift olarak bir yere girip inceleme yapmak daha kolay oluyor. O gün de birisinin peşindeydik.

Bu dediklerimi kimseye söylemeyeceksin, ne olursa olsun. Vereceğim adresi ezberleyeceksin. Eğer bir şeye ihtiyacın olursa benimle bağlantı kuracaksın.

Ne olursa olsun uyuşturucudan ve satıcılarından uzak duracaksın. Çok büyük operasyonlar dönüyor orada. Dikkatli ol. Kimseye güvenme. En yakınındakilere bile.”

Teresa’nın gözleri açılmıştı. Duyduklarını anlamlandırmaya çalışıyordu. “Tamam” dedi. “Merak etme, çocuk değilim.”

“Git” dedi Robert. “İlle de gitmek istiyorsan. Ama unutma ben buradayım.”

Onu kollarına aldı, hırsla öptü. Tuttu elinden yatağa götürdü.

Uçağa binerken aklı karmakarışıktı Teresa’nın. Ağlıyordu. Yanında oğlu “Ne oldu anne?” dedi.

“Annen duygusal böyle işte. Paris’ten evimizden ayrılmak bana zor geldi.”

“Ben çok heyecanlıyım. İlk defa uçakla bir yere gidiyorum. Çok eğleneceğiz” dedi çocuk. Yol boyunca konuştu, sorular sordu.

Diğer artistlerde heyecanlıydılar. “Latin Amerika ha! İnanamıyorum” dedi kızlardan biri.

Bir başkası “Orada bir milyarder bulup, evleneceğim” dedi.

“Aaa! Ben Paris’ten başka yerde yaşayamam. Döneceğim, işim bitince hemen.”

“Rio de Janerio’yu da görmek istiyorum. Çok muhteşem bir şehir.”

“Düşünsene kaç yer göreceğiz, muhteşem müzikhollerde çalışacağız. Bu şans bir daha ele geçmez.”

“Eyvah file çoraplarımı unuttum”

“Merak etme orada bulur alırız. Ya da senin milyarder sevgilin Paris’ten getirtir.”

Konuşa konuşa uyudular. Tatlı umut dolu bir uykuydu bu. Yeni başlangıçlara çarpıyordu kalpleri genç kadınların ve guruptaki tek çocuk olan Patrick’in.

 


Caracas’a indiklerinde şehre hayran kaldılar. Dağların arasında büyülü bir yerdi. Deniz iki bin metre yükseklikteki dağların arkasında kalıyordu. Bir otele yerleştiler. Gösteriler başlamadan önce biraz dinlenin, havuzda yüzün dedi Carlos.

Birkaç gün sonra Teresa’ya sen çocukla biz de de kalabilirsin dedi. Çalışırken çocukla ilgilenecek birisini ayarlamak lazım. Evde yardımcılarım var. Onlar ilgilenirler.

“Hmm. Sana özel ilgi gösteriyor, bu adam” dedi Emily.

“Öyle görünüyor. Çocukla da çok ilgili. Ona bir İspanyolca hocası tutmak istiyor. -Buradayken eğitimi aksamasın- dedi.”

Carlo’nun evi şehir dışında güzel bir villa idi.  Şatafatlı değil sade döşenmişti. Bahçesi bakımlı, arkadaki havuzuyla ağaçların gölgesindeki rahat koltuklarıyla çok davetkar bir yerdi.

Sana bir bisiklet alalım gezersin dedi çocuğa. Patrick halinden memnun görünüyordu.

Teresa Carlo’nun her şeyi ince ince düşünmesinden etkilenmişti.  Herşey yeniydi onun için. Latin Amerika hakkında fazla bir bilgisi yoktu. İspanyolca da bilmiyordu. Ama öğrenecekti.

Ertesi hafta gösteriler başladı. Çok yoruluyorlardı. Hızlı tempo, işten geri kalan zamanlarda, etrafı gezip görme, alışveriş, günler hızla geçiyordu.

“Turne başarılı oldu biraz daha uzatabiliriz” dedi Carlo. Çocuğu da istersen burada okula yazdıralım.

“Nasıl olur, alırlar mı?”

“Ben hallederim.  Gösteriler bitince de artık çalışmazsın dinlenirsin.”

Beraber yaşamaya başlamışlardı. Hayatı değişiyordu Teresa’nın. İki seçenek vardı karşısında, ya Paris’e dönecek, eski hayatına devam edecek, ya da burada kalıp, Carlo ile yaşayacaktı.

Carlo herşeyi bu ikinci seçeneğe göre planlıyordu. Onun döneceğine ihtimal vermek istemiyordu. Çocukla da baba gibi ilgileniyordu.

Teresa, "herşey çok iyi gidiyor ama aslında bu adamı fazla tanımıyorum. Doğru bir karar mı veriyorum," diye düşünüyordu.

Kızlardan birkaçı da orada sevgili bulmuşlardı. Onlar da kalıp kalmamak arasında kararsızdı.

Gitme vakti geldi. Kader ağlarını örüyordu. Sarıldı Carlo beline, “Bırakmam seni. Artık ben neredeysem sen de oradasın” dedi.

 

Elif Mat

Öykü

2 yorum: