Sevgili minik Teresa,
Şimdi kendimi nasıl da köşeye sıkışmış hissediyorum bir
bilsen. Bu hayattan bu yabancı ülkeden kurtulmak imkânsız gibi.
Oysa ne güzel bir çocukluğun olmuştu senin. Zor de aslında Polonyalı,
savaşta Fransa’ya kaçmış olan anne babanın yaşadıkları. Ama sen Paris’te
yoklukta da olsa güzel neşeli bir çocukluk yaşadın. 12 yaşında dans okuluna
başladın. Bebeklikten beri hayalin dans etmekti. Daha önceki bale kurslarını
saymaksak bu ilk ciddi okul deneyimi idi. Müzikle hep iç içe büyüdün. Ağabeyin
duvarcı ustasıydı. O okulu değil hayatı tercih etmişti. Bir an evvel para
kazanması gerekiyordu çünkü.
Pazar sabahları Montmartre ’a gider sokak ressamlarını
seyrederdik. O zamanlar bu kadar turist akınına uğramamıştı. Dönüş yolunda café’
lerden birine girer, soğan çorbası ısmarlardık. Annem beyaz şarap söylerdi. En
güzeli çilekli pasta ve üzerine içilen kahveydi.
Asma bahçelerinin önünde resim çektirirdik. Asmalar belediye
tarafından 1933 yılında ekilmiş ve oraya bina yapılması, asmaların kesilmesi
yasaklanmış, tam 27 çeşit şarap üretiliyormuş. Ekim ayında şarap deneme
zamanında babam anlatırdı bunları bize.
Her seferinde değişik sokaklardan iner, adres soran
turistlere yardım eder, önümüze çıkan bir metro istasyonundan metroya biner eve
dönerdik.
Ağabeyim genç yaşta evlendi, anne baba erken göçtü, ben
revüde çalışmaya başladım.
Şimdi anne olma sırası ben de, bir kız bir oğlum var. Lisa’nın
gözleri aynı sen. Bakalım o da dansı sevecek mi?
Güzel ve akıcı bir mektup olmuş. Tebrik ederim...
YanıtlaSilTeşekkürler:))
YanıtlaSilElif, çok güzel
YanıtlaSilÇok teşekkürler:))
Sil