Elif Mat
Öykü
1950’ li yıllar, Paris
Adam evliydi galiba ama kadına söylememişti. Teresa, uzun
boylu yeşil gözlü alımlı bir revü yıldızıydı. Senelerce çalışmıştı.
Çocukluğundan beri dans ediyordu. Mesleğinde çok başarılı ve yetenekliydi. Anne
babası o küçükken Polonya’dan gelmişlerdi Fransa’ya.
Robert ile iyi anlaşıyorlar, gezip tozuyorlardı ama ona
fazla güvenemiyordu. Bir dediği bir dediğini tutmuyordu pek. Kendine güvensiz
bir hali vardı adamın.
Daha önce de bir İtalyan sevgilisi olmuştu, ondan bir oğlu
vardı Patrick. Çocuk artık büyüyordu, dokuz yaşına gelmişti. Enrico ölünce Teresa
oğluna hem annelik hem babalık yapar olmuştu. Kimseleri yoktu. Daha yeni yeni kendisini
toparlıyordu.
Alışveriş merkezinde çalışan arkadaşı Lucy, “Senin Robert
evli mi?” diye sordu. “Geçen gün bir kadınla gördüm onu. Hediyelik eşya
bakıyorlardı.”
“Bilmiyorum. Şüpheleniyordum zaten. Kaç defa sordum geçiştirdi.
Bu âlemde adam gibi adama rastlanmıyor.”
O gün öğleden sonra hem çocuğun giysilerini onarıyor, hem de
bunları düşünüyordu. Bu aralar, akşamları çalıştığı yere bir Venezüellalı
dadanmıştı. Revüyü Güney Amerika turnesine davet ediyordu. Bakalım patron ne
diyecekti bu işe.
Kızlar istemiyorlardı. Taa oralarda ne işimiz var
diyorlardı. Herkesin, evi çocuğu kendisini Paris’e bağlayan bir hayatı vardı.
Ama teklif edilen para iyiydi. Ben ne yaparım acaba diye düşündü. Bu eve de,
bir sürü kira veriyorum.
Hadi gittim diyelim, çocuk ne olacak ona kim bakacak? Onu da
götürmem lazım. Okulu ne olacak?
Üç ay için gidip biraz para biriktirmek oraları görmek fena
fikir değildi aslında.
Carlo uzun boylu yanık tenli mavi gözlü çok cazip bir
adamdı. Beyaz gömleği boynundaki mavi fuları ile pek şıktı. Ana dili İspanyolcaydı
ama Fransızcayı da fena konuşmuyordu. Eğlenceyi seven yüksek sesle kahkaha
atan, kolunu beline doladığında Teresa’nın yüreğini hoplatan bir adam.
Kanı ısınmıştı bu adama. Neşeli, güler yüzlü adamları
severdi. Konuşkan olması, dertsiz tasasız görünmesi hoşuna gidiyordu.
“Gelirsem oğlumu da getirmem gerekir Venezüella’ya. Burada
bırakacak kimsem yok” dedi.
“Kaç yaşında?”
“9”
“Gelsin, dünyayı görmüş olur, İspanyolca öğrenir, hayat
tecrübesi kazanır” dedi Carlo.
“Pasaport çıkartayım o zaman.”
“Senin var mı?”
“Var. İtalya’ya giderken almıştım. Evi de boşaltmam lazım,
üç ay boşuna kira vermek istemiyorum.”
“Bir ay vaktin var, herşeyi halletmek için.”
O sırada kadehe eli çarptı, cam şıkırtısı yere dökülen
kırmızı şarap…
Acaba kötüye mi işaret bu? Yoo hayır. Cam kırılınca nazar
gider derler. İyiye yoralım diye düşündü.
Dışarı çıktılar, gökyüzü pırıl pırıldı. Yıldızlara bakınca
içi coşkuyla doldu. Heyecanla gelecek günleri bekliyordu.
Yeni bir kıta, yeni bir hayat. Görünüşe göre üç aylık bir
turne olacaktı bu ama uzayabilirdi. Haydi hayırlısı.
Robert’te de iyi oldu. Madem evliydi niye beni aylarca
oyaladı utanmaz adam.
Şimdi “İş için Venezüella’ya gidiyorum” deyince bakalım ne
diyecek?
Adam, birkaç gün sonra aradı. “Akşam görüşelim, özledim seni”
dedi.
“Bu akşam olmaz. Bu aralar çok yorgunum hem geç
saatlere kadar çalışıyorum, hem turneye hazırlanıyorum.”
“Ne turnesi?”
“Güney Amerika Turnesi. Venezüella’dan teklif aldık. Patron kabul
etti. Üç aylığına gidiyoruz.”
“Kimseciklere söylemeden mi gidiyorsun? Ne bu? Bir
Nisan şakası mı?”
“Hayır, ne münasebet? Şaka falan değil. Gerçekten böyle bir
teklif aldık. Önce çok düşündüm nasıl olur diye ama sonra bir değişiklik bana
iyi gelecek dedim. Parası da iyi.”
“Nerede kalacaksınız?”
-Lafa bak herhalde bir yer buluruz- diye düşündü
içinden-
“Organizatör Carlo otelleri ayarlayacak, otellere biz para
vermiyoruz, onlar hallediyor.”
“Üç ay çok, özlerim seni”
“Öyle mi? Belki çok meşgul olursun, fark etmezsin bile”
“Ne demek istiyorsun?”
“Geçen gün, seni görmüş Lucy, mağazada bir hanımla”
“Haydaa! Kim bu Lucy ya? Ne karıştırıyor?”
“Karın mıydı?
“Kaç defa söyledim sana evli değilim diye”
....
Elif sonra ne olmuş???
YanıtlaSilBir sonraki yazıya:))
SilDevamı var:))
SilErkekleri tanıyın,onlara inanmayın...Şarkı sözü
Sil