Değerli Werner,
Mektubun elimize geçti. Ben
Daniel Le Blanc, Marie’nin babası. Kızım bana senin nasıl bir kahraman olduğunu
anlattı. Kızımı kurtardığın için sana müteşekkirim. Çok şükür dünyada iyi
insanlar var.
Buraya gelmeni seni Paris’te
ağırlamayı çok isteriz. Ben savaşta bir müddet Almanya’da hapiste kaldım. Barış
imzalanınca savaş esirleri karşılıklı olarak serbest bırakıldı. Ben de diğer
Fransızlarla birlikte ülkeme döndüm. Hala eski işimdeyim. Marie de benimle
birlikte müzede çalışıyor.
Sana nasıl teşekkür
edeceğimi bilemiyorum. Sana ve kardeşin Jutta’ya her zaman kapımız açık. En
kısa zamanda bekliyoruz.
Mektubun bundan sonrasında
sözü Marie’ye bırakıyorum:
Sevgili Werner,
Senden haber aldığım için
çok sevinçliyim. Ben de seni merak ediyordum. Anlattıkların beni mutlu etti.
Senden ayrıldıktan sonra
söylediğin gibi önce hastaneye gittim. Bir gece orada kaldım. Ertesi gün Paris’e
giden bir aileye beni emanet ettiler. Birlikte döndük. Evimiz kırılıp
dökülmüştü ama ayaktaydı. Müzeye gidip babamın arkadaşlarından yardım istedim.
Beni müzenin santralinde işe aldılar. Babam gelip, evi tamir ettirene kadar bir
müddet müzede kaldım. Bana bir oda verdiler.
Hayata öyle tutundum. Bugün
hala müzede çalışıyorum, santralda. Eğer müzeye telefon açacak olursan karşına
ben çıkabilirim. Konuşmamız kolay olur.
Babamla beraber aile
geleneği olan amatör radyoculuğu sürdürüyorum. Perşembe akşamları çocuklara hikâye
anlatıyorum. Yayını bulmayı sana bırakıyorum. İpucu vermeyeceğim. Bakalım
eskisi kadar usta mısın?
Gelişini dört gözle bekliyoruz.
Gününü haber verirsen seni Gar de l'est de karşılarız.
Seni seven arkadaşın Marie.
Ondan sonraki günler Marie için
heyecanlı bir bekleyişle geçti. Tahmin ettiği gibi Pazartesi günü işe
gittiğinde telefon çaldı. Arayan Werner idi. Cumartesi günkü trenle geleceğini
söyledi. İşini, kardeşini anlattı.
Marie babasıyla birlikte
garda Werner’i karşıladı. Eve gidip,
bavulu bıraktılar, yemek yediler. Sonraki birkaç gün şehri gezdiler. Tabii ki
Marie’nin müzesini de.
“Bütün çocukluğum burada
geçti” dedi Marie. “Bu müzeyi anlatan bir çocuk kitabı yazacağım. Çocuklar
buraya gelip dinozor fosillerine bakmayı çok seviyor.”
“Ben de bayıldım” dedi
Werner. Olağanüstü bir yer burası. Sen kitabı yaz, ben de Almancaya çevireyim.”
Dedi.
“O zaman sana kütüphaneden
biraz da kaynak bulalım, gel”
Werner’in Paris’ te
geçirdiği bir hafta hızlı geçmişti. Gideceği gün Marie’ye “Benimle Almanya’ya
gelmek ister misin? Evleniriz orada” dedi.
“Ne yaparım orada? Almanca da
bilmiyorum”
“Ben sana öğretirim, okula
da gidersin, zor değil. Sonra istersen Fransızca öğretmeni de olabilirsin,
Madam Rosa’nın bize öğrettiği gibi, sen de çocuklara Fransızca öğretirsin.
Radyo programına devam etmek istersen, onu da yaparız.”
"Fena fikir değil, babamla konuşalım".
Marie Werner’ın boynuna sarıldı "Ama Almanya’ da değil, burada evleneceğiz” dedi kalbi çarparak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder