Bu haftaki kelimemiz “hatırlayalım”,
Hatırlayalım, hatırlamasına ama hatırlamakla birlikte
gelecek yürek sızısını ne yapalım?
Gidelim şöyle bir geriye,
Hatırla sevgili, özellikle sen hatırla. Bu günleri bilmeyen,
yaşamamış olan sen hatırla.
Büyükada faytonlar, tiril tiril keten elbiseler, şık
hanımlar, beyaz köşkler zarif kapılar, inci gibi işlenmiş saçaklar, kapıları,
bahçeleri pergolaları sarmış sarmaşık güller hanımelleri, o iç bayan koku. Bisikletine
binmiş gezen genç yaşlı adalılar.
Istanbul’un en iyi kuaförlerinden, yazı adada geçirmeye
gelen meşhur sanatkarlarının elinde fön çekilen saçlar. Ankara’ da köşkte
kuaförlük yaparak geçirdiği günlerden kalma askerlik anıları, hanımların manikürlü
elleri, bol pırlantalı yüzükleri, kollarında
Rolex saatleri, bol bahşiş bırakılarak ödenen hesap için açılan kasalarda taşacakmış gibi duran, üzerinden
bastırılan paralar.
Deniz kenarındaki yeşil gözlü, yanık tenli, uzun boylu yakışıklı
delikanlı, gene bakıyor mu ne?
Şezlonga uzanıp, güneşlenirken dalınan hülyalar, akşam
ağaçların altında içilen çaylar kahveler, denize girerken de, çıkarılmaya gerek
duyulmayan o parıltılı mücevherler.
Akşam yürüyüşünde sokaklarda duyulan çeşitli azınlık
dilleri, Ermenice başlayan Türkçe devam eden Fransızcaya dönen sohbetler.
Ağaçların koyu gölgesi, havanın dayanılmaz nemi.
Anadolu kulübünün çikolatalı suflesi. Bir yandan oğluna kız
bakan şişman sevimli anneler.
Hemen sandalyeyi yanıma çekip, anneme “kızınız pek güzelmiş”
deyip oğlunu anlatmaya başlayan o güzel teyze.
Gözünü uzaklara dikmiş denizi seyreden yaşlı devlet
adamlarının ve eşlerinim Yassıada anıları, gözümüzün önünde kalbimizin içinde
canlanan mahkeme salonları, duruşmayı izleyen hanımın bir yandan örgüsünü
örmesi, bir yandan gözlerinin yaşarması, gidip gelen tekneler, Adaya gitmek
için rıhtımda beklemeler, evdeki çocuklara yaşlılara laf anlatmalar, uzaktan gördükleri
eşleriyse bir an için göz göze gelmeler, okunan mektuplar, açıklanan kararlar,
kurtulanların yüreklerine düşen ateş, mahkum edilenlerin omuzlarına binen
ağırlık.
Devranın değişmesi, kurtulanların yıllar sonra yollarının
meclis salonlarında, senato toplantılarında kesişmesi.
Devranın bir daha değişmesi, 12 Eylül- Darbe -Özal…
Özal’ın bir akşam yemeğine kulübe gelmesi, kapıların giriş
çıkışların Heybeli’den gelen beyazlar içindeki yakışıklı askerlerce tutulması, binaya
girerken askere “çek şu silahı burnumdan” deyişim.
Akşam yemekte eskilerden hiç kimsenin yeni başbakana ve
eşine dönüp bakmayışları. Sessizlik…
Neler, neler yıllar sonra bir öğleden sonra televizyonu açtığımda karşıma çıkan "Hatırla sevgili" dizisi ve eşsiz müziği…
Hatırla sevgili, özellikle sen hatırla. Bu günleri bilmeyen,
yaşamamış olan sen hatırla. Diyeceksin ki, “Benimle ne alakası var bütün
bunların?” Var, herşeyin seninle alakası var.
Hatırla.
Ellerine sağlık Elifim... Çok güzel olmuuş....
YanıtlaSilÇok teşekkürler Fusun'cuğum. Sevgiler
YanıtlaSil