16 Haziran 2021 Çarşamba

Radyo- Werner' in Okulu- Frederict'in Hikayesi

 

Werner okula yazılmak için Berlin’e gitmek üzere kardeşi Jutta ile vedalaşır. Jutta yabancı radyoları dinlemekte, olan biteni tam anlamasa da, bu Nazi okulunun iyi bir şey olamayacağını bilmektedir. Ağabeyinin gitmesini istemez. Ancak bu küçük madenci kasabasında kendisi için bir gelecek görmeyen Werner gitmeye kararlıdır. Madenci olup, ömrünü yerin altında geçirmek istemez. Babalarının da madende öldüğünü hatırlatır kardeşine.

Berlin’deki Schulpforte’ye girmek kolay değildir. Hem yazılı testlerden geçer, hem de fiziksel olarak kuvvetini ispatlaması gerekir. Bir dizi antrenman ve yarışmalara katıldıktan sonra kendini ispat eder. En son atlamayı kazasız belasız yaptıktan sonra elini yukarı kaldırır, Heil Hitler diye bağırır. Sarışın mavi gözlü olması da eklenince ideal öğrenci olarak okula kabul edilir. Diğer çocuklar gibi kilosuna, boyuna, kafatasına, omuz genişliğine, kol- bacak ölçülerine bakılır. Beğenilir.

Matematik hocası Werner’in üstün zekasını keşfettiğinde onunla özel olarak ilgilenir. Radyo vericilerinin yerini tespit etme konusunda eğitimden geçirilir. Artık zamanının çoğunu laboratuvarda geçirmektedir.

Kendisine biraz da ayrı muamele yapılması gururunu okşamaktadır.





Kasabadan ayrılmadan evvel kardeşinin başına bir şey gelmesin diye radyoyu ormana götürüp, atması gerekmişti. Hem ağabeyinden, hem de radyodan ayrılmak Jutta’ya zor gelmiştir. Artık yabancı radyoları takip edemez olmuştu ama durumu yine de ağabeyinden daha iyi görebiliyordu. Çünkü, gözlerine perde indirmeyi reddediyordu.

Zaman zaman mektuplaşıyorlardı ama aralarındaki fikir ayrılığı devam ediyordu. Mektuplar zamanla azaldı. Geldiğinde de sansürlenmiş üzeri karalanmış olarak geliyordu.

 İçten içe, Werner’ de kazanmakta olduğu bu teknik becerinin ileride kendisini yapmak istemediği işlere zorlayacağını hesap edebiliyordu ama şimdilik bunu düşünmek istemiyordu.

Okulda kimse başıboş bırakılmıyordu. İriyarı ve kendisinden üç yaş büyük olan Frank Volkheimer isimli bir öğrenciyi Werner’ı denetlemekle görevlendirmişlerdi.

Volkheimer’den başka bir de akşamları yattığı koğuşta arkadaşı olan Frederict vardı. Frederict zengin ve güçlü bir aileden geliyordu. Babası Nazi partisine mensuptu. Okul tatilinde Werner’i evlerine davet etti. Ev, insana “artık bu kadarı da fazla” dedirtecek kadar zengin ve ihtişamlıydı.

Oğullarına Büyük Frederict’in ismini vermişlerdi ama çocuk aslında pek askerliğe hevesli ve bu işi yapabilecek kadar kuvvetli bir çocuk değildi. Belki de babasının nüfuzuyla girmişti okula. O da aslında bilime meraklıydı. Onun ilgisini kuşlar çekiyordu. Çok okuyan bir çocuktu. Babası ona nadir bulunan bir zooloji kitabı almıştı. Kuşlarla ilgili hemen herşeyi biliyordu.

Bıraksalar belki bir bilim adamı olacaktı. Ama kader bırakmadı. Daha doğrusu anne babasının ihtirası.  Annesi de Nazi kafasındaydı. Apartmandaki yaşlı bir Yahudi hanım için “Bunu da alırlar yakında” demişti.

Ah…Sonra olanlar pek fenaydı. Önce okulda en zayıf olanı yakalama yarışı başladı. “En zayıfınızı bulup, cezalandıracaksınız” diyorlardı çocuklara.

Koşuda en geride kalan Frederict ’ti.  Ona önden koşması için izin verildi. Diğer çocuklara sonra start verildi. Frederict kaçacak, onlar yakalayacaktı. Werner yakalanırsa Frederict’ e neler olacağını düşünmek bile istemiyordu. Çocuklar av köpeği gibi peşindeydiler çelimsiz gencin. Neyse ki, bu sefer kurtulmuştu. Kimse kendisine yetişemeden finish çizgisine vardı. Peki ya sonra ne olacaktı?

Frederict’e kötü davranmalar başladı. Bu rejimde güçsüze yer yoktu. Güçsüz ezilmeliydi.

Werner, arkadaşını birkaç kez uyardı. “Bırak” dedi. “Bırak okulu, evine dön. Bunlar sana rahat vermeyecek.” Frederict bu durumu gurur meselesi yaptı, “Kalacağım” dedi.

Fenası geldi. O okulda adetmiş. Her sene bir savaş esiri ya da ölüm mahkûmu getirilir, çocuklar tarafından öldürülmesi istenirmiş.

O zavallıyı soğukta bahçeye bağladılar bir hayvan gibi, çıplak, korumasız.  Soğuktan donmasını istiyorlardı. Çocuklardan istenense adamın üzerine buzlu su dökmeleriydi.

Okul değil Cehennem ’di.

Werner matematik hocasına, “Niye bu kadar matematikte ısrar ediyorsunuz, biz sonuçta asker olacağız, bu kadar detaylı öğrensek ne olur, öğrenmesek ne olur?” Diye sorduğunda adam, “sizin herşeyi sadece rakam olarak görmenizi istiyoruz.” Demişti.

Ölenler insan değil, sadece rakamdı onların gözünde.

O en zayıf çocuk Frederict, en kuvvetli çıktı. Buzlu su dolu kovayı mahkûmun üzerine dökmeyi reddetti. “Kendi ayaklarıma dökerim ona dökmem” dedi, buzlu suyu kendi bacaklarına döktü.


Elif Mat

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder