24 Haziran 2021 Perşembe

Şİfre

 




Elif Mat
Öykü


St Malo’da günler her biri birbirinden farklı geçiyordu. Etien amca pek konuşkan değildi. Senelerce evdeki yardımcıyla yaşamaya alışmış, dışarıya çıkmayı pek sevmeyen biriydi.

 Radyo programlarını birlikte yaptığı ağabeyini kaybetmişti. O programları acaba dineleyen oluyor muydu dedi Marie’ye. “Olmuştur muhakkak” dedi Marie. “Radyo dinlemek zevklidir. İnsan bilmediği şeyleri öğrenir, sevdiği müziği dinler, kendisini yalnız hissetmez, bir ses duyma ihtiyacını duyduğunda radyonun düğmesini çevirir, bir insan sesi duyar.

Marie’nin bu sözleri Etien Amcayı düşündürmüştü. Gerçekten de birbirimizin sesini duymaya muhtacız dedi kendi kendine. Hele de bu gözleri görmeyen yavrucuk için kim bilir ne önemli radyodan bir ses duymak bir hikâye dinlemek.

O zaman verdiği emeğin boşuna olmadığını anladı. Tabii kilometrelerce uzaktan, taa Almanya’dan öksüz iki kardeşin yasaklara rağmen yakalanmayı göze alıp kendisini dinlemiş olduklarını bilmiyordu Marie ile sohbet ederken.

Etien’in bir de yaşlı savaş gazisi bir tanıdığı vardı. Her gün deniz kıyısına yürüyüşe giden Josef, Marie’yi de bazen gezdiriyordu. Şehrin tarihinden bahsediyordu.

İlk defa deniz kenarına gelmiş olan genç kız, denizden gelen ferahlıkla özgürleştiğini hissediyordu. Savaşın bunaltısından uzaklaşıyordu.

Madam Manec’nin arkadaşları gelip giderdi zaman zaman. Çay kahve içerler, kurabiye yerlerdi. Marie bazen sohbete eşlik eder bazen de kitabını okurdu.

Bir gün Madam Manec, “biz de bir şeyler yapmalıyız” dedi. “Ülkemiz işgal altındayken öylece oturamayız.”

“Biz mi?” dediler misafirler. “Yaşını başını almış biz kadınlar ne yapabiliriz ki?”

“Ne demek?” dedi Madam Manec. “Dünyayı biz kadınlar döndürmüyor muyuz? Bunca sene çocuklarımıza torunlarımıza bakmadık mı? Çalışmadık mı? Şu yaşımıza geldik bir gün boş durduk mu? Vardır elbet bizim de yapabileceklerimiz. Resistance’a yardım edeceğiz. Gizli şifreleri taşıyacağız.

Alakadar değilmiş gibi görünen Marie bu söylenenleri dinliyordu. Ben de yardım ederim dedi. Hanımlar şaşkınlıkla dönüp baktılar. Dal gibi genç kız üstelik gözleri de görmüyor, ne yapabilir ki.

Önce olmaz dediyse de Madam Manec, sonra “evet” dedi “seni ekmek almaya gönderebiliriz.”

Fırına ekmek almaya giderek mi yardım edeceğim resistance’a dedi Marie.

Madam Manec’in evet demesi misafirler gittikten sonra olmuştu. Marie’ye görev verdiğinin bilinmesini istemiyordu.

“Sen ekmeği al gel, anlarsın ne demek istediğimi” dedi.

“Bonjour Mösyö Paul, bu dükkân ne zamandan beri faaliyette?” diye soracaksın.

“Niye?"

“Parola bu.”

“Sonra sana ekmek verecek. Al gel.”

“Şimdi mi?”

“Evet, istediğin zaman çıkabilirsin.”

Marie keyifle çıktı dışarı.

St Malo’ya yeni geldiklerinde babası ona şehrin maketini yapmıştı. Yolları öğrenmişti. Ama sonra Alman işgali bulundukları yere kadar gelince dışarı çıkmasına izin vermez olmuştu.

İşte şimdi Paris’ten çağırılınca babası geri dönmüş, Marie Etien amcanın evinde kalmıştı. Dışarı çıkma fırsatına sevindi.

Gidip, ekmeği alıp geldi.

Evde ekmeği ikiye böldüler. İçinden bir kâğıt çıktı. Kâğıtta şifre yazıyordu. Bu şifre Almanların lokasyonunu söylüyordu. Bir başkası bu kâğıdı Resistance’a gönderecek, onlarda Almanlara karşı bir şey yapabilirlerse yapacaklardı.

Sonraki günlerde Madam Manec, Etien’i bu şifreleri amatör radyosundan yayınlaması için ikna etmeye çalıştı. Cevap “hayır”dı.  Ne zamanki Marie’nin babası Daniel’in tutuklandığı haberi geldi, Etien o sinirle kalkıp radyo vericisini çalıştırdı.

“Ben de elimden geleni yapacağım” dedi

Bu seferki şifreye göre Alman askerlerinin yerini tespit eden direnişçiler köprüyü havaya uçurdular 9 Alman askeri öldürülmüş oldu.

Kendi yaptığı bu küçük hizmet, sadece fırına gidip ekmek almak böyle bir neticeye yol almıştı. Marie dehşete düştü.

Savaş insana çok şey öğretiyor, çok şey de alıp götürüyordu.



 

Bir gün dışarı çıktığında ekmek alıp gelirken takip edildiği hissine kapıldı, sanki ayağı aksayan biri peşindeydi.

Eve gitmekten vazgeçti yolunu değiştirdi. Adam yine peşindeydi. Sahile indi. Surlar boyu yürümeye başladı. Emekli asker Josef’in kendisine gösterdiği geçitten içeri girdi, bir zamanlar korsanların yağmaladıkları malları sakladığı mağaraya geldi. Mağaraya kapı da yapılmıştı. Sürgüledi hemen. Ekmeği ikiye böldü kâğıdı çıkardı. Ağzına attı.

Bir müddet orada bekleyecekti. Çıkarken adamın artık gitmiş olduğunu ümit ediyordu.

Usulca surların dibinden yürürken “Ne yapıyorsun burada?” dedi birisi.

“Baban nerede?”

“Paris’e gitti Mösyö, müzeden çağırdılar.”

“Nereye sakladınız elması?”

“Efendim? Ne dediğinizi anlamadım Mösyö.”

“Peşindeyim, haberin olsun.”

Marie elinden geldiğince hızla uzaklaştı oradan.

Olan biteni Madam’a anlatınca, “Artık seni fırına gönderemeyiz dedi yaşlı kadın. Sen evden çıkma, burnumuzun dibine kadar geldiler.”

 

O günlerde Daniel kızına mektup yazdı. Almanya’da hapishanedeydi. Şehrin maketini yapmak için sokaklarda dolaşıp ölçüm yapmasından şüphelenen bir işbirlikçi onu ihbar etmişti. Daha yola çıkar çıkmaz yakalanmıştı Almanlar şüphelendikleri kişileri sorgusuz sualsiz hapse gönderiyorlardı.

“Sen merak etme” diyordu kızına “kurtulup gelirim ben seni almaya”

Merak etme demekle olacak gibi değildi ki. Babası Almanların elinde üstelik hapisteydi.

Mektubun sonuna “evin içindeki ev” ibaresi yazmıştı Daniel.

Buna pek dikkat etmedi Marie.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder