Öykü
Elif Mat
Werner günlerini okulun laboratuvarında
geçiriyordu. Gittikçe teknik konuları daha iyi öğreniyor, tam da hocasının
istediği gibi kafası makine gibi çalışıyordu. Bir akşam koğuşa döndüğünde,
Frederict’in olmadığını gördü. Merak etti etrafa sordu. O bugün saldırıya
uğradı dediler. Komutanlarının da göz yummasıyla diğer çocuklar tarafından feci
halde dövülmüştü. Werner hemen revire koştu. Frederict’ i sordu. Hemşire
gözleri dolu, hastanede dedi, başını çevirdi.
Frederict’ten başka haber
alamadı. Nazilerin kalbinde Berlin’de, bir Nazi okulundaydı üstelik en akıllı
öğrenciydi ama olan bitenlerden haberi olamıyordu. Dışarıda olup da yabancı
radyoları dinleyenler, Almanya’da ne olup bittiğini daha iyi haber alabiliyorlardı.
Sadece Alman radyosunu
dinleyenler ise çeşitli propagandalarla kendilerinin gerçekten üstün ırk olduğuna,
Almanya’nın çok kuvvetli olduğuna inanmaya başlamışlardı.
Hitler kalabalıkları
topluyor coşkuyla konuşuyor çılgınca alkışlanıyor sonra bu konuşmalar radyodan
yayınlanarak Almanya’nın her yanına yayılıyordu. Polonya ‘ya saldırı başlamış,
nihai istikamet Rusya olmuştu.
Bir taraftan askerlerin
Fransa’ya girdiğini Jutta duymuş, ağabeyine Paris’i bombalıyorlar demişti.
Frederict’in başına gelenden
sonra Werner’in morali bozulmuş, hocasıyla takışır gibi olmuştu. Artık okul
yönetimi de Werner’i orada istemiyordu. “Yaşını yanlış yazmışsın buraya. Senin
artık askere gitme zamanın geldi. Teknik ekibe yazdırıyoruz seni Polonya’ya
gidiyorsun.” dediler. “Hayır ben on altı yaşındayım” dediyse de itiraz etmenin
bir anlamı yoktu. Kağıtlara on sekiz yazıldı. Zaten kendisinden üç yaş büyük
olan Volkheimer ile birlikte işlemleri tamamlanıp, yolcu edildiler.
Yollarda kamyonların üzerinde,
tren vagonlarında üst üste yığılmış cesetler ve cesetlerin yanında yolculuk etmekte
olan savaş esirleri gördüler. Volkheimer etkilenmişe benzemiyordu. Savaşı
kabullenmişti.
Werner’ın görevi yasak radyo
yayını yapılan yerleri tespit etmekti. O’ nun gösterdiği adrese baskın
yapılıyor, Volkheimer işi bitiriyordu. İnsanları öldürüyorlar, radyoları teknik
aletleri alıyorlar, sonra evi ateşe veriyorlardı.
Tetiğe basan, el bombasını
atan el Werner’in eli değildi ama bu vicdanını rahatlatmaya yetmiyordu. O’nun
tespit ettiği yer ateşe veriliyordu.
En kötüsü bir gün hesaplarda
yanlışlık oldu. Bir çamaşır ipi asılan direği de anten zannettiklerinde
Volkheimer’in ekibi yanlış eve baskın yaptı anneyi ve salıncakta sallanan kız
çocuğunu öldürdü.
Artık bundan sonra o kız
çocuğu hep benimle olacak dedi Werner. Her nefeste onu kalbimde hissedeceğim
benimle yaşayacak. Bu vicdan azabından kurtulması mümkün değildi.
O sırada kız kardeşi Jutta’nın
da Berlin’e gönderildiği ve bir fabrikada çalışmaya mecbur edildiğini öğrendi.
Aklı kardeşindeydi.
Savaş ilerledikçe Fransa’ya
daha çok asker gönderildi. Fransa’da direniş artıyor, artık Amerika’nın da
savaşa dahil olacağı, onları kurtarmaya geleceği söyleniyordu.
Bir emirle Werner ve ekibi
Polonya’dan Almanya’ya geri dönmeye sonra da Fransa’ya gitmeye zorlandılar.
Hayatlarının kontrolleri artık kendi ellerinde değildi. Tıpkı Frederict’in söylediği
gibi. Bir gün Werner’e, “Oğlum sen hayatını kendin kontrol ettiğini
sanıyorsun. Durum öyle değil.” Demişti.
Berlin’den ayrılmadan evvel
Frederict’i evinde ziyarete gitmişti. Ne yazık ki arkadaşının beyninde bir
hasar meydana gelmiş, artık ne askerlik ne de başka bir şey yapabilecek
durumdaydı. Evde bakıma muhtaçtı. Gözleri yaşlı ayrıldı o evden Werner.
Kader onu Saint Malo’ya
doğru götürüyordu. Çocukken radyo yayınlarını dinlediği Etien’in evine…
Enfes..
YanıtlaSilTeşekkürler Cengiz Bey:))
YanıtlaSilGittikçe bağlanarak okuyorum.. Ellerine sağlık...
YanıtlaSilSevindim beğendiğine:))
YanıtlaSilHer seferinde merak ediyorum
YanıtlaSilİlk defa bu kadar kolay yorum yapılabildiğini gördüm.Bu da bir ilk..
YanıtlaSil