18 Haziran 2021 Cuma

Bir de ötesi var...

 

Kanto 25

Metamorfoz

 

,


Kadınları çocukları öldürenlere, tecavüz edenlere

insanlara işkence yapanlara, eziyet edenlere, öldürenlere

nasıl bir son hazırlanıyor?


Öldüren de, tecavüz edende bir daha eskisi gibi olmayacak ve dönüşecektir.

Gece uyuyamayacak, gündüz ansızın kalbine bir şey saplanacak, boğazı kuruyacak nefes alamayacak,

Nasıl bir yara ile öldürdüyse o yara kendisinde açılacak

Ölen bir kere ölmüşken o her gün ölecek.

Bu aşağıdaki yazı Dante'nin İlahi Komedyasından 25. Bölüm

Hırsızların nasıl cezalandırıldığını anlatıyor.

Hırsızlık deyince sadece mal mülk değil, insanların hayatını çalanlar, ümitlerini çalanlarda buraya dahil.

Kötülük yapanın nasıl akrepler yılanlar tarafından saldırıya uğradığı nasıl bir  metamorfoz geçirip kendisinin yılana dönüşmesini anlatıyor.

Saldırı aynı zamanda yılan tarafından tecavüze uğrama şeklinde gerçekleşiyor.


Deniz Poyraz'a Tanrı'dan rahmet kederli ailesine başsağlığı  ve sabır dilerim.





İnferno 25

Metamorfoz


Vanni konuşmasına son verdiğinde

Rezil bir hareketle iki yumruğunu yukarı kaldırıp

Tanrı'ya lanet okudu.

Aynı anda "artık bu hakaretlere devam edemezsin" dercesine,

Yılanlar üzerine atladılar.

O anda bu yılanlar benim dostum oldular.

Birisi ellerini arkaya bağlayıp, onu sıkıca kıstırdı.

Öyle sıktı ki; serçe parmağını bile oynatamaz hale geldi hırsız.

"Pistoia! Pistoia! Neden ateşte yanıp kül olmadın?

Neden ömrünü bitirmedin de,

Bu dünyaya kötülük tohumunu saçmaya devam ediyorsun?

Bütün Cehennemde, Tanrı'ya karşı haddi aşan,

Bunun kadar kibir gösteren bir başkasına rastlamadım.

Theban duvarlarından düşen bile bu kadar kötü değildi"

Vanni, başka söz söylemeden yılanlardan kurtulup kaçtı.

Hemen Centaur yetişti.

"Nerede o kafir?" dedi "Nerede?"

Yılanlar ejderhalar saldırmaya hazır bekliyorlardı.

Ejderhanın ağzından alev çıkıyordu.

Kanatlarını açmıştı.

O sırada Virgil, Centaur'u anlattı:

Bu Vulcan'ın oğlu Cacus,

Aventin dağının gölgesinde, Roma ovasını kan gölü yaptı.

Kendi akrabalarının yanında değildir şimdi.

Herkül’ün de sürüsünü çalmıştır,

Ne zamanki Herkül bunun inine girip,

Yüz sopa çekti, o zaman hırsızlığı bıraktı.”

O arada Centaur yanımızdan geçti, gitti.

Onun gidişiyle, arkasındaki üç suçluyu fark ettik.

Daha evvel orada duruyorlarmış, seslerini duymamışız.

Birisi: "Siz kimsiniz?" deyince varlıklarını fark ettik.

Konuşmamızı yarıda kesip, adama baktık. Tanımıyordum.

Birisi öbürüne, “Cianfa nerede? Niye geride kaldı?”   diye sordu.

 Ben parmağımı dudağıma götürerek, rehberime susmasını işaret ettim.

Okuyucu, şimdi anlatacağıma inanmazsın,

Ben bile Cehennem ‘de öyle bir şey olacağına inanmazdım.

O anda kertenkele sıçradı, adamın apış arasına yapıştı.

Sonra kollarını tırmaladı ve iki yanağını da ısırdı.

Kuyruğuyla etrafını sardı. Gözlerimle gördüm!

Sanki sarmaşık gibi sardı günahkarı.

Kızgın mum gibi birbirlerinde eridiler.

Ne günahkarın ne de canavarın, daha evvelki hallerinden eser kalmamıştı.

Kâğıt yakıldığında ucu önce kahverengiye sonra siyaha döner,

Beyaz renk kaybolur gider ya, onun gibi.

Diğerleri bağırdılar:

“Agnello, nasıl da değiştin! Ne ikisin ne bir!”

İki yüz flulaştı, birbirine kaynaştı.

İki benzerlik göründü, sonra kayboldu

Hangi yüz nerede başlıyor; nerede bitiyor, belli olmadı.

Adamın iki kolu, canavarın iki koluyla birleşti;

Dört koldan, iki kol meydana geldi.

Bacaklarından, karnından, kalçalarından başka uzuvlar türedi.

Hem birbirlerinden bir şeyler vardı,

Hem de her ikisine de benzemeyen özellikler,

Böyle, değişmiş şekilde yanımızdan ayrıldılar.

Güneşli bir günde, kertenkelenin bir gölgeden diğerine sıçraması gibi

Başka canavarlar, diğer iki günahkarın karınlarına hücum ettiler.

Karabiber gibi simsiyahtılar. Biri tam göbeğinden ısırıldı,

Akrep ısırdıktan sonra yere düşüp, iki günahkarın önünden geçti;

Mağdur akrebe baktı ama konuşmadı. Orada- direk gibi- dikildi.

Sanki uykusu gelmişti, ya da ateşlenmiş, yorgun düşmüştü

 Öyle bir halde esnedi.

Sürüngen ona baktı, o sürüngene;

Birisinin yarasından, diğerinin ağzından duman çıktı.

O iki kara pis duman birleşti.

Şimdi Lucan, Sabellus ve Nassidius hikayesini bıraksın da,

Benim neler gördüğümü dinlesin.

Ovid, Cadmus ve Arethusa hikayesini anlatmasın.

O mısraları kıskanmıyorum. Birini çeşme, birini yılan yapmıştı.

İki varlığı benim yaptığım gibi yüz yüze, uzuv uzuv değiştirmemişti.

Birbirlerine anlarcasına baktıktan sonra,

Sürüngen kuyruğunu çatallaştırdı

Yaralı adam ayaklarını birbirine yanaştırdı,

Günahkarın bacakları birbirine yapıştı,

Sanki hiç iki bacağı olmamışçasına birleşti.

Sürüngenin kuyruğu ikiye ayrıldı, kaba derisi yumuşaklaştı,

Omuzları kabardı, ön ayakları uzadı, kollar oluştu.

İki bacağının arasında -erkeklerin sakladığı- organ oluştu.

Günahkarın bir organı ikiye dönüştü.

Bu arada üzerlerinden duman yükseliyordu.

Birinin rengi açıldı, birinin koyulaştı.

Adamın saçı sıyrıldı, sürüngenin kafasında uzadı.

Günahkâr yere düştü karın üstü, sürüngen doğruldu.

Bu arada gözlerini birbirlerinden hiç ayırmadılar.

Birbirlerine bakarken hem yüzleri hem duruş şekilleri değişmişti.

Ayakta duranın yüzü düzgünleşti,

Burun, kulaklar, en son da dudaklar oluştu.

Yere düşenin suratı uzadı, hayvan burnu halini aldı;

Kulakları içeri kaçtı. Dudakları arasından, çatallı yılan dili çıktı.

Öbürünün çatallı dili küçülüp, ağzının içine girdi.

Duman işini bitirmişti...

 

Canavara dönüşen ruh, yılan gibi tıslayarak kayaların arasına doğru giderken,

Diğeri onun peşi sıra konuşarak ve yere tükürerek yürüdü.

Sonra yeni omuzları üzerinde kafasını çevirdi ve

“Şimdi Buoso’ nun sırası, o da bu yoldan sürünerek gidecek” dedi.

Beni bağışlayın, eğer size anlattıklarım çok acayip geldiyse,

Ama bu yedinci çukurda sürekli değişim vardı.

Hala kafamı karıştırıyor, kurnazca kaçmadılar.

İlk gördüğüm Puccio Scianto idi yalnız başına.

O hala eski formunu korumakta.

Diğeri Francesco dei Cavalcanti idi.

Gaville’de öldürülen ve akrabaları tarafından öcü alınan adam...

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder