26 Eylül 2016 Pazartesi

Kelle Kulesi


Kelle Kulesi

Tarihten bir sahne…

-Neden Balkanları kaybettik?
-Osmanlı imparatorlugu oluşturan çesitli etnik gruplara karşı çok toleranslıydı....
-Ejdadımız...Osmanlı adaleti...dış politika...mevcut sorunlar...
.... Gibi konularda konuşmadan önce bakılması gereken bir resim.


Sultan İkinci Mahmut zamanında Sırp ayaklanması çıkar. 1809 yılında Hurşit Paşa Sırbistan’in Niş şehrine gönderilir. Sırplar Çegar Savaşında yenilirler ve  ele geçiriliceklerini anlayınca barut deposunu patlatarak intihar ederler. Hem kendileri hem de civardaki Osmanlı askerleri ölür. Ele geçirilip, “kazığa oturtulma korkusu” (Wikipedia nın ifadesi; gerçekte Osmanlı da böyle bir uygulama var mıydı, yoksa efsane miydi?Ben hiç duymadım) ölüm korkusuna üstün gelmistir. Sırpların başları vücutlarından ayrılır kellelerden  bir kısmı bazı işlemlerden geçirildikten sonra Istanbul’a delil olarak gönderilir. Sanırım Padisahtan aferin alındıktan sonra olacak, tekrar Sırbistan’a  getirilir. Toplam 952 kelleden olusan Kelle Kulesi ibret’i alem olmak üzere ve Osmanliya bir daha kimsenin karşı gelmeyeceği ümidiyle inşa ettirilir. Kule üç metre yüksekliğindedir.
1878 de ( Osmanlı- Rus Savaşı) sırasında, Osmanlı Niş bölgesinden çekilir, kule korunmaya alınır ve etrafına küçük klise (chapel) yapılır. (Osmanlı neden kendisine Rusların saldıracağını ve Sırplara yardım edeceğini hesap edemez? Neden demokratik idare ve diplomasi yolunu seçmez de; üstlerine Hurşit Paşayı gönderip sorunu çözebileceğini zanneder?) Gecen zaman içinde bazı kelleler yerinden düşer, bazısını aileler alıp gömer, bugüne 54 tanesi kalmış ve Sırp kumandan (Barut deposunu ateşe veren) Sindelic’in başının camlı bölmede olduğuna inanılıyor.

Alfonse de Lamartine


Bugun gözdağının değil özgürlüklerinin sembolü olarak görülüyor her sene binlerce kişi ziyaret ediyor. 1830 da Fransiz şair ve yazar Alfonse de Lamartine bölgeyi ziyaret etmiş ve aşağıdaki gözlemlerini yazmış:

Ovanın ortasında Paris mermeri kadar beyaz bir kule gördüm, başımı kaldırıp baktığımda anıtın mermerden veya beyaz taştan değil sıra sıra insan başlarından inşa edilmiş olduğunu farkettim bu kelleler zamanla güneşin ve yağmurun etkisiyle beyazlaşmışlardı. Çok az bir malzemeyle kum ve kireçle çimentolanmıştı. Adeta bir zafer takı gibi yapı beni güneşten koruyordu. Bazılarının üzerinde hala saçları vardı (yosun tutan taşlara benzetmiş)ve rüzgarda uçuşuyordu. Dağ rüzgarı bu kafalardaki deliklerden geçiyor onların sızlanmaları ağlamalari gibi uğulduyordu.Ben gözlerim ve kalbimle bu cesur adamları selamladım, onların başları memleketlerinin özgürlük mücadelesinin yapi taşları olmuştu. Sırplar bu anıtı korusun çocuklarına babalarının ödemiş olduğu özgürlüğün gerçek bedelini göstersinler...

Maalesef savaş, savaş üzerine oluyor ölümden bazıları menfaat sağlıyor ve insanlık bir türlü huzura kavuşamıyor...

Not: Lamartine'in 8 ciltlik Osmanlı Tarihi Histoire de la Turquie adlı eseri de vardır.
Elif Mat

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder