15 Nisan 2019 Pazartesi

Plato







Hayatı

Plato nun yaklaşık olarak M.Ö 428- 348 yılları arasında yaşadığı tahmin ediliyor Doğum ve ölüm tarihleri tam kesin bilinmemekle beraber, Sokrat’ ın öldüğünde 31 yaşında olduğu ve 81 yaşında öldüğü söyleniyor. 

 Atina da doğmuş. Sokratın öğrencisi ve Aristo’ nun hocası.
Sokrat’ın en akıllı, en iyi ve en adil kişi olduğuna inanmış. Yargılanması esnasında davayı takip etmiş.Ölümünden çok etkilenmiş ve Sokrat’la ilgili dialoglar yazmaya başlamış. Sokrat’ ın soru cevap yöntemini görmüştük. O yöntemi sürdürüyor. Bu dialoglarda yine Sokrat soru soruyor ve değişik kişilerle konuşuyor. Konu yine ahlak ve siyaset. Tuzak sorular var. Bu dialoglarla Plato hocası Sokrat’ ı hem savunmuş oluyor; hem de hatırasını yaşatıyor. Sokrat’a, “Gençlerin ahlakını bozuyorsun suçlaması” yapılmıştı; belki “düzene karşı gelmek için teşvik ediyorsun; düşünmelerine yol açıyorsun” anlamında. Plato da, bu dialoglarda esasında Sokrat’ ın sevilen bir hoca olduğunu göstermeye çalışıyor.
İlk yazılan dialoglar daha çok Sokrat’ tan duyduğu sözleri naklediyor, daha sonra Plato’ nun kendi fikirleri de giriyor bu kitaplara; daha çok hayali dialoglar oluyor. Hangisi Sokrat’ın fikri, onun ağzından çıkmış; hangisi Plato’ nun fikri artık belli olmuyor.
Sokrat’ a ait olan fikirler, ahlak felsefesi ve siyaset felsefesi ile ilgili. Erdemi bilgiyle ilişkilendiriyor.Plato nun ilgi alanı daha geniş. Doğa bilmiyle de ilgileniyor. Sokrat, matematik ve fizik konularıyla ilgilenmezken, Plato’ya göre bunları öğrenmek dünyayı anlamak için şart.
Evinin ismi “Akademi”. Dünyada ilk yüksek öğrenim kurumu sayılıyor. Bu terim günümüze kadar gelmiş. Akademi’ nin kapısına “Matematik bilmeyen içeri giremez” yazmış.
Bir şeyi bilmek, ahlaklı olmaya yetmez diyor. Sokrat’ ın aksine. Mesela, “adaletin” ne olduğunu bilmek “adil” olmayı gerektirmiyor. Orada başka bir şey daha var.
Ruhun ölümsüzlüğü konusunda Sokrat’la aynı fikirde. Insanın en önemli varlığının ruhu olduğuna inanıyor.
En meşhur eseri “Republic”.  Yazar olarak da çok beğenilmiş. Edebi yönü çok kuvvetli.



Formlar ve Idealler

Sokrat’ ın “Adalet nedir; Güzellik nedir; Cesaret nedir” gibi sorularına cevap verirken Plato, bu kelimelere bir tanım vermek yerine, soyut kavramlar olarak “zaman ve mekanın” dışında değişmez değerler olarak görmüş. “Bu dünyada güzel bir eşya görürüz ama asıl güzellik kavramı değişmez bir şekilde soyut olarak vardır”demiş. Dünyadaki güzellik anlayışı değişebilir veya güzel bulunan bir şey zaman içinde bozulabilir kırılıp dökülebilir ama güzellik fikri soyut kavram olarak değişmez.
Bu düşünceyi ahlaki kavramlar ve değerler olarak başlatıp sonra dünyadaki herşey için geliştirmiş. Dünyadaki herşey zaman ve mekan dışında bir başka alemde Form olarak varlığını sürdürüyor.
Fizik ve matematik konusunda yapılan çalışmalarla maddi dünyadaki matematik yapılanmanın önemi ortaya çıkmış. Bütün cosmos, düzen harmoni ve orantılı bir yapı içerisinde. ( Fizik kavramlarının matematik denklemlerle açıklanması.)
Pytagoras gibi Plato da yaratılışta matematik mükemmelliği görüyorlar.Bu ilk bakışta gözle görülmüyor ama akılla anlaşılıyor. O zamana kadar matematik ve diğer bilimler felsefe başlığı altında incelenirken Plato’ nun akademisine aldığı matematikçilerle bu konuda yapılan çalışmalarla bilimsel alanda ilerleme kaydediliyor ve bu disiplinler ayrı ayrı dal olarak düşünülmeye başlanıyor.

Hristıyanlık
Plato’ nun Formlar teorisi Hırıstıyanlıktan çok önce ama Hrıstıyan düşünürler bu iki alem veya iki gerçeklik (biri dünyada; biri zaman ve mekanın dışında) fikrini Hristıyanlıkla bağdaştırmışlar. Bu dünyayı gözümüzle görüyoruz ama buradaki gerçeklik sürekli değişim ve yok oluş halinde (herşey dürekli değişiyor, başka birşeye dönüşüyor; beş yaşındaki çocuk günün birinde yaşlı bir adam oluyor, hiç bir şey aynı kalmıyor; doğma –büyüme- yaşlanma diye bir gerek var.) Biz insan olarak sadece bu dünyayı algılayabiliyoruz. Ama zaman ve mekanın dışındaki alemde bir mükemmellik ve herşeyin aslı var. Burada bu dünyadaki gördüklerimiz bildiklerimiz öteki alem hakkında sadece az bir fikir veriyor. Öteki alem aslında gerçek olan alem; çünkü herşeyin aslı orada ve değişmez vaziyette.
Insan bedeni sürekli değişim halinde ve bir gün ölümle sona erecek ama hiç ölmeyecek olan bir ruhumuz var; o ruh ta aynı zamanda biziz. O ruh bizim değişmez “Formumuz”. İşte buna gerçek diyor.
Hristıyanlık dini geldiğinde, dünyada Yunan Medeniyeti, Yunan felsefesi etkiliydi. Incil Yunanca yazıldı. Tercüme edilmedi; aslı Yunanca olarak yazıldı. Bu benimde merak ettiğim bir konuydu; bazı kavramların acaba aslı neydi, nasıl tercüme edilmisti diye; sonradan öğrendim ki; Isa’ nın dili olan Aramaic değil Yunanca olarak yazılmış. Özellikle bizim ülkemiz Türkiye, Hrıstıyanlığın yayılması bakımından önemli rol oynamış.

Hrıstıyanlığın ilk yayıldığı dönemlerde, düşünürler bu yeni dini Plato’ nun doktriniyle bağdaştırmaya çalışmışlar.

Zaman içinde, bu düşünceler Orthodoks dininin içine girmiş.  O zamanlar insanlar Sokrat ve Plato için “Hrıstıyanlıktan önceki Hristıyanlar” demişler. Onların misyonunu “halkı Hrısıyan düşüncesine hazırlamak”olarak görmüşler.  (bana göre aynı felsefi gelenek devam etmiş)
Bu çalışmalar (yani Hristıyanlık ve Yunan felsefesi arasındaki bağı araştırma) Ortaçağda da devam etmiş. Ama Plato’ nun açıklamaları, direkt olarak dine bağlı değil; inanan veya inanmayan pek çok kişi tarafından kabul görmüş bu düşünceler. Kendisi Form’ların mükemmel olmasından dolayı, Tanrı tarafından yapılmış olduğuna inanmış. Aynı şekilde reenkarnasyona da inanmış.
Daha sonraki düşünürlerden Saint Augustine, “ City of God” eserini bu ideal formlardan etkilenerek yazmış. “Cennet” bölümünde Dante’ nin Cennetlikleri yerleştirdiği Gül’ü ideal şehir olarak tanımladığını görüyoruz.

Sanat Hakkındaki Görüşleri

Sanata çok sıcak bakmıyor. “Sanat gerçeği yansıtmıyor, hayali bir dünya sunuyor. Olanı, olduğundan güzel gösteriyor, duygularımızla oynuyor gibi eleştirileri” var. Insanın esas amacının gerçeği bulmak oldugunu söylüyor. Sanatta “gerçeği değil de temsilini görüyoruz” Plato’ ya göre. Yanıltıcı olduğunu dünya hayatını iyi gösterdiğini; ruhumuza zarar verdiğini düşünüyor. Insanın aklının duygularını kontrol etmesi gerektiğine inanıyor.
Bu düşünceler sonradan bazılarının sanatı sansür etmelerinde bir gerekçe olmuş.
(Bu görüşlerine katılmıyorum, bence sanatta gerçeği çok çarpıcı olarak gösterebilir)



Hükümet düzeni

Aklın duyguları kontrol etme fikrini, sosyal alanda şöyle ifade etmiş: Bir yönetici kadro olacak felsefi yönden iyi eğitim almış bir de yardımcı kadro polis halkı kontrol altında tutacak. Yönetici kadro -vasi gibi -halkı idare edecek. Bu fikirleri de komünist rejimlerin, faşist rejimlerin hoşuna gitmiş 20.yy da. (Baskı altında tutuyoruz ama halkın iyiliği için!)
Kendisinden sonra gelen pek çok düşünürü etkilemiş Makyaveli’nin Prens’ i de dahil olmak üzere siyasi kitaplara da yön vermiştir.

“Bu yönetici sınıf halkı koruyacak ama onlardan halkı kim koruyacak?” sorusu da gündeme gelmiş tabii. Buradaki görüşü komünizme yakın. Yönetici sınıfın malk mülk sahibi olmasını istemiyor. Para hırsıyla gaddarlaşmamaları gerekiyor. Onların da herkes gibi aynı şartlarda yaşaması, aynı yemeği yemesi, asker kışlası gibi bir yerde birlikte kalmalarını istiyor. Mal sahibi olma hakları olmayınca kendileri için değil halk için çalışacaklar diye düşünüyor. Kılık kıyafetlerinin de mütevazi ve birbirine benzer olması gerektiğine inanıyor. Plato ya göre halkın da kendi malı özel mülkü olmayacak.

Yönetici sınıf görüşünü herkesin farklı yetenekleri olması fikrine bağlıyor. Yetenekleri olduğu için yönetici olacaklar.

Eserleri Arapça ve Farsçayada çevrilmiş; İslami düşünürler tarafından incelenmiş; sonra Arapça’ dan Latinceye çevrilerek, Avrupa da yaygınlaşmıştır.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder